Buldan: Leyla Güven’in Gandivari direnişi İmralı’nın kapısına vurulan kilidi kıracaktır

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, haftalık grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şöyle konuştu: 

Diyarbakır’dan, Urfa’dan, Mersin’den, İstanbul’dan, Ankara’dan grup toplantımıza gelen siz değerli fedakâr, cefakâr halkımız, tutuklu ailelerimiz, ekranları başında bizleri izleyen halkımız ve basının değerli emekçileri, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Grubumuza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, onur verdiniz!

Geçtiğimiz günlerde tahliye olan Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Mehmet Aslan arkadaşımız ve DBP yöneticileri aramızda, tekrar hoş geldiniz diyorum. Şu an rehin tutulduğu Kandıra Cezaevi’nde açlık grevinde olan DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel arkadaşımızı buradan sevgiyle kucaklıyor ve selamlıyorum. 

Özgür Ülke çalışanı Ersin Yıldız şahsında tüm özgür basın şehitlerini anıyoruz

Dün Özgür Ülke Gazetesi’nin 1994’te bombalanmasının 24’üncü yıl dönümüydü. Dönemin Başbakanı Çiller’in emriyle gerçekleştirilen bu bombalamada, Ersin Yıldız hayatını kaybetmiş, onlarca çalışan yaralanmıştı. Gazetenin binası yerle bir olmuştu. Yıldız şahsında tüm özgür basın şehitlerini saygıyla anıyoruz. 

Özgür basın hiçbir zaman susmayacak

Özgür Ülke Gazetesi, bombalamanın ertesi günü “Bu ateş sizi de yakar” manşetiyle çıkmıştı. Evet 3 Aralık 1994’ten bu yana özgür basının isyan ateşi hiç sönmedi, yanmaya devam ediyor. Özgür Ülke’yi 1994’te bombalayan zihniyetin bugünkü temsilcileri de özgür basını tutuklamayla, kapatmayla, kayyumla teslim alacağını sanıyor ancak bu ses hiçbir zaman susmayacak! Özgür basın tüm baskılara rağmen halklarımızın özgür sesi olmaya devam edecek! Buradan tüm özgür basın emekçilerini selamlıyor, bu onurlu direnişlerinin yanında olduğumuzu belirtiyoruz! 

Engelli vatandaşlarımıza tüm engelleri birlikte kaldıracağımızın sözünü veriyoruz

3 Aralık aynı zamanda Dünya Engelliler Günü. Toplumlar engelli yurttaşlarına sağladıkları haklar oranında çağdaştır. Engellilerin yaşam standardı bir toplumun sadece vicdan düzeyini göstermez, yurttaşlığın ne kadar yerleşik olduğunu da gösterir.  Ne yazık ki her alanda olduğu gibi Türkiye bu konuda da geri kalmış bir ülkedir. Nüfusun yüzde onundan fazlasını oluşturan engelliler; eğitimde, istihdamda, siyasette ve sosyal yaşamda yok sayılıyorlar. Önlerine engeller konuluyor. Engelli yurttaşlarımızın sorunları bizim sorunlarımızdır, talepleri bizim taleplerimizdir. Engelli vatandaşlarımız asla yalnız değildir. Biz HDP olarak her zaman engelli yurttaşlarımızın yanındayız, tüm sorunlarının takipçisiyiz. Bu vesileyle tüm engelli kardeşlerimizi selamlıyor, dayanışma ve destek mesajlarımızı yolluyoruz. Tüm engelleri hep birlikte kaldıracağımızın sözünü veriyoruz onlara. 

TOKİ işçilerinin alın terinin karşılığı vakit geçirilmeden verilmelidir

Ankara Mamak’tan grubumuza gelen TOKİ işçileri aramızda. 2 yıldır maaş alamadıkları için grev başlattılar. 7 işçi arkadaşımız hukuksuz bir biçimde gözaltına alınıp, para cezası verilerek serbest bırakıldı. Maaşları ödenmeyen TOKİ işçilerine bir de para cezası veriliyor. AKP iktidarının adalet anlayışı budur işte! İşçi kardeşlerimizin emeği ve alın terinin karşılığı vakit geçirilmeden verilmelidir. Üçüncü Havalimanı işçileri insanca yaşam istedikleri için tutuklanmıştı. Geçtiğimiz günlerde birçok işçi çıkarıldı. Bu durumu kınıyoruz. İş cinayetlerinde hemen her gün emekçilerin hayatını kaybettiğini görüyoruz. AKP iktidarı boyunca bu ülke işçi emekçi mezarlığına dönüştürüldü. Elbette bu zulmün hesabını hep birlikte işçi emekçi kardeşlerimizle soracağız! Tüm emekçilerin direnişini selamlıyor, buradan dayanışma mesajlarımızı gönderiyoruz. Sizler yalnız değilsiniz diyoruz.

Tecrit ülkenin içinde olduğu faşizm sürecinin merkezinde durmaktadır

Ülke her alanda çok ciddi sorunlarla ve krizlerle karşı karşıyadır. Özellikle AKP-MHP Saray iktidarının ülkeyi getirdiği nokta tam anlamıyla bir uçurumdur, çöküştür. Hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik, yolsuzluk, halk iradesinin gaspı, baskı, şiddet, savaş, ayrımcılık, kutuplaştırma, tekçilik bu iktidarın yönetim biçimidir. İmralı’da Sayın Öcalan’a karşı 3 yıldır kesintisiz sürdürülen ağırlaştırılmış tecrit politikasını elbette yaşadığımız bu karanlık süreçten ayrı ele alamayız. Tecrit tam da bu faşizm sürecinin merkezinde durmaktadır. 

Halkların umudu ve geleceği İmralı’daki o hücreye hapsedilmiştir

Mesele sadece bir kişiye tecrit değildir. İmralı’nın kapısına vurulan kilit; tüm ülkeye, demokrasiye, adalete, bir arada yaşama iradesine vurulmuştur. O kilitle tüm ülke aslında kilitlenmiştir. İmralı’da insanlığa aykırı bir biçimde daracık bir hücreye kapatılan elbette sadece Sayın Öcalan değildir. Aslında o hücreye kapatılan ülkenin ta kendisidir! Halkların umudu ve geleceği o hücreye hapsedilmiştir. Bu aynı zamanda halkları karşı karşıya getirmeye yönelik büyük bir tuzaktır. Hatırlatmak isteriz; 15 Şubat komplosunda bunu denediler ama Sayın Öcalan bu komployu boşa çıkardı. Şimdi AKP tecritle kendi döneminin 15 Şubat komplosunu devreye koymuştur. Bunu da tek başına değil uluslararası güçlerin desteğiyle sürdürmektedir.

Sayın Öcalan, Kürtleri bir yüzyıl daha statüsüz bırakma oyununu bozacak güçte bir liderdir

Özellikle son üç yıldır Kürtler üzerinde oynanmaya çalışılan uluslararası büyük bir oyun var. Bu öyle bir oyun ki Kürtlerin şehirleri, doğaları ve bedenleri ile kazandıklarını boğmayı amaçlıyor. Bu oyun Kerkük ve Afrin ile kendini gösterdi. Sur, Cizre, Şırnak, Gever yıkılarak oynanmak istenen o talancı oyun sürdürüldü. Seçilmişler rehin alınarak, gaspçı/sömürgeci kayyumlar atanarak bu oyuna bir kez daha sahip çıkıldı. Aynı oyun Kuzey Suriye’de Kürtlerin kazanımına karşı sürdürülüyor. Bu oyun; Kürtleri bir yüzyıl daha statüsüz bırakma planıdır. Sayın Öcalan bu oyunları bozacak güçte bir lider olduğu için kendisine karşı insanlık dışı tecrit uygulanmaktadır. 

Sayın Öcalan, önemli bir şahsiyet, bir mücadele insanı, önemli bir düşünür ve hem Orta Doğu’nun hem Türkiye’nin kaderini değiştirecek tarihi bir liderdir. Ve Türkiye halklarının bir arada yaşamının teminatıdır Sayın Öcalan. AKP-MHP rejimi tecritle halkları karşı karşı getirmeye yönelik çok tehlikeli bir politikanın içerisindedir. Bundan biran önce hükümeti vazgeçmeye çağırıyoruz. 

Leyla Güven tehlikeli gidişata son verilmesi için Gandivari bir direniş başlattı

İşte Leyla vekilimiz bu tehlikeli gidişata son verilmesi için tarihi bir direniş başlattı. Bu direniş Gandivari bir direniştir. Diyarbakır Cezaevi’nin duvarlarını aşan tüm ülkeye yayılan, sınırları aşan bir direniştir. Amed zindanından yükselen bu direniş, İmralı’nın kapısına vurulan kilidi mutlaka ama mutlaka kıracaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın! Önceki komplolar nasıl boşa çıkarıldıysa, tecritle İmralı’da zamana yayılmış idam komplosunu boşa çıkarmak hepimizin önünde tarihsel bir sorumluluk olarak durmaktadır. 

Tecrit kilidi kırılmadan hukuka, demokrasiye vurulan kilit de kırılmaz

Türkiye kamuoyu da tecritle geliştirilen büyük oyunu ve komployu mutlaka ama mutlaka görmelidir. Kendisine dayatılan bu faşizme karşı mutlaka karşı çıkmalıdır. Hep birlikte direnirsek, mücadeleyi yükseltirsek bu komployu boşa çıkarabiliriz. Tecrit kilidi kırılmadan, hukuka, demokrasiye vurulan kilidin asla kırılamayacağını hepimizin bilmesi gerekmektedir.  Buradan tüm halkımızı ve demokratik kamuoyunu Leyla arkadaşımızın direnişini her yerde sahiplenmeye, aynı talepler etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz. Bu çağrımız, Büyük İnsanlık Yürüyüşüne bir davettir, halklarımızın ortak geleceği için demokratik mücadeleye davettir. Faşizme karşı sesimizi yükseltmeye davettir!

Saray rejimi bilmeli ki; tecrit üzerinden halklara kurduğunuz bu tuzak eninde sonunda sizin ayağınıza dolanacaktır! İmralı’nın kapısına vurduğunuz tecrit kilidi, gün olacak sarayınızın kapısındaki kilide dönüşecektir! Ayaklar altına aldığınız hukuk, bir gün size de mutlaka lazım olacaktır! 

Sayın Öcalan 19 yıldır İmralı’da ölümüne direniyor

Oynadığınız büyük oyunu görüyoruz ve bilin ki, Kürtler bir milim geri adım atmayacak, size teslim olmayacak! Sayın Öcalan 19 yıldır İmralı’da ölümüne direniyor. Bir milim geri adım attıramadınız! Bundan sonra da teslim alamayacaksınız, diz çöktüremeyeceksiniz. Kürt halkının ilerleyişini hiçbir yerde durduramayacaksınız! 

Erdoğan Kırmızı Kitaba çalışmak yerine Kürtlerin direniş tarihini okusa daha faydalı olur

Tarih şahit olsun ki bu oyun mutlaka bozulacaktır! Osmanlı’da oyun çoksa unutmayın ki Kürt halkının tarihi de büyük direnişlerin tarihidir. Ve tarihi zalimler değil direnenler kazanır. Ne yaparsanız yapın, tarihin akışını değiştiremeyeceksiniz, Kürtler bu kez kaybetmeyecek! Tarihin kazanan halklar sayfasındaki onurlu yerini mutlaka alacak! Tarih de, coğrafya da, su da, hava da, güneş de artık Kürtlerden yanadır! Bunu böyle bilin, bunu artık bir kez daha görün diyoruz. Erdoğan’a tavsiyemiz derin devletten devraldığı köhnemiş Kırmızı Kitaba çalışmak yerine Kürtlerin direniş tarihini okusa daha faydalı olur. Kürtlerin yok edilemeyeceği gerçeğini öğrenir ve kabullenir.

Bu oyunu direnerek bozacağız

Bir kez daha altını çiziyoruz; Bedeli  Qazî Mihemed, Deniz veya Penahi gibi darağacına gitmek olsa bile geri adım atmayacağız. Savaş makinelerine direnen Mele Mustafa Barzani gibi, Beritan gibi, Mazlum gibi direnerek bu oyunu bozacağız. Zalime boyun eğmeyen, gözünün içine bakarak zalimi yargılayan Selahattin, Figen olup bu oyunu bozacağız. Sistemi çaresiz kılan Leyla Güven olup oyunu bozacağız. Rojava’daki ‘Güneşin Kadınları’ olup bu zorba zulmün çarkını kıracağız, Direnişimiz ile bedellerimiz ile direnmenin ve kazanmanın şiirini, romanını yazan Cegerxwîn olacağız, Mehmed Uzun olacağız! 

Meclis’te 2 günlük açlık grevine başlıyoruz

Leyla vekilimiz açlık grevinin 27’nci gününde. Buradan bir kez daha kendisini selamlıyoruz. Bugün ayrıca bizler de Meclis grubu olarak burada, bu çatı altında 10 milletvekili 2 günlük açlık grevi başlatıyoruz. Benimle birlikte DTK Eş Başkanı ve Ağrı Milltevekilimiz Berdan Öztürk,  Kadın Meclisi Sözcümüz Dilan Dirayet Taşdemir, Meclis Başkanvekilimiz Mithat Sancar ile milletvekili arkadaşlarımız Serpil Kemalbay, Habip Eksik, Züleyha Gülüm, Kemal Bülbül, Şevin Coşkun ve Erdal Aydemir ile birlikte bugün bu çatı altında Leyla vekilimizle dayanışmak, onunla bu direnişi göstermek için 2 günlük açlık grevine başlayacağız. 

Tüm seçilmiş arkadaşlarımız serbest bırakılmalı

Tecritle hukuku ayaklar altına alan AKP iktidarı, aynı hukuksuzluğu Demirtaş’la ilgili AİHM kararında da sürdürmektedir. AİHM, tutukluluğun derhal sonlandırılmasını istedi. Türkiye’nin yapması gereken bu karara uymak, Demirtaş, Yüksekdağ dahil tüm seçilmişleri, siyasileri özgür bırakmaktır. İdris Baluken ve tüm seçilmiş arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılması gerekir. 

Mahkeme başkanı mısınız, Cumhurbaşkanı mı?

En nihayetinde Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin bir tarafıdır, altında imzası var. Uluslararası hukuk bağlayıcıdır. AKP’nin emrindeki yargı ise Saray’dan aldığı talimatla AİHM kararına karşı direniyor. AKP Genel Başkanı, yargıya talimat verircesine davaya müdahale ediyor, “AİHM kararını tanımam” diyor. Kendisine soruyoruz: Mahkeme başkanı mısınız, Cumhurbaşkanı mı? Türkiye Muz Cumhuriyeti midir, bir kabile devleti midir? Böyle bir keyfilik olabilir mi? Bir yandan AB’yle ilişki kurmaya çalışacaksınız, diğer yandan ise AİHM kararını tanımayacaksınız! 

Siyasileri, rehin tutan anlayış gayrimeşrudur, hukuk dışıdır, darbecidir  

AİHM’i tanımayan Erdoğan çıkmış bir de Kaşıkçı cinayetiyle ilgili “Uluslararası kuruluşlara başvuracağız” diyor. Elbette başvurabilirsin. Ama başvurduğun uluslararası alanın tüm kararlarını da tanımayı, saygı duymayı öğreneceksin! Böyle tutarsızlık, böyle ikiyüzlülük olmaz! 
Selahattin Demirtaş serbest bırakılmalıdır, derhal özgürlüğüne kavuşmalıdır ve AİHM kararı derhal uygulanmalıdır. 

AKP iktidarı AİHM kararı karşısındaki tavrıyla her türlü keyfiliği ve hukuksuzluğu meşru hale getirmeye çalışmaktadır. Bir kez daha söylüyoruz: Siyasileri rehin olarak tutan anlayış gayrimeşrudur, hukuk dışıdır, darbeci bir zihniyettir. 

Erdoğan, Edirne’yi Yassıada’ya çevirme gayreti içerisinde

AKP-MHP ittifakı 15 Temmuz’u fırsat bilerek demokratik siyasete bir darbe yaptı. Türkiye siyasal tarihi hep darbelerle geçmiştir. Menderes’i Yassıada’ya hapseden zihniyetle, Demirtaş’ı Edirne’de rehin tutan anlayış aynıdır. Erdoğan, Edirne’yi Yassıada’ya çevirme gayreti içerisindedir! 

Demirtaş’ı bırakmıyorlar çünkü ondan korkuyorlar

Demirtaş’ı niye bırakmıyorlar? Çünkü Demirtaş’tan korkuyorlar, onun cesaretinden korkuyorlar, onun siyasetinden, meydanlara inmesinden korkuyorlar. Onun için Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı, arkadaşlarımızı rehin tutuyorlar. 

Erdoğan’ın en büyük seçim kampanyası yürüttüğü rehine politikasıdır

Bu aynı zamanda bir seçim kampanyasıdır. Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı rehin tutarak seçim kazanmayı planlıyor. Erdoğan’ın en büyük seçim kampanyası da yürüttüğü rehine politikasıdır. Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı rehin tutarak dışarıdaki herkesi tehdit ediyor, gözdağı veriyor. Tüm toplumu sindirmeye çalışıyor! Bu açıkça faşizmdir! Bunun adı faşizmden başka bir şey değil.  Böylece sonuç alacağını sanıyor! Ancak yanılıyor. Demirtaş ve Yüksekdağ milyonlardır, milyonlar Demirtaş ve Yüksekdağ’dır. 

Kendisi Saray’da yaşıyor ama aklı devamlı Edirne’de

Her gece rüyasında Demirtaş’ı, Edirne’yi görüyor. Bu korkuyla da akşam hem HDP’yi hem Demirtaş’ı hem de diğer arkadaşlarımızı sabah hedef gösteriyor! Kendisi Saray’da yaşıyor ama aklı devamlı Edirne’de! Korkmaya devam edin! Bu halkın gücü karşısında ne Edirne’nin duvarları dayanabilir ne de faşizminizin duvarları! 

Buradan bir kez daha uyarıyoruz. AİHM kararına derhal uyun! Demirtaş’ı bir an önce serbest bırakın! Bu karar emsal teşkil edeceği için Yüksekdağ ve tüm siyasetçiler derhal serbest bırakılmalıdır! 

Karar yerine getirilmezse AB Türkiye ile ilişkileri dondurmalı 

Buradan Avrupa’yı da kendi kararlarına uymaya çağırıyorum. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi derhal devreye girmelidir. AİHM kararının gereğinin yerine getirilmemesi halinde AB, Türkiye ile tüm ilişkileri dondurmalıdır! Aksi takdirde bu hukuksuzluğa alet olacaktır!  

AKP yeni cezaevleri vaat ediyor

Bugün aramızda tutsak aileleri ve yakınları var. Cezaevleri, hukuksuzlukların had safhaya ulaştığı yerlerden biridir. AKP yeni cezaevleri vaat ediyor. Yani halka diyorlar ki, “Sizi cezaevine atacağız.” Cezaevlerinde sayı neredeyse 260 bini aşmıştır. Şu anda cezaevlerinde insanlar, yerlerde yatıyor. Dönüşümlü olarak uyuyorlar. Ağzını açanı cezaevine alıyorlar. Yetmiyor cezaevlerinde tutsaklara işkence ediliyor. Ayakta sayım, çıplak arama gibi faşist yöntemlere başvuruyorlar. Tutsakların uzak cezaevlerine sürgün edilmesi nedeniyle aileler büyük bir mağduriyet yaşıyor. Ailelere de zulmediliyor. Örneğin Hakkari’de olan bir ailenin yakını Edirne’ye konuluyor. Bu zulümdür. Bunu kınıyoruz. 

Kenan Evren’in mirasını bugün AKP devralmıştır! 

“İşkenceye sıfır tolerans” diyerek iktidara geldiler. Şimdi işkencecilere bin tolerans tanıyan oldular! Cezaevlerinde hasta tutsak sayısı bini aşmış durumdadır. En başta söylüyoruz; şartsız ve koşulsuz hasta tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır! Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastanenin “cezaevinde kalamaz” raporu, bir hasta tutsağın tahliyesi için yeterli olmak zorundadır. Aksi takdirde cezaevlerinde yaşanacak ölümlerden AKP hükümeti sorumlu olacaktır.

Bakın 78 yaşındaki Sise anamız. Hastalıkları artıyor ama tahliye edilmiyor. Metris Cezaevi'nde bulunan yüzde 99 engelli hasta tutuklu Hakan Erbilek'in durumu her geçen gün ağırlaşıyor ama tahliye edilmiyor. Bu neyin öfkesi, neyin kinidir? Bunun adı düşman hukukudur. Kenan Evren’in mirasını bugün AKP devralmıştır! Ama şunu unutmayın! Her zulüm kendi direnişini yaratır! Bu insanlık dışı uygulamalar karşısında elbette insanlık onuru kazanacaktır! Siyasi tutsaklar onurumuzdur! Onlar yalnız değildir, milyonlardır! 

AKP-MHP’yle yollar ancak faşizme çıkar 

Yerel seçimler halklarımızın kaderi açısından son derece önemli bir seçimdir. Bu seçimler demokrasinin yerelden inşa edilmesinin önemli bir adımı olacak. Bu seçimler Türkiye'de faşizm ile demokrasi arasında bir yol ayrımıdır. AKP-MHP ittifakını zaten herkes görüyor ve tanıyor. Onların yolu ırkçılığın, tekçiliğin, cinsiyetçiliğin, ötekileri yok saymanın yoludur. AKP-MHP’yle yollar faşizme çıkar. Gaspçı kayyumlara çıkar! Demokrasiye, özgürlüklere, barış ve adalete çıkan yol, HDP’nin yoludur, bizlerin ve sizlerin yoludur. 

31 Mart yerel seçimleri Türkiye için bir demokrasi referandumu olacaktır 

Biz emekten, demokrasiden, adaletten, insan haklarından, yerinden yönetimden yana olan, faşizme, tekçiliğe ve cinsiyetçiliğe karşı olanlarla birlikte yürüyeceğiz. İşte bu yol ayrımında, 31 Mart’taki seçimlerde bu iki ayrı yoldan yürüyenler hesaplaşacaktır. Bu nedenle  bu seçimler Türkiye için bir demokrasi referandumudur; Türkiye halklarının irade beyanıdır. 

Soruyorum size özgürlük sandıklara sığar mı? Özgürlük sandıklara asla ve asla sığmaz. Özgürlük bir direniş türküsüdür, ağızdan ağza yayılır, sandıkta, sokakta her yerde onu söylemeye, onu haykırmaya devam edeceğiz.

Ya AKP tabelasını aday gösterecektiler ya da kayyumu, onlar ikincisini seçti

Saray’ın yaptıklarına bakalım. Amed’de gaspçı kayyumlarını aday gösterdi. Çünkü daha önce de dediğimiz  gibi, bunlar Bölge’de tabela partisi. Başka aday çıkaramazlar. Dediğimiz teyit oldu. Ya AKP tabelasını aday gösterecektiler ya da kayyumu, onlar ikincisini seçti, kayyumu aday gösterdi. Diyarbakır halkının karşısına çıkabilme cesareti gösteren bir aday bulamadılar! İhale gaspçı kayyuma kaldı! Eminiz ki bu kayyuma AKP’liler bile oy vermeyecektir! Onurlu hiçbir Kürt, değerlerine saldırana bırakalım oyunu, çöpünü dahi vermez! 

Recep Bey madem aday bulamadın Bahçeli gitseydi bari Osmaniye’den ilerisini görmüş olurdu!

Bu kayyumlar ortada kalacak! O gaspçı şimdiden 31 Mart gecesi için Ankara’ya uçak biletini alsın! Çünkü diğer kayyumlardan yer bulamayabilir uçakta! Tabi sormadan edemiyoruz! Recep Bey madem aday bulamadın, sen aday olsaydın! Ya da Soylu’nu gönderseydin! O olmuyorsa damadı aday yapsaydın! Ya da Bahçeli gitseydi! En azından Osmaniye’den ilerisini görmüş olurdu!

Kürt halkı, kendi iradesini yok sayanı yok sayacaktır

Bunların gaspçı kayyumları aday göstermelerinin tek amacı var, o da Kürtleri inkar politikasına devam etmek! "Senin değerlerine her gün saldıranları, senin kazanımlarını gasp edenleri, yolsuzluk, hırsızlık yapanları bak aday yaptım" diyerek halka resmen hakaret etmektedirler. Halk da elbette bunu karşılıksız bırakmayacaktır! Hakaretinize gereken cevabı verecektir! O gaspçı, ırkçı kayyumlarınızı rozetlerini sökerek size gönderecektir! Kürt halkı, kendi iradesini yok sayanı yok sayacaktır! Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Kürt halkı, sömürge valisi gibi hareket eden gaspçı kayyumları da, Güney Kürdistan halkını “Vanaları kapatırız, ekmeksiz bırakırız” diye tehdit eden Recep Beyi de unutmayacaktır. 

Onların derdi faşizmin ömrünü uzatmak

AKP-MHP ittifakının tek hedefi, faşizmin ömrünü uzatmak ve kendi geleceklerini garanti altına almaktır. Bu yerel seçimler onlar açısından bir belediye seçimi değil; bir varlık yokluk meselesidir. Bizim derdimiz ise, kendimizi de, kentimizi de yönetmektir. Biz halkımızı kent yönetimlerine nasıl dahil ederiz; bunu tartışıyoruz. Kentlerin yönetimine, bütçesine, siyasetine kadınları, gençleri, farklı etnisite ve inanç gruplarını toplumun bütün kesimlerini nasıl dahil edeceğimizi tartışıyoruz. Katılımcı demokratik yönetim modelini hep birlikte yaratacağız. 

Demokrasi hakkında konuşacak tüm güçlere kapımızı ardına kadar açık

HDP olarak bugün demokratik çevrelerle, sol/sosyalist/demokrat kesimlerle, emek örgütleriyle, sendikalarla, kadın örgütleriyle, çevre örgütleri ile sivil toplum kuruluşlarıyla, kadınlarla, gençlerle tek tek bireylerle bir araya geliyoruz. Bizimle demokrasi, insan hakları, özgürlük, yoksullukla mücadele hakkında konuşacak bütün güçlere kapımızı ardına kadar açık olduğunu ve hiçbir ön şartımız, hiçbir rezervimiz olmadığını buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Tüm bu kesimlerle halkın önünde birlikte yürümeye, her süreci halkın önünde inşa etmeye varız. Unutulmamalıdır ki, AKP-MHP faşist ittifakının kaybettiği seçimler, Türkiye halklarının kazanımı olacaktır. AKP’ye kaybettirdiğimiz oranda halklarımız kazanacaktır, demokrasi ve özgürlükler kazanacaktır.  

Kürdistan’da kayyum zihniyeti gömülecek, batıda demokrasi kazanacaktır

O nedenle diyoruz ki; Kürdistan’da kayyum zihniyeti gömülecek, batıda demokrasi kazanacaktır, halklar kazanacaktır. 31 Mart Türkiye halkları için bir referandum olacaktır; faşist rejime karşı demokrasi referandumu! 

Elbette belediyelerimizi kendimiz alıp, yöneteceğiz. Ama mesele belediyeciliği çok aşan düzeyde oy alarak AKP-MHP savaş ittifakına karşı duruş gösterme meselesidir. O kadar çok oy almalıyız ki kayyum ve sömürge zihniyetinin önünde set olmalıyız, bariyer kurmalıyız.
Bir oy nasıl bariyer olur diyenler olabilir elbette ki. Unutmayın bizler bugünlere bir oy bir oy büyüyerek geldik. Girdiğimiz her seçimde büyümemizin sırrı işte o bir oydadır. AKP-MHP’nin korkusu da bizim birer birer büyüyüp devleşen oylarımızdır, güçlenen birliğimizdir. Bundan korktukları için her gün yöneticilerimizi rehin alıyorlar. AKP seçim kampanyasını rehine operasyonlarıyla yürütüyor.

Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır!

MYK Üyemiz Mahfuz Güleryüz, PM Üyemiz Gülay Bilici ve eski Kars Milletvekilimiz Mülkiye Birtane geçen hafta hukuksuz bir biçimde tutuklandı. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır! Mersin’de aralarında il eşbaşkanımızın da olduğu 10 arkadaşımız, yapılan açlık grevi bahane edilerek gözaltına alındı. Açlık grevini karakolda da devam ettiriyorlar. Onları saygıyla selamlıyoruz. 

Saçımızın bir teli kalsa, o tel de size teslim olmayacak

Siyaseten karşımıza çıkmaya cesaret edemeyen, emrindeki polis, asker, yargı gücünü üzerimize salan AKP ve Saray bilmelidir ki, tek bir HDP’li de kalsa bu bayrak asla yere düşmeyecek! Saçımızın bir teli kalsa, o tel de size teslim olmayacak! Bu baş öne eğilmeyecek! Çünkü bizim Mazlumlara, Hayrilere, Sakinelere, Denizlere, Mehmet Sincarlara, Berkinlere, Uğur Kaymazlara, Roboski’ye sözümüz var! Ölürüz ama sözümüzden dönmeyiz! Bunu anlamanız için daha kaç seçim yaşanması gerekiyor?

31 Mart savaş ve sömürü örgütüne dönüşenleri tarihe gömme fırsatı

31 Mart savaş ve sömürü örgütüne dönüşenleri tarihe gömme fırsatı olacaktır. 31 Mart AKP’yi yaptıklarından dolayı yargılama ve Kürtlerin birlik mesajı verme tarihidir. Kürtler açısından demokrasi referandumudur bu seçim. Gelin hep birlikte tarih yazalım,  oyunlar nasıl bozulurmuş hep birlikte 31 Mart tarihinde gösterelim. 7 Haziran’da, 1 Kasım’da, 24 Haziran’da oyunları bozduk! Sıra baharın müjdecisi 31 Mart’ta! İnanıyoruz ki 31 Mart halkların bayramına dönüşecektir. 

AKP’nin hedefi Kürtsüz Kuzey Suriye ama boşuna kürek sallıyor

Erdoğan, “yakında Fırat’ın doğusunu kurtaracağız” diyor ya hani! Kuzey Suriye zaten önemli oranda çetelerden kurtarılmıştır. Bunların amacı değerli arkadaşlar her yerde tüm ülkede ve ülkenin dışında Kürtleri yerlerinden sürmektir. AKP’nin hedefi çetelere teslim edilmiş Kürtsüz Kuzey Suriye’dir. Ama boşuna kürek sallıyorsunuz. Kürt halkını yaşadığı hiçbir coğrafyadan, hiç bir toprak parçasından silip atamayacaklarını görecekler. Sizden öncekiler yüz yıldır başaramadılar, siz de başaramayacaksınız! 

Kobani düşmedi düşmeyecek! Rojava da düşmeyecek!

Kobani düşmedi düşmeyecek! Rojava da düşmeyecek! Ne Suriye’deki çeteler, ne de içerideki gaspçı kayyumlar, Kürtlerin yaşadığı topraklarda amacına ulaşamayacak! Halkların direnişi karşısında Suriye politikanız çöktü çökecek.

Kayyumlarınız ha düştü ha düşecek!

31 Mart’a az kaldı! İçeride de kayyumlarınız ha düştü ha düşecek! Yerel seçimlerde iktidar yürüyüşüne büyük bir seferberlik ruhuyla büyük bir heyecan ve coşkuyla hazırlanacağız. İnanın ki, emeklerimiz, alın terimiz, ödediğimiz bedeller boşa gitmeyecek ve göreceksiniz 31 Mart halklarımızın demokrasi zaferine dönüşecektir. 

4 Aralık 2018