Bu dava bitmedi!

İnsan merkezli değil, kâr ve iktidar odaklı egemen siyaset geleneği, giderek yükselen militarizm, faşizmin çürümüş dokusu çocuk bedenine kadar uzandı. En dokunulmaz, en örselenemez olanlardı. Ama ne yazık ki öyle olmadı. Yıllardır kadın cinayetlerine, kadına dönük şiddete karşı mücadele verirken sürekli sorunun politikliğine vurgu yaptık.

Kadına dönük artan sistematik erkek şiddet sarmalına çocuklar da eklendi. Devlet, erkek, yargı organik bağlantısı bir kez daha Karaman davasında karşımıza çıktı. Dava başlamadan önce iktidar da bir telaş, bir telaş… Oysa çocuk, “devlet güvencesinde her türlü siyasi çıkarın üstünde” olmalıydı. Karaman’a gittik, gördük, duyduk ki; siyasi iktidarın telaşı boşa değil; karşımızda dibine kadar pisliğe bulanmış bir iktidarın fotoğrafı var.

Kadınlar Ensar’ın Peşinde


Üç gün öncesinden Karaman’da anonslarla yapılan “Mahkeme günü sokağa çıkmayın, dışarıdan gelenler kenti karıştıracak” çağrıları kentin üstüne bir karabulut gibi çökmüştü.

Mahkeme gününü fiili olarak olağanüstü hal ilan eden valilik, bir gün önce kente protesto için gelenleri caydırmak adına medya aracılığıyla bunu duyurdu. Karaman halkı bu baskı ve iktidar merkezli ilişkiler ağı içinde, kendi çocuklarına dahi sahip çıkamaz hale getirilmişti.

İktidar, Karaman’ı susturarak suça ortak etme, çocuk düşmanlığında toplumsal işbirliği üretme politikasını izlemişti. Nasıl ki bu tecavüz olayları zincirleme ilişkilerse, aynı zincire Karaman halkını da susturarak eklemek istemişlerdi. “Utanca ne kadar ortak bulursak o kadar suskunluk galip gelir, karlı çıkarız” zihniyeti devreye sokulmuştu. Kentte yaygın olan çok çeşitli tarikatlar da bu amaç için kullanılmıştı.

Kentte bizim dikkatimizi çeken başka bir görüntü de faşizmin geleneksel kamuflajıydı. Tüm katliamların ve vahşetin perdesi haline getirdikleri koca bir Türk bayrağını Ensar binasına asmışlar. Anlaşıldı ki beşibiryerde olmuşlar: Devlet, din, erkek, milliyetçilik, yargı…

Ankara’dan ve Konya’dan, HDP milletvekilleriyle birlikte kente giden kadınlar, hem Ankara çıkışında hem de Karaman girişinde durdurulduk. Kimlik kontrolü, araç, çanta, üst araması yapıldı. Kentte hiçbir eyleme izin verilmeyeceği, onun için materyallerimize el koyacakları söylendi. Tabii ki kararlılığını direniş çizgisinde büyütmüş kadınlar geri adım atmadı ve malzemelerimizi geri aldık. Hemen tehditler devreye girdi: “Eylem yaptığımızda ve pankartları açtığımızda TOMA’yla müdahale edeceklermiş”.

Adliye önünde, bütün bir kent polis teşkilatının, çocuk tecavüzcülerine siper edildiğini gördük. Karaman’ın çocuklarına bu vahşeti yaşatanlara göz yumanlar, kaçak yurtların açılmasına müsaade edenler, hatta bunlara 25 bin lira para desteği verenler, şimdi Ensar’ı korumak için seferber olmuşlardı! Ne de olsa aslolan “dava”ydı, “dindar ve kindar nesil” yetiştirmekti, gerisi ise teferruat!

Tabii ki her barikat, direniş ve inatla aşılır. Bu parola orada bize yol gösterdi ve bir kısmımız mahkeme koridorlarında, bir kısmımız da adliye önünde adalet nöbetine durduk. Çocuklar bugünümüz yarınımız! Biz onları asla sizin kirli ellerinize teslim etmeyeceğiz! Ablukaya inat; Cizre’nin, Sur’un, Karaman’ın çocuklarını sahiplenen sloganlarımızı yüzlerine haykırdık.

Mahkeme Bir Tiyatrodan İbaretti!

Mahkemenin başlamasıyla günün nasıl seyredeceği anlaşılmış oldu. Hakim “Her şeyi hazırladık, kararı verdik, gerekçeli karar da hazır” demekte bir beis görmedi. Sapık cezaların en ağırına çarptırılacak, ama iktidarın gözbebeği Ensar, Karaman’ın valisi ve eğitim müdürü kurtarılacaktı! Devletin çocuk bedeni üzerinde kirli eller operasyonu gizlenecekti. Muharrem Büyüktürk’ün Ensar Vakfı ve KAİMDER himayesinde yaptığı bu çocuk kıyımı yok sayılacaktı. Bu kurumların devlet müsaadesiyle açtığı yasadışı evleri/yurtları aklanacaktı. Çünkü devlet şürekasının bu vakıf etkinliklerinde boy boy fotoğrafları var.

Ensar Vakfı davaya sanık olmak yerine müdahil olarak kabul edildi. Vakfın avukatları çocukların avukatı sıfatıyla mahkeme salonunda yer aldılar. Fakat kadın örgütlerinin davaya müdahil olma talebi kabul görmedi. Yine çocukların avukatları olarak salonda yer alan baro avukatlarının sanığa soruları, bu sözde avukatlar tarafından engellendi. Cellat kanat takıp melek kılığında mahkeme salonuna gelmişti. Bu trajik yargılama tecavüzcü sanığa öyle büyük bir güç verdi ki; ifade değişikliğine giderek “Ben çocuklara bir şey yapmadım, çocuklar kendi aralarında yaptıklarını benim üzerime atıyorlar. Öğrenciler ve ailelerle yüz yüze gelmek istiyorum” dedi.

Bu olayın bilinen öyküsü 2000 yılına dayanıyor. Ama ne yazık ki bu sürecin de üzeri yargının “şefkatli” elleriyle örtüldü. Avukatlarımızın “dosya genişletilsin” talebi reddedilerek, alelacele nihai karar verildi.

Muharrem Büyüktürk’e verilen 508 yıl ceza, suçun diğer ortaklarının gizlenmesidir. Aynı zamanda konunun kamuoyu gündeminden düşürülmesi ve kadın örgütlerinin bu süreci takip etme kararlılığının engellenmesidir. Bu olay insanlık suçları kapsamına girdiği için asla zaman aşımı olmayacak.

Yıllardır onlarca katliam, şiddet davaları takip ettim. İlk kez böylesine yangından mal kaçırırcasına tek celsede sonuçlanan dava görüyorum. Mart ayında açılan bir dava bu. Kırk günde jet hızıyla sonuçlandırıldı! Dava, çok bilinmeyenli denklem gibi. Ayrıca Ereğli’de süren başka bir davası daha var bu adamın. Şahıs, mobil tecavüz şebekesi gibi çalışıyor. Çeşitli kentler geziyor ve yanında hep çocuklar var. Ve gezdiği kentlerde nedense kamu kurumları mutlaka ziyaret ediliyor, ama bu kurumların adı davada geçmiyor. Tüm süreç devlet kurumlarının denetiminde, gözleminde gerçekleşiyor, fakat suç şahsi oluyor. Tüm ilişkiler aynı merkezde toplanıyor. Aslında, basbayağı kurumsal, kamusal destekli, teşvikli bir suç işlendiği görülüyor.

Çocukların ifadeleri okundukça, yüreklerimizdeki kanama anlatılmaz noktaya vardı. Avukatlarımız dayanamayıp defalarca salondan çıktılar. Sanki insanlık bir sınavdan geçiyordu. Orada yargılanan insanlıktı, vicdandı.
İnsanlık Sınavından Çakanlar

Başından itibaren, Cumhurbaşkanı’ndan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na, Başbakan’dan Karaman Valisi’ne, Karaman İl Milli Eğitim Müdürü’ne kadar bunların istisnasız tümü, bu insanlık sınavında çocuklara, çocukların yaşadığı acılara değil, “vakıfları”na, Ensar’a ve Ensar etrafında ördükleri kirli ilişkiler ağına sahip çıktılar. Yıllarca süren bu tecavüzlerin sorumlularını aramak yerine hepsi Ensar’ın hamiliğine soyundular, “Kutsal işler yapıyor”[!] diyerek, bu vahşetin sorumlularını perdelediler. Ensar Vakfı, valiliklerin finansörlüğünde, iktidarın siyasi desteğiyle yoluna devam etti.

İktidar bir yandan korkuyu büyütüp halkı tepkisizleştirmeye çalışırken; diğer taraftan da çocuk tecavüzcülerine siper olup suskunluğu dayatarak toplumu değersizleştirmeye çalışıyor. Çünkü en kıymetlisine bile sahip çıkamayan bir toplum, teslim alınmış demektir.

Bu dava, bizim için bitmedi. İnsanlık değerlerine sahip çıkan hiç kimse için de bitmemeli! Kırk beş çocuğun, belki de çok daha fazlasının yaşadığı bu vahşeti yaratan bütün sorumlular hesap verene kadar da bitmeyecek!


Birsen Kaya

Halkların Demokratik Partisi
Ankara İl Eşbaşkanı

Etiketler: #karaman , #ensar vakfı