Buldan: Emek ve Özgürlük İttifakını Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan partimizin haftalık Meclis grup toplantısında konuşarak gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Amasra’daki maden katliamı ve ekonomi gündemi başta olmak üzere pek çok konuya değinen Buldan, şunları söyledi:

Amasra göz göre göre gelen bir cinayettir

Sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ölümün adı kara. Amasra’da 41 canı, 41 yaşam hikâyesini kaybettik. Acımız gerçekten çok büyük, üzüntümüz derin. Kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Evet, tarifsiz bir acı yaşıyoruz. Bu kesinlikle bir kaza değildir, göz göre göre gelen bir cinayettir.

AKP-MHP iktidar zihniyeti bu ülkeyi işçi mezarlığına çevirdi

Amasra Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır. Kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır. AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde 1359 işçi hayatını kaybetti. 

Amasra katliamı kader planı değil kâr ve sömürü planıdır

AKP Genel Başkanı bir de çıkmış bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da “kader planı” diyerek tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdi. Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep. Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.

Soma’daki cezasızlık maden şirketlerini cesaretlendiriyor, katliamın önünü açıyor

Biz, iktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu ve ortada adalet yok. 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu, kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ataşesi yaparak ödüllendirdiniz. Soma için hukuk mücadelesi veren Sevgili Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay tutukludur. Buradan kendilerine selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyorum. İşte tam da bu cezasızlık politikasıdır maden şirketlerini asıl cesaretlendiren. 

24 saat geçmeden iktidarın insan yaşamını hiçe sayan zihniyetini gördük

Kamuoyuna da yansıdı. Sayıştay'ın denetimlerinde tespit ettiği risklerle ilgili olarak Türkiye Taş Kömürü İşletmesine ciddi uyarılarda bulunulmuş. Ama kimse dinlememiş. Bu uyarıların gereği yapılmadı. İşçinin canı azalabilir ama kâr asla azalmasın! İşte bu iktidarın zihniyeti tam da budur. Aileler gözyaşı dökerken AKP Genel Başkanı hafızalardan silinmeyecek bir söz sarf etti. “Hamdolsun 24 saati geçmeden 41 şehidimize ulaştık” dedi. Evet, 24 saat geçmeden gerçek zihniyetlerini göstermeyi bir kez daha başardılar. Konuştukça batıyorlar. Battıkça yerin dibine giriyorlar. 

Allah'tan korkun, yazıklar olsun size

Allah'tan korkun, 41 can yaşamını yitirmiş, sizin hesabınız onlara ulaşma saati. Bari konuşmayın, bari susun, bari saygı duyun ama nafile bu ülkenin cumhurbaşkanı yaptıklarıyla övünüyor. Türkiye sanki çağ atlamış. Bu 41 can hikayeleri olan, aileleri olan, kuzuları olan, bugün toprağın altında olan canlardır. Sizin göreviniz onların can güvenliğini sağlamaktır, onların hayatlarını kaybettikten sonra cenazelere ulaşmadaki süreniz değil, olamaz. Bu ülkede canlara verilen, işçilere ve emekçilere verilen kıymeti bir kez daha gözler önüne serdiler. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun! Giden canlar bunların umurunda değildir. Onlar için önemli olan, varsa yoksa iktidarlarının itibarıdır, algıdır. İnsan yaşamını öncelikli görmeyen bu zihniyeti herkes iyi görmeli ve tanımalıdır. Asıl mücadele edilmesi gereken işte bu anlayıştır, bu zihniyettir.  

Sermaye daha fazla kazansın diye kaybedecek tek bir canımız yok

Bizler HDP olarak, bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız ve kapatılmasına asla izin vermeyeceğiz. Yaşamını yitiren bir madencinin eşi “Üzerini örtmeyin, bu bir cinayettir” diye haykırdı. Biz de buradan söz veriyoruz. Evet, Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız. Üzerinin örtülmesine asla izin vermeyeceğiz. Parti olarak elbette ki heyetimiz ilk günden Bartın’a gitti, gerekli incelemelerde bulundu. İşçilerle ve sendikayla görüşmeler gerçekleştirdi. Raporumuzu da en kısa sürede kamuoyuyla paylaşacağız. Buradan şu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyorum: İnsan yaşamını hiçe sayan bu vahşi sömürü çarkına karşı emeğin birliğini bu ülkede mutlaka yaratmak zorundayız. Sermaye daha fazla kazansın diye verecek, kaybedecek tek bir canımız yoktur, olmamalıdır. Bir kişi daha eksilmemek için çoğalmak, dayanışmak ve örgütlülüğümüzü büyütmek zorundayız. Bu, tarihi bir görevdir. Bu aynı zamanda tarihi bir sorumluluktur. İktidarın kurduğu sömürü karteline karşı emeğin ülkesini, emekçilerin yönettiği bir düzeni hep birlikte yaratmak zorundayız. 

8 arkadaşıyla fotoğrafını paylaşıp “Bir ben kaldım” diyen değerli maden işçisi kardeşime de diyorum ki; sizler asla yalnız değilsiniz, milyonlar sizinledir, HDP sizinledir. Türkiye’nin demokratik vicdanı sizinledir. Hakikat ve adalet sizlerle birlikte olmaya devam edecektir.

Yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin nedeni rant ve talan düzenidir 

Ülke olarak yaşadığımız yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin ve adaletsizliklerin nedeni AKP-MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzenidir. Rant düzenleri her yerinden patlamaktadır. Kirlilik, artık halının altına sığmayacak boyutlara varmıştır. Sayıştay raporları çürümenin boyutlarını çok net ortaya koymaktadır. Bartın’da iş sağlığı ve güvenliğine gelince kaynak yok ama başka yerlere gelince kaynak çok. 

İşçinin can güvenliği için kaynak yok, yandaşlar ve Saray için sınırsız kaynak var

Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı bir biçimde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası harcamasına bolca para var, TMSF bürokratlarının 18 milyon liralık özel sağlık giderine para var ama işçinin can güvenliği için bu ülkede kaynak ne yazık ki yok! Bartın’da ve diğer maden işletmelerinde iş güvenliği için gerekli ekipman ve teçhizata kaynak yok ama günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon TL harcayan Saray için sınırsız kaynak var. 

Çürümenin hangi birini anlatalım. Anlatmaya saatlerin yetmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Yandaş enerji dağıtım şirketleri ARGE faaliyeti adı altında yaptıkları 117 milyon 484 bin liralık harcamayı usulsüz bir biçimde halkın elektrik faturasına yansıtmışlar. Yemişler içmişler, faturayı da halka ödetiyorlar. Bütün halkımızın bundan artık haberdar olması gerekiyor. Yurttaşlarımız bu gerçeği iyi bilmelidir. Yine 2010 yılından bu yana orman sınırları dışına çıkarılan alan toplam 6 milyon 194 bin hektardır. Yani iki büyük ölçekte şehir kadar orman arazisini rant düzenine kurban etmişler. Boşuna "yutan saray" demiyoruz. Bu saray yutan saraydır, yutan saray! 

Türkiye’nin en büyük işletmesi AKP’dir, ülkeyi resmen işletiyorlar

Halkın geçim kaynaklarını halkın geleceğini yutan bir sarayla karşı karşıyayız. Daha sayısız örnek var. Arkadaşlarımız bütçe görüşmelerinde bu bulguları tek tek ortaya koyacak ve iktidardan hesabını soracak. İşte tüm bu örneklerden yola çıkarak çürüme var diyoruz. Bu ülkenin kaynaklarını, arazilerini, vadilerini, ormanlarını haraç mezat satan, rant alanına çeviren bir iktidarla karşı karşıyayız. Türkiye’nin en büyük işletmesi de AKP’dir, Saray’dır. Türkiye’yi resmen işletiyorlar. Çok açık ve net ifade ediyoruz.

İktidarın 2023 bütçesinde faiz lobisi, savaş lobisi var ama halk yok

Dün 2023 yılı bütçe teklifini açıkladılar. Savunma adı altında savaş politikalarına ayrılan pay 468,7 milyar TL. 2022 bütçesinin tam iki katı. Yine bütçede faiz giderlerine ayrılan kaynak 565,6 milyar lira. Faize karşı olduğunu söyleyen iktidar, faiz lobisine dönüşmüş durumda. Bütçelerinde faiz lobisi var, savaş lobisi var ama halk yok, emekçi yok. İşçiler, kadınlar, gençler, yoksullar, emekliler yok. Bunun adı yokluk bütçesidir. Ama bir adı daha var. Yolcu Abbas’ın gidiş bütçesidir. Bu böyle sürmeyecek, gidecekler. Göndereceğiz, bunların gidişinden  başka çaremiz yok. Türkiye halkları karar verdi AKP-MHP ortaklığını gönderecek. Bunları göndereceğiz! 

Dezenformasyonun kaynağı iktidardır, sansür yasası iktidarı koruma yasasıdır

Tabii şimdi yolsuzluklar ve halkın yaşadığı sefalet konuşulmasın diye sansür yasasını çıkardılar. Sansür yasası AKP-MHP’yi koruma ve yaşatma yasasıdır, dezenformasyon yasası kesinlikle değildir. Türkiye’de dezenformasyonun tek bir kaynağı ve merkezi var, o da AKP-MHP iktidarıdır, yani Saray’dır. Halen Kabataş yalanını savunan bir zihniyet yalan haberden şikâyet ediyorsa, önce bir aynaya baksın! 

Halkı ve özgür basını susturamayacaklar

Güya yalan haber nedeniyle kamuoyu endişe ve paniğe sürükleniyormuş, bu da yalan! Yasa metninin kendisi de zaten yalanlarla dolu bir metindir. Asıl korku, panik ve endişeye kapılan iktidarın kendisidir. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça korkuyorlar, kaybedeceklerini biliyorlar. Bu kaybetme korkusu, onları bu yasaları çıkarmaya itiyor. Seçimler öncesi iktidarlarının yolsuzluk ve rüşvet çarkları çarşaf çarşaf ortaya serilmesin diye kendilerince önlem alıyorlar. Hangi yasayı çıkarırlarsa çıkarsınlar kendi çöküşlerini durduramayacaklar. Rüşvet ve yolsuzluk çarkının ortaya çıkmasını engelleyemeyecekler. Bizleri, demokratik kamuoyunu, özgür basını ve halkı susturmaya güçleri asla yetmeyecek. Konuşan, itiraz eden, sorgulayan ve hesap soran bir toplumu ve demokratik siyaseti karşılarında görmeye devam edecekler. HDP’yi karşılarında görmeye devam edecekler. Bu kadar basit. İktidara diyorum ki; siz Göbbels’in yolundan gitmeye devam edin, hakikatler ve sosyal medyanın gücü karşısında kesinlikle yenileneceksiniz! 7/24 yürüttüğünüz büyük yalan propagandanız Twitter'ın 280 karakteri karşısında tuz buz olmaya devam edecek. Bunların haksızlıklarını, hukuksuzluklarını her yerde anlatmaya devam edeceğiz. 

Katili ve arkasındaki güçleri korumak için Deniz Poyraz Davasını kaçırdılar

Bir başka örnek daha vermek isterim. Geçen hafta Deniz Poyraz'ın katledilmesine ilişkin davada yaşananlar bu ülke gerçeğini bir kez daha ortaya koydu. İzmir’de adaletin giremediği duruşma salonuna biber gazı girdi. Kolluk güçleri arbede çıkardı ve avukatlara, aileye, katılımcılara gaz sıktı. Deniz Poyraz’ın kardeşine kolluk güçlerince şiddet uygulandı. Sonra da sahiplenilmesini engellemek için davayı Şakran’a kaçırdılar. Kısacası kapkaç yaptılar. Şakran’da da insanların yüzüne gözüne gaz sıkıldığına tanıklık ettik. Hukuksuzlukta tam gaz devam ettiklerini gördük. Bütün bunları, katilin ve arkasındakilerin güçlü olduğunu göstermek için yaptıklarını gayet iyi biliyor ve görüyoruz. 

Deniz Poyraz’ın katili yalnız olmadığını söyledi, Ankara’da onun sahipleri ve ortakları var

Katil ifadesinde, “Kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediğim yazıyor" diyerek asıl gücü kimlerden aldığını, kimlerle işbirliği yaptığını açıkça itiraf etti. Yalnız olmadığını söylemiş oldu. Biz de zaten en başından bu yana bunu söylüyoruz. Katil kesinlikle yalnız değildir. Katilin arkasında belli odaklar ve güçler vardır, onun Ankara’da sahipleri ve ortakları vardır. Bunu söylemeye de devam edeceğiz. 

Katliam ve kumpas kuran eli Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından tanıyoruz

İzmir katliamını organize edenler ile HDP’nin demokratik siyasetini kumpas ve kapatma davalarıyla engellemek isteyenler aynı güçtür, aynı ellerdir dedik, demeye de devam edeceğiz. Bu elin bir parmağı İzmir’de Deniz’i katlederken ortaya çıktı, diğer parmağı ise kumpas davalarını, kapatma davasını organize etti. Biz bu eli, Süleymaniye’de Kürt kadın Gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilmesinden çok iyi tanıyoruz. Bu eli ve yüzü, Yüksekova’da Habip Eksik Vekilimizin kemiklerinin kırılmasından çok iyi tanıyoruz. Aradan iki hafta geçti, tek bir soruşturma yok. Görevden alınan tek bir isim yok. Biz bu yüzü, HDP Gençlik Meclisi üyelerine yönelik gözaltı, baskı, tehdit, kaçırma dahil her gün yürütülen çetevari yöntemlerden tanıyoruz. Biz bu eli 589 gündür adalet diye haykıran Emine Şenyaşar’ın karşısına örülen duvarlardan tanıyoruz. Bu eli ve yüzü Roboski’den, Suruç ve Ankara Gar katliamlarından iyi tanıyor ve biliyoruz. Bu eli 1990’lardaki faili belli cinayetlerden, beyaz toroslardan, siyasi cinayetlerden biliyoruz. Ama bu elin sahipleri de şunu bilsin ki, sizin karşınızda da diz çökmeyen ve biat etmeyen, asla size boyun eğmeyen milyonlar var! Bu milyonların mücadelesi var. Haksızlıklarla, hukuksuzluklarla, katliamlarla, kumpaslarla bu yürüyüşü asla durduramayacaksınız. 

Amasra ve Soma katliamları ile Roboski katliamı arasında doğrudan bağ var; bu, emekçi ve Kürt düşmanlığıdır

Bu savaş ve talan düzeninin bedelini sadece Kürt halkı değil tüm toplum ödemektedir. Kürt halkına her gün düşmanlık yapan bu savaş düzeni, talan ve rant politikasıyla da işçiye, emekçiye canıyla ve kanıyla bedel ödettirmektedir. Deniz Poyraz’ı ve Nagihan’ı katleden mekanizmayla, Soma’da ve Bartın’da maden ocaklarında işçileri ölüme gönderenlerin, katledenlerin güç ortaklığı vardır. Roboski ile Soma ve Bartın katliamları arasında doğrudan bağ vardır. Bu ortaklığın adı emek ve emekçi düşmanlığıdır, aynı zamanda Kürt düşmanlığıdır, kadın düşmanlığıdır. Bu kan ve rant ortaklığıdır. Tecrit ve işkence ortaklığıdır. Bu ortaklığı herkesin iyi görmesi gerekir. 

Maden cinayetlerinde sorumluları koruyanlar ile kayyım darbesi yapan zihniyetin suç ortaklığı var

İşte bu mekanizma, Kürtlerin karşısına engizisyon mahkemesi, Deniz Poyraz davasında olduğu gibi “abiciğim” mahkemeleri olarak çıkmaktadır. Bu kötülük düzeni, maden katliamlarında ise emekçilerin karşısına patronları koruyan sermaye yargısı olarak çıkmaktadır. İş cinayetlerinde, maden cinayetlerinde sorumluları koruyanlar ile demokratik siyasete komplo tertipleyen, seçilmişleri tutuklayan, ayağını kıran, kayyım darbesi yapan zihniyetin suç ortaklığı var. Bunun çok net görülmesi gerekir. 

Talan siyaseti, zeminini özgürlüğün kelepçelenmesinden alıyor

Dün Sevgili Leyla Güven arkadaşımıza 11 yıl, 7 ay intikam cezası verdiler. Gerekçe, propaganda yapmak. Leyla arkadaşımızın tek yaptığı barış ve demokratik siyaset hakkını savunmaktır. Ortada bir propaganda varsa ki var, o da faşizmin propagandasıdır. Onu da verdikleri cezayla yapıyorlar. Hukuku çiğneyerek propaganda yapıyorlar. Sevgili Leyla Güven’e kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. Bu ülkede barış ve özgürlük talepleri kelepçeliyse, Kürt sorununa çözüm arayışları tecrit altındaysa, cezaevleri işkence haneye dönüştürülmüşse işte savaş ve talan siyasetinin beslendiği yer tam da bu zihniyettir. 

Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir

Bu nedenle karşımızdaki bu ortaklığa karşı adalet ve hakikat mücadelesinde, demokrasi, barış ve emek mücadelesinde birleşmemiz gerekir. Ayrı ayrı değil birlikte mücadele diyoruz. Bu birleşmeyi başardığımızda inanın ki tüm rüzgâr bizlerden, halklarımızdan, emekçilerden yana olacaktır. Adalet, barış ve emeğin hakkı bizim olacaktır. Ve o günler de kesinlikle yakındır. İşte HDP tam da bunun için vardır. Mücadele ortaklığı bizim varlık gerekçemizdir. Bundan bir milim geri adım atmayacağız. 

Daha çok genciz ama bir asırlık çınar gibi köklüyüz

Evet, üç gün önce 10’uncu kuruluş yıl dönümümüzdü. Daha dün gibi çok yeniyiz, genciz ve heyecanlıyız ama bir asırlık çınar gibi de köklüyüz ve güçlüyüz. Dünyada eşi benzeri görülmemiş baskı ve saldırılara karşı direne direne, büyüye büyüye bugünlere geldik. Büyümeye ve direnmeye devam edeceğiz.  

Faşizmin dayattığı esaretin karşısında toplumsal cesareti ve umudu her defasında büyüttük

Yediden yetmişe herkesin büyük umudu olan HDP’mizi dimdik ayakta tutmayı başardık. Faşizme baş eğmedik, yol vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz, vermeyeceğiz, vermeyeceğiz! Tüm çökertme planlarına karşı demokratik siyasette ısrar ettik, diyalog ve müzakere çizgimizden asla ödün vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Ortak ve eşit gelecek umudunun, barış umudunun çökertilmesine asla izin vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Korku iklimini kırdık. Faşizmin dayattığı esaretin karşısında toplumsal cesareti ve umudu her defasında büyüttük. Büyütmeye devam edeceğiz. Fırtınalara karşı destansı bir mücadeleyle geçen bu 10 yılımızın başarıları gelecek on yılların en güçlü referansı ve teminatıdır.

Emek ve Özgürlük İttifakını Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz

HDP, Kürdün, Türk’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin, Süryani’nin, Laz’ın, Çerkes’in, Pomak’ın, Arabın, Roman’ın, her kimlik ve inançtan toplumun barış içerisinde eşitçe bir arada yaşayabilme imkânının olduğunu ortaya çıkarmıştır, bir kez daha herkese göstermiştir. HDP, Türkiye halklarının ortak demokrasi gücüdür. Demokrasi güçleriyle oluşturduğumuz Emek ve Özgürlük İttifakını daha da genişleterek Türkiye’nin en güçlü toplumsal ittifakı haline getireceğiz. Biz Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünde kilit bir noktadayız ve talibiz. İddialıyız ve aynı zamanda kararlıyız. Üçüncü yoldan başlattığımız büyük yürüyüşle, halkımızın ve ittifaklarımızın gücüyle değiştirmeye, dönüştürmeye ve çözmeye geliyoruz. Bundan herkesin haberi olsun. Önümüzdeki seçimlerde ülkeyi büyük değişime ve güçlü demokrasiye ulaştıracak anayol HDP’nin üçüncü yoludur.  

Ülkeyi yıkımdan kurtararak eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel anahtar güç HDP’dir

Israrla tali yollardan gitmek isteyenler unutmasın; tali yollardan demokrasiye çıkmaz, tali yollardan demokrasiye varılmaz. Ülkeyi yıkımdan kurtararak eşit ve ortak geleceğe taşıyacak temel anahtar güç HDP’dir. Ben buradan “artık yeter” diyen ezilenlere, emeği sömürülenlere, ayrımcılığa uğrayan herkese sesleniyorum. Seçeneksiz değilsiniz. Barış için, adalet için, emeğin hakkı için, eşitlik ve özgür bir yaşam için en büyük demokratik birliği hep birlikte sağlayalım. Güç birliğini büyütelim ve ülkenin ortak gücüne dönüştürelim. Birlikte değiştirelim. Birlikte kazanalım. Birlikte başaralım.   

Son olarak önceki dönem milletvekilimiz Sevgili Gülser Yıldırım'ın tahliyesi hepimizi çok mutlu etti. Gülser Yıldırım arkadaşımıza aramıza hoş geldin diyorum. Darısı cezaevinde olan tüm arkadaşlarımıza olsun diyorum. Geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Yolumuz ve yolunuz açık olsun!

18 Ekim 2022