
Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş Meclis'te yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş, şunları söyledi:
İsveç ve Finlandiya’ya adalet anlayışınızı kırpın kesin diyorlar
Biliyorsunuz daha önce AKP hükümeti İhvancılarla iş tuttu, Trablus hükümeti vardı, şimdi onun yerine geçici birlik hükümeti yerini almış durumda. Bu tezkerenin görüşüldüğü dönemde AKP iktidarının bölgesel barışa ve istikrara dair hiçbir şey yapmadığını gördük. Diğer taraftan İsviçre Finlandiya meselesi gündemdeki yerini koruyor. Türkiye uluslararası standartlara uymak yerine kendi "terör" algısını ve yaklaşımını dış dünyaya kabul ettirmeye çalışıyor. İsveç ve Finlandiya’ya hak ve hukuka yaklaşımınızı, adalet anlayışınızı kırpın kesin, bunların yerine bizim algımızı kabul edin diyorlar. Tabii ki İsveç ve Finlandiya'nın ya da bir AB ülkesinin bunu kabul etmesi mümkün değil. Bu yaklaşım Türkiye’yi NATO içinde de yalnızlaştırmaya devam ediyor.
Kaşıkçı davasıyla siyasi ve hukuki olarak ne kadar omurgasız olduklarını ilan ettiler
Bunun haricinde Saray rejimi ile Suudi Arabistan yönetiminin demokrasi karşıtı tüm konularda birbirlerine ne kadar benzediklerini yakından izliyoruz. İstanbul'un göbeğinde işlenen Kaşıkçı cinayetinin Suudilerle ortaklaşa nasıl sümen altı edildiğini ibretle ve dehşetle gördük. Yargının iktidarın hizmetinde olduğunu her zaman söylüyoruz. Burada bir kez daha somut bir şekilde ispatlandı. Kaşıkçı davası paket edildi ve faillere cinayet dosyası teslim edildi. Bu da siyasi ve hukuki olarak ne kadar ilkesiz ve omurgasız olduklarını ilan etmelerinin başka bir yoluydu.
Erdoğan’ın dış politikası dolara ve sıcak paraya endeksli
Çok sık bir savrulma var. İlkesiz dış politika meselesi hepimizin hayatına etki ediyor. Diğer yandan yandaşlarına da zarar veriyor. Öyle bir hal aldı ki en son bir grup başkanvekilleri görevinden oldu. Neden? Geçen aylarda Armağan Çağlayan ile bir program yapmış, program çekimin yapıldığı aynı gün ve aynı hafta yayınlanmıyor. Programın çekildiği dönemde Birleşik Arap Emirlikleri ile savaş, kavga var. Programın yayınlandığı dönemde barışmışlar. Onun haberi yok barışıldığından. O sözleri görevden alınmasına mal oldu ve ofsayta düştü. Biz yandaşlara da şunu söylüyoruz, Saray'ı da uyarıyoruz: Lütfen yavaş dönün, yönlerinizi yavaş çevirin. Ümmetiniz, yandaşınız ve trolleriniz virajı sizin kadar hızlı alamıyor. O grup başkanvekili böylece görevinden oldu. Yarın başka siyasetçiler de bu şekilde görevinden olabilir. Dış politika da iç politika da körfez sermayesi üzerinden belirleniyor. Erdoğan’ın dış politikası dolara ve sıcak paraya endeksli. Türkiye’ye para verilsin de hiçbir ilkenin, değerin bir kıymeti harbiyesi yok.
İktidar artık mahkeme dosyalarını satıyor; Brunson, Kaşıkçı dosyasını ihraç ettiler, HAMAS’ı sattılar
Kaşıkçı cinayetinin faile teslimi karşısında ne kadar para aldıklarını açıklasınlar biz de öğrenelim. AKP iktidarı satışıyla ünlü, çokça satış yapıyor. KİT’leri satıyor, şeker fabrikalarını satıyor. SEKA’yı sattı, kamu arazilerini sattı, limanları satıyor. Artık mahkeme dosyalarını satıyor. Bir iktidar mahkeme dosyalarını para karşılığı satıyor. Bunun karşısındaki eleştirilere de hiçbir yanıt vermiyor. Her fırsatta ihracatımız artıyor diyorlar, aslında bir yönüyle doğru söylüyorlar. Nedir artan ihracat. Brunson dosyasını satarak ihraç ettiler. Kaşıkçı dosyasını ihraç ettiler. HAMAS’ın en büyük dostlarından biriydiler, sattılar. Müslüman Kardeşleri sattılar. Seçim kampanyalarında Sisi’ye laf söyleyenler şimdi dostluk gösteriyorlar. İhvanı da sattılar elde var sıfır. Ortada bir dış politika yok. Dış politika tamamen sermayeye endeksli devam ediyor.
Erzincan'da altın madenine siyanürü taşıyan boru patladı, valilik ve iktidar ciddiye almak yerine yalanlama peşinde
24 Haziran’dan beri çok önemli bir gündem var, hak ettiği şekilde tartışılmıyor. Yerli ve milli bir ikinci Çernobil vakasıyla karşı karşıyayız. Erzincan İliç’te Kanada ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Altın Madeninde kullanılan siyanürü taşıyan boru patladı. 21 Haziran gecesinde bu patlama yaşandı. Gece boyunca yaklaşık 20 ton siyanürlü su Fırat Nehri üzerinde bulunan İliç Barajına karışmış vaziyette. Fırat Keban, Atatürk ve Karakaya Barajı’nı besleyen bir nehir. Uzun süredir maden şirketlerinin çalışmaları tartışılıyordu. Çevre aktivistleri bu konuda suç duyurularında bulundular. Çevre komisyonundan ilgililerden bir açıklama duymadık. Başsavcılığın soruşturma açtığı söyleniyor ama ilerleme var mı bilmiyoruz. Altın madenin siyanür borularından birinin kırılması ve bu siyanürün çevreye yayılması jandarma tutanağına kadar yansımış durumda. Tutanaktaki bilgiye göre 02:45’te patlama oldu sabah 5’e kadar boş araziye yaklaşık 20 metreküp siyanürlü solüsyonun aktığı da kayıt altına alındı. Birçok haber sitesinde bu var. Bu her ne kadar 20 metreküp olarak verilse de 20 tondan fazla olduğu da belirtiliyor. Erzincan Valiliği bir açıklama yaptı. Valiliklerin görevlerinden biri aldıkları talimatlar doğrultusunda yalanlama görevi. Tutanağı yalanladılar. Jandarma tutanağını anlatmaya çalıştılar. 20 ton olmadığını anlatmaya çalıştılar. Gerçeği yansıtmıyor diyorlar. Bu çok önemli bir facia. Bu konuda derhal gerekli tedbirlerin alınması gerekiyor. Akkuyu Nükleer Santralinde de ileride aynı tehlikeyi konuşuyor olacağız. Bunları konuşmamak için bu ikinci Çernobil vakası olarak yüz yüze kaldığımız meselede nelerin bizi beklediğini bilmemiz gerekiyor. Kanser vakalarının artışı, çocukların solunum yollarındaki hastalıklar şimdiden yaygınlaşmış durumda. AKP artık ülkeye nefes aldırmıyor. Siyasi iklimi nasıl zehirlediler ise atmosferi de zehirliyorlar. Hala ciddiye aldıklarına dair bir emare görmüyoruz. Biz Ekoloji Komisyonumuz ile görüştük, gerekli girişimlerde bulunulacak. Diğer yandan tarım arazilerinin etkilenmesi söz konusu. Valiliğin yalanlamasına Türkiye yurttaşları inanmasın. Valilik, iktidar neyi yalanlıyorsa bilin ki orada bir gerçek var. İkinci Çernobil vakasını yakından takip edeceğiz. Yarın bu konuda bir araştırma önergesini de HDP adına indireceğiz. Bunun derhal araştırılmasını ve gerekli önlemlerin alınmasını istiyoruz.
Açlık sınırı 6 bin TL iken 4253 TL asgari ücret ekonomik suçtur, biz bu suça göz yummayacağız
Ekonomik gündem tabii ki bitmez. Çünkü Türkiye sarsıntı halinde, sağanak yağmur halinde zamlar gelmeye devam ediyor. Enflasyon yüzde 200 seviyelerinde devam ediyor. Asgari ücretin hala Temmuz 2022’de belirleneceğine dair kesin bir söz verilmiş değil. Mutlaka gelecek ay içinde asgari ücret yeniden belirlenmek durumdadır. Açlık sınırı 6 bin TL’ye, yoksulluk sınırı 20 bin TL’ye dayanmışken 4253 TL ile milyonlarca emekçinin geçinmesini beklemek, müdahale etmemek büyük bir ekonomik suçtur. İnsanları açlıkla baş başa bırakmak suçların en büyüğüdür. Kendiniz yiyip içerken sefalet içinde olanları görmeden büyük bir şatafatla yaşarsanız bu suçun boyutları da artıyor. Yani şu anda şöyle bir hesaplamayı biz de yapalım. 3 artı 1 evin kirası, Adana’da Bursa’da yaşadığını farz edelim, 4 kişinin yaşayacağı kira bedeli 3 bin TL asgari. Elektrik, su, doğalgaz, internet ve telefonu da eklersek 1000 TL, geriye vatandaşın cebinde 253 TL kalıyor. Bununla ne yapacak? Ekmek mi alacak, su mu alacak, peynir mi alacak, et mi alacak? Bu koşullarda insanları yaşamaya zorlamak büyük bir suçtur, bu suça göz yummayacağız.
Talanla, yolsuzluk politikalarıyla bu ekonomik buhran aşılamaz
Zaman kazanmaya çalışıyorlar, her zamanki gibi büyük yalan atıyorlar. Gerekli düzenlemeleri yapacağız diyorlar ama tek bir realite var ortada. O da Erdoğan’ın 2023’ü işaret etmesi ve Türk-İş Başkanı ile görüşmesinde ‘‘Her şeyin farkındayım’’ demesi. Bu da kandırmacanın başka bir boyutu. Hiçbir şeyin farkında değiller, çünkü önlem almıyorlar. Sokağa çıkamıyorlar, planlı buluşmalarla görüntüler veriyorlar bir aradayız diye. Bu da onların ne kadar büyük yalancı olduğunu gösteriyor. Şimdi de enflasyon farkı zammını lütuf gibi gösteriyorlar. Bir kere iktidarın Türkiye halklarına layık gördüğü zam oranı 2022 yılının ilk 6 ayı için yüzde 7,5 idi. İkinci 6 ay için yapılacak zam oranı için yüzde 7 oranında belirlenmişti. Resmi rakamlarla yüzde 75 enflasyonun olduğu bir yerde yüzde 7’lik bir zam yapmak ne kadar basiretsiz olduklarını kanıtlıyor. Enflasyon farkı iktidarın vizyonsuz ve öngörüsüz yönetimlerinin sonuçlarıdır. Talanla, yolsuzluk politikalarıyla bu ekonomik buhran aşılamaz. Ulaşım, barınma, gıda meselesinde tam bir çökertme hali olduğunu görüyoruz. Zaman kazanmaya çalışıyorlar, hayal ve beklenti yaratmaya çalışıyorlar. Büyüme değil çökertme modeli varlığını koruyor.
Akaryakıtta ÖTV kaldırılsın
Ulaşım sektöründe tam bir vahamet var. hiç kimse bu yaz tatile gidemeyecek, bayramda ailesini ziyaret edemeyecek, bir yıl içinde akaryakıt fiyatları yüzde 300 artmış durumda, motorin 30 TL oldu. İstanbul-Diyarbakır arası otobüs fiyatı 600 TL, 4 kişilik bir ailenin gidiş dönüş masrafı için 4800 TL para ödemesi gerekiyor. İstanbul-Diyarbakır arası uçak bileti fiyatları 1500 TL, dün uçakla geldim. Sözde vekillere bir standart belirleniyor her havaalanına gittiğimde uçak bilet fiyatları 100 TL artmış oluyor. En son 680’e uçmuştum, dün 800 TL’ye uçtum. Bu bize yapılan ayrıcalığı da yapmasınlar. Vatandaş 1500’e uçuşuyorsa bizde uçalım. 200’den 800’e gelmişse vatandaş 300’den 1500 TL'ye gelmiş bir uçuş fiyatı var. Bu rakamları karşılayabilecek bir tek kesim var o da AKP eliyle yaratılan yüzde 1’dir. Artık otobüs firmaları, nakliyeciler, taksi esnafı, okul servisleri kontak açmak bile istemiyor. Akaryakıtta ÖTV’nin kaldırılmasını istiyoruz, asgari ücretin mutlak suretle belirlenmesini istiyoruz.
Bu ek bütçe değil iflas bütçesi
Bir ek bütçe var yarın Genel Kurul'a gelecek hakikaten ne desek az kalır! Aralıkta görüştüğümüz temel bütçede 1 trilyon 750 milyar TL idi bütçe tutarı, ek bütçe 1 trilyon 83 milyar TL. Ne kadar fark, sapma var? Yüzde 73. Bütçe görüşmeleri ve kanunun kabulü Meclis'in en önemli çalışmasıdır. Daha önemli bir iş yoktur. Bütçeler hükümet düşüren kanundur. Halka hesap vermenin temel göstergesidir. Şimdi iktidar ilk 6 ayda yüzde 73 açık vermiş vaziyette halkın vergileriyle. 1 trilyon 83 milyar TL’ye dair ek bütçe yapıyor. Bunu yaparken içtüzük, Anayasa, yasa dinlemiyor, siyasi etik dinlemiyor. 3 ayda gece gündüz kabul edilen bütçeyi 1 günde bir torba kanun olarak Plan Bütçe Komisyonunun önüne getirdiler. Nasıl olabilir? Bu irade hırsızlığıdır. Milletvekilleri yok, bakanlar yok, sadece Nebati var Hazine ve Maliye Bakanı. Diğer bakanlar orada yok, Saray temsilcisi yok. Bütçe kanunu olarak görüşülüyor, torba kanun olarak görülüyor adına ek bütçe deyip alelacele geçirmeye çalışıyorlar. Saray’ın yarattığı kara deliği kapatmaya yönelik olduğunu biliyoruz. Bunun bir iflas bütçesi olduğunu söylememe gerek yok. İflas bayrağını çektiler. Ekonominin çökmesine dair Genel Kurul'a her hafta farklı konularla önergeler getiriyoruz, hepsini reddediyorlar. Peki, Meclis ekonomik buhranın nedenlerini araştırmayacak da ne iş yapacak hakikaten? Hiçbir iş yapmayacak. İktidarın günlük ihtiyacına göre önümüze getirdiği kanunları kabul ettiriyorlar oy çoğunluklarıyla. Ek bütçe usulsüz Anayasaya aykırı ve tamamen irade hırsızlığının ve bakanların, Meclis'in gaspı anlamına geliyor. Bu yöntemin yenilir yutulur bir tarafı yoktur. Biz Genel Kurul'da en net ve sert muhalefeti yapacağımızı söylüyoruz. Bu şekilde kabulünü kesinlikle kabul edemeyiz, karşısında duracağız.
İktidarın iflasından sonra konkordato ilanına az kaldı
Diğer yandan bu ekonomik modellerinin de nasıl iflas ettiğini ilan ettiler. Güven veren bir iktidar olmadıklarını bu bütçe açığı ile ilan etmiş oluyorlar. Ülkede sadece bütçe açığı yok ki; hukuk açığı var, demokrasi açığı var, hak ve özgürlük açığı var. Her konuda bir batış var ve ekonomi bunların başında geliyor. 17 Aralık’ta bütçe görüşülürken bu bütçe bu enflasyon karşısında kesinlikle bu yılı götüremez dedik, daha biz konuşurken kadük hale geldi. Şimdi söylediklerimizin altına imza atmış oldular. Bu sürede kur korumalı mevduat, GES ve birçok yeni düzenleme yaptılar kendilerince ama düzeltmediler. İktidarın iflasından sonra konkordato ilanına az kaldı sırada o var. İktidar bunu da ilan edecek. Halkın şunu bilmesini istiyoruz. Şu anda iktidar yönetemediğini ilan ediyor. Biz ilk seçimde onları göndereceğiz, bu süre içerisinde halkın acı çekmesini kabul edemiyoruz.
İktidar her gün saldırılarını tırmandırıyor
Ülkede hiç bitmeyen bir HDP saldırısı var. Kürtlere karşı hiç bitmeyen bir saldırı var. Hukuksuzluk, gözaltı ve işkence saldırısı var. Dün İstanbul’da yapılan onur yürüyüşüne yapılan saldırıda galiba 400’e yakın insan gözaltına alındı işkenceyle. Bu sabah Adana’da İl Eşbaşkanlarımız Helin Kaya ve Mehmet Karakış’ın da aralarında bulunduğu 34 arkadaşımız ve kültür kurumu çalışanı gözaltına alındı. Diyarbakır'da Dicle Fırat Kültür Merkezi çalışanları gözaltına alındı. Geçen hafta Van Başkale’de biliyorsunuz vahşet görüntüleri sergilendi, yüzlerce asker 400 mermi sıktı köylüye. Bir kişiyi gözaltına alacaklar, bu ancak Filistin gibi sömürge topraklarında görülen bir tablodur. Ama Van’da görülüyor. Şimdi de Hakkari Yüksekova’nın köylerinde yapılan operasyonda 20 köylünün darp edildiğini, 13’ünün operasyon bölgesine götürüldüğünü öğrenmiş durumdayız. Yerel kaynaklar 7 köylüden haber alamadıklarını söylüyorlar. Her gün iktidar hukuksuzluk konusunda, işkence konusunda ciddi adımlar atmaya devam ediyor.
Öcalan’a görüş yasağı, savaş politikaları ve sorunu çözmeme iradesinin göstergesidir
İmralı’da açıklandı 3 aylık disiplin cezası daha verildi. Bütün bunların tamamı Kürt meselesinde savaş politikası, sorunu çözmeme iradesi. Savaşa dayalı iç ve politika, düşmanlaştırma kutuplaştırma politikası. Yapılamayan görüşmeye ne cezası veriyorsun?. Hiç kimse ile görüşmüyor ki İmralı'da tutulan mahpuslar. Sayın Öcalan da Hayri Konar da diğer mahpuslar da görüşmüyor. Sayın Hayri Konar ve Öcalan’ın ailesi, avukatları görüşemiyor. Siz hukuksuzluğu uyguluyorsunuz sonra yandaş gazetecinize bir yazı yazdırıyorsunuz sanki büyük bir lütufmuş gibi Abdulkadir Selvi diyor ki "Öcalan ailesi ile görüşecek". Şaka mısınız? Ailesiyle görüşmesi temel haktır. Kötüye kullanıldığını iddia ediyor bir de, asıl kötüye kullanan sizsiniz. Faşizmin iktidarda olduğunu her gün tekrar tekrar hatırlatıyorsunuz. İmralı’da tutulanların, Edirne, Hakkari ve Diyarbakır'da tutuklananlardan ne farkı olduğunu tabii ki biz biliyoruz ama bu siyasi farklılıktır. Hukuki farklılık yoktur, hukuk herkese eşit yaklaşır. Hukuk karşısında kimsenin muafiyeti yoktur. Bu konuda tecritle birlikte hayatın her alanında savaş politikası devam ettiriliyor.
İktidarın talimatıyla Meclis üzerinde yargı ve polis vesayeti oluşturuluyor
Elimde bir istatistik var. 2021 istatistiklerine göre direnme suçunun ağırlıklı olarak yer aldığı kamu idaresinin güvenilirliğine karşı suçlar bölümünde (direnmeyi mukavemet olarak algılayın) 52 bin 325 kişiye dava açılmış, buna karşı işkence ve eziyet suçundan 866 dava açılmış. Makas çok geniş. İşkence yapıyorlar, gözaltına alıyorlar, darp ediyorlar, tutanak tutuyorlar, sen bana direndin diyorlar. İşkence yapana soruşturma yok ama Saliha Aydeniz gibi refleks olarak elini kaldırdığında bu, polise yumruk atmak oluyor. Tutanak bunları gösteriyor. Bu hak ihlalleri öyle bir aşamaya geldi ki artık mızrak çuvala sığmıyor. Parlamentonun üstünde vesayet kuran yargı ve kolluk var. İktidarın talimatıyla hem de. Meclis gündemlerinden biri de fezlekeler, dokunulmazlık görüşülecek. Savcılar fezleke yarışına girmiş, kolluk da vekiller hakkında tutanak tutma yarışına girmiş. Saliha Aydeniz’e ilişkin soruşturma dosyası fezlekeye dönüştükten sonra kim tutar polisleri, kim görevini hatırlatabilir. Çünkü koca Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı, iktidar sözcüleri polisimize yumruk atamazsınız diyor. Amenna peki, polis vatandaşa işkence yapabilir mi, vekile işkence yapabilir mi, polis vekili darp edebilir mi? Vatandaşa bunu yapabilir mi? Yapabilirsin diyorlar. Bugün Meclis Başkanı Şentop açıklama yapmış, ben fezlekelerden rahatsızım demiş. E valla bir zahmet rahatsız olun yani. Yırtın o fezlekeleri, o fezlekelerin içinde hukuka aykırı işlenen bir fiil ve suç yok ki. İktidarın yaklaşımı sonucunda savcıların hazırladığı fezlekeler. Açıkça burada bir emniyet yetkilisi vekilimize ‘‘Seni duvara çivilerim’’ dedi ve o polis hala görevde. Bu polis niye yargılanmıyor, bu soruyu sadece HDP mi sormalı? Allah billah aşkına polis bir vekile "seni çivilerim" diyor yargı, idare kılını kıpırdatmıyor; Saliha Aydeniz’i yere atıyor, hakaret ve küfür ediyor bir refleks ile elini kaldırıyor diyorlar ki dokunulmazlığını kaldıracağız.
3 Temmuz’daki kongremizde gümbür gümbür geliyoruz
Bu siyasete darbenin adım adım yürürlükte olduğunu ve devam ettiğini gösteriyor. Ama şunu söyleyelim; vallahi bu halk da bu gelenekten gelen partiler de sizin ağababalarınıza diz çökmedi. Biz Ünal Erkanları, Çillerleri, Mehmet Ağarları gördük. Tek bir an bile bu halk haklarını aramaktan, direnmekten vazgeçmedi. HDP ile birlikte Türkiye muhalefetine yönelik bu darbeden de sonuç alamayacaksınız. Vekilleriniz arasında suç işleyenlerin tablosu ayyuka çıkmışken, ben vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırırım, HDP’yi zayıflatırım hayallerine kapılmayın. 3 Temmuz'da kongremiz var. Gümbür gümbür geliyoruz. On binlerle Ankara’da "HDP Halktır, Çözüm Biziz" sloganları yeri göğü inletecek. Korkmaya devam edin, HDP iktidarınızı bitirecek.
27 Haziran 2022