
Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, TBMM'de basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş, şunları söyledi:
Fezleke hazırlamakta yarışan savcılar, iktidar söz konusu olunca nerede?
Gündem yoğun, videolar, ifşalar, istifalar almış başını gidiyor. Bunlara dair değerlendirme yapmadan geçemeyeceğim. Çürümüş, kirlenmiş, lime lime edilmiş bir düzenin, yolsuzluk ekonomisinin, suç düzeninin sonuçları. Yaşadıklarımız için hukuksuzluk rejiminin sonuçları diyeceğim ama bu yaşananları ifade etmeye de yetmiyor. Hukuksuzluk ilk sırada yer alıyor. Ama hukuksuzlukla beraber diğer sonuçları da sizlerle paylaşmak istiyorum. Ne oluyor? SPK’ya kadar uzanan, iktidar partisi milletvekilinin içinde yer aldığı, Cumhurbaşkanı Başdanışmanının olduğu iddialarla ilgili şu ana kadar kim suskun, kim sessiz? Yargı! Yargı hakikaten nerede? Savcılar nerede? Bunu üç gündür herkes soruyor, 84 milyon soruyor fakat yargı sessizliğini korumaya devam ediyor. Savcılara çağrı yapıyorum. Neredesiniz? Fezleke hazırlamakta yarışan savcılar neredesiniz? Eş Genel Başkanlarımızı dinlediğimiz için bizlerle ilgili fezleke hazırlayan savcılar neredesiniz? Tweet attı diye gece yarısı gözaltı karar veren savcılar neredesiniz? Kadın katillerini koruyan, mütalaa veren savcılar neredesiniz? Bu ülkenin siyasetçileri, milletvekilleri, büyükşehir belediye başkanları, PM üyeleri hakkında bir anda gece yarısı operasyonlarıyla gözaltı ve tutuklama kararı verdiren savcılar neredesiniz? Siz kime çalışıyorsunuz? Biliyoruz ama yine de soralım. Sadece iktidar adına mı çalışıyorsunuz? O görev sadece iktidarı korumak için mi verildi size? Bu soruların yanıtlarını alacağız. Bu devran böyle gitmeyecek.
Yargı içindeki mekanizma, hukuk bu kadar mı çiğnenir?
Şimdi yargı derken yargıdaki çeteleşmeyi mi söyleyelim, mafyalaşmayı mı söyleyeyim? Kobanî Kumpas Davasının başkanı Bahtiyar Çolak’ın Atadedeler çetesinde sanık olmasını ve işledikleri suçların çarşaf çarşaf iddianamede yer almasını mı söyleyelim? Doğrusu o kadar söz var ki söyleyecek, nereden devam edeceğimi bile şaşırıyorum. Hukuk dışılığın bir diğer adı da çeteleşmedir. Şu anda toplumu yöneten erkin her alanında bir çeteleşme var. Çeteleşmeyi bir hukukçu olarak görüyordum, yaşıyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Pes doğrusu. Bu kadar mı olur? Yargı içindeki mekanizma, hukuk bu kadar mı çiğnenir? Neticede derin devletin ticari istihbarat ayağı olarak adlandırılan Atadedeler suç örgütüne bir operasyon yapılıyor, nitelikli dolandırıcılık, suç örgütü kurmaktan binlerce yıllık dava açılıyor ama o mahkeme başkanının yaptığı işlemler geçerli kabul ediliyor. Bugün, Kobanî Kumpas Davası o işlemler üzerinden devam ettiriliyor.
Suç ortaklığı düzeninin merkez üssü Saray'a kadar uzanıyor
Size bir şema göstereceğim. Bu şemamız daha da genişleyecek tabii ki. Bu ilk elden ortaya atılan iddialarla ilgili hazırladığımız bir şema. Ne oluyor? Tam anlamıyla bir suç ortaklığı düzeniyle karşı karşıyayız. Bu suç örgütü, bu suç ortaklığı düzenine dair merkez üssün Saray'a kadar uzandığını görüyoruz. Cumhurbaşkanı başdanışmanları bu suç örgütünün, suç ortaklığının içindeler. Dün bir haber yayınladı. İstifa ettiğine dair ama herhalde doğrulanmadı. Ayrıca bu vesileyle şunu da sormak istiyorum? Cumhurbaşkanının kaç tane danışmanı var? Kaçı başdanışman? Bu paraları halkın vergileriyle ne adına alıyorlar? Gerçekten onlara danışılıyor mu? Yoksa bir şeylerin üstü mü örtülüyor? Bu sorunun yanıtlarını da resmi olarak istiyoruz. Bu suç ortaklığı düzeninin kurumları var, yöntemleri var, uyguladıkları politikalar var ve tabii ki sonuçları var. Hepimizin, bütün toplumun iliklerine kadar hissettiği sonuçları var.
Kuzey Doğu Suriye'de bombalar patlarken içeride rüşvet çarkları patlıyor
Kurumlara ilişkin bir kaç şey söyleyeyim. Bürokrasi, yargı, mafya, çete, tetikçi bir medya var, yandaş medya var. Suç işleri bakanlığı var. Nerede suç işleniyorsa oradan İçişleri Bakanlığı çıkıyor. Son albümü de çıktı. TÜGVA, Ensar, 5'li çete, SADAT, SPK, Borsa İstanbul, Varlık fonu, TUİK… Bütün bu suç ortaklığı düzenini devam ettirmek için aygıtlar birbirleriyle iletişim halinde, istişare halinde çalışmaya devam ediyor. Yöntemler ne? Yöntemleri aslında hepimiz biliyoruz. Bugün rüşvet çarkı akıl almaz boyutlarda işliyor. Yolsuzluk akıl almaz boyutlarda devam ediyor. İltimas derseniz zaten herkes hayatında bir şekilde kayırmacılıkla, iltimasla karşılaşıyor. Tehdit, şantaj, mala çökme gibi yığınla yöntem kullanılıyor. Bu ülkenin dağı taşı neredeyse ihalelerle veriliyor. Bu yöntemleri tabii ki arttırabiliriz. Dediğim gibi bu ilk elden söylediğimiz yöntemler. Politikaları ne? Başta tabii ki bir beka yalanı var. Bekamız diyorlar, Türkiye’nin bekası diyorlar. Bu beka meselesi toptan yalan. Suriye özelinde, Kuzey Doğu Suriye'ye yönelik savaş ve operasyon tehditleri var. Şu anda bu açıklamayı yaptığımız saatlerde Tel Rıfat’ın yoğun bir bombardıman altında olduğu haberleri geçiyor. Milyon dolarlar içeride patlıyor ama bombalar Kuzey Doğu Suriye’de patlıyor. O bombalar patlıyor ki bu içerideki milyon dolarlar, rüşvet çarkı görülmesin. Bunun üstü örtülmeye çalışılıyor. Erdoğan koltuğunun gittiğini biliyor. Neye sarılıyor? "Bir gece ansızın gelebiliriz" diyorlar. Onlar ansızın savaş hesapları yaparken, birileri de rüşvet çarkını ansızın açıklıyor. Yolsuzluk çarkını ansızın açıklıyor. Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bunun karşısında susmayı artık bir alışkanlık haline getirdiler.
İktidarın elinde savaş politikası ve Kürt düşmanlığı dışında malzeme kalmadı
Dünya ya da dünyadaki ülkeler başta ABD ve Rusya olmak üzere kırmızı kart gösterdi Kuzey Doğu Suriye’ye operasyona. Buna rağmen "bir gece ansızın gelebiliriz" söylemi devam ediyor. Ellerinde savaş politikası ve Kürt düşmanlığı dışında malzeme kalmış değil. Halkın milliyetçi duygularını, şovenizm ve militarizm dalgasını yükselterek algı yönetme çabasını hep birlikte izliyoruz. Çok ucuz bir propaganda yöntemi olarak bunlar devam ediyor. Açıkçası şunu söylemek istiyorum. Kuzey Doğu Suriye’de insanlığa karşı işlenen suçlar BM dahil olmak üzere, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi raporlarında da geçiyor. Onlar bu rüşvet çarklarına, bu savaş suçlarına dair çağrılara sessiz kaldıkları müddetçe bunlar sadece birikiyor. Er geç açığa çıkacaktır. Erdoğan ve iktidarı bunların hesabını tabii ki verecektir. Şimdi daha önce savaş ilan ettiği Esed’le kardeş olmaya niyetlendi. Şaşırmıyoruz, bir gün düşman bir gün kardeş. Çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapıyor. Ama sınır ötesi suçlar ortaya çıkacak. Nasıl sınır içindeki suçlar tek tek ortaya dökülüyorsa, sınır ötesi suçlar da ilelebet kapalı kalmayacak.
Enflasyonun temel sebebi suç ortaklığı düzenidir
Bir de tabii ki ekonomi meselesi var. Ağustos 2021’de dolar 8.50, enflasyon yüzde 19 iken Erdoğan, "Faizi indireceğiz, enflasyonda da düşecek" demişti. Öyle buyurdu kendisi. Bir yıl sonra bugün ağustos ayında tablo şu: Enflasyon yüzde 80, dolar 20 TL'ye dayandı, 18.17. Enflasyonunun sebebi faiz değil iktidarın kendisidir. Siz gitmediğiniz sürece enflasyon düşmeyecek. Bu suç düzeni ve hukuksuzluk düzeni bitmeyecek. İşte enflasyonun temel sebebi şu anda gösterdiğimiz suç ortaklığı düzenidir aynı zamanda. Bu da bunun sebeplerinden bir tanesidir. Her gün vatandaş söylüyor. Onlar adına söylüyoruz aslında. Tencereyi kaynatacak gaza, elektriğe, domatese, bibere muhtaç hale gelen bir toplum gerçekliği ile karşı karşıyayız.
Saray'ın israfı, suç ekonomisi, ucube yeni ekonomi politikaları bu sorunu çözemez
Hayat pahalılığını kaldırma sözü veriyorlar ama hayatlar tek tek kararıyor. Hayatlar ortadan kalkıyor, kaldırılıyor. Geçenlerde Erdoğan yine yeni bir şey söyledi. Dinlerken gülümsememek ve hayret etmemek mümkün değil. "Avrupa’da enflasyon yüzde 9, bizde yüzde 80. Oradaki enflasyonun hissedilmesi Türkiye’deki gibi değil." Orada daha yüksek hissediliyormuş, daha çok etkiliyormuş. Bu kadar büyük yalan atılır mı? Yüzde 70 enflasyon farkı var ama diyor ki Avrupa’dakiler daha yoğun hissediyor. Böyle bir algı yönetimi. Açıkçası maaşlar bir güne yetiyor. 16’sına yetiyor, 29 günde sefalet devam ediyor. Banka kredileri, artık yetmeyen maaşları ikame etme araçlarına dönüştü. İnsanlar maaşları yetmediği diye her ay yeni krediler alarak günü kurtarmaya çalışıyor. Saray'ın israfı, suç ekonomisi, yeni ekonomik model dedikleri ucube ekonomi politikaları bu sorunu çözemez. Rota şaşmış ve iktidar sadece kendi rantını korumaya çalışıyor. O kadar çok yediler ki koltuklarından kalkamayacak hale geldiler. Bu bir metafor değil realite olarak önümüzde duruyor. Algı operasyonları tek kurtuluş reçeteleri olarak önlerinde duruyor. Size bir anket sonucu söyleyeceğim. Kendisine oy verenlerin de artık onlara güvenmediğini göstermesi açısından dikkat çekici. Erdoğan’ın 24 Haziran’da yüzde 68 oy aldığı Nevşehir kenti dolar hesaplarında üçüncü kent. Erdoğan'ın yüzde 76 oy aldığı Aksaray da dolar hesaplarında ikinci kent. Erdoğan'ın yüzde 75 oy aldığı Yozgat, dolar hesaplarında birinci kent. İşte algı operasyonlarının iflas ettiği buradan görülüyor. Oysa ki Erdoğan sürekli TL’ye geçin çağrısı yapıyor. TL’ye geçin diyor ama kendisine oy verenler başta olmak üzere herkes dolara yatırım yapıyor. Artık geçti o günler. Kimse onlara itibar etmiyor, algı operasyonlarına da güvenmiyor. Bunu da böyle bilsinler. Yapılması gereken bir araştırma komisyonunun bu meseleleri araştırması ve ortaya çıkarmasıdır.
Susan savcılara, HDP adına sözlü olarak suç duyurusunda bulunuyorum
Bugün birçok siyasi parti açıkladı, suç duyurusunda bulunacaklar. Oysa ki hukukçular iyi bilir. Vatandaş da iyi bilsin, özellikle suç duyurusu dilekçesi vermeye gerek yok. Her haber bir şikâyettir. Cumhuriyet savcılarına suça muttali oldukları andan itibaren soruşturma açabilirler. Bugüne kadar böyle bir savcı çıkmadı. Ben de buradan bu kadar haber, yorum ve açıklama karşısında susan savcılara çağrı yapmak istiyorum. HDP adına suç duyurusunda bulunuyorum. Sözlü olarak suç duyurusunda bulunuyorum. Peker’in, Mine Tozlu Sineren’in yaptığı açıklamaları ve kabulleri. En son evde 180 milyon dolar olduğunu söylüyor. Yani bir savcı çıkıp üç polis gönderemiyor mı o para var mı yok mu diye. Para suç delilidir. Bunu bile yapmıyorlarsa suçu gizliyorlar demektir. İşte suç delillerini ortaya çıkarın. Somut bilgi veriliyor. Ne olmuş? Zehra Taşkesenlioğlu’nun AKP’den istifa ettiği ve sağlık nedenlerini gerekçe gösterdiği ifade ediliyor. Doğrulandı mı bilmiyorum. Bağımsız milletvekili olarak görevine devam edecekmiş. Sağlık gerekçeleri bağımsız vekilliğe engel değil AKP’li vekil olmaya engelmiş.
Suç var, fail var, para var, yolsuzluk var, suç düzeni var ama yargı kayıp bu ülkede
Şunu da söyleyeyim. HDP’ye saldıran, HDP’ye hakaret eden herkesin bir şekilde böyle suçları ortaya çıkıyor. Bu da bunlardan bir tanesi. Zehra Hanımın bize Genel Kurul'da söyledikleri Meclis tutanaklarında var, hatiplerimize söyledikleri ortada. Neymiş? Suç gizliyormuş. Kendisini aklamaya çalışıyormuş. Geçmişte de vardı böyleleri. Hep söyledik. Daha fazla yorum yapmayayım. Bir de 180 milyon dolar meselesi basit mesele değil. Evde saklandığını duyunca herkes gibi benim de aklıma geldi. 17-25 Aralık’taki gelenek bozulmamış. Aradan yıllar geçti ne yapsınlar? Gidip Yunanistan'dan, Amerika’dan evler alıyorlar. İşte dün haberlerde çarşaf çarşaf çıktı bazı vekiller AB vatandaşı olmak için ev satın alıyor. Bazıları yatırım yapıyor. Bir kaçış planı var. Bir yandan suçlar ifşa oluyor ve bunları görüyoruz. Ve bu suç duyurusu meselesini önemsediğimiz için bir kez daha söylüyorum. CMK 160. maddeye göre cumhuriyet savcıları ihbar veya başka bir suretle işlendiği izlenimi veren bir durumu öğrenir öğrenmez kamu davası açmaya yer olup olmadığına karar vermek için hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Bu emredici hükümdür, başlayabilir demiyor. Bir takdir hakkı yok. Savcı öğrenir öğrenmez bunu yapmak zorunda. Görevini yerine getirmiyor. Gülşenleri tutuklamakla, Demirtaş’ları AHİM kararına rağmen cezaevinde tutmakla, Kavala’yı ve daha binlerce siyasetçiyi cezaevinde tutmakla savcı olunmuyor, adil olunmuyor, adalet gelmiyor. Önemli olan kimliği ne olursa olsun suçları soruşturma, bağımsız ve tarafsız bir yargı olduğunu ortaya koymaktır. Bağımsız ve tarafsız olmadıklarını biliyoruz. Bağımlı ve taraflı olduklarını bir milyon gerekçeyle ortaya koyabiliriz. Mahkeme kararlarıyla ortaya koyabiliriz. Ama maalesef yargı yok. Üç gündür suç ortada, failler ortada, üstüne üstlük konuşan Mine Tozlu Sineren kabul ediyor. Ortada bir tanık var. Rüşvet vermedim ama benden istendi diyor. Bitmiştir. Bu ülkede rüşvet almak suç olmaktan çıktı mı? Biz TBMM üyesi vekilleriz, bu gizli yapabilecekleri bir yasa değil. En azından duyardık. Öyle bir şey yok. Demek ki neymiş, yargı yok. Suç var, fail var, para var, yolsuzluk var, suç düzeni var ama yargı kayıp. Yargı aranıyor. Savcılar aranıyor bu ülkede? Buna ilişkin suç duyurumuzun takibini yapacağımızı söylemeyi borç biliyorum.
Suç ortaklığı düzeniyle devam etmek istiyorum. Bu suç ortaklığı düzeninde uygulanan politikalara bir göz atalım. Savaş dedik. Yunanistan ile gerginlik arada bir ısıtılıyor. Güvenlikçi siyaset, hak, özgürlük, adalet kavramı kalmadı. Kumpas davaları, kapatma davaları şu anda bir kumpas davası devam ediyor. Vekilliği düşürme, bu ülkede kendisini koruduğu için Salihe Aydeniz’in dokunulmazlığı kaldırılacak. Komisyondan geçti. İnsan suçlar arasında, iddialar arasında bir kıyas yapsa adalet duygusu yerle bir olur. Savcılar arasında fezleke yarışı var. Rekor fezleke sayısının olduğu dönem 27. dönem. Çünkü öksürüyoruz fezleke geliyor, yürüyoruz fezleke geliyor. Oturuyoruz fezleke geliyor. Basın açıklaması yapıyoruz fezleke geliyor. Tweet atıyoruz fezleke geliyor. Cezaevine mektup yazıyoruz fezleke geliyor. Bütün fezlekeleri incelediğim için biliyorum. Bu bir politika. Savcılara talimat verilmiş.
Yasaklar yaşam tarzına politik bir saldırıdır
Yasaklar. Yığınla konser yasağı var. Kürtlerin kültürlerine, dillerine, yaptıkları etkinliklere ilişkin ezelden devam eden bir yasaklama var. Bir halkın dili hala kilitlenmek istiyor. Kilit altında tutulmak isteniyor. Hukuksuzluklar ve yolsuzluklar Kürtlere karşı önce devreye sokuluyor sonra diğer kesimlere. Şimdi de konserler, festivaller, gençlerin onlarca yıllardır devam eden şenlikleri iptal ediliyor. Yargı sopası kullanılıyor. Valilikler karar alıyor. Yasaklar da bu suç düzeninin bir parçasıdır. Başka nasıl devam edecekler? Yüz binlerce insan bir araya gelmesin, özgürlük şarkıları söylemesin, eğlenmesin, yaşam tarzına uygun bir şey yapmasınlar. Bu yaşam tarzına politik bir saldırıdır. Öylesine bir saldırı değildir. Toplum arasında ayrımcılık uygulamaktır. Hedef göstermelerle insanların katledildiğini biliyoruz. Cezaevlerinde işkence almış başını gidiyor. Yaşam tarzına müdahale, nefret dili bütün bunları yaşadığımız iklimde iliklerimize kadar hissediyoruz. Sonuçlarını yine herkes gibi bizler de yaşıyoruz. Kadın cinayetleri, iş cinayetleri, cezasızlık politikası, patlayan enflasyon, ırkçılık, göç, şiddet iklimi ve daha devam ediyor. Çok önemli bir şey daha var; Türkiye’de insanlar mutsuz, yüzler gülmüyor. Sokağa çıkın, Ankara’nın Kızılay’ına, Tunalı’ya Ulus’a herhangi bir yere gidin, yüzlerde bir mutsuzluk, umutsuzluk hali kronikleşmiş durumda. Antidepresan kullanım oranları Türkiye’de rekor kırıyor. Bu da güvensizlik sonucu, kendisini güvende hissetmiyor. Ne sosyal ne toplumsal ne de ekonomik olarak. Her an tutuklanabilirim, her an bir iftiraya maruz kalabilirim, her an yakalanabilirim diyor. Bu da işin başka bir yönü.
EYT kanun teklifimizi Meclis’e sunuyoruz, taleplerinin karşılanması için mücadelemize devam ediyoruz
EYT kanun teklifimizi bugün itibariyle Meclis’e sunuyoruz. Emeklilikte Yaşa Takılanların yaşadıkları artık herkesin bildiği bir mesele. Bugüne kadar bu düzenleme yapılmadı. Yani yaş sınırı sebebiyle hak kaybına uğrayan ve yaş sınırı doluncaya kadar gelirden yoksun olan yurttaşların mağduriyetleri acil gündemlerden bir tanesidir. Biz baştan beri HDP olarak emeklilikte yaşa takılanların taleplerinin karşılanması için hem onlarla birlikte sahada olduk hem de onlarla birlikte mücadele ediyoruz. Onlar adına Meclis’e de önergeler verdik, kanun tekliflerimiz de geçmiş yasama dönemlerinde var. Bu yılda bunu yeniliyoruz. Bunun gereğinin yerine getirilmesi için takipçisi olacağımızı belirtiyorum.
29 Ağustos 2022