Buldan: Kürtler kaybederse bu ülke kazanmaz, Türkiye değişmez

Mersin İl Örgütümüz tarafından düzenlenen dayanışma yemeğine Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan'ın yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Burada konuşan Buldan, şunları söyledi: 

Üçüncü Yola olan ihtiyacın ne kadar elzem olduğunu gördük

Halkımızın burada olmasından büyük bir mutluluk duyduğumuzu ifade etmek isterim. En fazla ihtiyaç duyduğumuz şey bu dönem açısından birliktelik, dayanışma, mücadele ve direnmek. İşte HDP, Üçüncü Yol siyasetini bütün bu süreçleri gözeterek ve bu süreçlerde yaşananları bilerek hayata geçiren bir parti olarak yoluna devam ediyor. Türkiye siyasi tarihinde zor zamanların yaşandığı bu dönemde Üçüncü Yol tarifinin ne kadar önemli olduğunu ve ona olan ihtiyacın ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gördük. Çünkü bu ülkeyi yönetenlerin Türkiye’yi ne hale getirdiğini, Türkiye’de bir rehine politikası devreye koyduğunu ve demokratik siyasete darbe vurduğunu herkes artık biliyor ve görüyor. İktidar dışındaki tüm siyaseti tehdit eden, şiddet uygulamaya çalışan, her gün hakaret eden, aşağılayan, kutuplaşmayı, insanların birbirine nefretle bakmasını sağlayan politikalarla karşı karşıyayız. 

Türkiye halkları kendisine hakaret eden bir cumhurbaşkanı istemiyor

Bugün Gezi’nin yıl dönümüydü. Gezi’de direnenlere, AKP hükümetini istemiyoruz diyenlere, doğayı korumak için bu iktidara karşı sözünü söyleyenlere hala aynı öfkeyle ve aynı nefretle Türkiye halklarına hakaret eden bir cumhurbaşkanı gördük bugün. Söylediği cümleyi ben bir insan olarak ağzıma almaktan kaçınırım, utanırım. Türkiye toplumu hakaret eden, her gün küfür eden bir cumhurbaşkanını artık istemiyor. Bu ülkenin sevgiye ihtiyacı var. Bu ülkenin hoşgörüye, kardeşliğe ihtiyacı var. Nefret dilini, kini, öfkeyi bir yana bırakacak ve insanlar arasında sevgiyi oluşturacak yönetimlere ihtiyacı var. 

Erdoğan kadınlardan ve Türkiye halklarından özür dilemelidir

Dolayısıyla bugün yaptığı konuşmadan dolayı Cumhurbaşkanını Türkiye halklarından -sadece kadınlardan demiyorum çünkü o hakaret sadece kadınlara yapılmadı, aynı zamanda Türkiye halklarına yapıldı- Cumhurbaşkanını Türkiye halklarından özür dilemeye davet ediyorum. 

Erdoğan rehin siyaseti uyguluyor ve muhalefet cesur değil

Bu iktidar baskıcı, otoriter, şiddet uygulayan, rehine politikasını devreye koyan bir iktidardır. Biz bunu Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın cezaevinde olmasından biliyoruz. Biz bunu belediyelerimize atanan kayyımlardan biliyoruz. Biz bunu seçim kazanmak için, iktidarını ayakta tutmak için her gün devreye koyduğu savaş politikalarından biliyoruz. Biz bunu tecrit politikalarından biliyoruz. Ve bu iktidarın ayakta kalmak için, iktidarını korumak için bütün bunları devreye koyduğunun farkındayız. Ancak şunu da ifade etmek isterim ki onun karşısında muhalefet yapan diğer bir blokun da çok cesaretli olmadığını, bütün bu ifade ettiklerim karşısında cesaretli duruş sergilemeyen bir muhalefetin olduğunu söylemekte fayda var.   

Bize katılın demek Erdoğan’ın "400 vekil verin ülkeyi uçurayım" sözlerinden farksız 

Rehine, kayyım ve savaş politikasına karşı iktidar cephesinin karşısında olan muhalefet partilerinin bulduğu çözümü de birkaç gün önce Van’da, dün de grup toplantısında gördük: Bize katılın çözümü. Şimdi bulduğunuz çözüm bu mudur? Zamanında biri de “Şu kardeşinize 400 vekil verin ülkeyi uçurayım” demişti ve ülkeyi getirdiği yer ortada. Ülkeyi uçurumun kenarına getiren iktidarın karşısında muhalefetin bu duruşunu ve “Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşabilmesi için bize katılın” demesini iktidar partisinin söylemlerinden farklı bulmuyoruz.

Özgürlük için mücadele ortaklığı çağrısı yapıyoruz

Başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Osman Kavala olmak üzere bu ülkede barış adına, demokrasi ve eşitlik adına cezaevinde olan bütün arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşması için muhalefet partisini mücadele ortaklığına elbette davet ediyoruz. Eğer bir ortaklık, bir katılım olacaksa bu bir mücadele ortaklığı, bir direniş ortaklığı olur. Ve ancak bu şekilde bir hareket alanı sağlanır. Çünkü bir müzakere ortaklığına da ihtiyaç var. Ülkenin temel meseleleri karşısında ciddiyetsiz bir tarzla oy hesabı yapan bir siyaset ve pazarlıklar ortaya koyan bir yaklaşım bu ülkenin sorunlarını çözmez. Bu yaklaşım bu ülkenin sorunlarını daha da büyütür. "Bize katılın" diyenlere elbette bu mücadele hattında bir araya gelme çağrımızı bugün Mersin’den bir kez daha ifade etmek istiyorum. Biz bunu Türkiye halklarının geleceği için isteriz. Biz bunu bu ülkede hak, emek, barış, demokrasi, adalet, eşitlik için bedel veren ve ödemeye devam eden halklarımız için isteriz. Biz bunu onuru için yaşamını feda edenlerden isteriz. Biz bunu aynı zamanda Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümü için isteriz. Kadınların eşit ve özgür geleceği için isteriz. Kadınların hakarete uğramadığı, katledilmediği, tecavüze uğramadığı bir Türkiye için isteriz. Ve biz bunu tecrit ve savaş politikalarının bir an önce son bulması için isteriz. Evet, düzen ancak bir mücadele ortaklığıyla birlikte mücadele ederek değiştirilir ve dönüştürülür. Biz HDP olarak buna inanıyor ve bu yolda yürüyoruz. 

İktidarın özellikle rehine siyaseti karşısındaki korkak siyaset tarzını elbette eleştirmek bizim hakkımızdır. Van’da esnafı dolaşırken birilerinin “Selahattin Demirtaş’ı da istiyoruz” demesine karşılık vermeyen ve “inşallah” demekten bile imtina eden bir siyaset tarzını eleştirmek de bizim hakkımızdır. Böylesi korkak bir siyaset tarzının, cesaretten uzak bir siyaset tarzının biz bu ülkenin değişim ve dönüşümünde etkili bir yol olmadığını düşünüyoruz. Bu ilkesiz politikalarla Türkiye’nin yol alamayacağını çok iyi biliyoruz.

Demokratik Türkiye HDP’nin mücadelesiyle ve direnişiyle inşa edilecek

Demokratik Türkiye HDP’nin ve demokrasi güçlerinin ortak direnişiyle, cesareti ve kararlılığıyla olacaktır. Herkes bize güvensin. Çünkü bizim yolumuz işte bu yoldur. Bu yüzden herkesin yüzünü ve yönünü HDP’ye dönmesinin artık zamanı gelmiştir. Bu ülkeyi ne hale getirdiklerini biliyoruz. Şimdi Kürtler kazanmasın diyor. İşte bu yüzden bu ülkeyi yönetenler Kürtler hiçbir yerde nefes almasın diye yeni bir savaş politikasını halkların önüne koydular. Kuzey Suriye’de yeni bir savaşın sinyalleri verilirken, batmış olan ekonominin daha da battığını ve bütün bunlardan Türkiye halklarının en olumsuz şekilde zarar gördüğünü bildikleri halde savaş politikasında ısrar eden bir iktidarı ortaydayken, bu ülkenin barışa olan ihtiyacını ve savaş karşıtlığını her yerde söylemek bizim boynumuzun borcudur. Bu ülkenin kaynaklarının savaşa aktarılması bu ülkenin ekonomisi başta olmak üzere Türkiye halklarına çok büyük zararlar verecektir. Bunu en fazla da Mersin halkı bilir. Ülkenin kaynakları savaşa değil barışa aktarılmalıdır. HDP olarak bu meseleye ve savaş politikalarına karşı yaklaşımımız budur. Hiçbir savaşa, hiçbir işgale asla onay vermeyiz. Bu ülkenin barışa olan ihtiyacını biliyoruz. 

Kürtler kaybederse bu ülke kazanmaz, Türkiye değişmez

İşte o yüzden bütün sorunların çözümünün diyalogdan, müzakereden, barıştan geçtiğine olan inancımızı belirtiyoruz. Çünkü Kürtler kaybederse bu ülke kazanmaz. Kürtler kaybederse Türkiye değişmez. Bu şimdiye kadar her zaman böyle oldu. Bundan önceki iktidarlar da savaş politikaları devreye koydular ama ülke hep kaybetti. Şimdi aynı yöntemle aynı sorunu çözmeye çalışanlara söylemek isteriz ki bugüne kadar bu yöntemlerle çözemeyenler gibi siz de bu yöntemlerle asla bu sorunu çözemezsiniz. Savaşın maliyetini tüm ülke en ağır biçimde ödüyor. Yeni savaşlar yeni kayıplar, yeni gözyaşları demektir. Biz bu ülkede bir gencimizin toprağa düşmesini istemeyiz. Annelerimizin gözünden bir damla gözyaşının akmasına tahammül edemeyiz. Türkiye halklarının savaş politikalarına kesinlikle hayır demesi ve buna onay vermemesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmek isterim. Ekonomideki krizin sebebi elbette savaş ekonomisidir. Ekonominin batmasının nedeni yolsuzluk ve talan ekonomisidir, ülke yöneticilerinin ülkeyi soyup soğana çevirmesidir. 

Rojava Kürt halkının en hassas noktasıdır

Oylarının her geçen gün eridiklerinin farkındalar. Artık anketlerde AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı, cumhurbaşkanlığını kazanamayacağı gün gibi ortadadır. İşte bütün bu savaş politikalarında ısrar etmelerinin nedeni budur. Tüm Türkiye halkları bunu görmeli ve önlemini almalıdır. Halk hayat pahalılığını, açlığı ve yoksulluğu sormasın diye savaş politikalarını devreye koyanlara şunu söylemek isteriz: Suriye’den size bir Ukrayna çıkmayacaktır. Rojava Kürt halkının en hassas noktasıdır. Seçim kampanyası olarak iktidar savaş politikasını bir yöntem olarak devreye koymuştur. Ne yapmak istediklerini biliyoruz ama ne yaparlarsa yapsınlar halk yaşadığı yoksulluğu da sefaleti de haksızlığı da unutmayacak ve bunun hesabını sandıkta mutlaka ama mutlaka soracaktır. Biz halkımıza ve sizlere güveniyoruz. 

Yasaklarla mücadele diye geldiler en büyük yasakçı haline geldiler, neredeyse nefes almayı yasaklayacaklar

Ülkeyi yasaklarla yöneten bu iktidara hatırlatmak istediğimiz bazı gerçekler var. Bu yasaklar geçmiş iktidarlar tarafından da devreye konuldu ve yasakçı politikaları sürdürenler de hiçbir zaman kazanmadı. Şimdi yine tiyatroların yasaklandığı, Kürtçe şarkı ve türkülerin yasaklandığı, festivallerin ve pikniklerin yasaklandığı ve neredeyse artık halkın nefes almasının bile yasaklandığı bir dönemi yaşıyoruz. Yasaklarla mücadele edeceğiz diye iktidara gelenlerin en büyük yasakçı olduklarını hepimiz görüyoruz. Aslında iktidarın yaptıklarını günlerce burada anlatsak ne günler ne de zaman yeter.

İktidar varlığını sürdürmek için tecridi ve savaş politikalarını derinleştiriyor

Bu ülkedeki tecrit politikasının bir çözümsüzlük politikası olduğunu herkes biliyor. İktidarın varlık nedeni de bu tecrit politikalarıdır. 4 Kasım darbesi, kayyım darbesi, seçilmişlerin tutuklanması, basına yönelik sansür, kadınlara yönelik işlenen cinayetler, SADAT’lar, çeteler tecrit ikliminin ürettiği sonuçlardır. Tecrit olmasa bütün bu bahsettiklerimizin olmayacağını hepimiz biliyoruz. 2011 ve 2015 yılları arasındaki müzakere süreçlerinde Türkiye toplumunun kazandığı, Türkiye halklarının geleceğe umutla baktığı, geleceği kendisinde gördüğü bir başka dönemi yaşadı bu ülke. Hiçbir annenin ağlamadığı, hiçbir eve cenazelerin gitmediği bir dönemdi. İşte tecridi daha da derinleştirerek, ağırlaştırarak bu politikalarda ısrar etmelerinin nedeni iktidarlarını ayakta tutmaktır. 

HDP’yi kapatamayacaksınız, susturamayacaksınız

Bunun yanında kumpas davaları var. Kobanî Kumpas Davasının da HDP Kapatma Davasının da geçen gün sonuçlanan Gezi Davasının da aslında iktidarın intikam davaları olduğunu hepimiz biliyoruz. Kobanî Kumpas Davası bu ülkenin şimdiye kadar gördüğü en rezalet davalardan sadece bir tanesidir. Bir dönemin siyasi aktörlerinin tamamının rehin alındığı, büyük hukuksuzlukların yapıldığı kumpas davasında herkes gördü ki AKP hükümeti arkadaşlarımızı değil arkadaşlarımız AKP hükümetini yargılıyorlar. Mahkeme salonlarında Selahattin Demirtaş’ın da Figen Yüksekdağ’ın da Gültan Kışanak’ın da Sebahat Tuncel’in de Ayla Akat Ata’nın da ifadelerinde bu ülkenin zihniyeti bu ülkedeki Kürt ve kadın düşmanlığı yargılanıyor. Bu ifadeler üniversitelerde ders olarak verilecek niteliktedir. Sadece Kobanî Kumpas Davası da değil HDP Kapatma Davası da böyle. Ülkenin bütün halklarının, farklı inançlarının, kadınların yüzünü döndüğü HDP’yi; siyaseten baş edemedikleri, sandıklarda baş edemedikleri, meydanlarda durdurmadıkları, 8 Mart’ta ve Newrozlarda milyonlar olarak alanlara çıkan bir partiyi durduramadıkları için hukuki olmayan yollarla boş bir iddianameyle kapatmak istiyorlar. Ancak ne yaparsanız yapın HDP kapanmaz, kapattırmayacağız. HDP susmaz susmayacak, umut olmaya devam edecek. Bu ülkede Türküyle Kürdüyle, Lazıyla Çerkesiyle, Ermenisiyle, Süryanisiyle, kadınıyla, genciyle bu umudu büyütmeye devam edeceğiz. Türkiye halkının umudu ve cesareti olmaya devam edeceğiz. Özgürlükleri de hakikati de barışı da eşitliği de bu ülkeye getirene kadar bu mücadele devam edecek. 

1 Haziran 2022