Bingöl Milletvekilmiz Sayın Hişyar Özsoyun Kürt diplomasisi üzerine birkaç not adlı köşe yazısı
Sykes-Picot Anlaşması’nın 100. yılındayız. Ortadoğu’da 20. yüzyıl boyunca Kütleri kimliksiz ve statüsüz bırakan ulus-devletler ya şiddetli bir şekilde yıkılıyor ya da derin siyasal krizler ile boğuşuyor. Kürtler ise kendi aralarındaki çelişki ve çatışmalara rağmen son 25 yılda bölge siyasetinde ciddi roller elde ettiler. Özellikle Irak, Suriye ve Türkiye’de Kürtler hesaba katılmadan politik denge kurulamıyor. Ortadoğu’da dağılan ulus-devlet rejimlerinin yerine ne tür siyasal sistemler kurulacağını küresel, bölgesel ve yerel güçler arasındaki sert toplumsal, siyasal ve askeri mücadeleler belirleyecek. Bu bölgesel hengame içerisinde diplomatik alanda Kürtler ile diğer madun halklar ve toplumsal kesimler için büyük fırsatlar kadar ciddi tehlikeler de söz konusu.

Kürtler 20. yüzyıl boyunca kendilerine dayatılan kimliksiz ve statüsüz hayata direnirken çok ciddi bedeller ödedi. Yüzbinlerce Kürt katledildi. Binlerce köyümüz yakılıp yıkıldı. Şimdi kent ve ilçelerimiz yıkılıp yağmalanıyor. Milyonlarca Kürt sürgün oldu, işkence gördü, hapis yattı. Tüm bunlar "medeni" dünyanın gözleri önünde ve onun açık veya örtük desteği ile oldu. Çünkü uluslararası sistem ulus-devlete dayalı diplomasiyi öncelemiş, "medeni" devletler kendi ulusal çıkarları için bölge devletlerinin devletsiz bir halk olan Kürtlere uyguladığı ve kimi zaman soykırım seviyesine varan vahşet politikalarının parçası olmuştur. Maalesef diplomatik alanda Kürtlerin yaşadığı katliam ve türlü mağduriyetler çok fazla anlam ifade etmiyor.

Ortadoğu gibi bir coğrafyada bölgesel ve küresel güçler karşısında Kürtler ve baskı altındaki diğer halklar ile toplumsal kesimlerin diplomatik mücadelesini yürütmek kolay değil. 20. yüzyıl boyunca dünya bölgedeki ulus-devletlerin penceresinden Kürtlere bakmış, Kürtlerin en temel kültürel ve siyasal taleplerini bile bölgesel statüko için bir istikrarsızlık unsuru olarak görmüştür. Kürt karşıtlığı üzerinden kurulan Ortadoğu’daki bu statüko hızla dağılırken dünyanın Kürtlere dair algıları da buna paralel olarak değişiyor. 20. yüzyıl boyunca bir istikrarsızlık unsuru ve yıkıcı güç olarak görülen Kürtler 21. yüzyılda Ortadoğu’da muhtemel bir istikrar öğesi ve yapıcı güç olarak tartışılıyor. 

Açıkça ifade etmek gerekirse, dünyanın ilgilendiği Kürtlerin ne kadar ezildiği ve mağdur olduğu değil; yeni Ortadoğu denkleminde nasıl bir pozisyon alacakları, kiminle ittifak kuracakları, yeni bir bölgesel siyasal dengenin kurulması için ne tür bir destek sunacakları, bölgedeki güç ve kaynak paylaşımında nasıl bir rol oynayacaklarıdır. Dolayısıyla, diplomatik alanda yakınmacı bir mağduriyet dili ve insan hak ihlalleri eksenli söylemlerden ziyade, Kürtlerin zorlu mücadeleler sonucu açığa çıkmış siyasal ve toplumsal öz gücü ile bölge ve dünya siyasetine yapabilecekleri katkıları anlatmak gerekiyor. Mağdur olma ahlaki anlamda belli bir üstünlük yaratabilir, insan hakları mücadelesi kısmi de olsa Kürtlere sempati toplayabilir, ancak ve maalesef hayatlarımızı belirleyen küresel güçlerin diplomatik kararları siyasal ahlak ve insan haklarına göre değil; bir halkın elindeki toplumsal, siyasal, ekonomik, askeri ve jeopolitik güce göre veriliyor. Önümüzdeki dönemde reel politiğin soğuk labirentlerinde diplomatik çalışma yürütürken, Kürtlerin öz gücü, politik tahayyülleri ile yeni bir Ortadoğu için sunabilecekleri katkı, ürettikleri siyasi modeller ile çözüm önerilerini daha çok anlatmak lazım.

Diplomasi denince genelde akla ilk gelen yer Avrupa oluyor. Bu Avrupa-merkezci bakış açısından da acilen kurtulmamız lazım. Avrupa’daki devletler ve ulus üstü yapılar ile ilişkileri tabii ki arttırarak devam ettirmek gerekiyor. Ancak, yeni Ortadoğu’da ilişki geliştirilebilecek onlarca halk ve toplumsal kesim var. Türk etnik soydaşlığını Sünni mezhepçi eksenle birleştiren AKP iktidarı Ortadoğu’da ciddi bir diplomatik izolasyon ve kriz içerisindedir. Arap sokağında AKP’ye yönelik tepkiler her gün artarken, Cezayir ve Tunus’tan Irak ve İran’a kadar olan coğrafyada Kürt hareketi ve HDP deneyimine artan bir ilgi ve merak var. Ortaya yeni siyasi ve diplomatik olanaklar çıkmış durumda. İyi çalışılırsa bu olanakları somut toplumsal ve siyasal kazanımlara dönüştürmek çok zor olmayacaktır.

Özellikle Şengal ve Kobanê direnişleri ile birlikte Kürt kadın mücadelesine olan bölgesel ve uluslararası ilgi de son derece artmıştır. Bu ilgi bazen problemli Oryantalist yaklaşımlar şeklinde kendisini gösterse de, Kürt hareketinin dünyadaki imajının değişmesinde Kürt kadın mücadelesinin katkıları tartışmasızdır. Yoğun bir kadın diplomasisi sadece Kürt kadın mücadelesinin değil; genel anlamda Kürt hareketinin ve Ortadoğu’daki demokratik mücadelenin önünü daha fazla açma kapasitesine sahiptir. HDP olarak bizim de önümüzdeki dönemde kadın hareketinin diplomatik görünürlük ve etkinliğini arttırmak için özel çalışma ve programlarımız olacak. 

Kürt hareketinin Ortadoğu’da yakaladığı genel ivme ile HDP etrafında birleşen değişik halkların ve toplumsal kesimlerin mücadelesi geniş bir diplomatik alan ortaya çıkarmış durumda. Elçilikler, hükümetler, parlamentolar, uluslararası ve ulus üstü kurumlarla resmi temaslar kurup görüşlerimizi aktarma konusunda ciddi imkânlara sahibiz. Ancak, tüm yurtsever, devrimci ve demokrat kurum ile yapıların halklar diplomasisi konusunda daha çok ve daha sistemli çalışması gerekiyor. HDP olarak önümüzdeki dönemde özel çalışma birimleri kurarak başta Avrupa ve Ortadoğu olmak üzere dünya genelinde siyasi partiler, emek ve kadın örgütleri, din ve inanç kurumları, gençlik örgütleri, ekoloji ve çevreci hareketleri, hukuk kurumları, üniversiteler ile her tür devlet ve hükûmet dışı kurum üzerinden yaygın bir halklar diplomasisi yürütmeyi planlıyoruz. Uluslararası sistem son kertede ulus-devletçi reflekslere sahiptir, onun için bu gibi alanlar üzerinden dünya halkları ile kuracağımız çok boyutlu ilişkiler hayati önemdedir.

Son olarak, Ortadoğu’daki siyasal konjonktür yüzünden küresel güçler Kürtlerin minimum düzeyde de olsa ortaklaşmasını istiyor görünüyor. Bölgesel güçler ise Kürtler arasındaki yakınlaşmayı ciddi bir ulusal güvenlik tehdidi olarak görüyor, Kürtlerin iç çelişkilerini derinleştirmeye çalışıyor. Kürtler arası çelişkileri çözmek veya minimum düzeye çekmek uluslararası diplomatik alanının kapılarını daha fazla açacaktır. Onun için de Kürtler arasında yoğun bir diplomasi trafiği şart. 


Hişyar Özsoy

Halkların Demokratik Partisi
Bingöl Milletvekili