Buldan: AKP-MHP erkek düzenini yalanlarıyla beraber rekor düşüşle göndereceğiz

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla yapılan Meclis kadın grubu toplantımızda gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Toplantıya 4 yıl 10 ay rehin tutulan ve bir süre önce serbest bırakılan önceki dönem Grup Başkanvekilimiz Çağlar Demirel, Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Poyraz ve kız kardeşi Yıldız Poyraz, HDK Eş Sözcüsü Esengül Demir, bileşen partilerimizin temsilcileri, Cumartesi Annelerinden Besna Tosun, Barış Akademisyenlerinden Sevilay Çelenk, Kadın Dayanışma Vakfından ve KESK'ten kadınlar ile çok sayıda kadın kurumu temsilcisi katıldı. Buldan, şunları söyledi: 

Mirabel Kardeşlerin mücadele bayrağını taşımaya devam ediyoruz

Hepiniz hoş geldiniz, onur verdiniz, güç verdiniz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası nedeniyle kadın grubumuzu topladık. Bundan yıllar önce üç kız kardeş Patria, Minerva ve Maria, Mirabel Kardeşler yaşadıkları ülkedeki diktatörlük rejimine karşı bir direniş mücadelesi başlattılar. Mirabel Kardeşler, “Bize en yakın şey ölüm olsa bile haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” dedi. Onların mirasını devralan biz kadınlar da her türlü zorluğa ve bedele rağmen kadın mücadelesinin bayrağını taşımaya devam ediyoruz. 

Selam olsun direnen kadınlara, yitirdiklerimize, mücadele bayrağını yere düşürmeyenlere...

Ben bugün burada Mirabel Kardeşleri ve zulme, baskıya, erkek şiddetine karşı mücadele yürütürken ölümsüzleşen bütün kadın yoldaşlarımı sevgiyle ve saygıyla anıyorum. Selam olsun kadın mücadelesine emekleri ve yaşamları ile soluk kazandıran, hayat veren bütün kadın yoldaşlarıma... Selam olsun Rosa Lüxemburglara, Emma Goldmanlara, Clara Zetkinlere; selam olsun Leyla Qasımlara, Sakinelere, Leylalara, Fidanlara; selam olsun Şirin Tekelilere, Behice Boranlara, Gurbetelli Ersözlere; selam olsun Kader Ortakkayalara, Hevrin Xeleflere, Seve Demirlere. Selam olsun Deniz Poyraz'a, onun bize bıraktığı mücadele anısına; selam olsun adını burada sayamayacağım onların bütün ölümsüz yoldaşlarına; selam olsun onların açtıkları yoldan giderek bugün hala dimdik ayakta duran ve güçlenerek, çoğalarak, büyüyerek yoluna devam eden tüm kadınlara, tüm kadın aktivistlere, feministlere, kadın örgütlerinin değerli temsilcilerine... Selam olsun kadın mücadelesinin bayrağını yere düşürmedikleri için bugün sürgünde ve cezaevlerinde en güçlü irade ve kararlılıklarıyla ortak kadın mücadelesine güç vermeye devam eden tüm kadınlara… 

Yüksekdağ’a, Emine Şenyaşar'a, Cumartesi Annelerine selam olsun! 

Selam olsun Figen Yüksekdağlara, Gültan Kışanaklara, Sebahat Tuncellere, Aysel Tuğluklara, Gülser Yıldırımlara, Leyla Güvenlere, Ayşe Gökkanlara, Ayla Akat Ata’lara... Selam olsun zulme ve adaletsizliğe karşı direnen Emine Şenyaşar’a, Gülsüm Elvan’a, Emel Korkmaz’a, Mısra Öz ve dava arkadaşlarına, selam olsun zalime karşı korkusuzca direnen tüm kadınlara... Selam olsun yarın onları yargılamaya teşebbüs edenlere karşı çeyrek asırdır hakikat ve adalet mücadelesi veren Cumartesi Annelerine, selam olsun başını öne eğmeyen Edibe Babur’a, selam olsun evinde, köyünde, mahallesinde, alanlarda, fabrikalarda, tarlalarda sömürüye karşı, eşitsizliğe karşı, adaletsizliğe karşı, şiddete karşı direnen cesur kadınlara...

Bu adaletsiz düzeni ortak mücadelemizle değiştireceğiz

Bu adaletsiz, bu eşitsiz, bu çürümüş erkek düzeni ortak mücadelemizle değişecek; ülke bizimle, dünya bizimle değişecek. Bizim mücadelemizle yaşam kazanacak, barış kazanacak, kadınlar kazanacak, insanlık kazanacak. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftasına ismini veren Mirabel Kardeşlerin direnişlerinin ve katledilişlerinin üzerinden 61 yıl geçti. 61 yıl sonra bugün hala dünyanın ve özellikle de ülkemizin en önemli gündemi toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bu durumun bir sonucu olarak ortaya çıkan kadına yönelik erkek şiddeti ve erkek eliyle gerçekleşen kadın cinayetleridir.

Totaliter rejim bugün AKP eliyle sürüyor

61 yıl önce Dominik diktatörlüğünde halka ölüm, baskı ve zulüm dayatılmış asimilasyon politikası uygulanmıştır. İşte bu totaliter rejimin zulüm politikalarını bugünkü iktidar da en ağır şekliyle uygulamaktadır. Tekçi AKP iktidarı bugün kadınların statüsünün geriletildiği geri ve erkek sistemleri model almaktadır. Kadın kimliğini hedef alan, kadına yönelik erkek şiddetini teşvik eden politikalar üretmektedir AKP iktidarı. Kadınlar ve farklı cinsiyet kimliklerine sahip bireyler bugün itibariyle tekçi erkek iktidar tarafından hedef alınmaktadır.

Demokratik muhalefetin en önemli ve öncü kesimi kadınlardır

Bu ülkede kadınların yasal statüleri eşitmiş gibi tanımlanıyor, seçme seçilme hakkına sahip hür bir birey gibi gösteriliyor. Fakat yaklaşık bu bir asırlık sürecin sonunda emeği, yaşamı, sömürülen kadınlar, bedeni üzerinden tartışma yaratılan kadınlar, şiddete uğrayanlar, erkek şiddetiyle katledilenler yine biz kadınlarız. Ancak bütün bunlara rağmen bugün kadın mücadelemizle ciddi bir siyaset gücüne erişen de biz kadınlarız, demokratik muhalefetin en önemli ve öncü kesimi de biz kadınlarız, bu ülkenin geleceği için umut kaynağı olan ve değişim gücünü yaratan da yine biz kadınlarız. Son bir yıl içerisinde 466 kadın erkek şiddetiyle katledildi. Bu konuda devasa rakamları, korkunç tabloyu burada uzun uzadıya da sıralayabilirim. Ama biz kadınlar iyi biliyoruz ki katledilen kadınlar birer rakam değildir, birer istatistik verisi değildir, gazetelerin üçüncü sayfa haberi hiç değildir!

Tek bir kadının kaybı yeri doldurulamaz bir eksikliktir

Katledilen kadın sayısı 466 da olsa, bir tek kadın da olsa bizim için o tek bir kadının yitirilmiş olması aynı anlamı ifade etmektedir. O bir tek kadının kaybı yeri doldurulamaz bir eksikliktir. Her bir kadının katledilmesine karşı duyduğumuz öfke aynıdır. Katledilen her bir kadın kaybedilmiş bir dünyadır, soldurulmuş bir yaşamdır. Tüketilmiş bir toplum, kaybedilmiş bir gelecektir. Bir kadına erkek eliyle yöneltilen her türlü suç, her türlü sömürü, şiddet, taciz, cinsel saldırı, mobing, işkence bütün kadınlara ve kadın kimliğine yönelmiş bir saldırıdır. Kılıçla katledilen Başak Cengiz, kaybedilen Gülistan Doku, ölüme sürüklenen İpek Er, Nadira Kadirova, Pınar Gültekin ve daha niceleri bu ülkeden çalınmış bir birey, hayatımızdan eksilen bir yaşamdır. Ben bu vesileyle katledilen her bir kadını saygıyla ve onlara olan mücadele sözümüzle anıyorum.

Başak Cengiz’e çekilen kılıcı tutan el ile kadınlara sapkın diyen dil aynıdır

Bu ülkede her gün kadınlar katledilirken AKP iktidarının yaptığı, bu katliamları önlemek yerine kadınların yaşam anayasası olan İstanbul Sözleşmesinden keyfi bir şekilde çekilmek oldu. Danıştay erkek oy çoğunluğuyla İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeyi hızlıca onayladı. Yetmedi İstanbul Sözleşmesine sahip çıkan kadınları sapkın ilan etme haddini kendilerinde gördüler. Buradan açık bir şekilde ifade ediyorum: Başak Cengiz’e çekilen kılıcı tutan el ile kadınlara sapkın diyen dil aynıdır. Kadına karşı yönelen şiddetin dili iktidarın en tepesinden kurulmakta, bu dile güvenen erkek eli kadına kurşun sıkmakta, kılıç çekmektedir. Üstelik iktidarın en tepesinden kurulan bu dilin kadına karşı saldırıda çoklu erkek ortaklarının olduğunu biliyoruz. Bu ortakları çok iyi tanıyoruz. Bunlar erkek yargıdır, erkek kolluktur, erkek medyadır, erkek bürokrasidir. Kadını yok sayan, aşağılayan, eşit görmeyen erkek Diyanetten kadınların taleplerini görmezden gelen Aile Bakanlığına varıncaya kadar her yerde bu çoklu kadın düşmanı erkek zihniyetini görüyoruz. 

İktidar şunu iyi bilmelidir ki biz kadınlar mücadelemizden asla çekilmeyeceğiz

Bunları iyi tanıyoruz. Onlara da sesleniyorum: Siz de bizi iyi tanıyın! Kadınları iyi tanıyın, kadınlardan korkun, kadınlar gümbür gümbür geliyor. Kadına karşı şiddette kurulan bu çoklu erkek ortaklığına karşı biz kadınların da çoklu mücadelesi, güçlü direnişi, sarsılmaz ittifakı vardır. Bu ülkede bizler her bir kadın olarak, bulunduğumuz her bir yerden sizin bu kadın düşmanı politikalarınıza karşı inadına yaşam, inadına barış, inadına, eşitlik, inadına adalet mücadelemizi en güçlü şekilde yürütüyoruz ve yürümeye de devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesinden çekilen iktidar şunu iyi bilmelidir ki biz kadınlar mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. 

Erkek yargı kadın katillerinin cesaret ve güç kaynağıdır

Saray'ın muhafız gücüne dönüştürdükleri erkek yargı, kadın katillerinin cesaret ve güç kaynağı olmuştur, olmaya devam ediyor. Açılmayan soruşturma, yargılamaya dönüşmeyen dava ve cezayla sonuçlanmayan karar kadınların yaşamına karşı süreklileşen bir saldırının kapılarını sonuna kadar açmaktadır. Nevin, Çilem, Nimet gibi ölmemek için kendi canını savunmak zorunda kalan pek çok kadına bir başka şiddeti de erkek yargı uygulamaktadır. Kendisini öldürülmekten koruyan, canını savunan kadını cezalandıran bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız. Özellikle de Kürt kadınlar başta olmak üzere, kadınlara karşı iktidarın resmi gücüne yaslanarak saldırıda bulunan resmi kimlikli erkek failler ve şüpheliler özel bir şekilde bu iktidar tarafından korunup kollamaktadır. Son olarak Hakkâri’de de ortaya çıktığı üzere, bir korucu çetesinin kadınları para karşılığı cinsel istismar batağına çekmeye çalışan organize suç yapılanması yine Kürt kadınlara yönelik özel savaş politikası olarak devreye sokulmuştur. İki gün önce Kadın Meclisimiz, Kadın Meclisi Sözcümüz, DBP Eş Genel Başkanlarımız Hakkari’deydi, orada kadınların boyun eğmeyeceğini açıkladılar. Emeği geçen herkese teşekkürler. Sadece Hakkari değil nerede olursa olsun emeği çalınan, sömürülen, saldırıya uğrayan bütün kadınların yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz.  

Kürt kadınlara karşı işlenen bu suçları asla affetmeyeceğiz

Boyun eğdirilemeyen kadınlar en kirli yollarla yok edilmeye çalışılmaktadır. Bunun son örneğini Hakkari’de gördük. Kesin ve net bir dille buradan ifade ediyorum. Kürt kadınlara karşı işlenen bu suçların hiçbirini asla unutmayacağız, unutturmayacağız, asla affetmeyeceğiz! Mutlaka ama mutlaka hukuk karşısında, adalet önünde bu suçların hesabının sorulması için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bu bizim halkımıza ve bütün kadınlara sözümüzdür, andımızdır. Çok iyi bilinsin ki bu ülkede kadınlara karşı işlenen her bir suçun hesabını soran mücadelemiz, erkek iktidarın şiddet düzenine karşı geliştirdiğimiz direniş ve kadınların özgür yaşam ittifakı bu şiddet sistemini mutlaka ama mutlaka bitirecektir. Onları tarihin karanlık sularına gömecektir.

AKP iktidarı kadınlara daha çok yoksulluk ve açlık vaat etmektedir

Bizler şu gerçekliği çok iyi biliyoruz; bu ülkede özellikle kadınlar yoksulluğu en ağır en yakıcı haliyle yaşamaktadır. Patrondan, yandaştan, erkek ekonomiden yana olan AKP iktidarı ekonomi politikasıyla kadınlara daha çok sömürü, daha çok işsizlik, daha çok güvencesizlik, daha çok yoksulluk, daha çok açlık vaat etmektedir. “Kadın Yoksulluğuna Hayır” kampanyamız çerçevesinde buluştuğumuz bütün kadınların yaşamlarında bu gerçeği çok yakından bir kez daha gördük.

‘Geçinemiyoruz, aldığımız para bizi yaşatmaya yetmiyor’ diyor kadınlar

Tarlada mevsimlik işçi olarak çalışan kadın da fabrikalarda saatlerce makinelerin başında üretim yapan kadın da üniversite ihtiyaçlarını karşılamak için patoz başında mercimek harmanlayan genç kadınlar da ataması yapılmadığı için midye temizlemek zorunda kalan üniversite mezunu kadın da kayısı toplayarak, kuru üzüm ayıklayarak parmaklarında derin yaralar açılan kadınlar da parça başı işlerde saatlerce çalışarak günün sonunda eline sadece 10 tl geçen kadınlar da aynı şeyi söylemektedir. “Geçinemiyoruz, aldığımız para bizi yaşatmaya yetmiyor" diyor kadınlar.  “Su içmediğim pınar, çadır kurmadığım yer kalmadı. Başka işte çalışsam şimdi iki defa emekli olmuştum” diyor kadınlar. Kadınlar gün boyu çalışıyor günün sonunda aldığı parayla yağ alsa salça alamıyor, salça alsa ekmek alamıyor. Kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılamayı ise artık tamamen lüks olarak görüyor bu ülkede yaşayan milyonlarca kadın. Her iki kadından biri işsiz ve kadınlar yaşamın tüm yükünü yüklenirken payına ne düşüyorsa ona katlanmak zorunda kalıyor.

Kadınlar ekonomi rekorlarını değil AKP’nin yalan rekorlarını görüyor

Peki, iktidar bütün bu acı tablonun karşısında ne diyor? “Türkiye ekonomisi rekor kırdı” diyor. Evet, iktidar ve yandaşları yolsuzluk ve vurgun rekorları, üçlü beşli maaş rekorları, kara para aklama ve vergi kaçırma rekorları, bütçeden savaşa ve Saray'a aslan payı rekorları kırarken halka, emekçiye, kadına ayrılan sıfır bütçe rekorları kırarken, yoksulluk rekoru altında ezilen kadınlar AKP’nin yalan rekorlarını da görmüyor mu? Elbette görüyor. Biz kadınlar işsizlikte kırılan rekorları, doların yükselişinde kırılan rekorları, gelirimizde her gün her an azalan rekoru, ocağımıza düşen yoksulluk rekorunu en gerçek haliyle yaşarken bizim karnımız en çok bunların yalan rekorlarına tok.

AKP-MHP erkek düzenini rekor düşüşle göndereceğiz

Fakat biz kadınların kıracağı bir rekor var ki işte bu da rekorların en büyüğü en ihtişamlısı olacak! AKP-MHP erkek düzenini, yalanları ile beraber rekor düşüşle göndereceğiz. Rekor kaybediş ne demektir, biz kadınlar bunu bu erkek iktidara en yakın zamanda göstereceğiz. Erkeklerin yönettiği bir ekonomi batmaya mahkûmdur. Bugün bunun kötü sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Büyük düşünür, büyük ekonomi yazarı dün yine konuştu, batırdığı ekonomiyi her zamanki gibi yine dış güçlere bağladı. Dolar yine fırladı. Konuşmasa dolar daha az fırlayacak ama yerinde duramayan, her gün doların yükselişinin önüne geçemeyen bir cumhurbaşkanı ve tek adam rejimi var. Doların rekor kırmasının nedeni bu tek adamın konuşmasıdır. Konuştukça kendi ülkesinin ekonomisini batıran bir tek adam yönetimi varken dış güçlere hiç gerek yoktur. Siz yetersiniz! 

Dolar 12’yi geçti ve bu AKP’nin ilk seçimdeki oy oranı olacak!

Güya bir de ekonomik kurtuluş savaşı veriyorlarmış!  2--3 gündür bunun reklamını yapıyorlar. Bu ülkede yediden yetmişe herkesin tek bir kurtuluş mücadelesi var o da sizin soygun düzeninizden, adaletsizliklerinizden, zulüm iktidarınızdan biran önce kurtulma mücadelesidir. Bunu da hep birlikte başaracağız, az kaldı. Bunların başka bir ekonomisti daha var, iki gün önce çıkmış “bizde enflasyon 10'dan 20'ye çıktı sadece iki kat arttı, oysa ABD'de 7 kat arttı” diyor. Binali Bey, ABD enflasyonuyla 31 Mart İstanbul seçim sonuçlarını karıştıran bir Binali Yıldırım var karşımızda. Buradan hatırlatalım: 7 değil 8 kat artan 31 Mart'la 24 Haziran arasındaki farktır! Bunu bir kez daha size yaşatmak için seçimleri bekliyoruz. Bunlar hesap kitap bilmiyor. Çarpma bölme bilmiyor. Ama Türkiye halklarının feraseti sizleri gönderecektir. 12'yi de geçen dolar kurunu ben size söyleyeyim. AKP’nin ilk seçimdeki oy oranıdır. AKP’ye hayırlı uğurlu olsun! Seçim barajının 7'ye indirilmesini çok isteyen küçük ortakları da doların altında kaldı. Onlara da hayırlı olsun! Seçimlerde her iki partinin alacağı oy oranı bellidir. 

Bu hakları hep birlikte elde edeceğiz 

Evet, halka dayatılan bu yoksulluk ve açlık düzenine, bu işsizlik işkencesine, bu emek sömürüsüne ve kadınların ucuz ve güvencesiz işgücü olarak görülmesine müsaade etmeyeceğiz. Kadınlar için güvenli ve refah bir yaşam hakkını, kadınlar için güvenceli, eşit bir şekilde çalışma hakkını, kadınlar için emeklilik hakkını, kadınları her türlü suça ve şiddete karşı koruyan tüm yasal hakları, engelli bir bireyin bakım hizmetini üstlenen ya da kendisi engelli olan bir kadının devlet tarafından maddi manevi koşulsuz bir şekilde desteklenme hakkını, kadınlara onursuzca bir uygulamayı dayatan KOD 29’un kesin bir şekilde kaldırılmasını, çalıştaylarımızda konuştuğumuz gibi bütçenin şeffaf ve kapsayıcı olmasını, bütçe sürecine kadın kurumlarının dahil olmasını ve bütçenin kadınların ihtiyaçlarını görecek şekilde hazırlanması adına katkıda bulunmasını, kadınların emeğinin karşılığını adil bir şekilde almasının sağlanacağı bir vergi sistemini, kalkınma planlarında toplumsal cinsiyet ibaresinin kullanılmasına devam edilmesini, Halkların Demokratik Partisi olarak sonuna kadar en güçlü şekilde savunacağız. Ve bu hakların tamamını mutlaka hep birlikte elde edeceğiz.

Çocukları irade olarak kabul edip haklarını sonuna kadar savunuyoruz

Bu hafta aynı zamanda 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günüydü. Ben bu vesileyle ülkemizin ve tüm dünya çocuklarının gününü özel olarak kutluyorum. 20 Kasım BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin imzalandığı gündür. Türkiye de bu sözleşmeyi imzalamıştır, fakat 3 maddesine çekince koyarak onaylamıştır. Bu çekinceler çocukların anadili ve kültürel haklarına ilişkindir. Aradan tam 26 yıl geçmesine rağmen ne ırkçı hassasiyetle konulan bu çekinceler kaldırılmıştır ne de sözleşme tam manasıyla uygulanmıştır. Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Miraç Miroğlu, Cemile Çağırga, Berkin Elvan, Muhammet ve Furkan Yıldırım ve adını burada sayamayacağım daha nice çocuk kolluk şiddetinin doğrudan hedefi olarak katledilmişlerdir. Yine Rabia Naz, Ensar Vakfı ve benzeri birçok olayda çocuklar istismar mağduru edilmişlerdir. Bizler HDP olarak toplumun kalbi olarak gördüğümüz çocukları çok büyük bir değer ve özenle ele alıyoruz. Çocukları birer irade olarak kabul edip, çocukların bütün evrensel haklarını sonuna kadar savunuyoruz. Bu nedenle uzun süreden beridir yoğunluklu bir çaba yürüttüğümüz HDP Çocuk Komisyonunu geçen hafta itibariyle kurduk. Bu çocuk komisyonu aracılığıyla çocuklar yararına ve çocuklarla birlikte politikalar üretmeye ve ısrarla çocukların özgürleşmesine ve güvenli bir yaşam sürmesine güç katmaya devam edeceğiz. Gittiğimiz her yerde en heyecanlı bakışları ve coşkularıyla bizleri karşılayan çocukların biliyoruz ki umudu HDP’dir. Çocukların geleceği HDP’dir. Bugüne ve geleceğe dair bizden beklenen bu büyük sorumluluğun farkındayız. Bizim bu mücadelemizin farkında olan olmayan bütün çocuklara sözümüzdür: Eşitçe, güven içinde, sömürülmeden, şiddete maruz kalmadan yaşayacağınız özgür bir ülke ortamını mutlaka oluşturacağız. Sizleri yürekten sevgilerimle bir kez daha selamlıyor ve kucaklıyor, bütün çocukların gözlerinden öpüyorum.

Kadınların mücadelesi sonucunda çıplak arama kaldırıldı ancak yeterli değildir

Kadınlara karşı erkek eliyle işlenen suçlar ve yönelen şiddet ne mekân ne sınır tanıyor. Dışarıda kadına karşı işlenen suçlar yine cezaevlerinde ve bir bütünen infaz rejiminde iktidar, ilgili bakanlık, cezaevi idaresi ve görevlilerince işlenmeye devam ediyor. Elbette bugün itibariyle cezaevleri bütün tutuklular için fark gözetmeksizin işkence ve zulüm merkezi haline getirilmiştir. Fakat kadınlar ve de çocuklar için ise bu durum katmerlenmiş bir hal almıştır. Bildiğiniz üzere bu işkencenin en büyüklerinden biri çıplak aramaydı. İktidar ısrarla inkâr etse de cezaevlerindeki ve dışarıda bulunan kadın arkadaşlarımızın mücadelesi sonucunda bu durumu kabul edip detaylı arama adı altında yeni bir düzenlemeye gidildi. Ancak bu düzenleme bizler için yeterli değildir. İsmi değişse de onur kırıcı her türlü uygulamanın tamamen kaldırılması için mücadele edeceğiz. Yine bugüne kadar çıplak arama işkencesinde sorumluluğu bulunan ve bu suça bulaşmış olan herkesin kesin bir şekilde yargılanması ve cezalandırılması bizler için esastır. Bu kişiler bulaştıkları suçun hesabını kanunlar önünde mutlaka vereceklerdir. Bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz. 

İktidar ve emir erleri şunu bilsin ki... 

Cezaevlerinde kadınların sağlık haklarından sosyal haklarına kadar birçok hakkını gasp eden iktidar çıplak arama uygulaması karşısında taktığı yalan ve inkâr maskesini takmakta ısrar ediyor. Bu yalan ve inkâr maskesini takanlar; Leyla Güven’in çiçekli elbisesinden dahi korkup elbiseyi cezaevine almayanlardır. Bu maskeyi takanlar; kadın mahpusların çektiği halaydan, söylediği Kürtçe şarkıdan korkanlardır. Kandıra’da Garibe Gezer’e cinsel işkence uygulayıp Diyarbakır cezaevinde Semire Direkçi’nin tedavisini engelleyenlerdir. 4. Evre kanser hastası Ayşe Özdoğan’ı cezaevine koyup tahliye edilmesi gereken hasta tutsakların infazını yakanlardır. Cezaevlerinde hasta tutsaklar için adeta ölüm rejimini dayatmaktadırlar. Cezaevinde bulunması mümkün olmayacak durumdaki hasta tutsaklara uyguladıkları başlı başına bir işkence yöntemidir. En son geçtiğimiz ay hastalığı iyice ağırlaşmış olan Sevgili Aysel Tuğluk arkadaşımız hakkında İstanbul Adli Tıp Kurumu "cezaevinde infazı devam ettirilebilir" kararı verdi. Bunların hepsi suç ortağıdır. Sadece kadınlara ve Kürtlere karşı değil bunlar insanlığa karşı suç işleyen ortaklardır. İktidar ve emir erleri şunu bilsin ki; onların zulmü varsa cezaevlerinde zulme direnen kadınların onurlu ve güçlü mücadelesi var.

Bir insanlık suçu olan tecride karşı hep birlikte mücadelemizi büyüteceğiz

Cezaevlerinde tutulan kadınların dışarıda onların bu mücadelesine yürek vermiş omuz vermiş milyonlarca yoldaşı var. Onların zulüm devranını yeneceğiz çünkü Halkların Demokratik Partisi var. Duvarlarla çevrilen cezaevlerini de zulümle kuşatmaya alarak cezaevine çevirdikleri ülkeyi de bizler özgürleştireceğiz. Bir insanlık suçu olan tecride karşı hep birlikte mücadelemizi büyüteceğiz ve özgür yaşamı inşa edeceğiz. Bu bizim bütün yoldaşlarımıza tarihi sözümüzdür. Sözümüzü tutacağız. Yarım asra yakındır büyük bir kadın mücadelesi yürüten Kürt kadınlar bugün insanlığa ilham verirken AKP iktidarına da korku salmaktadır, korkuları kadınların mücadelesindendir. Tekçi erkek iktidar güç savaşını bugün adeta kadınlar üzerinden vermektedir. İşte bu nedenle kadınlar için eşitliği önceleyen bütün uygulamalarımıza saldırılar yapılıyor. Kadın eşbaşkanlarımız, kadın seçilmişlerimiz tutuklandı. Belediyelerimiz bünyesinde kurduğumuz bütün kadın kurumlarımız kapatıldı. Kadın mücadelesi yürüten binlerce kadın arkadaşımız tutuklu ve halen cezaevinde. Kadın derneklerimizi ve kurumlarımızı saldırılarının yoğun adreslerinden biri haline getirdiler. Çünkü çok iyi biliyorlar ki kadınlar diz çökmedikçe onların karanlık erkek iktidarı ayakta duramayacak, nefes alamayacak. 

Ayşe Gökkan’ın dediği gibi: Kürdüz, kadınız, buradayız!

Bu nedenle ısrarla kadınların mücadelesini budamaya ezmeye çalışıyorlar. Ancak şunu da çok iyi bilsinler ki onların bu budama siyasetine karşı kadınlar da HDP ile ortak kadın mücadelesini filizlendiriyor. Ve bu filizler toplumun her alanına yaşam veriyor, umut veriyor, nefes veriyor. Ayşe Gökkan’nın şahsında 30 yıl 3 ay ile en üst sınırdan kadın mücadelemizi cezalandırmaya çalışanlara Sevgili Ayşe Gökkan’ın sözleriyle buradan bir kez daha yanıt veriyoruz: Kürdüz, kadınız, buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz! 

Yürüyor mücadelemiz… 

“Asla boyun eğmeyeceğiz” diyerek kadın mücadelesinin onurlu duruşunu ve gücünü dünyaya gösteren Edibe Babur’la yürümeye devam ediyor mücadelemiz, KOD 29’a karşı işyerleri önünde yılmadan direnen kadın işçiler ile yürüyor mücadelemiz, Kirazlıyayla’dan Kazdağları’na, Salda Gölü’nden Karaburun’a, Saros Körfezi’nden Gerze’ye, Cerattepe’ye ekolojik kadın direnişiyle yürüyor mücadelemiz, Havva Anaların suyunu, yaylasını savunan cesaretiyle yürüyor mücadelemiz; Munzur’dan Hasankeyf’e, Cudi’den, Bingöl’e, Şemdinli’ye, Akdeniz’den Ege Bölgesi’ne ormanlarını savunan kadınlarla yürüyor mücadelemiz, bütün varlıklarını adalet mücadelesine adayan Emine Şenyaşar’la, Cumartesi Anneleriyle, Barış Anneleriyle, Gülsüm Elvan'la, Emel Korkmaz'la yürüyor mücadelemiz, Barışın savunucusu Barış Akademisyeni kadınlarla, üniversitelerini savunan kadın öğrencilerle yürüyor mücadelemiz. Erkek iktidara, erkek siyasete, erkek parlamentoya karşı verdiğimiz kesintisiz kadın muhalefeti ve siyasetiyle yürüyor mücadelemiz. Kobani Davası adı altında kadın mücadelemize karşı kurulan kumpası en cesur şekilde mahkeme heyetlerine haykıran arkadaşlarımızın haklı yargılamalarıyla yürüyor mücadelemiz, kadın özgürlük mücadelesi yürüten tüm kadınların ortak direnişi ortak mücadelesiyle yürüyor mücadelemiz.

HDP kadınların iktidara giden tarihsel yürüyüşüdür, kimse bu yürüyüşü durduramaz!

Doğudan batıya, Karadeniz’den Akdeniz’e bugün nerede olursa olsun kadınlar ve bütün halklar direnişle, mücadeleyle kazanacağını biliyor. Bugün kadınların en etkin şekilde demokratik siyaset yürüttükleri büyük bir HDP çatısı var. Bu çatı altında çok dilden, çok kimlikten, çok aidiyetten kadının buluşması ve ortak gücü var. Bugün HDP’ye bakan herkes ortak yaşamı, eşitliği, demokratik ortak bir geleceği görmektedir. İşte bu nedenle de HDP kapansın istiyorlar. Çünkü HDP; yıllardır sindirmeye çalıştıkları, ezdikleri, yoksullaştırdıkları, işsizliğe, açlığa mahkûm ettikleri, baskıyla, zorbalıkla, şovenizmle iktidara biat ettirmeye çalıştıkları kadınların, Türkiye haklarının, en gerçek, en diri, en güçlü mücadelesidir. HDP kadınların iktidara giden tarihsel yürüyüşüdür. Bu nedenle kimsenin gücü HDP’yi kapatmaya yetmez. Hiç kimse bu tarihsel yürüyüşümüzü durduramaz, durduramayacak.

Dünyaya sesleniyorum; Polonya sınırındaki insanlık dramına sessiz kalmayın!

Son olarak; buradan bütün dünya ülkelerine ve özellikle Avrupa Birliği ülkelerine çağrıda bulunmak istiyorum: Yaşadıkları ülkelerdeki savaş ve şiddet ortamından kaçarak yeni bir yaşam mücadelesi veren, ancak gittikleri ülkelerin sınır boylarında bir insanlık trajedisi yaşayan özellikle kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere göçmenlerin yaşadığı dramı görmezden gelip sessiz kalmayın. Özellikle bugün Polonya sınırında yaşananlar tam anlamıyla bir insanlık utancıdır! Bu utanca bir an önce son vermek için tüm dünya ülkelerini ve uluslararası kamuoyunu harekete geçmeye davet ediyorum. Ben bu düşüncelerle konuşmamı bitirirken, son olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Haftası sloganımızı bu kürsüden bir kez daha bütün kadınlar için yinelemek istiyorum. Erkek-devlet şiddetine, savaşa karşı, yoksulluğa karşı her yerdeyiz! Hep birlikteyiz, el eleyiz! Hepinizi sevgi, saygı ve dayanışma duygularımla selamlıyorum. Jin jiyan azadî!

Sevilay Çelenk: Erkek-devlet şiddeti kadının toplumdaki yerini küçültmeye yöneliktir 

25 Kasım’da verilen bu değerli söz hakkı için teşekkürler. Sayın Buldan’ın konuşması HDP’nin siyasetteki nitelikli, nezih ve çok kapsayıcı dilinin güçlü bir ifadesiydi. Herkese hak teslim eden bir konuşmaydı teşekkür ediyorum. Ondan sonra konuşmak beni heyecanlandırdı. Erkek-devlet şiddeti kadının toplumdaki yerini küçültmeye yönelik bir şiddettir. Korku ve dehşet saran her türlü araç kullanılıyor. Bu yer daraltma korku ile birlikte düşünülüyor. Erkek aklı yerimizi küçültmeye çalışıyor. Türkiye’de yüzlerce yıllık mücadelenin içinde kadın mücadelesi sürüyor. Kürt kadınlarının mücadelesi de bunun parçası. Bugün siyasi rehineler ve onlara yönelik şiddet bu yer küçültmeye ve kadınları siyasetten dışlamaya yönelik bir şiddettir. Bunun asla tesadüfi olmadığını, politik ve sistematik olduğunu biliyoruz. Kadınlar geri çekilmiyor, hiç bir şeye boyun eğmiyor. Bunun örneğini Sevgili Çağlar  Demirel’den görüyoruz. Bıraktığı yerden dönüyor ve devam ediyor. Kadınlar korkmuyor, boyun eğmiyor ve İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyor. 

Besna Tosun: Bizi susturmak istiyorlar, susmayacağız!

Çeyrek asırdır kayıplara karşı sürdürdüğümüz mücadelede mücadele arkadaşımız Sevgili Pervin Buldan ve anneler hepinizi direnenlerin azmiyle selamlıyorum. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle gözaltında kaybedilen kadınları hatırlatmak istiyorum. Kaç tane kadının gözaltında kaybedildiği bilinmiyor. Bizler Cumartesi Anneleri olarak 26 yıldır sürdürdüğümüz mücadelede gözaltında kaybedilen kadınları unutmadık. Anneliği direnişin sembolü haline getirdik o yüzden bize saldırıyorlar. Haklılığımızdan korkuyorlar korktukça saldırıyorlar. Polis ablukasıyla bizleri susturmak istiyorlar, susmayacağız. Herkesi yarın görülecek duruşmada Cumartesi Annelerinin yanında olmaya çağırıyoruz. Hakikat ve adalete ulaşana kadar bedeli ne olursa olsun, bu mücadeleyi sürdüreceğiz. 

23 Kasım 2021