
Parti Sözcümüz Ayhan Bilgen bugün Meclis'te Eş Genel Başkanlarımızın ve milletvekillerimizin gözaltına alınmasıyla ilgili yapılan basın toplantısında şunları ifade etti:
Genel merkezimiz abluka altında. Dün gece genel merkezimizi basarak grup başkanvekilimizi aldılar. Ayrıca sabah saatlerinde genel merkezimizde basın toplantısı duyurusu yapmamız engellendi. Bugün basın insan hakları örgütlerinin temsilcileri, yurt dışından heyetler dahil, kimsenin genel merkeze ulaşmasına izin verilmedi.
Meclis'teki parti grup odalarımıza bile girmemize izin verilmedi, anahtarlar verilmedi, çeşitli temaslardan sonra bu basın toplantısını burada Meclis'te yapabiliyoruz.
Bugünkü tablonun hukuki hiçbir izahı yoktur. Bu aleni bir şekilde siyasi bir operasyondur. 1 Kasım’da da başaramadıklarını, tekrar yapmaya teşebbüs ettiler. Biz bu Meclis’te, milletvekillerinin yargılanmasıyla ilgili düzenleme yapılırken, o anayasa suçu işlenirken, anayasa askıya alınarak bir yargılama sürecinin önü açılırken, bugün yaşananlara işaret ettik.
Hiçbirimiz yargılanmaktan korkmuyoruz ve hiçbirimiz hukuktan kaçmıyoruz. Tam tersine hırsızlık, yolsuzluk, ya da başka suçlar, hangi nedenle olursa olsun, biz dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili girişimlerde bulunduk ve komisyonumuz anayasa teklifinde bulundu. Dolayısıyla asla bu tablo bizim açımızdan bir ifade verip vermemeyle izah edilecek bir mesele değildir.
15 Temmuz nasıl birileri tarafından "Allah’ın bir lütfu" olarak tarif edilebildiyse, bugün "Allah’ın lütfu"ndan kastedilen şeyin tam olarak ne olduğunu görebiliyoruz.
Bu tabloyu kimse bir yargı süreci olarak tarif edemez. Dört ilin savcılarının, aynı anda evleri basma kararı çok net bir siyasi operasyondur. 7 Haziran ve 1 Kasım’da seçimle yapamadıklarını şimdi yargı sopasıyla yapmaya çalışıyorlar. Mesele bugün artık HDP milletvekilleri meselesi değildir. Mesele Türkiye’nin bir iç savaşa sürüklenme provokasyonunun hedefine ulaşıp ulaşamayacağı meselesidir. Dolayısıyla ya bunu püskürteceğiz, demokrasi ve barıştan yana net tutum gösterip hep beraber bunların üstesinden geleceğiz ya da bu baskı ülkeyi çok daha büyük bir baskı ve krizin içine çekecek ve bu durum başkanlığı “dikensiz bir gül bahçesinde elde etme” planının bir parçasına dönüşecek.
Bu ülkede demokrasi, barış ve özgürlükten yana söz söyleyecek herkesin, sözünü bugün söyleme vaktidir. Dokunulmazlık oylamasına katılan bir takım muhalefet partileri bu gün için yaşananlar hakkında "Hiçbir milletvekili meclisten atılmayacak ve 90’lardaki tablo tekrarlanmayacak" demişti. Şimdi onlara soruyoruz: Size bu telkini yapanlar neredeler?
Bugün ana muhalefet partisi bu tablo ile ilgili tavrını ortaya koymazsa, faşizmden yana mı yoksa demokrasiden yana oldukları tercihini bugün ortaya koymazsa, yarın herkes için geç olabilir.
Biz bombaların patladığı ve kimsenin hayatının bu kadar ucuz olduğu bir ülkede yaşamak istemiyoruz. Demokrasi mücadelemize kararlılıkla ve net bir şekilde devam edeceğiz. Biz demokrasiden yana tercihimizi net bir şekilde ortaya koyduk. Elbet demokrasi bir bedel ister ve her ülkenin layık olacağı sınavı vermesiyle mümkündür.
Bize oy veren 6 milyon insan veya bize oy vermediği halde bu durumu kabullenmeyen insanlar, sivil toplum örgütleri bugün sesini yükseltmeli ve bugün tavrını ortaya koymalıdır. Biz bugünlerin de geçeceğini biliyoruz. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat nasıl geçtiyse bunun da geçeceğini biliyoruz. Ama bu operasyonlar bir kara leke olarak Türkiye tarihine geçecektir.
Avrupa Parlamentosu da, eğer Türkiye’de demokratik kazanımları, bütün dünyanın kazanımları açısından önemsiyorsa şimdi ses vermelidir. Avrupa Konseyi ve uluslararası kamuoyu, tavrını şimdi ortaya koymalıdır.
Bugün tutuklama, gözaltı ve baskıyla egemenlik kuranlar, yarın kaybedeceklerdir. Onlar da hukuk ve insan haklarına ihtiyaç duyacaklar, ama ne yazık ki hepimiz için geç olacaktır.
4 Kasım 2016