Buldan: Kadınlar kazanımlarını korumaya devam edecek, bu çok zor ama çok onurlu bir mücadele

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan'ın Medyascope'a verdiği röportaj:

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’a İstanbul Sözleşmesi’nin getirileri, sözleşmenin feshedilme sürecinde muhalefet partilerinin attığı adımlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin niteliği ile ilgili sorularımızı ilettik. Buldan, HDP olarak sözleşmenin gerekliliğini uyguladıklarını ve bundan sonra da uygulayacaklarını belirtti ve “Kadınlar kazanımlarını korumaya devam edecek. Bu çok zor ama çok onurlu bir mücadele yolu” dedi.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kadına karşı şiddeti önleyemediği için Nahide Opuz davasında mahkûm olan ilk ülke konumundaydı. Fakat ardından Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni de imzalayan ilk ülke oldu. İktidar İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke konumundan çekilme sürecine nasıl ve neden geldi? 

Nahide Opuz davası bu süreçte Türkiye’de önemli bir dava olarak karşımıza çıkıyor. Biliyorsunuz, davanın avukatı şimdiki grup başkanvekilimiz Meral Hanım’dı. Dediğiniz gibi AİHM Türkiye’yi mahkûm etti ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından imzalanmasında önemli bir dava oldu. Bu karar bazı önemli gelişmelere zemin olması ve kararın işaret ettiği hususlar bakımından son derece önemli bir karardı. Opuz davasında AİHM, Türkiye’yi yaşam hakkını koruyamadığı için mahkûm etti. Ancak sözleşmenin 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmış olması ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmesi Türkiyeli kadınların yıllardır vermiş oldukları mücadelenin sonucuydu. Çünkü Osmanlı’nın son dönenlerinden bugüne kadar Türkiye’de güçlü bir kadın örgütlülüğü ve kesintisiz bir kadın mücadelesi vardı. Üstelik bu sadece belli kesimlerden kadınların mücadelesi de değildi, Türk, Kürt, Çerkes, Arap, Laz ve Ermeni toplumuna mensup kadınlar bu mücadelede yer aldılar. Dolasıyla adım adım bu mücadelenin kazanımları oldu. Özellikle kadınların aktif biçimde politika yapım süreçlerine dâhil olmalarıyla belli alanlarda çeşitli haklar yasallaştı. Ancak ne yazık ki bugün geldiğimiz çekilme süreci de bize bir kez daha açık biçimde şunu gösterdi ki kadın kazanımları ne yazık ki garanti altında değil. Çünkü bu ülke erkek egemen bir ülke olmaya devam ediyor. Kadınların çok yönlü mücadele ve çabasına rağmen kamusal alandan, iş yaşamına, yerel yönetimlerden parlamentoya kadar hala kadınların konumu ikincil durumda. Özellikle son beş yılda temel hak ve özgürlüklerde baskının yeniden hâkim olması ve şiddet politikalarının bir kez daha yürürlüğe girmesiyle kadın kazanımları da bir kez daha ve daha şiddetli bir biçimde tehlike altına girdi ve İstanbul Sözleşmesi feshi gibi bir sürece kadar uzandı.

Kırım düzeyine varmış kadına yönelik şiddeti ne yazık ki daha da tetiklenecek

İstanbul Sözleşmesi’ni feshedilmesi kadınların kazanılmış haklarının ihlali noktasında nasıl bir sonuç doğurur?

Öncelikle az önce de belirttiğim gibi İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetle mücadelede oldukça etkin bir sözleşme. Çünkü Sözleşme hem kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesini, şiddetten korunmasını hem de şiddet faillerin kovuşturulmasını, yargılanmasını ve cezalandırılmasını sağlayan özenle hazırlanmış bir metin. 

Bunun sonucunda İstanbul Sözleşmesi kapsamında kadın örgütlerinin büyük mücadeleleri sonucunda atılan en somut adımlardan biri 2012 yılında çıkarılan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” oldu. Yani bu Sözleşme yoluyla kanunlar düzenlendi. Şimdi siz bu sözleşmeden çekildiğinizde hem doğrudan kadınları şiddetin hedefi haline getiriyorsunuz, hem de dolaylı olarak kadınların konumu ve haklarına balta vuruyorsunuz. Bugün olan da tam olarak budur. Zaten sözleşmeye ve düzenlenen yasalara rağmen ne yazık ki yargı cinsiyetçi bir tutuma sahip olduğu için ‘iyi hal indirimleri’ uyguluyordu. Kolluk olabildiğince şiddet başvurularını dikkate almıyordu. Bugün sözleşmenin iptal edilmesiyle cinsiyetçi yargı ve kolluk da cesaretlendirilmek isteniyor. En önemlisi şiddet uygulayan erkek cesaretlendiriliyor çünkü cezasız bırakılacağının mesajı veriliyor. Bu da zaten kırım düzeyine varmış kadına yönelik şiddeti ne yazık ki daha da tetikleyecektir. Kadınların oldukça güvencesiz konumları daha da kırılgan bir hal alacaktır. 

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından Halkların Demokratik Partisi’nin attığı adımlar nelerdi? Diğer muhalefet partilerinin karara verdiği tepkiyi nasıl buldunuz?

İktidarın fesih meselesini adım adım nasıl devreye koyduğu da çok önemli. “İstanbul Sözleşmesini kaldırıyoruz” diyerek birden gündeme atmadılar. Son yıllarda sürekli bir biçimde sözleşmeye saldırmaya başladılar. İktidar sözcüleri defalarca sözleşmeyi hedef alan açıklamalar yaptı. Kadın eylemlerini engellediler, bu eylemlerde şiddet uyguladılar. Sürekli gündemde tutarak bu sözleşmenin aile içi şiddetle mücadeledeki yönünü “aile değerlerini bozuyor” gibi söylemleri dolaşıma soktular. Aslında şiddetle mücadele eden bu sözleşmeden en çok erkekler rahatsızdı. İktidar bu rahatsızlığı adım adım örgütledi. Kadınlar yıllardır “kişisel olan, diğer bir deyişle özel olan politiktir” diyerek kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmasına karşı çıktı. 

HDP kadın hakları mücadelesi veren bir gelenek üzerine inşa olmuş bir parti. Geleneğini miras aldığımız siyasi partiler ve örgütlü yapılar, sözleşmenin imzalanmasında oldukça etkin bir rol oynadılar. Bu dönem feshedilme kararına karşı Danıştay’a başvurduk. Ama iktidar ve aslında iktidar bloğunun içindeki erkekler kadın düşmanlığı konusunda çok ciddi bir kampanya yürüterek sözleşmenin feshedilmesi sürecini yürüttü.  

Sonuç olarak muhalefet de kadın örgütleri de sözlemenin feshine karşı oldukça etkin bir mücadele ortaya koydu. Ama ne yazık ki hem iktidarın baskıları hem adım adım kamusal alanda İstanbul Sözleşmesine karşı yürütülen karalama kampanyaları hem de pandemi süreci yeteri kadar tepkilerin oluşmasını engelledi. 

İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini her alanda uyguluyoruz, bunları amasız ve fakatsız her koşulda uygulamaya devam edeceğiz

İstanbul Sözleşmesi’nden feshedilse bile, HDP olarak partinizde İstanbul Sözleşmesi’nin gerekliliklerini uygulayamaya devam edecek misiniz?

HDP yıllardır İstanbul Sözleşmesi’yle yasallaştırılan kadına yönelik şiddetle mücadeleyi etkin biçimde yürütüyor. HDP de mirasını devraldığı siyasi gelenek de yıllardır kadına yönelik şiddetle mücadele ediyor. Bunu sadece genel merkez düzeyinde yapmıyoruz. İl ve ilçe örgütlerimizden yerel yönetimlere kadar bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Bunun birçok mekanizmasını inşa ettik. Biliyorsunuz HDP’de çok güçlü bir Kadın Meclisi yapısı var. Yerellerden genel merkeze kadar siyasetimizin her kademesinde eşit temsiliyeti sağlamak için eşbaşkanlık sistemini inşa ettik ve yürürlüğe koyduk. Her belediyemizde eşbaşkanlık vardı; kadın Daire Başkanlıkları, kadın merkezleri, kadınlar için istihdam alanları kurmuştuk. Bu kurumların hepsi bir taraftan erkek şiddetiyle mücadele ederken diğer taraftan kadınları güçlendiriyordu, siyasete katılmasının önünü açıyordu, kadın istihdamını arttırıyordu. Düşünün ki erkek şiddetiyle mücadele için kurduğumuz “Alo Şiddet Hattı”nı dahi kapattılar. Bu mekanizmaların hepsi kadın kazanımıydı. Ama bunca baskıya rağmen biz bu kazanımları korumaya devam ettik. Hepsini savunmaya devam ediyoruz. Yani biz aslında yıllardır İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini her alanda uyguluyoruz. Elbette bunları amasız ve fakatsız her koşulda uygulamaya devam edeceğiz. 

İstanbul Sözleşmesi, TBMM’de tüm partilerin imzasıyla kabul edilen bir sözleşme niteliğindedir fakat Cumhurbaşkanı Kararı’yla feshedilmiştir. Bu kararın bu şekilde alınması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin niteliğiyle ilgili ne gösteriyor?

Biz hep söyledik, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tek adam rejimi inşa edildi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu ülkede yaşanan birçok sorunu daha da katmerli hale getirdi. Dediğiniz gibi bütün partilerin altına imza attığı bir sözleşme, tek adam tarafından feshedildi. Çünkü bu yeni rejimde, demokrasinin temel dayanağı olan parlamenter sistem neredeyse tamamen işlevsizleştirildi. Bu da siyasi alanda yaşanan krizin kaynağını oluşturmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi(AKP)/ Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) iktidarı muhalefetin hiçbir eleştirisini dikkate almadığı gibi muhalefeti bastırmak için devletin bütün olanaklarını kullanmaktadır. Bununla da yetinmeyen iktidar, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini iktidar bloğunu desteklemeyen yurttaşların tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi sallamaktadır. Bu şiddetin hedefinde de ne yazık ki kadınlar yer almaktadır. İktidarı desteklemeyen yurttaşlar açık biçimde kriminalize edilmektedir. İstanbul Sözleşmesi de bu kriminalizasyon sürecinin doğrudan nesnesi haline geldi. Kadın örgütleri sürekli bir biçimde bu kriminalizasyonun hedefinde yer almaktadır. Bu yeni rejim kurulduğu günden bugüne yasama ve yargı erklerini yok sayarak ve hatta denetim altına alarak tek adam rejimi olarak varlığını sürdürmektedir. Bu açıdan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında yürürlüğe konan bu rejim yalnızca tekçi değildir; defalarca söyledik bir daha söyleyeyim, bu sistem aynı zamanda kadın düşmanıdır. Bu rejim kadınlara daha fazla şiddet ve ölüm getirmiştir. 

Öte taraftan Cumhurbaşkanı kararı açık biçimde yasaları da ihlal etmiştir. Biliyorsunuz İstanbul Sözleşmesi, Anayasanın 90. maddesine göre TBMM tarafından yürürlüğe konulmuş uluslararası bir sözleşmedir. O nedenle meclis iradesiyle onaylanmış ama tek adam imzasıyla feshedilmek istenmektedir. Yine, Anayasanın 87. maddesi uyarınca uluslararası sözleşmelerin onaylanmasını uygun bulma, Türkiye’de TBMM’ye ait bir yetkidir. Kaldı ki, İstanbul Sözleşmesi şiddetle mücadele konusunda bir insan hakları sözleşmesidir. Anayasanın 104. maddesi uyarınca, “Temel haklar, kişi hakları konusunda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz”. Dolayısıyla, İstanbul Sözleşmesi ancak meclisin iradesi ile yürürlükten kaldırılabilirken, bir gece de tek adamın imzasıyla feshedilmiştir.

Kadınlar bu şiddeti bertaraf etmeye de, haklarını güvence altına almaya da, kazanımlarını da korumaya da devam edecek. Bu, çok zor ama çok onurlu bir mücadele yolu

2011’de imzalanan İstanbul Sözleşmesi’nin ve onun iç hukuka uygulanan 6284 sayılısı koruma kanunun uygulatılması, 2010’lar boyunca kadınların mücadelesinin en önemli hatlarından biriydi. Siz bu mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kadınlar bu mücadeleyi birçok alanda verdiler. Sokakta mücadele ettiler, siyasi partilerde ve yerel yönetimlerde bunun mücadelesini verdiler, mahkeme salonlarında mücadele ettiler. Çünkü biliyorsunuz kadına yönelik şiddet ne yazık ki ataerkil toplum tarihi kadar eski bir şiddet biçimi. Toplumun her hücresine, kurumlara, siyasete, aileye sinmiş bir şiddet biçimi. Ancak kadınlar bunun farkında ve yıllardır bu şiddete karşı çok yönlü mücadele yürütüyorlar. O nedenle aslında erkek şiddetiyle mücadelenin 2010’larda belirgin olarak kadın mücadelesinin bir hattı haline gelmesi uzun mücadelelerin sonucuydu. Kadınların örgütlü ve sürekli mücadelesi bu kazanımları doğurdu. Mesela HDP’li kadınların deneyimi bu açıdan muazzam bir deneyim. Kürt kadınlarının yıllardır yürüttükleri mücadele ile Türkiye feminist hareketin mücadelesi HDP çatısı altında birleşti ve sürüyor. İstanbul Sözleşmesini tam da bu enternasyonal mücadelenin hem kazanımı hem de cisimleşmiş hali olarak görmek yanlış olmayacaktır. Kadınlar bu şiddeti bertaraf etmeye de, haklarını güvence altına almaya da, kazanımlarını da korumaya da devam edecek. Bu, çok zor ama çok onurlu bir mücadele yolu. 

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden sonra şiddete uğrayan kadınlarla konuştuğumuz zaman bize “Şiddet gördüğümüz zaman nasıl hissediyorsak şimdi de öyle hissediyoruz” demişlerdi. Kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların güvenli bir şekilde yaşaması için partinizin uyguladığı veya uygulayacağı politikalar nelerdir?

Birçok kadının böyle hissettiğine eminim. Çünkü kelimenin gerçek anlamıyla şiddetle mücadele eden temel bir yasayı feshetmek kadınları şiddetin hedefi haline getirmektir. Kadınların bunu bedeninde hissetmesi o nedenle çok normal. Bu iktidarın en şiddetli sahnesi toplumsal cinsiyet alanında gerçekleşiyor ve gündelik hayatımızdan siyasete kadar bütün alanlarda vuku buluyor. Bu sistem içerisinde kadınlara, çocuklara ve LBGTİ+lara dönük ayrımcılığa dayalı bir şiddet her gün yeniden üretiliyor. Tabi bu şiddetle mücadele etmek zannedildiğinden daha zor. Bununla mücadele ancak toplumsal dönüşümü esas alan bir yol haritası ve mücadele hattıyla mümkün. Bu açıdan HDP’nin bu hat üzerinde mücadele yürüttüğünü sizin aracılığınızla ifade etmek istiyorum. Yani erkek şiddetiyle mücadele toplumsal alanı dönüştürmeyi dolayısıyla bütünlüklü politika üretmeyi ve uygulamayı gerektiriyor. HDP de yıllardır bu ilkeyi esas alarak cins özgürlükçü politikalar üretiyor. Parti programımız ve tüzüğümüz de bu ilkelere dayanıyor. Böyle mekanizmalar inşa edip uyguluyor. Bakın az önce de söyledim, eşbaşkanlık tam da böyle bir mekanizma. Bu nedenle erkek iktidar kadın yoldaşlarımızı cezaevine atıyor, kurduğumuz sistemi yok etmek istiyor. Bu nedenle HDP bugün şiddetin hedefinde. Ama kadın özgürlüğü için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Erkek şiddetiyle mücadele etmekten bir an olsun vazgeçmeyeceğiz. 

Röportaj: Sahra Atila

1 Temmuz 2021