Bize ilk defa oy veren kitleler tehdit edildi

Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın 1 Kasım seçimleri ardından DİHA’ya verdiği röportajın tam metni:

* HDP, DTK, DBP ve HDK eşbaşkanlarıyla bir toplantı gerçekleştirip seçimleri ele aldınız. Seçim sonuçları sizin açınızdan nasıl değerlendiriliyor?

Çok zorlu koşullarda olağanüstü bir başarı elde ettiğimizi düşünüyoruz. Tarihe kaydedilmiş büyük bir direniştir partimizin seçim başarısı. Çünkü seçimler demokratik bir süreçte yapılmamıştır. 7 Haziran seçim dönemi de bir demokrasi ortamında geçmedi, ancak 1 Kasım seçimleri tam bir darbe koşullarında gerçekleşti. Saray tarafından yönetime el konulduğu, 5 ay boyunca yetkisiz bir hükümetin tamamıyla savaş kurgulu, olağanüstü şartlarda gerçekleşmiş bir seçimdir, 1 Kasım. Bu nedenle elde edilen başarı, olağanüstü bir başarıdır.

Biz, geleneğimiz hiçbir zaman hiçbir siyasi çalışmayı direniş olmadan yürütmedik ve hiçbir şeyi direniş olmaksızın kazanmadık. 1 Kasım seçimleri de bizim direne direne kazandığımız, direnen bütün demokrasi güçleriyle elde edilen bir başarıdır.

Bizler bu koşullarda partimizin oy kaybının, sürdürülen bu amansız savaşın halk kitleleri üzerinde oluşturduğu devlet teröründen kaynaklandığını çok iyi biliyoruz. Bunu en başta ifade etmiştik, bugün çok net bir şekilde -ortaya çıktı. 7 Haziran öncesi ve sonrasında savurdukları tehditleri bir bir yaşama geçirdiler. Çok zor günler yaşandı, katliamlar, kıyımlar yaşandı. Hukukun ayaklar altına alındığı bir süreçti. Suruç'ta 33 gencin katledilmesinden başlayan katliamlardan seçim öncesinde Ankara katliamına kadar devam etti. Darbe ve savaşın her türlü yöntemi kullanıldı. Toplu katliamlar, sokağa çıkma yasakları, yargısız infazlar, işkenceler, cenazelerin panzerlerin arkasından sürükleyenler, siyasi soykırım operasyonları… Bu süre içerisinde savaşın bin bir türlü yöntemini kullanarak "başarı" elde etti AKP.

'Karşımızda hala bir savaş iktidarı var'

* O halde AKP'nin 'savaş politikaları' başarılı mı oldu? Ne anlamalıyız bu sonuçtan?

Bu durumu AKP ve Saray'ın savaş politikalarının bir başarısı olarak görmemeliyiz kesinlikle. AKP hükümetinin ve Saray'ın tehdit politikasıyla ortaya çıkardığı, meşru olmayan ve yanıltıcı bir sonuçtur. Biz, 1 Kasım seçim sonuçlarında ortaya çıkan AKP "başarısını" meşru bir "başarı" olarak görmüyoruz. Çünkü meşru yollardan elde edilmedi. Şu anda halkın gönüllü olarak verdiği oylara dayanan meşru bir temsiliyete dayanan bir iktidar yoktur. Karşımızda hala bir savaş iktidarı vardır.

'12 Eylül gibi savaş, kan ve zulümle üretildi bu sonuçlar'

* 7 Haziran sonrası, HDP'li yetkililer sürekli "Saray'ın sivil darbesi" tespitini yaptılar. 1 Kasım sonrasında da sonuçlar için AKP'nin "elde ettiği başarı"dan çok 12 Eylül darbesinin ardından Kenan Evren'in getirdiği Anayasa'nın yüzde 92 ile kabul edilmesine benzetilip, sonuçlar için AKP'nin "yalancı baharı" tespiti yapılıyor. Siz de katılıyor musunuz?

Çok açık zaten. 82 Darbe Anayasası'nın oylama süreciyle benzer bir süreçti. 82 Anayasası da 12 Eylül darbe şartlarında yapılan bir seçimle halka onaylatıldı. Bugün ise AKP ve Saray'ın hükümeti, halka darbe ve zulüm şartlarında onaylatıldı. Ne değişti Türkiye'de? Bu soruya cevap vermek gerekiyor.

Beş ay içerisinde insanların yaptıkları tercihin gönüllülük temelindi değişmesi mümkün mü? Bunun inandırıcılığı yok. İnsanlar 7 Haziran'da savaş politikalarının daha hafif olduğu koşullarda, gönüllü bir şekilde siyasi partilerin duruşlarına, programlarına bakarak tercih yapmıştı. Beş ay içerisinde insanların düşüncesinde ve gönüllülüğünde bu denli bir değişim yaşanmaz. Ama değişen şey şu oldu; insanlar tehdit edildi, gözleri korkutuldu. 'Eğer bize oy vermezseniz böyle ölüm ve kıyımla karşı karşıya kalırsınız' yaklaşımıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Bu da toplumda çok ciddi endişe ve paniğe yol açtı. Savaş, kan ve katliamla üretilmiş sonuçlardır bunlar.

'Savaşı başlatan Saray'dır, kimileri unutmuş gibi konuşuyor'

* Seçimlerin hemen ardından bazı basın ve yayın organlarında seçimin sonuçlarından KCK'yi sorumlu tutan bir yaklaşım var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Savaşı başlatanın Kürt hareketi olmadığını çok net bir şekilde yine hatırlatmak istiyorum. Kimileri unutmuş gibi konuşuyor. Savaşı Kürt hareketi değil, 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı'nı yırtıp atan Saray başlatmıştır. 7 Haziran'da başkan olamayacağını gören ve bütün devlet kurumlarını ile AKP'yi savaş hizasına dizen Erdoğan'ın kendisidir. Bu gerçek, şu an çok büyük bir çarpıtma ve yalan ile karartılmaya çalışılıyor. Korku yaratma psikolojisiyle sürekli tekrarladıkları bu yalanı, gerçeğe dönüştürmeye çalışıyorlar. Bence nafile bir uğraştır. Bundan sonraki süreçte bütün Türkiye halkları bu yalanı çok daha iyi görecek. Çünkü AKP hükümeti, 1 Kasım'da elde ettiği bu sonuçlardan sonra savaş politikalarını tırmandıracaktır. 1 Kasım üzerinden daha iki gün geçmeden Kürt illerinde 4 genç katledildi. AKP ve Saray, Türkiye'yi sadece içeride değil, dışta da bölgesel büyük bir savaşın içine çekmeye çalışacak.

'Öz yönetim ilanlarının partimize zarar verdiğini düşünmüyorum'

Partimizin kaybettiği oyların sorumluluğunu Kürt hareketine yüklemeye çalışanlar bundan sonraki süreci çok daha iyi takip etsinler. Partimize oy veren insanların oyu, savaş politikalarıyla gasp edilmiştir. Bizler, bu nedenle partimizin kaybettiği oylardan Kürt hareketinin sorumlu olduğuna inanmıyoruz. 'HDP hendekler yüzünden kaybetti' diyorlar. Hendeklerin olduğu bütün illerde biz ezici çoğunlukta oy almışız. O kadar can kaybına, sokağa çıkma yasaklarına, zulme ve işkenceye rağmen halk neredeyse firesiz bir şekilde partimize oy vermiş. Bu nedenlerle, özyönetim süreçlerinin ve Kürt hareketinin geliştirdiği tutumların partimize zarar verdiğini düşünmüyorum.

'Bize ilk defa oy veren kitleler tehdit edildi'

* HDP'ye 7 Haziran'da ilk defa oy veren kitlenin oylarının 1 Kasım'da kaybedildiği tartışmaları yapılıyor. Söz ettiğiniz savaş politikalarının bu kitle üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

Evet, 7 Haziran'da bizlere yeni oy veren bir seçmen kitlesi vardı. Bu kitle, AKP tarafından tehdit edildi. Bizden giden oylar emanet oy da değildi. 'Oylar emanetti de sonra halk bu emaneti taşıyamayacağımızı gördü ve oylarını aldı' yorumunu yapamayız. Bizimle yakın bir zamana kadar görüşme halinde olan büyük aileler ve çeşitli kesimler, üzerlerindeki yoğun baskı ve tehditten dolayı bizimle görüşmeyi kesmek zorunda olduklarını üzülerek söylediler, kendileri bağışlamamızı istediler.

Oylarını yükselttiğimiz Ağrı'da, AKP'nin dörde bir oy alabilmesi için evlerin üzerlerine havan saldırısı düzenlendi. Bölgede farklı kesimlerden bize oy verenler, örneğin Arap toplumundan insanlar çok açık bir şekilde tehditle karşı karşıya olduklarını bize bildirdiler. Aynı zamanda çok ciddi paralar dökülüp, oylar satın alındı. Kurulan abluka ve kumpas geniş çaplıydı. Kürdistan'da çok ağır bir şekilde yaşandı. Metropollerde de partimize oy veren insanlar, istikrarsızlıkla ve daha büyük bir savaş ile tehdit edildi. Çok açık bir şekilde tehdit ve rüşvet siyasetinin sonucu duruyor karşımızda.

'CHP'yi demokrasi bloğuna davet ediyoruz'

* Eşbaşkanların açıklamasında derinleştirilecek savaş karşısında demokrasi bloku kurulması çağrısını yaptınız. Demokrasi bloku ile ne amaçlıyorsunuz, ayrıntılarını paylaşır mısınız?

Saray'ın diktasına karşı duran bütün kesimlerin içinde yer alacağı bir bloktur bahsettiğimiz. Sadece tek bir parti ve tek bir yapı ile sınırlandırılamayacak kadar geniş bir yapıdan bahsediyoruz. Bu blok oluşturulmadığı müddetçe AKP'nin oluşturmak istediği diktanın önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Partimiz ile yüzde 10,7 oy oranı ve 59 milletvekili ile Meclis'te bir demokrasi merkezi olarak kendisini ilan etti. Parlamento içi demokrasi güçleri ile parlamento dışı demokrasi güçlerinin birleştirileceği bir yeni yapılanmadan bahsediyoruz. Parlamento içerisindeki partilere de çağrı yapıyoruz. Özelde CHP'ye bir çağrı yaptık. Parlamento içerisinde CHP'ye daha özel bir rol düşüyor. Dün olduğu gibi etkisiz bir muhalefet partisi olma çizgisini terk etmesi gerekir. Partimiz ve CHP'nin sırtında yumurta küfesi var. Partimiz ve CHP'nin, AKP-Saray yönetimi karşısında demokrasi istediği olan bir taban var. O nedenle iki partinin kendi merkezlerinden bakmak lüksü yoktur. Biz de bu nedenle CHP'yi de Meclis çatısı altında partimiz ile birlikte bir demokrasi bloğunda hareket etmeye, iş birliği içerisinde hareket etmeye davet ediyoruz. Bu tarihsel yükümlülükten kaçma lüksü yoktur.

'Türkiye'de çok şeyi değiştirebiliriz'

Parlamento dışındaki bütün muhalefet güçlerinin de daha sıkı bir kenetlenmesi lazım. 5,5 milyon barış, demokrasi ve yeni yaşama inancı temsil eden bir gücümüz var. Biz oy oranımızda düşüş olabilir ama 5 ay öncesine göre bizim dinamiğimizde potansiyelimiz de bir düşüş yoktur. Aksine daha fazla deneyim kazanmış, daha fazla güçlenmiş omurgası sağlamlaşmış bir potansiyel ortaya çıkmıştır. Biz bu temiz ve sıkı potansiyele dayanarak Türkiye'de çok şeyi başarabiliriz.

'Muhataplığımızı tartışamazlar'

* Peki, bu aşamada "çözüm süreci" nerede duruyor?

AKP-Saray iktidarı çözümü, barış ve demokratik temelde sürdürme liyakatini yitirmiştir. 1 Kasım'da sonra yaptıkları bütün açıklamalarda, hala savaş ve çözümsüzlükte ısrar ettiklerini görüyoruz. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılıp, görüşmelerin yeniden başlatılması için her türlü iş birliğine açık olduğumuzu ifade ettik, bu söylemimizin arkasındayız. 1 Kasım akşamı yaptığımız açıklamada da bunu söyledik. Ama ne yazık ki AKP ve Saray iktidarı çözümün muhataplarını tanımamakta ısrar ediyor.

Bunlar çok ucuz ve siyasi iktidarın faşist anlayışta ne kadar demir attığını göstermesi bakımından çok kötü yaklaşımlar ve Türkiye'de neden oldukları siyasi krizi sürdürmekte kararlı olduklarını gösteriyor. Hala 'sonuna kadar operasyon, sonuna kadar savaş' diyorlar. 1 Kasım'ın hemen arkasından yaptıkları ilk şey, savaş uçaklarını havalandırmak ve askeri operasyonları başlatmak, gençlerimizi katletmek oldu. Partimizin halk temsiliyetine dayanan bir siyasi parti olarak meşruiyetini tanımadıklarını ilan ettiler. Çok şükür biz meşruiyetimizi onların bu kirli siyasetlerinden almıyoruz. Hiçbirisine borçlu, muhtaç değiliz, onlara rağmen kazandık. Onların bizim meşruiyetimizi, muhataplığımızı tartışmaya açma hakkı yoktur. Onların Sayın Öcalan'ın temsiliyetini tartışmaya açma hakkı yoktur. Bunu çok net söylüyoruz.

* HDP olarak, yeni dönemde çözüm sürecine ilişkin nasıl bir politika izleyeceksiniz?

Bizler süreç içerisinde de barış ve demokratik çözüm sürecini direne direne ilerleteceğiz. Kendi barış demokrasi mücadelemizi geliştirerek bu sürecin önünü açacağız. Artık yeni bir demokratik çözüm zeminin ortaya çıkarılması gerekiyor ve Saray'ın insafına bağlı bir çözüm mekanizması olmayacak. Meclis'te ortak bir komisyon kurulmalı ve Meclis'in çatısı altında kurulacak bir ortak komisyonla barış ve demokratik çözüm sürecinin önü açılmalı. İlerlenecek yol budur. Sarayın insafına bağlı, onun iki dudağının arasına sıkışıp kalmış bir süreç değildir, barış süreci.

'Bu sözleri söylemek için çok kanlı bir süreç başlattılar'

* Seçimlerin hemen ardından Yalçın Akdoğan'ın, "HDP'nin çözüm sürecinde denklem dışında olduğu" şeklinde yorumlanan açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadece acı acı gülüyorum. Bu sözleri söyleyebilmek için bu ülkede çok kanlı ve karanlık bir savaş başlattılar. Kendilerinin ilan ettikleri savaşın sonunda bir iktidar elde ettiler. Ama şunu çok net söyleyebilirim; bu iktidarı sürdüremeyecekler.

Kendi krizlerini yarattılar ve kendi yenilgilerini yeniden yarattılar. 1 Kasım seçimleri sonucunda AKP ve Saray açısından zafer olarak görünen şey, onların yenilgisidir. Bundan sonraki süreçte de bu kriz devam edecek. Böyle bir şey söylerken ya kafası çalışmıyor, zafer sarhoşu olmuş, düşünme melekelerini yitirmiş ya da gerçekten kendi söylediği yalana kendisi inanıyor. 'HDP'ye oy verenler ile HDP yöneticileri ayrıdır' sözlerinin başka hiçbir anlamı olamaz. Partimizi daha öncesinde de tasfiye etmeye çalışıyorlardı. Çok büyük ve kapsamlı bir tasfiye operasyonu yürütüldü. O operasyon başarılı olmadı. Biz bu operasyonlara rağmen milyonlardan oy aldık. Halen partimizi tasfiye etmekten bahsediyorlar. Milyonları nasıl tasfiye edeceksiniz?

Onların bütün savaş operasyonlarına, bütün tehdit ve yakıp yıkmalarına rağmen kişi kişi tehdit etmelerine rağmen bütün cesaretiyle öz güveniyle partimize 5,5 milyon insan oy vermiştir. Bu kadar insanı yıkamazlar, yok edemezler, tasfiye edemezler. Bu kadar insan ister Meclis çatısının altında, isterlerse dışında var olmaya devam edecektir.

'Ana muhalefet görevini üstleneceğiz'

* Son olarak önünüze nasıl bir yol haritası koydunuz?

İlk yapacağımız şey kongremizi gerçekleştirmek olacak. Aralık sonu, Ocak başında kongremizi gerçekleştireceğiz. Bütün yönetim kademelerimizi yeniden düzenleyeceğiz. Siyasi olarak da önemli bir görev ve sorumluluğu üstlendik. Meclis içerisinde halkımız bize ana muhalefet görevi verdi. Meclis'in üçüncü partisi olarak çıktık ancak Meclis'in ikinci partisi gibi çalışacağız. Meclis çatısı altında, Türkiye halklarının taleplerinin en etkili, en iyi ana muhalefet çalışmasını yürüteceğiz bu dönem içerisinde. Yeni ve demokratik bir Anayasanın yapılabilmesi için Meclis içinde ve dışındaki bütün demokrasi güçlerini birleştirme yönünde bir siyasi tutum belirledik. Sözünü ettiğimiz demokrasi bloğunun zaten esas öncelikli görevi de bu olacak. Tabi bununla birlikte halkımızın her alanda geliştirdiği demokrasi ve barış mücadelesi ile öz yönetim inşalarını sahiplenmeye devam edeceğiz. Bu dönem içerisinde, Saray ve AKP hükümetinin savaş politikalarına karşı halkımızın barışı geliştirme iradesini güçlü bir siyasi hamleye dönüştüreceğiz.