Buldan: HDP, kolay yutulacak bir lokma değil

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan'ın Siyasihaber'e verdiği röportaj:

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile geçtiğimiz ay AKP cenahı tarafından gündeme getirilen “hukukta reform” söylemi ve ardından yaşanan gelişmeleri konuştuk.

Siyasihaber: Türkiye’de ekonominin önlenemez bir şekilde çöküşünün ardından, 8 Kasım tarihinde Ekonomi Bakanı damat Berat Albayrak sağlık sorunlarını gerekçe göstererek istifa etti. Ardından AKP cenahı hukukta reform söylenmelerini gündeme getirdi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün görüşmeler yaptığının basına yansımasından sonra Cumhurbaşkanlığı Danışma Kurulu üyesi Bülent Arınç katıldığı bir programda, Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğini söyledi, hatta hâla tutuklu olmalarına hayret ettiğini de dile getirdi. MHP, Arınç’a çok sert bir tepki gösterdi: "Bülent Arınç teröristleri kolluyor, Osman Kavala Sorosçudur, Demirtaş teröristtir” türü açıklamalar oldu. Devlet Bahçeli’nin ağzından yapılan açıklamaların ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da benzer açıklamalar yaptı, Demirtaş’ı terörist, Kavala’yı Sorosçu ilan etti ve “Biz teröristlerin önünü açamayız” diyerek hem Bülent Arınç’a yanıt vermiş hem de bir bakıma hukukta reform tartışmalarını sonlandırmış oldu. Bülent Arınç’ın istifa etmesinin ardından MHP kaynaklı “HDP Kapatılsın” söylemi ön plana çıktı. Son günlerde de MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın “HDP’yi ve HDP’lilerin itlaf edilmesi gereken bir haşere sürü olarak tanımlayan” nefret söylemine tanıklık ettik. Ardından 805 kişinin HDP’ye destek açıklamasına, hükümet kanadı ve ortağından karşı açıklamalar geldi. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz ve HDP nasıl bir tutum takınacak, nasıl bir tavır alacak?

Pervin Buldan: Önemli bir dönemeçten geçiyoruz aslında Türkiye siyaseti açısından. 2020 yılı gerçekten Türkiye toplumu, Türkiye halkları açısından krizli bir dönemdi. Hem siyasi krizlerin, hem ekonomik, sosyal krizlerin çok yaşandığı bir dönemdi. Türkiye toplumunun tamamının aslında terörize edilmeye çalışıldığı, Kürt halkının, HDP’nin kriminalize edilmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu önceden yok muydu? Elbette ki 2020 yılı öncesinde de bu tür sorunlar vardı ama bu dönem biraz daha çıtayı yükselten bir anlayışla karşı karşıyayız. Açıkçası reform deyince insanın aklına elbette ki atılacak adımlar, yapılacak düzenlemeler gelir. Reform deyince, adalet, hukuk, insan hakları gelir ve bu anlamda yapılacak olan düzenlemelere insanların gözü dikilir. Fakat biz pandemı döneminde, pandeminin başında aslında bir süreç yaşadık. Reform paketleri adı altında, pandemiden kaynaklı, cezaevlerinde bir dönem başlatıldı, birkaç yasa çıkartıldı. Biz bu yasayı da aslında gördük. Yani yapılan yeni bir düzenleme ile, kimlerin içerde kaldığı, kimlerin cezaevinde kaldığı ve kimlerin dışarı çıkarıldığını da gördük. Pandemi sürecinin başında yapılan düzenleme ile, aslında Türkiye’de suç işleyenler, yani insan öldürenler, insan yaşamına kast edenler, çocuk istismarı yapanlar, kadın tecavüzcüleri… Bütün bunların serbest bırakıldığı ve düzenlemenin tamamıyla aslında bunlara dönük yapıldığını gördük. Tam aksine, siyasetçilerin, akademisyenlerin, yazarların, aydınların, Türkiye’de siyaset yapanların, barış isteyenlerin, demokrasiyi savunanların, insan haklarını savunanların ise cezaevinde kaldığı, ölüme terk edildiği bir dönem yaşadık. Pandemi dönemindeydik, yani cezaevinde pandeminin bulaşıcılık konusu ya da oranı çok yüksekken, bundan insanlar yararlanamadı. Dediğim gibi, tam aksine farklı insanlar dışarıya çıktı, çıkarıldı. Ardından yeni bir reformdan bahsediliyor, hem ekonomik anlamda, hem hukuki anlamda yeni düzenlemeler yapılacak söylentisi var fakat bu söylentinin hemen ertesinde yani birkaç ay sonrası bile değil, söylentinin hemen ertesinde bizim farklı kurumlarımıza yani Demokratik Toplum Kongresi dediğimiz, halkın sorunlarıyla ilgilenen, halkın içerisinde olan DTK’ne dönük bir operasyon gerçekleşti, oraya bir baskın yapıldı, insanlar gözaltına alındı. Yine HDP’nin il ve ilçe örgütlerine baskılar hiç hız kesmeden devam etti bu dönemde. Yine kadın kurumlarımıza çok yoğun baskılar, tutuklamalar; HDK’ne yönelik baskılar gibi, bunları çoğaltabiliriz. Çünkü çok sayıda hak ihlali ile, baskın ile önümüzü kesmeye çalışan bir anlayış ile karşı karşıya kaldık.

O yüzden ben reform söylentisinin yeni bir arayış olduğunu, kendi tabanını konsolide etme, eski oy oranını yakalayabilme ve bunu da Kürtler üzerinden, kendisinden kopmuş olan insanları tekrar bir araya getirme amaçlı bir söylemden ibaret olduğunu düşünüyorum. Biz parti olarak böyle düşünüyoruz. Yoksa, bu kadar kıyamet kopmuşken, bu kadar baskı, gözaltı ve tutuklama varken, gasp varken, faşizm bu kadar yüksek oranda tırmanırken, böyle bir reformdan bahsetmek insana gerçekten mantıklı gelmiyor. Bunun koşulları da yok zaten, AKP hükümetinin bunu yapma koşulları yok çünkü farklı şeyler yapıyor, farklı şeyler üzerinde yoğunlaşıyor diyebilirim.

Tam bu esnada, MHP Genel Başkanı’nın HDP’yi kapatma meselesini ortaya koyması, yine ifade ettiniz, Semih Yalçın, MHP içerisinde önemli bir isim, genel başkan yardımcısı ve HDP’yi, Türkiye’nin 3. büyük partisini, 6 milyon insanı, aileleriyle birlikte baktığımız zaman 20 milyondan fazla insanı haşere sürüsü olarak nitelendirmesi ve bir katliamdan, bir soykırımdan aslında bahsetmesi, yasal olarak, anayasal olarak aslında işlenen bir suçtur, gereği yapılmalıdır fakat biz Türkiye’de adaletin, yargının, hukukun sadece Kürtlere dönük farklı işletildiğini bildiğimiz için böyle bir beklenti içerisine girmedik. Bizim lehimize olan sonuçlar çıkaracak bir noktada hiçbir zaman olmadı Türkiye yargısı. Dolayısıyla böyle bir beklentimiz olmamakla birlikte, yine de hukuki süreci başlattık. Hem iç hukuk açısından hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde bu girişimlerimiz oldu. Fakat bu açıklamaların elbette ki birkaç sebebi var, bunun altını özellikle çizmek isterim. Birinci neden, bir kere Cumhur İttifakı içerisinde bir çatlağın olduğunu görebiliyoruz.

MHP’nin bizim üzerimizden AKP’ye mesaj verdiğini ve AKP’ye vermiş olduğu mesajla birlikte, bu ittifakın sıkıntı yaşadığını aslında okuyabiliyoruz. Fakat mesele şu: Verilen mesajlar HDP üzerinden veriliyor. Oysa kendi sorunlarını, kendi yaşadıklarını, dertlerini, tasalarını, kendi içlerinde, birbirlerine yönelik suçlamalar ile yürütmeyi tercih etmiyorlar. İşte, “HDP kapatılsın,” “haşere sürüsü,” “itlaf,” gibi sözlerle bunu yapmaya çalışan bir iktidar ortağı var karşımızda. Ben birkaç yerde söyledim, burada da söyleyeyim: Bir kere, HDP Türkiye’nin üçüncü büyük partisi, her seçimde oyunu artırarak gelen, Türkiye toplumuna umut, cesaret veren; toplumun her sorunuyla ilgilenen; ki bunu bütçe görüşmelerindeki performansıyla da çok net olarak ortaya koyan, halkımızın, haklarımızın itirazını gören bir yerden siyaset yapan bir partiyi sadece bir binadan ibaret gören bir anlayışın, kıt bir anlayış olduğunu söylemek isterim. Çünkü HDP, sadece bir genel merkez, sadece il ve ilçe örgütlerindeki binalardan ibaret bir parti değil. Bugün milyonlara hitap eden, milyonların desteğini alan ve geleneğinde, geçmişinde çokça partilerin kapatıldığı aslında, HEP’ten, DEP’ten, HADEP’e, DEHAP’a ve ardından HDP’ye kadar gelen süreçte bu tür dönemleri çokça gören, yaşayan ve bunun bedelini çokça ödeyen bir parti olarak bu meseleyi; parti kapatma meselesini asla Türkiye halklarının gündeminde olmayan bir mesele olarak görüyoruz.

Aslında çok dillendirmeye gerek yok, bu tür sorular ve cevaplarla bu meseleyi sıcak tutmaya da ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Çünkü hukuksal olarak, yasal olarak bunun zemini ve koşulları da yok. Parti kapatmalar artık geçmişte düzenlenen yasalarla Türkiye’nin gündeminden çıkarılan ve bir çözüm olmadığının da aslında görüldüğü, hele hele HDP gibi bir partinin bu anlamda, kapatılma meselesi üzerinden gündeme getirilmesi akla ziyan bir konudur. Biz HDP’nin asla kapatılamayacağını bir kez daha ifade ediyoruz. Bu anlamda, Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun HDP’ye olan güveni, desteği buna izin vermeyecektir. HDP’yi kapatmaya kimsenin gücü yetmeyecektir, bunu söylemek isterim. Dolayısıyla AKP ve MHP’nin bundan sonraki dönem açısından, HDP üzerinden değil; kendi iç sorunlarını, karşılıklı, birbirlerini eleştirerek çözmeleri gerektiğini düşünüyorum. HDP’yi kendi siyasetlerine malzeme yapmasınlar. HDP’yi öyle kolay bir lokma olarak da görmesinler. HDP, kolay yutulacak bir lokma değil, bunu özellikle ifade etmek isterim. Rüştünü ispat etmiş, her seçimde oylarını katlayarak bugünlere gelmiş, anketlerde de yüzde 15 bandının çok çok üzerinde, yüzde 20’lere varan oy oranına sahip bir partiyi, toplumda karşılığı olmayan bir partinin bu şekilde hedef göstermesini kabul etmediğimizi özellikle belirtmek isterim.

Siyasihaber: Türkiye birçok açıdan bir yönetememe kriziyle karşı karşıya. Hem sosyal hem ekonomik her açıdan. Koronavirüsün de etkisi var tabii. Böyle bir dönemde, erken seçim tartışmaları cereyan ediyor. Meral Akeşener, “Erdoğan kışı sevmez, baharda seçim olabilir” gibi bir açıklama yaptı, bu iddialara yalanlamalar geliyor; bir yandan seçim yasasının değiştirilmesi gibi bir gündem var, düzenli aralıklarla karşımıza çıkan. Erken seçim gündemi hakkında ve bu yönetememe krizinin, krize gire-çıka giden bu yönetim tarzının sürmesi hakkında ne düşünüyorsunuz, bir erken seçim görüyor musunuz önümüzde?

Pervin Buldan: Parti olarak erken seçimi ilk dillendiren biziz. HDP aslında erken seçim çağrısını ilk önce yapan partidir ve bir erken seçime de ihtiyaç var aslında. HDP olarak erken seçime hazırız onu söyleyeyim. Bütün il ve ilçe örgütlerimiz, teşkilatlarımız bu anlamda hazırlığını yaptı. Bir baskın seçim karşısında bile HDP hazır, o anlamda bir sıkıntı yok. Ve ilk erken seçim çağrısı yapan parti olarak, 2021 yılının seçim yılı olacağını ifade etmekte fayda var. Çünkü gerçekten bir yönetememe durumu var, yani AKP ve MHP koalisyonu, Türkiye halklarına, Türkiye toplumuna krizden; geçinememekten, yoksulluğun, işsizliğin, fakirliğin arttığı bir ülkeden başka bir şey sunamamakta. AKP ve MHP’nin aslında yanlış politikalarından kaynaklı, Türkiye halklarına geri dönüşü olan bir meseleden bahsediyoruz. O yüzden, sadece HDP değil aslında, Türkiye halkları da bunu dillendirmeli. Yönetemiyorsunuz, bir erken seçim ile birlikte Türkiye’yi yönetecek olan partilere bırakın artık bu ülkeyi çağrısını biz her zaman yaptık, şimdi de yapıyoruz. Dolayısıyla ben 2021 yılında bir erken seçim bekliyorum. Hatta bir baskın seçim de olabilir. Yani pandemi koşulları belki biraz zorlayabilir, bu 1-2 ay yine bizim pandemiyle mücadele edeceğimiz 1-2 ay olacak gibi gözüküyor. Çünkü, gerçekten vaka sayılarının ve ölüm oranlarının gösterilenden çok çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Dünya genelinde de bu böyle ama Türkiye’de başından beri hep böyleydi.

Pandemi de aslında iyi yönetilemedi, insanların sağlığı, insanların yaşamı, geleceği, bir şekilde aslında hem Sağlık Bakanlığı’nın hem de sarayın, Cumhurbaşkanlığının talimatlarıyla, Bilim Kurulu’nun önerilerini dikkate almayan, Türk Tabipler Birliği’nin önerilerini dikkate almayan, sadece kendi bildiğini okuyan, birkaç sermayedar dışında hiç kimsenin geleceğini güvence altına almayan bir yerden yaklaşıldı. Pandemi de aslında yönetememe krizini bir kez daha ortaya çıkardı. Dolayısıyla, yönetemedikleri için gitmeliler. Yönetemedikleri için erken seçim olmalı. Yoksa biz, Türkiye halklarının önüne her sene bir sandık koymaktan, her sene bir seçim yapmaktan elbette ki memnun değiliz. Seçilenler, seçenler, seçtikleri insanları, süre ne kadarsa, 4 yılsa, 5 yılsa, bu süre için kendisine oy verir, kendi temsilcisi olarak tayin eder fakat Türkiye hiçbir zaman seçimleri tam zamanında yapmamıştır çünkü Türkiye bir erken seçim ülkesidir aynı zamanda. Her sene, her dönem, Türkiye’de erken seçim vardır çünkü Türkiye’yi yönetenler, Türkiye’deki asıl meseleleri, asıl krizleri, sorunları çözmek üzerine değil tam tersine bunları daha da derinleştiren, daha da içinden çıkılmaz hale getiren bir yöntem izlediği için, buna ihtiyaç duyuluyor. Şimdi Türkiye’nin temel birkaç meselesi, özellikle çözülmesi gereken temel meseleleri var.

Biz her zaman için, Kürt Sorunu bu ülkenin temel sorunlarından ve acil çözülmesi gereken sorunların başında geliyor derken, şimdi bunun yanına bir de açlık ve yoksulluk meselesi, işsizlik meselesi geldi çünkü insanların sofrasında artık ekmek eksilmeye başladı. İnsanların mutfağında artık tencereler kaynamıyor, insanlar pazarlardan bile alışveriş yapamıyor. Esnaf, kapısına kilit vurmak durumunda kalıyor, esnaf intihar etmek zorunda kalıyor, gençler bir feryat figan içerisinde geleceğini göremiyor, kadınlar her gün katliamlarla, tecavüzlerle karşı karşıya kalıyor. Mesele bu kadar derinken, bu kadar içinden çıkılmaz bir hal almışken; ülke yönetimini AKP ve MHP’ye bırakmak Türkiye toplumuna bir haksızlık olur kanaatini taşıyoruz. Bu yüzden parti olarak erken seçimi önemsiyoruz ve 2021 yılında bir erken seçim ile Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, içinde HDP’nin de olduğu ve olacağı; yeni bir Türkiye’yi yönetme anlayışıyla birlikte, ülkeyi yönetmeye aday bir parti olarak bir erken seçime ihtiyaç duyulduğunu, bunun mutlaka olması gerektiğini, sizin aracılığınızla bir kez daha duyurmak isterim.

Siyasihaber: Cevaplarınız için teşekkür ederiz.

Pervin Buldan: Ben de teşekkür ederim.

Röportaj: Onurcan Çelebi

23 Aralık 2020