Beştaş: ‘Mafyadan ayda 10 bin dolar alan siyasetçi kim’ sorusunun cevabını vermeyenler Kürt siyasetçilere kırmızı bülten çıkarıyor

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Mafya-iktidar ilişkileri, Çözüm Süreci, tecrit, Erdoğan’ın açıklamaları başta olmak üzere birçok konuya değinen Beştaş, şunları söyledi:

Normalleşme ile başlayacağız. AKP Genel Başkanı Erdoğan tam kapanmadan hemen sonra şimdi normalleşme ilan etti. Yaşadığımız iki Türkiye var. Biri Saray'ın Türkiye’si; bir diğeri yoksulun, işsizin, halkın yaşadığı Türkiye. Yüzde 1’lik şatafat lüks içinde yaşayanlar, bir de yüzde 95 i aşan yoksulluğun, işsizliğin, şiddetin her türlü istismarın muhatabı olan bir nüfus var ortada. Saray'ın Türkiye’sinde ilan edilen normalleşmede akşam saat 19:10’dan sonra Covid-19’un tavan yaptığını farz ediyor gerçekten. Bu hakikaten bir şaka olabilir. Türkiye’de yoksulluk işsizlik yokmuş gibi... Çoklu maaşlar, ihaleler ve uluslararası uyuşturucu ticaretleri olduğunu gayet iyi biliyoruz. Oysa gerçek durum şu; halk ne tam olarak kapanabildi ne de şu anda açılabiliyor, normalleşebiliyor.  

Onların normalleşme dedikleri işsizlik, açlık ve yoksulluktur

Halkın Türkiye’sinde kapanma sürecinde hiçbir güvence yoktu, güvencesiz bir kapanma vardı ve geçim sıkıntısı vardı. Şimdi normalleşme dedikleri süreçte ise işsiz sayısının 10 milyonun üzerine çıktığını, 20 milyon insanın açlık sınırında yaşadığını hepimiz biliyoruz. İktidar şunu çok iyi bilsin ki onların normalleşme dediğine biz işsizlik ve yoksulluk diyoruz. Onların ‘açılma’ dediğine de bizler açlık diyoruz. Bunun adı budur. Normalleşmede de açlık devam ediyor. En iyi niyetimle söyleyeyim bu açılmadaki ifadelere, tam anlamıyla bir basiretsizlik, öngörüsüzlük ve beceriksizlik tavan yapmış durumda. Okulları açtık dediler. Nasıl açmışlar bir bakalım. 31 Mayıs’ta bütün Türkiye nefesini tutarak özellikle esnaf, işyerini açmak isteyenler, ekonomik krizden en çok etkilenenler o açıklamayı bekliyordu. Kabine toplantısından sonra - gerçi kabine de demememiz lazım hukuken, öyle bir şey yok çünkü - basın açıklamasında “1 Haziran 2021 Salı gününden itibaren hangi saatlerde açılıp kapanacağını” söyledi.  

Bakan 1 Haziran’a 2 saat 42 dakika kala açıklama yaparak okulların açılacağını açıkladı

Milli Eğitim Bakanlığı, hemen akabinde, 31 Mayıs akşamı saat 21:18’de bir açıklama yayımladı ve şunu söyledi “1 Haziran’dan sonra okullarda haftada iki gün yüz yüze eğitim yapılacak.”  Açıklama yapıldığı saatte 1 Haziran gününün başlamasına ne kadar var? Tam olarak 2 saat 42 dakika var. Bir hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi? Milyonlarca öğrenci ve veli okulların açılmasıyla ilgili çok önemli bir açıklamayı Bakan’dan akşam saatlerinden alıyor. 1 Haziran’ın başlamasına 2 saat 42 dakika kala alıyor. Şimdi bu tweeti atarken acaba ne düşündü Sayın Bakan? Herkes evinde televizyonların başında ne zaman okulları açacağını mı bekliyor? Kıyafetlerini mi hazırladılar? Nasıl bir beceriksizlik ve basiretsizlik, anlamak mümkün değil. Bir de ortaokullar 7 Haziran'da ilköğretim 1 Haziran’da açılıyor, şimdiden 17 Haziran’da da kapanma konuşuluyor. Haftada iki gün iki saatten sadece 4 saat okullar açık olacak ve buradan maalesef yine Korona Virüsün pik yaptığını izleyeceğiz. 17 günlük kapanma da büyük bir yalan olarak ortada duracak. 

Aylarca işsiz kalan evine ekmek götüremeyen lokanta ve restoran sahiplerine müjde veriliyormuş. Neymiş? Akşam saat 21:00’e kadar müşteri alabilirsiniz. Dışarıda 3 kişi içeride de 2 kişilik masalarda hizmet verebilirsiniz diyorlar. Yani şunu söylüyor aslında; sizin şikayetleriniz ve söyledikleriniz bizim umurumuzda değil. "Siz talep ettiniz, biz açtık, gerisini nasıl yaparsanız yapın” diyorlar. Yani vatandaşa da aslında şunu söylüyorlar; "illa dışarıda mı yemek yemek istiyorsun, tamam dışarıda ye ama sakın ha masada çok oyalanma, sohbet etme, zaman geçirme, bu yemeği hızlıca ye ve sonra git evine uyu. Çünkü AKP için uyuyan Türkiye en çok sevdikleri Türkiye'dir. Uyanık bir Türkiye, uyanık bir nüfus onların en tehlikeli gördükleri kitledir.

Müzisyenlerin yaşamları umurlarında değil ne de olsa bu müzisyenler beşli çete üyesi değil

Yaşamını müzik yaparak idame ettiren müzisyenler açlıktan ve yoksulluktan öldü bu ülkede. Müzisyenler bas bas bağırıyor. Ama iktidarın umurunda değil. Ne de olsa onlar otel sahipleri değiller, 5’li çeteden değiller, yandaş müzisyen ekibinden de değiller. Yaşamasalar da para kazanmasalar da müzik yapmasalar da olur diyorlar. Evet, hakikaten umurlarında olan tek şey dolarlar ve saraylardır. 

Gece sinemayı açıyorlar sabah kapatıyorlar, bu nasıl bir çelişki nasıl bir basiretsizlik!

Sinemalarda çok ilginç bir gelişme yaşandı. Dün yayımlanan genelge ile sinemaların açıldığı duyuruldu. Bugün yayımlanan genelge ile sinemalar kapatıldı. Yani basiretsizlik yetmiyor, başka bir kavram kullanmak istemiyorum. 'Yönetemiyorsunuz' tespiti de yetmiyor. Bu nasıl bir öngörüsüzlük, nasıl bir çelişkidir! Gece açıyorlar, sabah kapatıyorlar. 

AKP vizyondaki en iyi film biziz, bizi izleyin diyor: Halk artık sizi izlemek istemiyor

AKP aslında şunu söylüyor tabii ki: “Vizyondaki en iyi film biziz bizi izleyin”. Sinemayı bu şekilde kapatıyor. “Sinemaya gitmeyin en iyi filmi biz çeviriyoruz” diyorlar ama kesinlikle doğru değil. Halk onları izlemek istemiyor artık. Halk tıkanmış durumda, öfke ve tepkisini en azından bir sanat eseriyle, bir izleme fiiliyle göstermek istiyor; sinemaya giderek ailesiyle beraber iyi bir zaman geçirmek istiyor. AKP “en iyi film biziz” diyor belki ama bizce en kötü iktidar oldukları gibi en kötü filmi de gösterime koyuyorlar. 

Erdoğan herkese hakaret etti, insanlara nankör dedi: Halkı maraba kendisini de köyün ağası olarak görüyor

Dün akşam Erdoğan, gazeteci diyeyim hadi, kendi seçtiği 3 kişi ve 2 moderatörle TV programı yaptı ve herkese hakaret etti. Vatandaşa, esnafa, çalışanlara hakaret etti. Ne dedi? Uygun maliyetli kredilerin toplamının 315 milyar lirayı aştığını, borçların ertelendiğini, yapılandırıldığını söyledi ve ardından da ‘nankörler’ diye hakaret etti. “Nankörlüğün boyutu yok” dedi. AKP iktidarının normalleşmesi bu işte: Hakaret etmek, aşağılamak ve tehdit etmek. Yardım diye üç kuruş verdikleri insanların başına kakıyorlar. Nankörlük diye yaklaşıyorlar ama yandaşlarına vergi affı üzerine af getiriyorlar, borçlarını erteliyorlar, yapılandırma yapıyorlar. 3 kuruşu verdiklerine de lütuf olarak görüp, kabul edin diyorlar. Bunun özeti, halkı maraba kendisini de köyün ağası olarak görmektir. 

Merkez Bankası rezervleri sizin babanızın malı mı? 

Halkı aşağılayan, tehdit eden ve hakaret eden bu dil bütün kötülüklerin kaynağıdır. Nankör arıyorlarsa aynaya baksınlar. Asıl nankör yerli ve milli nankördür. Halkın oyunu alıp ondan sonra insanları yoksullukla, işsizlikle, açlık ve sefaletle ezen halkın vergilerini yoksullukla, hırsızlıkla, vurgunla ve israfla hiç eden bu iktidarın zihniyetinin ta kendisidir. AKP Genel Başkanı dün garip bir şey daha söyledi. '128 milyar dolar?' nerede sorusuna cevaben, “Merkez Bankasının harcamaları sorulur mu” dedi. Merkez Bankasının rezervleri sizin babanızın malı mı? Biz halk adına soruyoruz. Kimse size ‘maaşınızı nerede harcıyorsunuz’ diye sormuyor tabii ki. Bizler herkes gibi halkın parasını ne yaptınız diye soruyoruz. Halka ait parayı soruyoruz ve sormaya devam edeceğiz. 

‘128 Milyar nerede?’ sorusunun cevabını vermemek için 128 ayrı yalan söylüyorlar

Başka ne demişti? "Yatırımlara, depremlere harcadık" dedi, bir başka seferinde "Pandemide kullanıldı" dedi, başka bir açıklamasında "Halkın cebinde" dedi. Yani 128 kez yalan söylediler ama doğruya bir türlü gelmediler. 128 milyar doları gerçekten depremlere harcadıysanız, deprem paraları nerede? Onun da cevabını alamadık. Deprem paraları da pandemi için toplanan yardımlar da 15 Temmuz bağışları da iktidarın yandaşlarına 5’li çetelere gitti, şatafata ve lükse gitti. Kurdukları Kürşatlar düzenine bu paralar aktı. Yani bunun cevabını vermemek ya da 128 ayrı cevapla cevap vermemeyi denemek ancak size yakışır. Ama hesap günü yaklaşıyor. Halkı aşağılayan, hakaret eden, zenginliği kendisi ile paylaşırken yoksulluk ve sefaleti halka dağıtan bu soyguncular suçlular ittifakı ilk sandıkta halktan gerekli cevabı alacaktır.  

Bir çeteler ittifakı var ve bunlar iktidar ve güç çekişmesi içindeler, birbirlerini satmaya başladılar

Yurt dışından bir mafya lideri açıklamalar yapıyor, milyonlarca izleniyor. Anketler yapılıyor kime inanıyorsunuz, iktidara mı Peker'e mi diye. Gerçekten ne oluyor? Bir hesaplaşma var, güç ve iktidar kavgası var. Bir kavganın içindeler ve kirli yapıların birbirlerini satma meselesine gelmiş durumdayız. Kendileri dışında herkesi vatan haini ve terörist olarak görenlerin Türkiye’yi ne hale getirdiklerini Türkiye toplumu ve dünya da dehşet içinde izliyor. Karşımızda mafya ile işbirliği içinde paramiliter yapılar kuran, yöneten, para transfer eden, bu karanlık birimlere suç işleten, kıtalar arası uyuşturucu trafiğini organize eden, kara para aklayan ve katledilmiş kadınların katillerini koruyan bir çeteler ittifakı var. Mafya lideri İçişleri Bakanı ile işbirliği içinde olduğunu söylüyor. Mafya liderinden maaş aldığı iddia edilen siyasetçi iddiası orta yerde duruyor. Hala cevap verilmedi dün de sorduk buna cevap vermediler. 

‘Mafyadan ayda 10 bin dolar alan siyasetçi kim?’ sorusunun cevabını vermeyenler Kürt siyasetçilere kırmızı bülten çıkarıyor

Bu siyasetçiye ilişkin hiçbir açıklama yapmayan akıl ne yapıyor? Önceki dönem Van Milletvekilimiz ile DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in başlarına 10 milyon TL ödül koyuyor. İçişleri Bakanlığının talebi ve uygulamasıyla kırmızı bültene almışlar. Neymiş gerekçe? Gerekçe elimde, yine bir kumpas davası, yine bir kumpas soruşturması, tamamen demokratik siyaseti kriminalize eden, suçmuş gibi gösteren muhalefeti kriminalize etme çabasının bir sonucu. Neymiş efendim? Nadir Yıldırım’a bir e-mail gelmiş de, bu email örgütten gelmiş de, yok kepenk kapattırmışlar da. Kamuran Yüksek için gerekçe neymiş? Ceza almışmış. İnsaf yahu! Bu ülkede ceza almak için ve hakkında dava açılması için sadece AKP’ye karşı olmak yetiyor. Başka hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Yargının bu aşamada olduğu bir ülkede, herkes ceza alabilir. Bugün binlerce insan cezaevinde, herkesi terörist ilan eden bir akıl var.  

Siyasi faaliyetlerden dolayı siyasetçilerin başına ödül koymak mafyatik düzene yakışır

Siyasi faaliyetler sebebiyle kırmızı bülten çıkarmak, sürgünde olan iki siyasetçinin başına ödül koymak mafyatik düzene yakışır uygulamadır. Bu ödül meselesi tam da mafya düzenlerinde oluyor. Bunu kaldırın hemen. Bu ödülü de bu kırmızı bülteni de kaldırın. Onlar bugün burada olsaydı yüzde 99 cezaevinde olacaklardı. Tıpkı Demirtaş gibi, Yüksekdağ gibi, Gültan Kışanak gibi. Mecburiyetten sürgünde yaşamak zorunda kalıyorlar, siz bunu bile yapmaya kalkışıyorsunuz. Bu sizin çaresizliğinizi bir kez daha ortaya koyuyor. Onlara ödül koymayı bırakın da 10 bin dolar maaş alan siyasetçiyi açıklayın bakalım. Hangisi büyük suç, onu görelim. 

AKP’nin çetelerle, mafya ile ilişkisi yeni değil

AKP’nin çetelerle örgütlerle ittifakı yeni değil. Biliyorsunuz bir ara Cemaat vardı. Susurluk artıkları, mafya ve SADAT gibi paramiliter güçler vardı. SADAT meselesinde dün araştırma önergesi verdik, maalesef araştırma önergemiz yine reddedildi. Şöyle bir şey olabilir mi? SADAT’a ilişkin -yeni de değil bu son açıklamalarla ilgisi yok- biz eskiden beri SADAT’ın silah ticareti yaptığını bunun araştırılması gerektiğini ve sorularımıza cevap verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Ama tık yok. Sonra en son açıklama ile bir kez daha ortaya çıktı. Kime gönderiyorlar? El-Kaide, El-Nusra ve IŞİD çeteleri. Şimdi bunlar neler yapıyor bütün dünya görüyor. İçerideki çetelere, mafyalara uyuşturucu ve kara para trafiği koridoru açtılar. Dışarıdaki IŞİD ve El Nusra çetelerine de silah koridoru oluşturdular. Bunu da SADAT üzerinden yaptıklarını biliyoruz. Burada hukukun üstünlüğü var diyorlar ama ne yapıyorlar, mafya düzenine bir üstünlük verme hali var. Bu açıklamalar üzerine şöyle bir karşılık var; Türkiye’ye yönelik yönelik bir operasyon nitelemesi yapıldı. İlginç! Bu ne demek? Yargıya diyor ki “aman ayağını denk al, soruşturma filan açma, istediği kadar delil ortaya koysun, gerçek olsun, ben sana söylüyorum bu meseleyi kapat”. Yargı da gereğini yapıyor gördüğünüz gibi. Hiçbir şeyi soruşturmuyor. Bugün haberlere düştü, usulen Kutlu Adalı cinayetinde sözde bir soruşturma başlatılmış. Bakalım, o ne zaman kapatılacak. 

SADAT’ın ticaretini yaptığı silahlarla Kürtlerin kardeşlerine, anne ve babalarına işkence yapılıyor, cinayet işleniyor

SADAT için diyor ki “silahlı eğitim danışmanlık şirketi.” Yurt dışına silahlı eğitim veriyorlarmış İlginç. Şirket! Silahlı pozlarını görüyoruz, devletin toplantılarına gidiyorlar. Açıkça daha önce Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Mehdi gelecek diye açıklama yapıyorlar. Bu silah ticaretini yaptıklarını da bütün dünya alem biliyor. Bu  silahlarla ne yapılıyor peki? İşte, Efrin’de Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kardeşlerine, kuzenlerine, annelerine, babalarına işkence yapılıyor, katliam yapılıyor. Cinayetler işleniyor o silahlarla. Çünkü orada çeteler keyfi gözaltı ve ağır işkenceler uyguluyor. En son Efrin İnsan Hakları Örgütünün size raporunu söyleyeyim, 21-30 Mayıs 2021 tarihleri arasında Efrin’de silahlı çete gruplarının 3 kişiye işkence yaptıklarını ve 2 kişiyi kaçırdıklarını açıkladılar. Efrin’de neredeyse günün 24 saati işkence, kötü muamele ve hak ihlalleri devam ediyor. Türkiye’nin IŞİD’le ticari ilişkilerini başka bir zaman söyleriz, Genel Kurulda da çokça söyledik. Bunlar resmi belgelerde de var. Bizim söylediğimiz bir şey değil, Genel Kurul tutanaklarında var. Eğer korkmuyorsanız, gerçekten böyle bir şey yoksa neden araştırılmasını engelliyorsunuz? SADAT’ın silah göndermediğini savunuyorsanız, ki savunamıyorlar bile, araştıralım ve ortaya çıkaralım. O önergeye ‘hayır’ demeniz aslında IŞİD’e El Nusra’ya, El-Kaide uzantılarına SADAT eliyle silah gönderdiğinizi kabul etmek anlamına geliyor. 

Önce çözüm masasını devirdiler sonra da bütün ülkeyi devirdiler

Hatırlarsınız bir dönem çözüm süreci vardı. Burada herkes 7’den 70’e rahat bir soluk alıyordu. İnsanlar ölmeyecekti. Barış ihtimalinin kırıntıları bile Türkiye’de yüzde 70’i aşkın insanın desteğini almıştı. Soylu TV programında Çözüm Sürecini Davutoğlu vs. vesileleriyle nasıl bitirdiklerini anlattı. Analar ağlamasın diye başlamışlardı sürece, şimdi anneleri ağlatanlarla, bin operasyon sahipleriyle ve faili meçhullerin sorumlularıyla yeni ortaklık yaparak masayı devirdiler. Sonra da birlikte ülkeyi devirdiler. Şu anda Türkiye’de hepimiz karanlık içinde yaşıyoruz. Barışın sesini engelliyorlar ama Susurlukçuların, derincilerin, savaş savunucularının seslerini açtılar. 

Çözümü engellediniz, Kürt sorununu çözecek iradeyi tecrit ettiniz, mafyaya yol verdiniz

Şu parlamentoda bütün taleplerimize rağmen bir barış yasası çıkmadı ya. Bir hakikat yasası, bir yüzleşme yasası, bir hakikatin araştırılması önergesi kabul edilmedi ama çetelere, mafyaya af yasası çıkartıldı. Kürt sorununu çözemediler ama ülkeyi çözdüler. Türkiye’yi çözdüler. Çözümü engellemeye devam ediyorlar. Bunun bir yolu da İmralı’da Öcalan’a yönelik tecridi ağırlaştırmak. Şunu söylüyoruz, biliyoruz ve inanıyoruz, Türkiye yurttaşları adına söylüyorum: Çözümü engellediğiniz sürece bu mafyatik yapılardan Türkiye kurtulamayacaktır. Tecrit 2015’ten bu yana devam ettiriliyor. Çözüm masası devrildikten sonra, Kürt sorununu çözecek iradeyi tecrit ediyorsunuz siz. Bu ülkeyi bu mafyatik düzenden kurtaracak iradeyi tecrit ederek savaş politikası büyütülüyor. Tabii ki tecrit hukuki bir karar değil, tamamen siyasi. Abdullah Öcalan “Bu irade gelişmediği müddetçe darbeler devam edecek” demişti. Bir kez daha Sayın Öcalan’ın söyledikleri doğrulandı. Bugün biz bir kez daha şunu söylüyoruz; bu hukuksuzluktan, bu siyasetsizlikten, bu çözümsüzlükten vazgeçmek Türkiye’de 84 milyon yurttaşın lehinedir. Şu anki tablo hepimizin aleyhinedir.  

Pudra şekerinden sonra badem şekeri işine girdiler: Mesele Venezuela’ya ne götürdüğünüz değil ne getirdiğinizdir

Son olarak bu Venezuela meselesini herkes biliyor. Maske ve kit dağıtımı. Yalan o kadar büyük ki maske kurtarmıyor. Maskeye sığmıyor gerçekten. Bu yalanı nasıl kapatacaklar bilmiyorum doğrusu. Abdulkadir Selvi gocuğunun cebine koymuş demiş neredeyse. Buna baktılar kimse inanmıyor, dün Venezuela Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Serkan Bayram ilginç bir şey söyledi. Yıldırım’ın kendi imkanlarıyla gezmek için heyete katıldığını söyledi. “Bir iki koli maske ve kit vardı” demiş. “Toplasan iki koli etmez, badem şekeri götürdük, baklava götürdük onu da mı anlatalım” diye  bir açıklama yaptı. Pudra şekerinden sonra badem şekeri işine girdiler. İşi sulandırmaya çalışıyorlar. Mesele Venezuela’ya ne götürdüğünüz değil, ne getirdiğinizdir. Biz başından beri bunu soruyoruz, ne taşıdınız Venezuela’dan Türkiye’ye? Bütün dünya bunu konuşuyor. Şimdi iyi ki Venezuela’nın dezenfektana ihtiyacı yokmuş. Yoksa onu da Ruhsar Pekcan’dan alıp götürürlerdi herhalde.

Bunlar rüşveti de hırsızlığı da dolarla yapıyorlar

Venezuela dezenfektan istemeyince kendi bakanlıklarına dezenfektanları satarak ülkeyi dolandırdılar. Şu anda bu meseleye dokunamıyorlar. Çünkü 10 bin dolar meselesinde de Venezuela meselesinde de soruşturma açılmıyor, hiçbir işlem yapılmıyor. Damadı hatırlıyorsunuz, şimdi kayıp ama sormuştu “maaşı dolarla mı alıyorsunuz” diye, bir bildiği varmış gerçekten.  

Şimdi hak veriyorum, rüşveti dolarla alıyorlarmış. Evet. Merkez Bankası rezervini de dolarla eritiyorlarmış. Bunlar her yerli ve milli rüşvet ve yolsuzluk işini dolarla yapıyorlarmış. Yerli ve milliler ama rüşvet ve yolsuzluğu dolarla yapıyorlar. Gerçekten yeşil seven bir iktidar! Bu meselenin temizlenmesi gerekiyor açığa çıkması gerekiyor. HDP olarak bu gerçekleri anlatmaya, hakikatlerin peşinden koşmaya devam edeceğiz ve Türkiye halklarını siyaset bürokrasi mafya düzeninin insafına bırakmayacağız. Birlikte kararlılıkla bu karanlık iktidarın sonunu hep birlikte getireceğimize inanıyorum. 

Mafyaları beş yıldızlı otel standardında ağırlayan iktidar, insanları cezaevinde ölüme gönderiyor

Hasta tutsaklardan Mehmet Emin Özkan’ı Diyarbakır Cezaevinde ziyaret ettim. Onun gibi yüzlerce mahpus var. Ölümle yüz yüzeler, an be an ölüme yaklaşıyorlar. Hasta mahpuslarla ilgili taleplerimiz tamamen vicdani ve insani temeldedir. Mafyaları, çeteleri cezaevinden çıkaran, onları beş yıldızlı otel standardında ağırlayan iktidar, insanları cezaevinde ölüme gönderiyor. Mehmet Emin Özkan 83 yaşında, 10 gün içinde yedi defa hastaneye kaldırıldı. Şimdi hastanede ve hala serbest bırakılmadı. Ailesi ile vedalaşma hakkını kullanmasını bir de burada söyleyelim.

Erdoğan’ın bir cümlesiyle Türkiye’nin borcu 135 milyar lira arttı

Son olarak, biliyorsunuz dolar fırladı ve 9 TL’ye yaklaştı. Erdoğan TRT 1’de konuşuyordu ya o konuştukça dolar arttı. Şaka gibi. Baştaki bir soruya cevaben sistemi bir ‘istikrar sistemi’ olarak tanımladı. Tam o sırada TL dolar karşısında 1 lira değer kaybetti. Bu ne demek yahu! Cumhurbaşkanı konuşuyor, dolar değer kazanıyor, TL değer kaybediyor. Bir cümleyle Türkiye’nin borcu 135 milyar lira artı. Sadece 3 saatte bir karanlığa gömüldü Türkiye. Türkiye’de herhangi bir kurumun özerkliğinin de, bağımsızlığının da söz konusu olmadığını bir kez daha gördük.

Daha önce de sormuştuk, dün akşam için bir kez daha soruyoruz: 1 Haziran 2021 sabah 09:00’dan akşam 22:30’a kadar kimler ne kadar dolar aldı? Bunu açıklasınlar. Tabii diğer soruyu ıskalamayalım: 128 milyar dolar Erdoğan’ın hangi telefon görüşmesiyle, kimlere ve nasıl verilmiştir? Hiçbir ekonomik göstergenin gerçeği yansıtmadığını bütün kontrollerin, rakamların, verilerin tek bir şahsın elinde olduğu dün gece birinci ağızdan itiraf edilmiştir. Erdoğan - AKP iktidarı sebep; işsizlik, açlık, borçluluk sonuçtur. 

Kürt sorununun çözümü içeridedir, sınır ötesinde değil 

Soru: Cumhurbaşkanı “Mexmûr Kampına operasyon düzenleyebiliriz” dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?  

Biz Türkiye’nin gerek Meclis’e gelen sınır ötesi operasyon tezkereleri, genel olarak da dış politikasına dair savaş değil barış politikası yürütmesi gerektiğini, diplomatik kanallarla sorunların çözülmesi gerektiğini her zaman söylüyoruz. Bu ülkede on yıllardır bu operasyonlar yapılıyor, ne Kürt sorunu çözüldü ne de bu mesele uluslararası mekanizmaların, ülkelerin gündemi olmaktan çıktı. Türkiye kendi Kürt meselesini çözemedi. Bunun çözümü içeridedir, dışarıda değildir. Burada Kürtlerin eşit yurttaşlar olarak hakları tesis edildiği zaman Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtlerin tehdit olma iddiasının dayanağı da ortadan kalkacaktır. Mexmûr ya da başka bir yere yapılan operasyonla sadece sorun büyütülüyor. Operasyonların parasının tümü de 84 milyon yurttaşın cebinden çıkıyor. Operasyonların temel motivasyonu da Kürt halkına olan düşmanlıktır. Bu düşmanlıktan vazgeçmeden Türkiye kazanamaz. 

2 Haziran 2021