Buldan: Güçlü parlamento Üçüncü Yol ile mümkün

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan'ın Mezopotamya Ajansına verdiği röportaj:

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Türkiye’nin demokratik yapıya ihtiyacı olduğunu belirterek, güçlü bir parlamentonun Üçüncü Yol’un genişlemesiyle mümkün olduğunu söyledi. 

Üçüncü Yol siyasetini benimseyen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla 18 Ocak’ta ilki gerçekleştirilen “ortak mücadele” toplantısının ikincisi, 26 Şubat’ta gerçekleştirildi. Ankara’da yapılan ikinci toplantıda, 7 siyasi parti ve örgüt temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon kurulması yönünde kararlaşmaya gidildi.

Demokrasi kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla genişlemesi ve büyütülmesi planlanan ittifak görüşmelerinin nereye evrileceğini HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile konuştuk. Buldan, yeni oluşturulan koordinasyonun ilk olarak savaşa karşı duracak bir çalışma önüne koyduğunu belirtti. Buldan, gerçekleştirdikleri ittifak görüşmelerine dair Nisan ya da Mayıs ayında kamuoyuna bir deklarasyon açıklayacaklarını söyledi. 

Buldan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kapıları çalacak parti ya da ittifaklarla yapılacak olası bir müzakere koşullarının 27 Eylül’de açıkladıkları “Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu” olduğunun altını çizdi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ittifak görüşmeleri, 6 muhalif partinin açıkladığı ve imzaladığı metin, Ukrayna savaşı, PKK Lideri Öcalan üzerindeki tecrit ve güncel gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı. 

Demokrasi İttifakı çalışmalarınız siyasetin de halkın da gündeminde. Bu ittifak kapsamında bir koordinasyon kurulduğunu deklare ettiniz. Bu koordinasyon nasıl bir çalışma önüne koydu, neler yapacak?

Mücadele ortaklığıyla yapılan ilk toplantının önemli bir sinerji yarattığını hep birlikte gördük. Özellikle Türkiye demokrasi güçleri tarafından önemsenen bir buluşma olduğunu yazanlar, çizenler oldu. Yaratılan sinerjiyi daha da büyütmek, Türkiye toplumuna sirayet etmesini sağlamak amacıyla ikinci toplantıyı yaptık ve amacımıza ulaştık. İkinci toplantıda koordinasyon kuruldu. Koordinasyon, 7 parti ve kuruluşun birer temsilcisinden oluşacak. Koordinasyon belli periyotlarla bir araya gelecek, gündemler oluşturacak. Koordinasyonda yer alan temsilcilerde bunları kendi yapılarıyla paylaşacak.

İlk etapta koordinasyonun önüne koyduğu gündem, Ukrayna savaşı başta olmak üzere savaşlara karşı barış çağrılarının yapılacağı bir çalışma başlatılması. Birkaç gün içerisinde hepimizin ortak imzasıyla bu savaşa karşı çıktığımızı, -daha doğrusu bütün savaşlara karşı olduğumuzu- barışın ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir metinle ilk çalışmamızı başlatmış olacağız. Türkiye toplumunu yakından ilgilendiren zamlar, enflasyonla birlikte yaşanan derin yoksulluğa karşı da özellikle ortak bir metin ve çalışmayla tavrımızı, tutumuzu kamuoyu ile paylaşacağız. 8 Mart, Newroz ve akabinde de 1 Mayıs’ta, tüm bu etkinliklerde ortak görüntülerle sesimizi, mesajlarımızı vereceğiz. Mart ayından sonra, 1 Mayıs’tan önce de olabilir, bir lansmanla ittifakın adını koyarak, Türkiye toplumuna deklare edilmesini planlıyoruz. Şu an itibariyle ağırlıklı olarak ortak mücadele yapıldığı ve yapılacağı bir çalışma sistematiği olacak.  

Yeni parti ve örgütlerin de ittifaka katılması için bir çabanız olduğu biliniyor. Yeni katılımlara dair nasıl bir yol izlenecek?

Bunu değerlendirdik. Şu an bir beklenti içerisinde olan ve bu ittifakın içerisinde yer almak isteyen birçok kesim var. Oluşturulan koordinasyon bunun da bir taslağını çıkaracak. Hangi kurum, kuruluşlarla, meslek örgütleriyle ya da siyasi partilerle görüşmeler yapılacağına dair bir hazırlık yapacaklar. Bundan sonraki toplantı da o da değerlendirilecek. Kurulacak olan komisyonlarla da bu görüşmeler bir ete kemiğe bürünecek. Daha sonra bunlarda bir şekilde bu ittifakın içerisine almak için çalışmalar sürecek. Biz başından beri sadece şu an bir araya gelen partilerle sınırlı olmayan çok daha büyük ve geniş bir kesimle bir ittifak kurulması gerektiğini söyledik. Bu ittifak çok daha büyütülmeli, bu ittifaka girmek isteyen çok sayıda kurum ve kuruluş var. Bize iletilen talepler de var. Newroz öncesi Kürdistani partilerle de bir araya gelip, onlarla da ittifakımızın ne aşamada olduğunu değerlendiren bir toplantı yapmayı planlıyoruz. Biz, 2019 yılında Kürdistani partilerle stratejik olarak ittifak gerçekleştirmiştik ancak buna dair de ortak bir görüntüye ihtiyaç var. Bunun da hazırlıkları yapılacak.

Koordinasyon mu yeni katılımları belirleyecek?

Yeni partilerin ittifaka dahil edilmesine ilişkin koordinasyon bir hazırlık yapacak, yapacağımız ortak toplantılarla ortak kararla bunlar dahil edilecek.

Türkiye’nin demokrasisi için Üçüncü Yol siyasetine vurgu yapıyorsunuz. Üçüncü Yol’un Türkiye için önemi nedir, bunun için neye ihtiyaç var? 

Türkiye’nin demokratik yapıya ve demokrasi güçlerinin meydanlarda ve alanlarda ortak duruşuna ihtiyacı var. Mücadele ortaklığında bir engel yok. Fakat sadece mücadele ortaklığıyla sınırlı tutmak yerine, bunu yeri ve zamanı geldiğinde farklı ortaklıklarla da beslemek, hayata geçirmek gerekiyor. Önümüzde bir seçim var. Erken seçim olmazsa bile, bir sene sonra seçimle karşı karşıyayız. Biz, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağduriyet yaşayanların, mazlumların, direnenlerin bu üçüncü yol içerisinde yer almalarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Seçimlere de özellikle Üçüncü Yol ile girmeyi düşünüyoruz. Parlamento seçimleri aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önem arz ediyor. Çıkarılan yasaların, kanun tekliflerinin parlamentodan geçebilmesi için HDP’nin gücünün, ağırlığının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda kaybettirmek üzere, yani AKP’nin koltuk sayısını daha aza indirerek, HDP’nin güçlü bir biçimde parlamentoya girmesi ve etkin bir rol üstlenmesinin Üçüncü Yol’un genişlemesi ve parlamentoya girmesiyle mümkün olacağını biliyoruz. O yüzden çalışmalarımızı ağırlıklı olarak parlamento seçimlerini ‘Nasıl daha güçlü kazanabiliriz?’, ‘Nasıl farklı kesimleri daha güçlü parlamentoya taşıyabiliriz?’ üzerine yürütüyoruz. AKP’ye daha az sandalye kazandırma, HDP’nin ittifaklarıyla, demokrasi güçleriyle birlikte güçlü bir şekilde parlamento da temsiliyetinin sağlanmasının öneminin bilinmesi gerekir.

Toplantınızdan iki gün sonra, 6 muhalefet partisi de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnini açıkladı ve genel başkanlar imzaladı. Metini okudunuz mu, nasıl değerlendirdiniz?

İYİ Parti hariç mutabakat metnine imza atan diğer partilerle daha önce görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerimizde Türkiye’nin bir geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu ve bu geçiş sürecinde nelerin yapılmasına dair görüşlerimizi partilerle paylaşmıştık. Bugün 6 siyasi parti tarafından yapılan açıklamanın genel hatlarıyla olumlu olduğunu düşünüyorum. Yargının bağımsızlığı, kayyım, kadın-erkek fırsat eşitliği meseleleri bizimde savunduğumuz konular. Her partinin böylesi durumlarda kendi mutabakatlarını ve deklarasyonlarını açıklaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemlidir. Bizim de bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metnimizin müzakere ve diyaloga açık olduğunu söylemiştik. Belki zamanı gelince bizimle görüşmek isterseler. Her iki mutabakat metni de ortaklaştırılabilir. Bunun için şu an için fazla bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum.  

6 muhalefet partisinden mutabakat metni ya da Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine bir görüşme talebi olursa, nasıl bir tutum izleyeceksiniz?

Bir kere kesinlikle açık ve şeffaf bir müzakere olacak. Hiçbir konuda ve hiçbir mesele üzerinde kapalı kapılar ardından anlaşmaların yapılacağı bir parti değiliz. Kamuoyuna ne söylüyorsak, hep açıkça anlatıyoruz. Kesinlikle tabanımızın istemediği ve reddettiği konular üzerinden kimse ile görüşme yapmayız. Böyle bir mutabakatı destekleme ya da mutabakat üzerinde görüşme için bizimle bir randevu talep edilirse, bunu kamuoyu ile paylaşarak, açık şeffaf yürütmeyi esas alırız.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müzakereye açık olduğunuzu birçok kez dile getirdiniz. HDP’nin müzakere koşulları nelerdir?

Cumhurbaşkanlığı seçimi için tavrımız net. Ankara’da Eylül ayında bir deklarasyon yayınladık. Deklarasyon da müzakereye açık bir metin var. Dolayısıyla bu metni müzakere edecek kesimlere kapımız açıktır. Cumhurbaşkanlığı adayının, özellikle Millet İttifakı’nın adayı henüz belli değil ama müzakere yapılır ve deklarasyon üzerinde ortaklaşma sağlanırsa, elbette ki tavrımızı o zamanki koşullara göre belirleriz. Ama şu an itibariyle herhangi bir parti ve ittifakın adayının destekleme tavrımız yok. Elimizde güçlü bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metni kim, hangi aday tarafından dikkate alınırsa ve gerçekten “bu mutabakatı kabul ediyoruz”, “metinde yer alan 11 maddeyi hayata geçirme konusunda onaylıyoruz” derlerse, o zaman tüm mekanizmalarımızda bunu tartışarak, bir karar veririz. Şu an böyle bir şey yok.

Rusya-Ukrayna savaşı dünyanın gündeminde HDP olarak, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa ilk belirlemeniz “hegemonya savaşı” oldu. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın da “Üçüncü Dünya Savaşı” tespiti var. İmralı Adası’nda yaptığınız görüşmelerde Üçüncü Dünya Savaşı’na dair neler konuşuldu? 

Ukrayna’ya karşı başlatılan savaşı, Rusya tek başına başlatmadı. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik harekâtını da bir işgal girişimi olarak değerlendirmek daha doğru olur. Bunun arkasında NATO’da var. Ukrayna’da yaşayan sivil halkın, milyonlarca insanın bu savaşta etkilendiği, yaşamını yitirdiği, kendi topraklarını terk eden bir sürece imza atan bir NATO gerçekliği var. Rusya’da özellikle bu işgal girişimiyle birlikte bütün dünyaya kafa tutan ve kendi bildiğiyle yürüyen Putin iktidarı var. HDP olarak, dünyanın neresinde olursa olsun, bütün savaşlara karşı olduğumuzu, bütün sorunları diyalog ve müzakere ile çözülebileceğini olan inancımızı hep söyledik ve şimdide aynı noktadayız. 

Diğer boyutu ise Sayın Öcalan, İmralı görüşmelerinde dünyada başlayan bütün savaşları hegemonya savaşı ve iktidarların savaşı olduğuna dair değerlendirmelerde bulunuyordu. Bugün bir kez daha Sayın Öcalan’ın söylemlerinin doğrulandığını söyleyebiliriz. Sayın Öcalan sadece Batı Avrupa açısından değil, Ortadoğu açısından da bu belirlemeleri vardı. Sayın Öcalan’ın belirlemelerinin doğru olduğunu, sonralarda yaşanan çatışmalı süreçlerde gördük ve okuduk. Sayın Öcalan’ın söylediklerinin ifade ettiklerinin ve düşündüklerini hayata nasıl geçtiğini gördük. Sayın Öcalan, müzakere sürecinde Dolmabahçe Mutabakatı’nı hazırlarken, sadece Türkiye’nin değil, tüm Ortadoğu’nun da demokratikleşmesini sağlayacağını belirterek, o kapsamda ele aldığını söylerdi. Fakat ne yazık ki Türkiye’nin bu anlamda çok büyük hataları var. Türkiye iyi bir sınav vermedi, bu hatalarla birlikte sadece Türkiye değil, Ortadoğu açısından da krizler ve çatışmalar devam ediyor. Herkes kendisine göre bir denge oluşturmaya çalışıyor. Arada hem Kürtler ve sivil insanlar eziliyor hem de demokrasi güçleri eziliyor. HDP olarak, İmralı görüşmelerinde Sayın Öcalan’ın ifade ettiği noktada, bizde bu dönemlerin, savaş süreçlerinin barış ve müzakere süreçleriyle sona ermesinin tüm dünyaya daha faydalı olacağına inandığımızı hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz.

AKP’nin Kürt sorununda çözümsüzlük ve “çatışma” siyaseti dış politikaya da yansıdı. Bugün baktığımızda dışa bağımlı bir Türkiye gerçekliği var. Rusya ve Ukrayna çatışmasında Türkiye’nin hem iç hem de dış politikalarına yansımaları nasıl olacak? Türkiye’yi neler bekliyor?

Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşını dengeli götürmeye çalışıyor. En azından öyle gözükmeye çalışıyor ama ne olursa olsun Türkiye bundan olumsuz bir şekilde etkilenecek. Ekonomik anlamında baz alırsak, Türkiye’nin Ukrayna savaşıyla birlikte ekonomisinin de zarar görmeye başladığını söyleyebiliriz. Savaş daha da şiddetlenirse ve Ukrayna işgali daha genişlerse, elbette ki Türkiye birçok anlamda zarar görecek. Tarım konusunda Türkiye’yi bekleyen bir sıkıntı var. İthal edilen, buğdaydan tutalım birçok maddeye kadar bütün bunların sekteye uğrayacağı bir dönem başlayacak. Türkiye başta tarım alanında yaptığı ihracatlar olmak üzere birçok alanda kriz yaşayacak. Bugün her ne kadar dengeli bir siyaset yürütülmeye çalışılsa da Türkiye’nin çatışmalı süreçlerde nasıl pozisyon değiştirdiğini birçok kez deneyimledik. Türkiye bugün eğer Dolmabahçe Mutabakatı hayata geçmiş olsaydı, bir barış ülkesi olarak bir ağırlığı olacaktı. Ancak bu ağırlığını ne yazık ki mutabakatın hayata geçmemesi ve heba edilmesiyle birlikte yitirdi. O yüzden de yaşanan her savaşta Türkiye olumsuz bir şekilde etkileniyor ve etkilenmeye devam edecek. Bunun faturasını da maalesef Türkiye halkları ödüyor ve ödemeye devam edecek.

Ortadoğu’da, dünyada savaş hali sürüyor, İmralı Adası’nda tutulan PKK Lideri Öcalan üzerinde uygulanan tecrit de derinleşiyor. 11 aydır haber alınamıyor. İmralı Adası’nda nasıl bir hukuk uygulanıyor? 

Tecrit uluslararası güçlerinden bağımsız ele almamak gerekiyor. Her ülkenin bundan büyük bir payı var. Avrupa ülkelerinin özellikle bundan büyük payı var. Diplomasi çalışmalarımızda, Avrupa Parlamentosu (AP) ile yaptığımız görüşmelerde, İmralı’da uygulanan tecridi dile getiriyoruz. Bir insan hakları meselesi olarak tecridin ele alınması gerektiğini ifade ediyoruz. Bazen şunu söylüyorlar: “Pozisyonu belli, durumu bellidir, çok fazla sağcıların olduğu ortamda bunu savunamıyoruz.” Ama meselenin bir insan hakları meselesi olarak ele alınması gerektiğini söylüyoruz. Türkiye’nin kendi çıkarmış olduğu yasalarını uygulamasını istiyoruz. Bu yasalar sadece İmralı açısından geçerli değil. İmralı Adası’na ayrı bir hukuk uygulanıyor.

Sayın Öcalan’ın bugün hem Ukrayna savaşı hem de bölgeyi, Ortadoğu’yu ve dünyayı yakından takip ettiğini biliyorum. Sayın Öcalan ile İmralı Heyeti’nde yer aldığımız dönemlerde yaptığımız görüşmelerde kendisi bizim bilmediğimiz, görmediğimiz ve okumadığımız tüm meseleleri ortaya koyar, analizler yapar, görüşlerini ifade eder ve bunun üzerinden değerlendirmelerde bulunurdu. Ben şimdide gelişmeleri yakından takip ettiğini söyleyebilirim. Ama kendisine ulaşılmadığı için ne avukat ne aile ne de bir siyasi bir heyetin görüşüne gitmesine izin verilmiyor. Bunlar olmadığı için değerlendirmelerini öğrenemiyoruz. Bir kısıtlılık var, bu tecridin daha fazla devam etmemesi artık Türkiye’nin bu konuda kendi yasalarını uygulaması gerekiyor. Her geçen gün Türkiye açısından büyük bir kayıp, bu anlamıyla tecridin bir an önce son bulması lazım.

Kadınlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne hazırlanıyor. Savaş ortamında 8 Mart’tı geçtiğimiz yıllardan farklı kılan ne olacak? HDP 8 Mart’ı nasıl karşılıyor? 

8 Mart’tı savaşların ve çatışmaların olduğu bir dönemde geçireceğiz. Sadece Ukrayna’daki savaşta değil, daha önceden yaşanan savaşlarda hep en büyük mağduriyeti kadınlar ve çocuklar yaşadılar. Kadınların en hassas olduğu konudur savaş, çünkü ezilen, sömürülen, emeği yok sayılan bu dönemlerde ağırlıklı olarak kadınlar olur. Biz 8 Mart’tı birçok yerde kutlayacağız, Meclis’te 8 Mart gündemli bir grup toplantımız olacak. 8 Mart tarihinde de yapacağımız bütün mitinglerde söyleyeceğimiz söz, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi” olacak. Savaş kadınlar için hayati bir meseledir. Özellikle Türkiye’deki kadınlar savaşın ne olduğunu çok iyi bilirler. Savaşın ne anlama geldiğini çok iyi bilirler. Tüm kadınlar olarak bir araya geleceğimiz ve ortak mesaj verebileceğimiz 8 Mart’ta savaşa karşı olduğumuzu haykıran ve barış talebimizi daha fazla yükseltmeliyiz. Yoksa savaşlar önce kadınları ve çocukları vuruyor. Bunun önüne geçmekte kadınların ortak duruşu ve mücadelesiyle olur. 8 Mart’tın dışında da bundan sonraki süreç açısından da bir inisiyatif alınması gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Röportaj: Berivan Altan

1 Mart 2022