Buldan: Aynı güvenlikçi yöntemlerde ısrar şunu gösteriyor; bu ülkede Kürt sorunu çözülmek istenmiyor

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, muhalefet partilerine yaptığı ziyaretlerine Emek Partisi ile devam etti. Görüşme öncesi yapılan ortak açıklamada, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, şöyle konuştu: 

Pervin Buldan: 

Öncelikle Sayın Başkan'a hayırlı olsun diyoruz. Yeni başkan seçildi. Umarım ve dilerim ki başkanlığınız sürecinde bu ülkede demokrasi adına, barış adına vereceğimiz mücadelede yeni başarılar elde ederiz. Size de başkanlık döneminde başarılar diliyorum. 

Biz HDP olarak yeni bir mücadele programı açıkladık. 1 Şubat tarihinde muhalefet partilerini ziyaret ederek başladığımız bu program çerçevesinde bugün de EMEP'teyiz. Biz Herkes İçin Adalet kampanyamızı başlattık. Çünkü biliyoruz ki bu ülkede herkesin adalete ihtiyacı var. Sadece HDP ve Kürtlerin değil. Bugün bu ülkede haksızlık ve hukuksuzluklara hep birlikte tanıklık ediyoruz. AKP'nin 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirdiğini, KHK'lerle bütün ülkeye yaydığını biliyoruz.

Pandemi döneminde hukuksuzluk devam etti ama biz alanlardaydık

Herkes İçin Adalet kampanyamız Haziran ayına kadar devam edecek ancak bu mücadele Haziran'da bitmeyecek elbette. 1 Şubat'ta da başlamadı aslında. Bizim pandemi döneminde, faşizmin sokaklarda meydanlarda olduğu dönemde Hakkari’den Edirne’ye başlattığımız yürüyüş bizlere çok şey kattı, çok şey öğrendik. Bizim o dönem yaptığımız eylem ve etkinliklerde buluştuğumuz her yerde insanlar "Siz bize nefes aldırdınız" dediler. Pandemi döneminde evet belki tüm dünyayı kapsayan bir hastalıkla karşı karşıyaydık ama pandemiyi bile fırsata çeviren bir anlayışla karşı karşıyaydık. Pandemi döneminde AKP hukuksuzluklarına ara vermedi. 

AKP kendisine tehlike olarak gördüğü siyasileri cezaevine atmaktan başka bir yol bulamadı

Özellikle pandemi döneminde HDP’nin seçilmiş belediye eşbaşkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyımlar atanması büyük bir haksızlıktı. Bu sadece pandemi döneminde olan bir şey değildi. Daha önce de vardı. Bilindiği gibi seçilmişlerimiz hala cezaevlerinde haksız olarak tutuluyor. Bugün Türkiye’de cumhurbaşkanı adayı olmuş olan, Türkiye halklarının vicdanında, yüreğinde büyük sempatisi olan, Türkiye siyasetine büyük kazanımlar veren başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere cezaevlerinde onlarca seçilmiş insan var. Yine belediye eşbaşkanlarımız var, il ve ilçe eşbaşkanlarımız var. Bütün bu arkadaşlarımız biliyoruz ki hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. AKP hükümeti kendisine tehlike olarak gördüğü için onları cezaevine atmaktan başka bir yol görmemiştir. 

Seçim dönemine kadar devam edecek bir yol temizliğine ihtiyaç var

Pandemiden sonra da hukuksuzluklar devam etti. Onun için bir yol temizliğine ihtiyaç var. Belki de seçim dönemine kadar devam edecek bir onarım programı ya da yol temizliği diyeceğimiz yeni bir sürece ihtiyaç var. Biz diğer muhalefet partileri ile yaptığımız görüşmelerde bunun altını çizdik. Genel anlamıyla görüşmelerin olumlu olduğunu söyleyebilirim. AKP ve MHP dışında her kesim gidişattan rahatsız. Diğer muhalefet partileri Saadet Partisi, CHP, DEVA ile de görüştük. Bu görüşmelerimizde özellikle altını çizdiğimiz hususlar Türkiye’deki temel problemler; adaletsizlik, hukuksuzluk, yargı alanındaki ucube kararlardı. Bunun yanında Türkiye'de belki bir kez daha tartışmaya açılması gereken yeni anayasa meselesini muhalefet partileri ile konuştuk ve konuşmaya devam edeceğiz. 

Yeni bir anayasa için önce ortam düzelmeli

Biz biliyoruz ki şu an yürürlükte olan anayasa Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm değil. Bir darbe anlayışıyla hazırlanan ve Türkiye’deki tüm inançları, kimlikleri yok sayan bir anayasanın günümüz Türkiye’sine böylesi süreçlerde herhangi bir faydasının olmadığını biliyoruz. Ancak yeni bir anayasa yazımı için için öncelikle ortamın düzelmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

Bu iktidarın yeni bir anayasa getireceğini düşünmüyoruz

Bugün bu kadar hakaret dilini, inkar dilini kullanan ve sorunları sadece askeri ve güvenlikçi politikalarla çözme anlayışında olan bir iktidarın bu ülkeye yeni bir anayasa getireceğine inanmıyoruz. Eğer yeni bir anayasa yazılacaksa elbette ki Türkiye’deki bütün toplumsal kesimler kadınlar, farklı inançlarla olmalıdır. 

Şu andaki anayasa girişimi AKP'nin kendi iktidarını ayakta tutabilmesi içindir

Fakat şu andaki girişimin AKP hükümetinin kendi iktidarını ayakta tutabilmek ve bir sonraki seçimi kazanabilmek için bazı değişiklikler yapacağı bir anayasa değişikliği olacağını düşünüyoruz.

Seçim hileleri ile tekrar karşılaşacağız

Elbette ki anayasa meselesi önemlidir. Bununla birlikte Türkiye’de yine toplumun üzerinde çok durduğu meseleler de vardır. Örneğin erken veya baskın bir seçimde Türkiye halkları verdiği oyu koruyabilecek mi? Geçmiş dönemlerde çokça karşılaştığımız seçim hileleri, bundan sonraki dönemlerde de karşılaşacağımız önemli bir husustur. Oy güvenliği elbette ki hepimizin üzerinde durması gereken en temel meselelerden biridir. Seçimler sandıkta kazanılır ve sandıkta kaybedilir. Muhalefet partileriyle bu meseleyi de konuşmaya devam ediyoruz.

Aynı güvenlikçi yöntemlerde ısrar şunu gösteriyor; bu ülkede Kürt sorunu çözülmek istenmiyor

Türkiye’nin temel sorunlarından biri olan Kürt sorunu ve toplumsal barış. Bu ülkenin toplumsal barışa ihtiyacı var. Türkiye haklarının başta Kürtler olmak üzere Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin, kadınların uğradığı haksızlıklar mevcut anlayış ile çözülemez. Sorunlar askeri operasyonlarla çözülmeye çalışılırsa nasıl biter? Güvenlikçi politikalarla Kürt sorununun çözülemeyeceği ortada. Yıllardır denendi. Fakat aynı anlayışın ve yöntemin ısrarla devam etmesi bize şunu gösteriyor; bu ülkede Kürt sorunu çözülmek istenmiyor. Bu ülkede gerçek anlamda bu sorun çözülmek istense, ki bunun örnekleri vardır, çözüm süreci dediğimiz 2012 ve 2015 yılları arasındaki süreç.

Çözüm süreci boyunca kimsenin kapısına tabutlar gitmedi

Bu ülkede o dönem yaşananlar asla hafızalardan silinmeyecek şeyler kazandırdı bize. O dönem ülkede kimse yaşamını yitirmedi, anneler ağlamadı, kimsenin kapısına tabutlar gitmedi. Bu bizim için önemlidir ve bunun devam etmesi gerektiğini söylüyoruz.

AKP ile yeniden çözüm süreci yapılmayacağını biliyoruz, çözüm olacaksa Türkiye halklarının barış mücadelesiyle olacak

Elbette bir çözüm sürecinden bahsetmiyoruz. Bu anlayışla yeni bir çözüm süreci olmayacağını biliyoruz. Hatta AKP ile yeniden çözüm süreci yapılmayacağını da biliyoruz. Bu ülkede yeniden bir çözüm süreci olacaksa Türkiye halklarının vereceği barış mücadelesiyle olacaktır. Yeni hükümetlerle olacaktır. Biz seçimlerde AKP'yi göndereceğiz. AKP’nin yerine gelecek olan, Türkiye toplumunun tamamını temsil edecek olan, farklı kesimlerden oluşacak yeni yönetimle elbette ki bu sorun bir kez daha masaya yatırılacaktır.

Bu meselede kardeş kanının aktığına da biliyoruz. Ancak sorunun çözümü karşılıklı olarak öncelikle toplumsal barışı elde etmektir. Seçimlerde AKP'yi göndermektir. Seçimlerde kazanacak olan yeni kesimlerle birlikte sorunu çözmek için adım atmaktır. Ki bunun içinde HDP de olacaktır. HDP bugün bu ülkeyi yönetmeye aday bir partidir, burada bir kez daha ifade etmek isteriz.

Artık cezaevleri lebaleb dolu

Cezaevlerindeki hak ihlallerinin arttığını, çıplak aramadan açlık grevlerine kadar bütün bu konuların Türkiye’nin temel meselelerinden biri olduğunu belirtmek isterim. Artık cezaevleri lebaleb doludur. Cezaevlerinde insanlar artık yerlerde yatıyorlar. Cezaevlerinde yer olmadığı için insanlar ev hapsine mahkum ediliyor. Bütün bu meseleleri sizlerle konuşacağız.

Adalet herkese lazım 

Türkiye toplumunun Herkes İçin Adalet kampanyamızda yanımızda duracağı zamanlar olacak. Çünkü adalet herkese lazım. Herkes için adalet isterken kimseyi dışarıda bırakmadan; kadınların, gençlerin bizlerle birlikte hareket etmesini umuyoruz. Biz bu ülkeye barışı ve demokrasiyi getirene kadar soluksuz bir şekilde mücadele edeceğiz. 

Ercüment Akdeniz: 

Emek Partisi olarak böylesi bir ziyaretten memnuniyet duyuyoruz. Sayın Buldan’ın da dile getirdiği gibi öncelikle bir ekonomik krizdeyiz. Bunun sarsıntılarını işçiler ve emekçiler derinden yaşıyor. Buna pandemi de eklendi. Birinci yılını dolduruyor pandemi süreci. Koronadan mı ölelim açlıktan mı ölelim ikilemi içinde işçiler büyük bir cendere içinde. Kitlesel işçi kıyımları gündemde. 

Bu süreçte yoksullaşan işçiler oldu ama tekeller karlarına kar kattı

Özellikle bu günlerde Çorum, Gebze, Maltepe, Kartal ve İstanbul'un diğer yerlerinde greve çıkan işçilere selam gönderiyoruz. Onların direnişlerini selamlıyoruz. Başkanın da ifade ettiği adalet kavramı işçiler için değil patronlar için var. Bu pandemi döneminin bütününü değerlendirdiğimiz zaman, bu süreçte yoksullaşan işçiler oldu ama tekeller karlarına kar kattı ve zenginleştiler. Adalet bir avuç sermaye sınıfının zenginleşmesi için var bu dönemde. Yine AKP döneminde palazlanan şirketler için, tekeller, için yandaşlar için var.

AYM ve AİHM kararları uygulansın

Biz bu süreçte Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın yanı sıra Osman Kavala ve tutuklu bulunan bütün siyasilerin AYM ve AİHM kararları ortada iken serbest bırakılmamalarını anlamlandıramıyoruz. Bunu haksız, hukuksuz, adaletin en büyük tahribatı olarak görüyoruz. Sayın Demirtaş başta olmak üzere AİHM kararlarına, AYM kararlarına uyulmalı ve siyasetçiler demokratik alanda sözlerini söyleyebilmelidirler. Demirtaş ile de ayrıca yazışıyoruz. 

HDP’ye yönelik saldırılar bütün toplumsal muhalefetedir 

Yine bu dönemde toplumsal muhalefeti dizayn etmek için bütün itiraz noktalarını dizayn etmek için HDP üzerinden bir dizayn çabası olduğunu görüyoruz. HDP'ye yapılan tüm baskıların, tüm gözaltı ve tutuklamaların, fezlekeleri bu operasyonun, muhalefeti sindirme operasyonunun bir parçası olarak görüyoruz. Dolayısıyla bu saldırılar sadece HDP'ye değil. Onların şahsında tüm toplumsal muhalefete, hak arayanlara ve bizleredir. Bunların derhal son bulmasın istiyoruz. 

Kayyım rejimi ile 4.5 milyonun iradesine ipotek konuldu

Bu dönemin temel özelliklerinden biri de ülkenin bir kayyım rejimine doğru gitmesidir. Bunu önce bölge belediyelerinde gördük. Dün HDP kayyım raporu açıkladı. 4,5 milyon insanın oyları 48 belediyeye kayyım atanmasıyla aslında gasp edilmiş, ipotek konmuş durumda. Her defasında sandığın kutsal olduğunu söyleyen iktidarın sandık karşısındaki tutumu da kendisinin açık bir şekilde göstermektedir. Kayyım rejimi sadece bölge belediyelerinde değil Boğaziçi örneğinde de gördük. Üniversitelerin kendi rektörlerini seçmesine tahammülü olmayan bir şiddetli operasyonla öğrenci evlerinin basılması ile öğretim üyelerinin eski rektör de içinde olmak üzere tehdit edilmeleri ile bir boyut kazandı.

Kayyım rejimi devam ederse ilkokulda sınıf başkanları bile seçilemez

Yine kayyım rejiminin bir diğer uygulaması da işçi hareketine, sendikalaradır. AKP’li yıllarda 200 bine yakın işçinin grevi yasaklanmıştır. Grev yasaklanınca sözleşmeler yüksek hakem kurulunca bağlanmıştır. Bu anti demokratiktir, Anayasa bilfiil ihlal edilmiştir. İşçi hareketinin, işçi sendikalarının, kamu emekçilerin anayasal haklarını kullanmalarına izin verilmemekte. Böyle giderse bölgedeki kayyımlar Boğaziçi kayyımı mantığı ile yine işçi hareketi üzerinde uygulanan grev yasakları, sendikalara müdahaleler, meslek örgütlerine müdahaleler, TTB ve barolara müdahaleler, böyle giderse tepeden tırnağa tek adam rejimi ile bırakalım üniversitelerin kendi yönetimlerini seçmesini, insanların belediye başkanlarını seçmesini artık insanlar muhtarlarını seçemez hale gelecek. İlkokulda çocuklar sınıf başkanlarını da seçemez hale gelir. Dolayısıyla sorun bu kadar ciddi bizim için. Topyekün bir demokrasi mücadelesi ve emek mücadelesi ile bu iş tersine çevrilebilir. 

Kürt sorununun demokratik ve halkçı çözümüne dönülmelidir

Bir süredir Gare Operasyonu üzerinden gerilim yaratılmaya, HDP başta olmak üzere toplumsal kesimler bastırılmaya çalışılıyor. Mesele bu operasyonun başarılı olup olmadığı değil mesele bu tip operasyonlara neden gerek olduğudur. AKP iktidara Kürt sorununu çözme iddiası ile geldi. Vaatlerinden biri buydu. Şimdi inkarcı, Kürt sorununu reddeden, güvenlikçi geleneksel politikaları yeniden devreye soktu. Buradan Türkiye’nin bir çıkış yoktur. Türkiye halklarının işçi ve emekçilerin bir çıkışı yoktur. Analar ağlamasın, ocaklar yanmasın diyoruz. İnsanların acılarına saygı gösterilsin diyoruz. O yüzden tez elden Kürt sorununun demokratik çözümüne dönülmelidir. Bunun için halkların iradesi ortaya konulmalı ve demokratik siyasete alan açılmalıdır. 

Emekçilerin adalete ihtiyacı var

Adalet kavramını ve adalet kampanyasını çok çok önemsiyoruz. Burada özellikle Soma davası, mahkeme heyeti değişti, içeride tek bir tutuklu yok. 301 insanın canı gitmiş. Aileler adalet peşinde. Ortadaki adalet tablosu bu halde. Adalet talebine iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçiler dahildir. İş cinayetlerinde Soma'da, Ermenek'te, Davutpaşa’da, Çorluk tren kazasında, 10 Ekim davasında ve daha birçok davada özellikle emekçilerin adalete ihtiyacı var.  Ama ne görüyoruz, darp edilen tekmelenen, terörist yerine konulanlar, yargılananlar oluyorlar. 

Atama sistemi kaldırılmalı

Biz yukarıdan aşağıya bütün atama sisteminin kaldırılmasını savunuyoruz. Valiler, kaymakamlar, rektörler, yargıçlar dahil olmak üzere halk tarafından seçilmelidir. Aksi takdirde sürekli vesayetçi ve sermaye çıkarlarını gözeten müdahalelerle emekçilerden yana buradan bir adalet koridorunun açılmayacağı açıktır. Maalesef adliye koridorları feryat figan isyan koridorlarına dönüştü. Her karardan sonra insanlar acılar içinde adalet sistemine tepki gösteriyorlar. 

Böyle bir sistemde demokratik bir anayasanın gelişeceğine inanmıyoruz

Anayasa tartışmalarında Emek Partisi olarak gerek belediyelere kayyım uygulandığı gerek üniversitelerin kapılarına kelepçelerin takıldığı, binlerce siyasetçinin cezaevine konulduğu bir dönemde böyle bir sistemde, biz demokratik bir anayasa tartışmasının yapılabileceğini düşünmüyoruz. Bu iktidarla demokratik bir anayasanın gelişeceğine inanmıyoruz. Zaten daha önceki yıllarda da bunu deneyimledik. Yaptıkları anayasadaki bütün düzenlemeler sermayeden yana faşist rejimlerini güçlendirmeye yöneliktir. Halk, bilim dünyası, üniversiteler ve emekçiler sürekli dışlanmıştır.

Meclis, anayasa taslağı çöplüğüne dönmüş durumda

Bu süreç de bunu gösteriyor. Daha önce de yapılan anayasa tartışmalarında siyasi partilerden metinler istendi, taslaklar istendi. Biz de Emek Partisi olarak taslağımızı sunduk. Ama açıkçası Meclis anayasa taslağı çöplüğüne döndü. Tüm bu taslaklar ne oldu? Hangi biri değerlendirildi? Bunların göz boyama amaçlı olduğunu mevcut rejimin bunu göz boyamak için kullandığı açıktır. Bizim yaklaşımımız şu: Bütün halk güçleri, sadece STK'lar değil, halkın fabrikalardan köylerden tartışmaya katılıp anayasa üzerine fikrini söyleyeceği, oylamalara katılacağı bir sürecin örgütlenmesine ihtiyaç vardır. Bunun için de kurucu bir meclise gerek vardır. Dolayısıyla süreç halka açılmalıdır. 

Türkiye’nin çıkışı halk demokrasisidir

Seçim çok önemli bir gündemdir. Ama Türkiye’de siyasetin iki kutuplu burjuva kampa bölünmesini de biz doğru bulmuyoruz. Bir yanda Cumhur bir yanda Millet İttifakı. Türkiye işçi sınıfı, emekçileri ve halkları böyle bir ikileme mecbur değil. Yeni bir yolun açılması gerekiyor. Biz buna devrimci demokratik halk seçeneği diyoruz. 3. seçenek diyoruz. Çünkü her iki ittifaka baktığımızda burada sermaye programından ayrışmış bir durum söz konusu değil. Çözüm Türkiye'nin geleceği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin güçlendirilmesi değildir. Bu açıkçası tek adam rejiminin tahkimidir. Türkiye’nin yolu ne de eski parlamenter sisteme dönüştür. Halk demokrasisidir Türkiye’nin çıkışı. Türkiye’de halkın kendi kendini yöneteceği, vesayet rejiminin ortadan kalkacağı bir demokratik anayasa ile mümkündür.

Sandığın güvencesi de bu iktidarın gitmesinin güvencesi de bu gücü halkın örgütlemesindedir

Son olarak; biz seçimleri çok önemsiyoruz. Meslek örgütlerinin, işçi sınıfı örgütlerinin bu işin merkezinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Yerellerden başlayarak platformların oluşturulması gerektiğini, siyasetin de böyle yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Burada başta Pervin Hanım da haklı olarak sandık ve seçim güvenliğine dikkat çekti. Yerinde bir uyarı. Bizce bunun yolu sokağın, sokak mücadelesinin, demokrasi mücadelesinin, grev mücadelesinin, işçi hareketinin taleplerini seçime havale etmek değildir. Millet İttifakının genel yaklaşımının böyle olduğunu görüyoruz. İktidar provokasyon yapar endişesiyle sürekli seçime havale eden yaklaşımı doğru görmüyoruz. Sandığın güvencesi de, seçimin güvencesi de, bu iktidarın gitmesinin güvencesi de bu gücü halkın örgütlemesindedir. Emek ve demokrasi mücadelesinin geri adım atmadan bu mücadeleyi sürdürmesindedir. Bir siyasal oluşum çıkacaksa bu mücadeleden çıkacaktır.

Cezaevindekilerin taleplerine kulak verilmelidir

Bir not olarak; cezaevlerindeki açlık grevleri istemediğimiz bir süreç olarak gelişiyor. Daha da kangrenleşmesin diye cezaevindekilerin taleplerine kulak verilmelidir. Türkiye daha önce de bu acıları gördü. Bu acılar bir kez daha tekrarlanmamalıdır.

25 Şubat 2021