Buldan: Odak mı arıyorsunuz, çete-mafya-siyaset ilişkinize bakın; suç odakları yanı başınızda

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, haftalık Meclis grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şöyle konuştu: 

Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, gerçek bir adaletin ve şeffaf, denetlenebilir bir yönetimin olmadığı bir sistem çete-mafya düzeninden başka bir şey değildir. Türkiye bugün çürüyen ve çürüten bir sistemle yüzleşme sürecini yaşamaktadır.

Demokratik değerleri tüketen bir talan düzeni kurdular

16 Nisan referandumuyla yasama-yürütme-yargı ve medya birleştirilerek tek adamın eline teslim edildi. Birbirlerine sokakta dahi söylenmeyecek ağır sözler sarf edenler, savaş, rant, talan ve Kürt düşmanlığında birleşerek her gün hukuksuzluk ve gasp üreten, yolsuzluk ve yoksulluk üreten, çatışmayı körükleyen ve demokratik değerleri tüketen bir talan düzeni kurdular. Sınırsız iktidar, sınırsız talan, sınırsız zenginleşme düzeni. Hukuk dışına çıkma özgürlüğü…

Güvenlik kurumlarını, yargıyı, bürokrasiyi kurdukları talan düzeninin aparatı haline getirdiler

Organize suç örgütlerini, mafyayı, Susurlukçuları, darbecileri, tetikçileri, ırkçıları, paramiliter yapıları, satılmış medyayı, kadın katillerini, Kürt düşmanlarını, savaş rantçılarını bu düzenin ortağı yaptılar. Türkiye’yle sınırlı kalmadılar. Suriye’de El Nusra/ IŞİD, ÖSO çetelerini bu düzenin dış ayağı yaptılar. Devletin güvenlik kurumlarını, yargı kurumunu, bürokrasisini kurdukları talan düzeninin aparatı haline getirdiler.

Yerli ve milli suçlular ittifakını kurdular

Erdoğan 2007’de “Derin devleti minimize etmek, mümkünse yok etmek, bunu başarmak gerekir” diyordu ya, dediğinin tam tersini yaptı. Mafyanın itirafında olduğu gibi  “her suçta beraber oldukları büyük ve geniş bir aile” kurdular. Bunun adı yerli ve milli suçlular ittifakıdır. Mafya ve çeteleri öyle güçlendirdiler ki suç örgütlerini ve Susurluk takımını devletin başına adeta kayyım yaptılar. Yönettikleri suç örgütlerinin hukuk dışı her faaliyetinden siyasal olarak beslendiler, güç devşirdiler, kara para ekonomisiyle siyasetlerini alttan finanse ettiler. 

Suçları Ankara’dan Susurluk’a duble yol olur

İcraatları nelerdir? Tek tek sıralansa Ankara’dan Susurluk’a duble yol olur! Suç ve suçluyu koruma, kara para trafiğini yönetme, yolsuzluk, kamu kaynaklarına çökme, adrese teslim ihale, rant ve rüşvet dağıtma, nitelikli dolandırıcılık, silah ticareti, yasadışı petrol ticareti, arazi yağması, işkence, yargısız infaz, tecavüz, kumpas, yalan, talan, kayyım gaspı, yandaş kadrolaşması, çifter maaşlar, haksız zenginleşme, torpil, tehdit, linç, gazetecilere ve siyasetçilere saldırı… Say say bitmez.

Bunlar ne zaman ‘vatan - millet’ derse gözünüz götürdükleri milyon dolarlarda olsun

Bütün bunları yaparken kullandıkları söylemlere bakalım; “tek devlet, tek millet, ezan, beka, terörle mücadele, milli güvenlik”. Hep söylüyoruz, bunlar ne zaman vatan millet derse gözünüz, mutlaka başka yerlerde olsun, bunların çevirdiği filmlerde, götürdükleri milyon dolarlarda olsun!

Türkiye’yi kuşatan karanlık sistemin koordinasyon merkezi Saray’dır

Karşımızdaki yapının uyguladığı yöntemler nelerdir? Şimdi bir de oraya bakalım. Ordu, polis, yargı, istihbarat, medya ve mafya gücüyle halkı korkutmak, sindirmek, demokratik siyaseti, toplumsal muhalefeti tehdit etmek, hedef göstermek, kriminalize etmek, itibarsızlaştırmak, insanları hukuksuzca gözaltına almak ve tutuklatmak, işkenceyi karakoldan sokağa her yerde yaygınlaştırmak, medyaları aracılığıyla 24 saat kara propaganda üreterek, psikolojik savaş yürütmektir. İşte, iktidarıyla, mafyasıyla, bürokrasisi ile Türkiye’yi kuşatan bu karanlık sistem bu şekilde çalışmaktadır. Bu sistemin koordinasyon merkezi de tam olarak Saray’dır.

Siyasetin ürettiği salya tüm ülkeyi pandemi gibi sarmıştır

Bugünlerde biliyorsunuz Marmara Denizi’nde ortaya çıkan deniz salyası, ürkütücü boyutlara geldi. Ancak, mafya-bürokrasi-siyaset ittifakının ülkeye ve topluma yaydığı müsilaj inanın ki Marmara’dakinden daha beterdir ve siyasetin ürettiği salya tüm ülkeyi pandemi gibi sarmıştır. Tıpkı 90’lardaki gibi.

Binlerce cinayetin üzerini devlet sırrıyla kapattılar

Bu zihniyet yıllardır bu ülkeyi adeta 'sümen altı cumhuriyetine' dönüştürmüştür. Bütün pisliklerin, suçların üzerini devlet sırrı söylemiyle kapattılar. Musa Anter, Mehmet Sincar, Muhsin Melik, Vedat Aydın, Abdulsamet Sakık, Şevket Epözdemir, Medet Serhat, Hafız Akdemir, Ferhat Tepe, Hüseyin Deniz, Sayfettin Tepe, Metin Göktepe ve daha niceleri, daha birçok insan binlerce faili meçhul cinayete kurban giden insan. Bu cinayetlerin üzerini devlet sırrıyla kapattılar.

Dönemin başbakanı Çiller’in yazılı emriyle 1994’te Özgür Ülke Gazetesi’ni bombaladılar. 1995’te Gazi katliamını yaptılar. Emir verenler bellidir, suçu işleyenler, tetiği çekenler bellidir. Ama ortada sorumlu yoktur. Hepsi sorumluluktan kaçmıştır.

Devletin hafızası varsa, halkların da toplu mezarların da hafızası vardır

Biz de diyoruz ki, devletin hafızası varsa, halkların da vardır. Kamuoyunun da hafızası vardır. Katliamların yaşandığı bu toprakların da hafızası vardır. Toplu mezarların da hafızası vardır. Bu hakikat hafızası silinmez, unutulmaz, unutturmayız!

Eninde sonunda fiiller ve failleri adalet önünde bir araya getirilecektir

Bu iktidar da geçmiştekilerle aynı yolu izlemektedir. 1993’te Muş Vartinis’te 9 köylüyü yakarak katledenler ve onları beraat ettirenlerle, Roboski’de 34 köylüyü bombalayıp dosyayı kapatmaya çalışan bu iktidar bugün ittifak halindedirler. AKP iktidarı dönemindeki fiiller de bellidir, failleri de bellidir. Ama hepsi sorumluluktan kaçmakta ve kendisini köşe bucak gizlemektedir. İstedikleri kadar kaçsınlar. Eninde sonunda fiiller ve failleri adalet önünde bir araya getirilecektir.

Gerçeklerin ve suçlarınızın üzerini örtemezsiniz, izin vermeyeceğiz

Şimdi soruyorum: Roboski’de köylüleri katleden uçaklar, Rus uçağı mıydı? Şemdinli’deki Umut Kitabevi’ni bombalayanlar, Kolombiya’dan mı gelmişti? Kemal Kurkut’u, Uğur Kaymaz’ı katledenler, Irak polisi miydi? Van’da Servet Turgut’a işkence yapılan helikopter İran’a mı aitti? Cizre’de insanları bodrum katında diri diri yakanlar, bu ülkenin güvenlik güçleri değil miydi? Suruç ve Ankara Gar Katliamlarını yapanlar açtığınız koridordan giren IŞİD değil miydi? Hakkâri’de, Şemdinli’de sivillere ateş açan, katleden, yaralayanlar, sizin üniformanızı taşımıyor mu? Suriye’ye çetelere sağladığınız silahları bir kargo şirketi mi gönderdi? IŞİD’le petrol ticaretini siz değil deniz korsanları mı yaptı? Bütün bu saydıklarımdan ve işlenen bütün bu suçlardan asla kaçamayacaksınız. Gerçeklerin ve suçlarınızın üzerini örtemezsiniz. Örtemeyeceksiniz. Buna asla izin vermeyeceğiz.

İktidar ve ortağı Yüce Divanlık suçların üzerini kapatmak için elbirliği yapıyor 

Her yeri saran, ülkeyi raydan çıkaran bu kirli döngüyü normalleştirmeye, topluma kabullendirmeye ve sürdürülebilir kılmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar da ortağı da yargısı da medyası da kurumları da Yüce Divanlık bu suçların üzerini kapatmak ve iktidarlarını sağlamlaştırmak için elbirliği yapmaktadır.

Şimdi bütün bu suçlar ifşa olduğu günden bu yana yargıya bakıyoruz, kimler hakkında soruşturma açmış, kimleri gözaltına aldırmış? Mafya ortada gezerken, “yaptığınız hukuksuzluklar nedeniyle yargılanacaksınız” diyen Selahattin Demirtaş’a 2 yıl 6 ay hapis cezası verdiler. Buradan Sevgili Selahattin Demirtaş’a kucak dolusu sevgilerimizi, selamlarımızı gönderiyoruz. 

Rüşvetçiler, mala mülke çökenler ortada cirit atarken, açıklamalarımız, esnaf ziyaretlerimiz nedeniyle 11 vekilimiz hakkında fezleke düzenlediler. Tecavüzcüler ortalıkta gezerken, tecavüzcü yargılansın diyen Ezgi Mola hakkında dava açtılar. Buradan Sevgili Ezgi Mola’ya da kucak dolusu sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Kendi bakanlığına dezenfektan satarak dolandırıcılık yapanlar orta yerde dururken, kapanma sürecinde ekmek parası için sokakta mendil satan kadınları gözaltına aldırdılar. Hopa’da çay kotasının kaldırılması için eylem yapan çay üreticilerini gözaltına aldılar. İkizdere’de direnen köylülere saldırdılar. Suruç’ta adalet için aylardır feryat eden Şenyaşar ailesini gözaltına aldılar. Gezi anmasına katılan insanlara saldırıp gözaltına aldılar. İstanbul Sözleşmesi için direnen kadınları darp edip gözaltına aldılar. Kadıköy’de “mafya iktidarına son verelim” çağrısıyla basın açıklaması yapan arkadaşlarımızı gözaltına aldılar.

Ortalığı pislik götürüyor tek bir soruşturma yok, bunlar utanmaz!

Ortalığı pislik götürüyor, suçlar, kirli işler almış başını gidiyor. Ama tek bir soruşturma yoktur. Bunlar utanmaz, bunların yüzleri hiç kızarmaz! Yargı, bu suçların, iddiaların üzerine gideceğine hak arayanlarla, itirazını dile getirenlerle, adalet talep edenlerle mücadele etmektedir.

Mafyaya, çeteye, tecavüzcüye dokunmayıp itiraz edene, ekmek mücadelesi verene dokunuyorlar; bu çürümedir

Mafyaya, çeteye dokunma, itiraz edene, sesini çıkarana dokun. Milyon dolarları götürenlere dokunma, ekmek mücadelesi verenlere dokun. Tecavüzcüye, kadın katillerine dokunma, tecavüzü dile getirenlere dokun. İşte bu düzen tam bir mafya, çete düzenidir. Çürüme başka nasıl izah edilebilir ki!

Aranan yargı HDP’yi kapatma davasında ortaya çıktı 

Halk, günlerdir, ucu Saray'a, iktidarın bakanlarına, bürokratlarına dayanan suçlarla ilgili soruşturma açacak, üzerine gidecek tek bir savcı yok mu diye sormaktadır. Aranan yargı nerede ortaya çıktı? HDP’yi kapatma davasında!

Yargı HDP hakkında yeniden kapatma davası açarak mafyatik düzene kalkan oldu

Yargının içine düştüğü çukuru görebiliyoruz. Suç örgütlerinin üzerine gitmeyen yargı HDP hakkında yeniden kapatma davası açarak, mafyatik düzene bir kez daha kalkan olmuştur. Ne zaman bu pislikleri ortaya dökülürse, ne zaman bu hukuksuzluklar ve haksızlıklar ortaya saçılırsa işte o zaman akıllarına HDP ve Kürtler geliyor. Tıpkı dün akşam yaptıkları gibi.

Mafyaya sıfır soruşturma, HDP’ye kapatma!

Bu iktidarın Anayasayı ve hukuku rafa kaldırması işte tam da bugünler içinmiş. Mafyaya sıfır soruşturma, HDP’ye kapatma! Tam da 7 Haziran’ın yıl dönümünde. Dün 7 Haziran’dı. 7 Haziran 2015 seçimlerinin yıl dönümünde HDP’ye bir kez daha kapatma davası açtılar. Aynı Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi kirli siyasi bir operasyonla karşı karşıyayız.

7 Haziran bu topraklarda barışın filizlenme umududur

7 Haziran Türkiye siyasal tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Bugünkü mafyatik düzenin bir kırılma noktasıdır. Bu vesileyle 5 Haziran katliamında hayatını kaybeden insanlarımızı bir kez daha saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyorum. 7 Haziran bu topraklarda barışın filizlenme umududur. 7 Haziran HDP’nin seçim başarısının ötesinde demokratik bir ülkeye aralanan bir kapıdır. Yeni yaşama giden bir yoldur. Umudun cesaretin yükseldiği bir tarihtir. 7 Haziran, halkların geleceğine karşı örülen duvardan çekilen bir tuğlaydı. Yaşanabilir yeni bir ülke ortamını hep birlikte yaratma çabasıydı.

Altı yıldır 7 Haziran’ın etkisini kırmak için darbe üstüne darbe yaptılar ama başaramadılar

İktidarın sahipleri ve ortaklık kurduğu derin yapılar, tuğlaların tek tek çekilecek olmasından duydukları büyük korku ve panikle Türkiye’yi katliamların, kaosun, krizlerin, istikrarsızlığın içerisine sürükledi ve bugünkü çete mafya düzenine teslim etti. Altı yıldır, tam altı yıldır 7 Haziran’ın etkisini kırmak için darbe üstüne darbe yaptılar. Ama başaramadılar. 7 Haziran ruhunu söndüremediler. Onca baskı ve zulme rağmen halklarımızın değişim umudunu tüketemediler. Cesaretini kıramadılar. Halk iradesini teslim alamadılar. Haziran ruhunu ve dayanışmasını yenemediler. Tekçiliğin renksizliğine karşı, Kürdüyle, Türküyle, Alevisiyle, Süryanisiyle, Ezîdîsiyle, Ermenisiyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Arabıyla, Romanıyla, Yahudisiyle, Hıristiyanıyla, Müslümanıyla, Pomakıyla bu ülkenin tüm kimlik ve inançlarını buluşturan, bir araya getiren HDP’nin yeni yaşam fikriyatını engelleyemediler.

Açtıkları kapatma davası altı yılın intikam davasıdır

Kurulduğu günden bu yana HDP’ye pervasızca saldırdılar. Binlerce yöneticimizi ve üyemizi tutukladılar ama bize bir milim geri adım attıramadılar. HDP eşit ve özgür yaşam fikriyle tüm Türkiye’ye açıldı. Türkiye HDP’nin değişim ve değiştirme gücüyle tanıştı, HDP’nin rüzgârı her yerde esti, herkese nefes aldırdı. İşte dün açtıkları kapatma davası 6 yılın intikam davasıdır.

Bu kumpas davasının hukuki değil siyasi olduğunu 7 Haziran tarihi tescillemiştir

Dava ilk açıldığında da aynı tespiti yaptık ve 7 Haziran’ın intikamıdır demiştik. Şimdi de aynı şeyi söylüyoruz. Dün bir kez daha haklı çıktık. Bu kumpas davasının hukuki değil siyasi bir dava olduğunu 7 Haziran tarihi tescillemiştir. Bir kez daha bunları suçüstü yakaladık.

Bu dava, HDP fikriyatıyla, HDP’nin yürüttüğü demokratik siyasetle baş edememe davasıdır. Bu dava, HDP’nin büyüttüğü barış siyaseti karşısında iktidarın savaş politikalarının kaybetmesi davasıdır. Bu dava, Susurluk tuğlalarının tek tek çekilecek olmasından duyulan korkunun davasıdır. Bu dava, Kobanî’yi düşüremeyen IŞİD’in intikamını alma davasıdır. Bu dava, demokratik siyaseti bir türlü engelleyemeyen darbeci iktidarın intikam davasıdır. Bu dava, teşhir olan yolsuzluk, hırsızlık ve çete düzeninin intikam davasıdır. Bu dava, kadın özgürlük mücadelesini durduramayan erkek düzenin intikam davasıdır. Bu dava, Kürt sorununda sürdürülen ama sonuç alınamayan yüz yıllık inkâr ve imha politikasının intikam davasıdır. Bu dava, Kürt düşmanlığı davasıdır. Bu dava, iktidarın kendi kirlenmiş siyasetini temize çıkarma ve mafya çete düzenine nefes aldırma davasıdır.

Odak mı arıyorsunuz, çete-mafya-siyaset ilişkinize bakın; suç odakları yanı başınızda

HDP’ye odak suçlaması yönelten odaklara buradan sesleniyorum: Odak mı arıyorsunuz? Çete-mafya-siyaset ilişkinize bakın. Yönettiğiniz kara para trafiğine bakın. Kara para aklamaktan aranan kişiyi kimin koruduğuna, kimin yurt dışına çıkmasını sağladığına, bu kişinin otelinde kimlerin kaldığına bakın. Kamu kaynaklarına, marinalara kimlerin çöktüğüne bakın. El Nusra’ya, IŞİD’e gönderilen silahlara bakın. IŞİD’le petrol ticareti yapanlara bakın. Mafyadan çanta çanta para alanlara bakın. İhale ve kredi yolsuzluğu yapanlara bakın. Suç odakları yanı başınızdadır, içinizdedir, tam da merkezinizdedir!

Suçlular ittifakı değil halklar ittifakı kazanacak

Kapatma davası açarak HDP’yi ve Türkiye halklarını susturabileceğinizi sanıyorsanız eğer çok büyük yanılıyorsunuz! Halklarımızın güçlü iradesi karşısında asla başaramayacaksınız. Mafya ve çetelerin yazdığı siyasal tarihiniz değil halklarımızın yazdığı onurlu tarih kazanacaktır. Bunu herkes böyle bilsin. Suçlular ittifakı değil halklar ittifakı kazanacaktır. Çünkü HDP bu toprakların kendisidir. Bu toprakların tarihidir, hafızasıdır, büyük mücadele mirasıdır. Bunu söküp atmaya, bin yıllardır birlikte yaşayan halklar arası köprüyü yıkmaya hiçbirinizin gücünüz yetmeyecektir. Halklarımızın bir arada yaşama iradesi ve büyük feraseti karşısında başaramayacaksınız, asla sonuca ulaşamayacaksınız. Sizin HDP’siz Türkiye hayaliniz değil halklarımızın AKP’siz, MHP’siz, mafyasız, çetesiz, sömürüsüz, talansız Türkiye hayali mutlaka gerçekleşecektir.

Kapatma davası mücadelemizi daha da büyütecek, meydanı bu karanlığa bırakmayacağız

Açtıkları kapatma davası inanın ki HDP’yi daha fazla büyütecek ve güçlendirecektir. Mücadelemiz daha da büyüyecektir. Meydanı bu çete mafya düzeninin karanlığına asla bırakmayacağız. Yolumuza engeller çıkarsalar da o engelleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bir bir aşmaya devam edeceğiz. Buna gücümüz de var, kararlılığımız da var, cesaretimiz de var, ferasetimiz de var. İstedikleri kadar siyaset dışına itmeye çalışsınlar bizi demokratik siyasetten vazgeçirmeyecekler. Milyonlarla birlikte demokratik iktidara yürüyüşümüzü durdurmayacaklar.

Ülkeyi bu çöküşten çıkaracak güç ve demokratik seçenek HDP’dir

Türkiye halkları da çok net görmektedir ki, ülkeyi bu çöküşten çıkaracak güç ve demokratik seçenek sadece ve sadece HDP’dir. Kapatma davasının sonuçlarını biz değil iktidar düşünsün. Hiç kimse umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmamalıdır.

Siyasal tarihimiz tecrübelerle dolu, demokratik seçeneklerimiz her zaman var

Biz ne yapacağımızı gayet iyi biliriz. Siyasal tarihimiz tecrübelerle doludur, demokratik seçeneklerimiz de her zaman vardır. Halklarımız seçeneksiz değildir. Bu seçeneklerimizi sonuna kadar işleteceğiz. Demokrasiden, adaletten ve barıştan yana olan herkesle, tüm demokrasi güçleriyle, toplumsal muhalefetle, emek güçleriyle, kadınlarla, gençlerle en geniş demokrasi bloğunu, savaş karşısında barış bloğunu oluşturacağız. 

HDP, Türkiye’nin her yerinden esmekte olan büyük değişim rüzgârının ıslığıdır

Bizler adalet ve hakikat mücadelesinde birleşen milyonlarız, kadınlarız, gençleriz, işçileriz, emekçileriz! Sevgili İdris Baluken’in dediği gibi “En yoğun sisin dağılması bile, hafif bir rüzgârın kararlı bir ıslığına bakar.” İşte HDP, Türkiye’nin her yerinden esmekte olan büyük değişim rüzgârının ıslığıdır. Buradan Sevgili İdris Baluken’e ve cezaevindeki tüm arkadaşlarımıza selam ve sevgilerimizi gönderiyorum. 

Çözüm Sürecinde masa devrilmeseydi, Türkiye siyaset- mafya-çete üçlüsünün esiri olmayacaktı

Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu büyük çöküşün nedeni Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Bu çözümsüzlük döngüsünü çete-mafya sarkacıyla sürdüren akıl 1990’larda da iş başındaydı bugün de yine karşımızdadır. Kürt sorununa karşı siyaset aklının yerini alan ve Kürt düşmanlığında birleşen imha aklı, Türkiye’yi 90’lardan daha büyük bir çöküşle karşı karşıya getirmiştir. 2015 tam bir kırılma noktasıdır. İktidar eğer Çözüm Sürecine siyasi fırsatçılıkla yaklaşmamış ve stratejik olarak bakmış olsaydı, masayı devirmeseydi, Türkiye bugün siyaset- mafya-çete üçlüsünün ve yarattığı kirlenmenin esiri değil barış, demokrasi ve adalet üçlüsünün hâkimiyetiyle büyük bir dönüşümü başarmış olacaktı. Türkiye toplumu savaşın ağır ekonomik ve toplumsal yıkımını değil barışın sosyal ve ekonomik refahını yaşayacaktı. Ama iktidar, halkları birleştirecek olan barışı değil ülkeyi ayrıştırıcı ve yıkıcı etkisi büyük olan savaş konseptini tercih etti.

5 Nisan 2015, Sayın Öcalan’la diyalogun yani Çözüm Sürecinin bitirildiği, yıkım sürecinin başlatıldığı tarihtir. Yani siyasi heyetlerin İmralı adasına gittiği tarihtir. 6 yıldır sürmekte olan tecridin başlangıcı olan bu tarih hukuk dışına çıkma tarihidir. Demokrasinin gömülme tarihidir. Hukukun dışına çıkıldığı tarih, işte bugün ortalığa saçılan çete-mafya düzenine geçişin tarihidir. Yani savaş ve rant düzenine geçiştir. Savaş politikalarıyla büyük paraların döndüğü ekonomik bir sektör yarattılar. Beka borsası kurdular ve mafyasıyla, paramiliter yapısıyla, 5’li çetesiyle bu borsadan en büyük vurgunu yaptılar. Kirlendiler, kirlettiler; çürüdüler, çürüttüler.

BM gözetimindeki Mahmur mülteci kampını hedef aldılar, Kürt düşmanlığında sınır tanımıyorlar

Savaş politikasının toplumsal desteği olmamasına ve çözüm olmadığı görülmesine rağmen iktidarlarını ayakta tutabilmek için sınır ötesi operasyonlarla, sivillerin yaşadığı Birleşmiş Milletler gözetimindeki Mahmur mülteci kampını hedef alarak bu politikada ısrar ettiklerini görüyoruz. Kürt düşmanlığında sınır tanımıyorlar. Bu düşmanlık politikasının en büyük zararını da yine Türkiye görmektedir. Bu nedenle bugün barışa ve çözüme sahip çıkmak, savaş politikalarına ve tecride güçlü bir biçimde karşı çıkmak her zamankinden daha fazla hayatidir.

Kürt sorunu çözülmeden Susurluk benzeri çete ve mafyalar tasfiye olmaz

Tecridin kaldırılması hukuka dönüştür. Hukuka dönüş, mafyatik düzenin zemin kaybetmesidir ve demokratik zeminin güçlenmesidir. Türkiye toplumu şunu iyi bilmelidir; Kürt sorunu çözülmeden Susurluk benzeri çete ve mafyalar tasfiye olmayacaktır. Herkesin bu gerçeği görmesi, özellikle demokratik siyaset yürütme iddiasında olanların, muhalefetin Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü konusunda kalıcı, istikrarlı, adil çözüm politikalarını bir an önce üretmesi gerekmektedir. Çözüm ve barış politikası geliştirmeyenler, iktidarın hukuksuzluk düzeninin ve mafya yapılanmalarının kalıcılaşmasına hizmet edeceklerini görmelidirler. Bugün mafya düzenine itirazı olan herkesin Kürt sorunu gerçeğiyle yüzleşmesi gerekmektedir.

Tecride, sömürüye, yağmaya, talana, adaletsizliğe, yolsuzluğa hep birlikte karşı çıkmak zorundayız

Bir kez daha altını çiziyorum: Çözülmeyen Kürt sorunu, çözülen ve çürüyen Türkiye’dir! Yüzleşilmeyen geçmiş, karartılan gelecektir. Sağlanmayan adalet, temelsiz mülktür, hakkaniyetsiz yaşamdır. Tecride, sömürüye, yağmaya, talana, adaletsizliğe, yolsuzluğa hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Topyekün saldırılara karşı topyekün demokrasi ve barış mücadelesini örgütlemek ve büyütmek durumundayız.

Savaş yozlaştırır, çökertir; barış halkları birleştirir, demokrasiyi güçlendirir

Savaş bir ülkeyi, devleti, yönetimi, siyaseti ve toplumu yozlaştırır, çürütür ve en sonunda çökertir. Barış ise halkları birleştirir, demokrasiyi ve hukuku güçlendirir, yaşanabilir yeni bir Türkiye yaratır. Biz bu iddiamızdan, hedefimizden ve mücadelemizden aslı geri adım atmayacağız.

Bugün yaşamakta olduğunuz ağır yoksulluğun, işsizliğin, güvencesizliğin, nedeni sırtınızdan, alın terinizden, vergilerinizden vurgun yapan işte bu mafya ve talan düzenidir, savaş ve rant politikalarıdır. AKP düzeninde; üniversite mezunlarına kadro yoktur ama yandaşlara, eşe dosta vardır. Emeklilikte yaşa takılanlara kaynak yoktur, ama bürokratların çifter beşer maaşına kaynak vardır. Esnafa, işletmeye kaynak yoktur, ama marinacılara kaynak vardır. Öğrencilerin kredi borçlarına af yoktur, ama 5'li çetenin vergi borçlarına af vardır. Yandaşlara haciz yoktur, ama çiftçinin traktörüne, tarlasına haciz vardır. Üreticinin domatesini, patatesini tarlada alan yoktur, ama bakanın dezenfektanına devlette müşteri çoktur. Sizler, çocuklarınızın cebine beş kuruş harçlık koyamazken, mafyayla çetelerle kol kola olan bu iktidar ve yandaşları milyon dolarları kendi para kasalarına doldurmaktadır. Esnafın pandemide alamadığı destek, mafya düzeninin finansmanında kullanılmaktadır. Borcunu ödeyemediği için çiftçi tarlasını ve traktörünü; ekmek parası kazanabilmek için sanatçı gitarını satmak zorunda kalıyorsa, intihar ediyorsa işte nedeni bu vurgunculardır, bu gaspçılar ittifakıdır.

Ziraat Bankası’nın kredileri kime gitmektedir, tabii ki yandaş medya gruplarına

Bugün kuraklık nedeniyle üreticiler perişan durumdadır. Acil desteğe ihtiyaçları vardır. Yine büyük bir gıda krizi, zam furyası ve yoksulluk herkesin kapısındadır. Çiftçi haciz kıskacındadır. Urfa’daki buğday, Çukurova’daki pamuk, Akdeniz’deki domates, Karadeniz’deki fındık ve çay üreticisi kan ağlamaktadır. Ziraat Bankası’nın kredileri kime gitmektedir, çiftçisi de işçisi de emekçisi de esnafı da bunu biliyor. Yandaş medya gruplarına gittiğinin herkes farkında. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Bu çok büyük bir vicdansızlıktır. Bu günahın, bu vicdansızlığın altında ezileceksiniz. 

Kuraklık için bir an önce acil eylem planı oluşturulmalıdır

Kuraklık doğal afettir ama asıl büyük afet bu iktidarın talan düzenidir. Bütün Türkiye halkları bunu görmelidir. Acil olarak çiftçilere destek verilmelidir. Betona, HES'lere, maden şirketlerine değil çiftçiye acil bütçe ve destek sağlanmalıdır. Kuraklıktan ağır etkilenen iller afet bölgesi kapsamına alınmalıdır. Kuraklık için bir an önce acil eylem planı oluşturulmalıdır. Çiftçi, üretici batarsa bu ülke bir daha düzlüğe çıkamaz. Bunu için işçiye, çiftçiye ve bütün tarım çalışanlarına yönelik yeni bir kampanya başlatılmalıdır. İnsanları mağdur etmeye kimsenin hakkı yoktur. 

En büyük nankörlüğü siz yapıyorsunuz

Üstelik bir de AKP Genel Başkanı çıkmış “esnafa şu kadar yardım ettik, borç erteledik ama nankörlüğün boyutu yok” diyor. İnsanlara büyük hakaret etmektedir. Halka fedakârlık yaptırıp üstüne bir de hakaret etmek en büyük nankörlüktür. En büyük nankörlüğü siz yapıyorsunuz. Halkın oyunu aldınız, sözler verdiniz. Hiçbirini tutmadınız, yerine getirmediniz. Halkı kriz bataklığına sürüklediniz. Bu nankörlük değil midir? Kapattığınız işletmelerden vergi almadınız mı? Bu nankörlük değil midir

Halkın cebine göz diktiler yetmedi doğaya, ormanlara, derelere çöktüler

Her Cuma çıkışı ‘gaz’ müjdesi verdiler, bugüne değin "20 trilyon metreküp gaz bulduk" dediler, ardından doğalgaza 12 kez zam yaptılar. Emekçi yoksul halklarımız bu utanmazların gerçek yüzünü görmelidir. Halkın cebine göz diktiler yetmedi doğaya, ormanlara, derelere çöktüler. Kazdağları’ndan İkizdere’ye, Hopa’dan Van Şêxan’a, Munzur’dan Ege’ye, Akdeniz’den Şırnak’a, Cudi’ye hatta Güney Kürdistan’a kadar doğa üzerinde büyük bir talan sürdürüyorlar. Zenginleşme hırsı ve aç gözlülük bunların ruhunu teslim almıştır.

Bu iktidarın gaspçı, rantçı HES’çi, betoncu, doğa-ağaç-yeşil-dere ve toprak düşmanı politikaları nedeniyle halk da doğa da denizler de dereler de adeta nefes alamamaktadır. Sınırsız rant ve talan düzeni için ülkeyi adeta nefessiz bıraktılar. İşte bunun adı topyekûn saldırı ve yağma düzenidir.

İktidar korkudan besleniyor, toplumsal cesaret ne kadar artarsa iktidarın çözülme süreci o kadar hızlanır

Bizler de hep birlikte bu düzene karşı direneceğiz, mücadele edeceğiz; işimize, ekmeğimize, alın terimize, hakkımız olana, doğaya, ormana, denize, derelere hep birlikte sahip çıkacağız. Halkı iliklerine kadar sömüren yolsuzluk, talan ve mafya düzenine karşı yaşamın her alanını demokrasi ve adalet mücadelesine, bu iktidarla hesaplaşma mücadelesine dönüştüreceğiz. Bu ülkede yaşayan her bir yurttaşımız, başına musallat olan bu kötülük düzeninden hesap sormalıdır. Ödediği her verginin hesabını sormalıdır. Döktüğü alın terinin hesabını sormalıdır. Geleceğinin çalınmasının hesabını bu düzenden mutlaka sormalıdır. Hiç kimse korkmamalıdır. Bu iktidar korkudan beslenmektedir. Toplumsal cesaret ne kadar artarsa iktidarın çözülme süreci de o kadar hızlanacaktır.

83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’a zulmetmeye son verin 

Son olarak iki önemli konuya değinmek istiyorum. Bu vicdani bir meseledir. Hasta mahpuslar hepimizin kanayan toplumsal bir yarasıdır. Özellikle 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın kelepçeli olarak hastaneye götürülmesi ve yürümekte zorlanması vicdanı ve adalet duygusu olan her insanı derinden sarstı. Buradan Adalet Bakanına çağrı yapıyorum: Vicdanın kabul etmediği bu işkenceye, bu zulme bir an önce son verin ve Özkan’ı ömrünün son günlerini ailesiyle ve sevdikleriyle geçirebilmesi için girişimleri bir an önce başlatın. Yarın çok geç olabilir.

SMA hastaları için acil eylem planı yapılmalı ve kaynak oluşturulmalıdır

Bir diğer acil konu da SMA hastalarının durumudur. Türkiye’de 3 bine yakın SMA hastası var. Her ay 1 ya da 2 bebek hayatını kaybetmektedir. SMA hastalığının neden olduğu can kayıpları devletin, yurttaşın yaşam hakkından feragat halini göstermektedir. Bu kabul edilemez. SMA hastaları, umut ışığı beklemektedir. Tedavileri milyonlarca doları bulmaktadır. İlaç parası için çaresizlikten böbreğini satmak isteyen ailelerin varlığı vicdanları sızlatmaktadır. Bu kanayan yaraya Sağlık Bakanlığı acilen el atmalıdır. Bu vicdani bir sorumluluktur. SMA hastaları için acil eylem planı yapılmalı ve ivedilikle kaynak oluşturulmalı, ailelere aktarılmalıdır. HDP olarak bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Ahmet Şık halkların vekilidir

Son olarak; iktidarın ortağı bugünkü grup toplantısında yine tehditler, tehditler, tehditler savurdu. Ahmet Şık arkadaşımıza tehditler savurdu. Ahmet Şık bu ülkenin halkları tarafından seçilen bir milletvekilidir. Onu bu koltuktan indirecek olan da ona oy veren halklardır. Kimsenin gücü Ahmet Şık’ın vekilliğini kaldırmaya yetmeyecektir.

Gözler Anayasa Mahkemesinde değil, sizin işlediğiniz suçlarda

Yine yargıya talimat üstüne talimatlar verdi. “Gözler Anayasa Mahkemesi’nde olacak” dedi. Biz de diyoruz ki; hayır gözler sizin ittifak halinde olduğunuz suç örgütlerinde olacaktır. Gözler sizin mafya çete düzeninizde olacaktır. Gözler birlikte işlediğiniz suçlarda olacaktır. Gözler sizin hırsızlık ve yolsuzluklarınızda olacaktır ve esas siz yaptıklarınızın hesabını yargıya ve halka vereceksiniz! Bundan asla ve asla kaçamayacaksınız!

8 Haziran 2021