Buldan: Ülkede yeni bir tarih yazılacaksa bu ancak yeni bir anayasa ile olur

Demokratik Mücadele Programımız devam ediyor. Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, Demokratik Mücadele Programımızın üçüncü aşaması kapsamında Doğubayazıt'taydı. Doğubayazıt'ta düzenlenen halk buluşmasında konuşan Buldan, şunları söyledi:

Bugün Bazid'de olmaktan büyük bir onur duyuyoruz. Heyetimizle birlikte milletvekili arkadaşlarım, MYK, PM üyesi arkadaşlarımla birlikte Demokratik Mücadele Programı çerçevesinde başlattığımız üçüncü aşamaya devam ediyoruz. Üçüncü aşamanın startını 19 Ağustos'ta Mardin ve İstanbul’da kayyımların atanmasının yıldönümünde verdik. 19 Ağustos tarihi geçen sene belediye eşbaşkanlarımızın görevden alındığı, yerlerine kayyımların atandığı halkın iradesinin gasp edildiği bir tarihtir. Biz de kayyımlara karşı tepkimizi ortaya koymak, itirazımızı bir kez daha dile getirmek için 19 Ağustos tarihini seçtik. 

Savaşlara karşı çıktığımızı ifade etmek yolculuğumuzun ana nedenidir

Hem bu bölgede hem de Türkiye’nin batısında halk buluşmaları ile 1 Eylül Dünya Barış gününe kadar devam edeceğiz. 1 Eylül Dünya Barış Günüdür. Biz de bu üçüncü aşamada Savaşa Karşı Barışı Tecride Karşı Özgürlüğü istediğimizi ifade eden bir şiarla hazırlığımızı sürdüreceğiz. Bu ülke savaşlardan, çatışmalardan, ölümlerden en fazla zarar gören, mağduriyet yaşayan ülkelerdendir. Bugünkü krizlerin ana nedeni olan savaşlara karşı çıktığımızı ifade etmek bu yolculuğumuzun ana nedenidir. 

İnsan haklarını savunmak siyasetin gereğidir

Savaşa karşı çıkmak büyük bir erdemdir. Biz savaşa karşı çıkıyoruz çünkü biz barışı savunuyoruz. Savaşların son bulduğu, çatışmaların yaşanmadığı, ölümlerin olmadığı, annelerin yüreğinin yanmadığı, gözyaşı dökmediği bir ülke yaratmak ve bu havayı bu ülkeye yaşatmak bizlerin asli görevidir. Siyaset yapanların yola çıkma amacı da budur. İnsanı yaşatmak, insan değerlerine saygı duymak, insan haklarını savunmak siyasetin gereğidir. Ancak bu ülkeyi yönetenler insan haklarını hiçe sayan, savaşları ön plana koyan, çatışma süreçlerine destek veren ve insanlarımızın yaşamını yitirmesine sebep olan yol ve yöntemleri tercih ediyorlar. Bu zihniyetle bu ülkeyi yönetenler şimdiye kadar hiçbir şey elde etmediler. Geçmişte ve bugün bu ülkeyi yönetenlerin çatışmalı süreçlerde payı olduğunu herkes biliyor. Ancak biz geçmişten beri bütün geleneklerimizle ve göreneklerimizle, siyasi mücadelemizin başından beri her zaman barışı, insan haklarını ve demokrasiyi savunduk. 

Bu ülkenin toplumsal barışa ihtiyacı var

Şimdi 1 Eylül’e giderken bir kez daha ifade ediyoruz; bu ülkenin barışa ihtiyacı var, toplumsal barışa ihtiyacı var. Bu ülkenin demokrasiye, özgürlüklere ihtiyacı var. Biz bu yürüyüşümüzü 1 Haziran'da açıkladığımız tutum belgemizle Türkiye kamuoyuna ilan ettik. Bu ülkenin yaşadığı bütün krizlerin ve usulsüzlüklerin, bu ülkede yaşanan bütün sıkıntıların giderilmesi için başlattığımız demokrasi yürüyüşü ile birlikte nelere ihtiyaç var, hangi yolda yürümemiz gerekiyor, nerede adım atmamız gerekiyor, neleri düzeltmemiz gerekiyor diyerek ana başlıklar oluşturduk. Bu başlıklar üzerinden yolumuzu yürümeye devam edeceğiz. 

Yeni bir anayasa yazılmadan bu ülkenin sorunları çözülmez

Peki, nedir bu ülkenin en büyük sorunları? Yeni bir anayasaya duyulan ihtiyaçtır. Yeni bir anayasa yazılmadan bu ülkenin sorunlarının çözülmeyeceğini biliyoruz. O yüzden acilen yeni bir anayasa yapım sürecine mutlaka gidilmelidir. Türkiye’deki muhalif kesimlerin, demokrasi güçlerinin, kadınların, gençlerin temel isteği yeni bir anayasadan yanadır. Bu ülkenin yeni bir anayasaya olan ihtiyacı için böyle bir çalışma başlatmak ve böyle bir çalışmanın altına imza atmak önemli bir görevdir. İşte biz yeni bir anayasa yazılması için bu bütün demokrasi güçlerine 1 Haziran tarihinde çağrı yaptık. 

Bu ülkede yeni bir tarih yazılacaksa bu yeni bir anayasa ile yazılacak

Eğer bu ülkede yeni bir tarih yazılacaksa bu yeni bir anayasa ile yazılacaktır. Bunun içinde elbette Kürt sorunu başta olmak üzere ekonomik sorunlar, kadınların sorunları, gençlerin sorunları, ekoloji sorunları ve tüm sorunlar yer alacak ve yeni bir anayasayla mutlaka çözüme kavuşacaktır. 

Tutunacak tek bir dalı kalmayan iktidarın bu halka vereceği hiçbir şey yoktur

Bu ülkeyi yönetenler, milyonlarca insanı açlığa, sefalete maruz bıraktılar. Bugün milyonlarca insan açlıkla, sefaletle mücadele etmek zorunda kalıyor. Çünkü bu ülkeyi yönetenlerin gerçek anlamda bu halkın sorunlarıyla ilgilenmek gibi bir dertleri yok. Tek kaygıları, tek dertleri kendi çıkarları, kendi iktidarlarını ve yandaşlarını ayakta tutmaktır. Bunun dışında Türkiye halklarının Türkiye toplumunun yaşadığı ekonomik sıkıntıdan tutalım sosyal ve siyasi sıkıntılara kadar hiçbir sıkıntıyı kendisine dert etmeyen, kaygı duymayan bir iktidarla karşıyayız. Bugün tutunacak tek bir dalı kalmayan bir AKP iktidarı ile karşı karşıyayız. İşte tutunacak tek bir dalı kalmayan AKP hükümetinin bu halka vereceği hiçbir şey yoktur. 

10 sene önce olduğu gibi bir kez daha 'gaz bulduk' müjdesi verecekler

Bu sıkışmışlık üzerinden, bu yönetilmezlik üzerinden her gün yeni yeni yalanlar söylemenin, yeni yeni müjdeler vermenin hesabı içine giriyorlar. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı saat 15:00'te bir kez daha Türkiye halklarına bir müjde vermekten bahsetti. Herkes bu müjdenin ne olduğunu aslında o müjdeyi verdiği andan itibaren öğrendi. Bir yerde gaz bulmuşlar. Tıpkı 10 sene önce olduğu gibi bir kez daha 'gaz bulduk' müjdesi verecekler Türkiye halklarına ve toplumuna. Bir evde eğer tencere kaynamıyorsa, milyonlarca insan açlık ve sefaletle mücadele etmek zorunda kalıyorsa, ve siz her sıkıştığınızda gaz çıkarıyorsanız bu halk size ne inanır ne güvenir.

Türkiye toplumunun sizin müjdelerinize karnı tok

Türkiye halklarının, Türkiye toplumunun sizin müjdelerinize karnı tok. İnsanlar aş istiyor, iş istiyor, ekonomik krizin bitmesini, siyasi hesapların bitirilmesini istiyor. Oysa siz bu ülkeyi hırsızlıkla usulsüzlükle krizlerle tecritle kayyımlarla yönettiniz ve hala aynı anlayışta ısrar ediyorsunuz. Kayyım anlayışını bütün Türkiye’ye yaydınız, tecrit anlayışını bütün Türkiye’ye yaydınız. Bugün sadece İmralı Cezaevi tecrit altında değil. İmralı’da başlayan ama bütün Türkiye’ye yayılan bir tecrit ile karşı karşıyız. Bu tecrit Türkiye'nin yarı açık cezaevine dönüşmesine sebep oldu. Çünkü Türkiye’de hiçbir insan artık kendisini güvende hissetmiyor. Geleceğine, yarınlarına güvenle bakamıyor. Ekonomik krizin olduğu bir yerde, siyasi çıkar ve hesapların olduğu bir yerde, tecritle kayyımla yönetilen bir yerde insanlar geleceğine güvenle bakamaz.

Başta İmralı Cezaevi olmak üzere tüm tecritler son bulmalı

Dolayısıyla başta İmralı Cezaevi olmak üzere yaşanan bütün tecritlere bir an önce son verilmesi ve bütün insanların kendisini özgür ve güvende hissedebileceği ortamların yaratılması için mücadele etmek zorundayız. Bu mücadele bizim mücadelemizdir. Bu ülkeye barışı, demokrasiyi, özgürlükleri, kardeşliği, adaleti, hukuku getirmek ancak ve ancak mücadeleyle olur. Bize AKP hükümetinin altın tepsi ile sunacağı bir lütuf değildir. 

Kürt sorununun sadece bir raporla çözüleceğine inananlar gerçekleri görmek zorunda

Bütün bu bahsettiklerim ancak bir mücadele sonucunda elde edebileceğimiz bir kazanımdır. İşte bunun için 1 Eylül tarihine kadar barış mücadelesi dediğimiz, tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı savunduğumuz bu mücadelede herkes elini taşın altına koymak zorundadır. Şimdi diğer siyasi partilerin genel başkanları, yöneticileri bu ülkenin sorunlarını çözmek için her gün iki laf etmek yerine elini taşın altına koyup bu mücadeleye destek verse kazanımlarımız daha büyük olur. Kürt sorununu sadece bir raporla çözüleceğine dair inançlarını ifade edenler bazı gerçekleri görmek zorundadır. Nedir bu gerçekler? Kürt halkı üzerinde uygulanan baskıcı, inkar, asimilasyon politikalarını görmezden gelerek kimse bu ülkede Kürt sorunun çözümünden bahsetmemelidir. Bir halkın değerleri, bir halkın seçme ve seçilme hakkı elinden alınıyorsa, bir halkın seçtiği belediye başkanlarının yerine kayyımlar atanıyorsa, bir halkın seçtiği milletvekilleri cezaevine gönderiliyorsa, bir halkın siyasetçilerinin vekillikleri düşürülerek siyasetten men ediliyorsa tüm bu sorunların bir raporla çözülebileceğine inanıyor musunuz? Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, onlarca belediye eşbaşkanımızın, milletvekili arkadaşımızın, kadın yoldaşlarımızın rehine tutulduğu bir dönemde bütün bu gerçekleri görmeden, kayyıma karşı çıkmadan "Ben Kürt sorununu çözmek istiyorum, bir rapor hazırlıyorum" diyenler bu gerçeği mutlaka görmek zorundadır. 

Doğubayazıt halkına ihanet eden belediye başkanını asla affetmeyeceğiz

Bizim parti olarak en fazla güvendiğimiz, sözünü duruşunu esirgemeyen, her zaman her yerde önemli bir duruş sergileyen Doğubayazıt halkına önemli bir haksızlık yapıldı. Seçilen belediye başkanı sizin hak ettiğiniz bir davranış içinde olmadı. Bazid halkı bu davranışı asla hak etmedi. Doğubayazıt tarihsel olarak bizim için çok önemli bir yere sahiptir. İlk kadın belediye başkanlığı kazandığımız yerdir Doğubayazıt. Kadın çalışmalarının, kadın mücadelesinin en doruğa çıktığı yerlerden bir tanesidir Doğubayazıt. Siyaset gelip geçicidir. Eğer siyasette bir değer yaratmazsanız yaptığınız siyasetin hiçbir önemi yoktur. Biz bütün gücümüzü değerlerimizden alan bir halkız ve bir siyasi geleneğe sahip bir partiyiz. O değerlere sahip çıkmak, o değerlere tutunmak, o değerlerin üzerinden değerlerimize değer katmak bizim öğrendiğimiz, bizim mücadele ettiğimiz bu yolun en kıymetlisidir. Halkımız seçim döneminde belediye başkanına güvendi ve iradesini teslim etti. Ancak ne yazık ki sizin verdiğiniz o değere belediye başkanı sahip çıkmadı ve bunu heba etti. Parti olarak asla kabul etmediğimizi bu tür davranışları asla affetmeyeceğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Çünkü biz verilen her bir oyun, sandığa atılan her bir oyun bedelini ödeyerek buraları kazandık. Sandığa atılan her bir oy Doğubayazıt ilçemizde bize olan inancın, güvenin, Doğubayazıt'ta kadınların, gençlerin, annelerin, babaların, işçilerin, emekçilerin, esnafın bize duyduğu güvendi. Ancak belediye başkanımız ne yazık ki halka hizmet için gidilmesi gereken bir yerde halkın güvenini, halkın verdiği iradeyi, halkın bize duyduğu bu umudu çarçur etti. Hiç kimse moralini bozmasın, kimse bu anlamda belediye başkanının bu yanlış davranışı üzerinden kaygıya kapılmasın. Doğubayazıt halkı dimdik ayaktadır, biz size güveniyoruz. Şunu bir kez daha açık olarak ifade etmek isteriz ki biz bu tür yanlışlar içerisine giren herkese aynı muameleyi yapmak için karar almışız. Hiç kimse bu halkın değerleri üzerinden siyaset yapmasın, bu değerlere ihanet etmesin. Bu değerler kolay elde edilen değerler değildir. Bu değerler bizleri şimdiye kadar ayakta tutan, bizlere güç, moral veren, motivasyon veren değerlerdir. O yüzden kim olursa olsun bu konuda asla prim vermeyeceğimizi, asla affetmeyeceğimizi ifade etmek istiyorum.

Biraz önce buraya yaşlı bir amca geldi bana söylediği şey şuydu: "Biz duyduk ki bu belediye başkanı partiye gelip gidiyormuş". Hayır, kendisine de söyledim burada söylüyorum o belediye başkanının bizimle ilişkisi bitmiştir. Onun bizimle herhangi bir ilişkisi kalmamıştır.

Barışı savunalım, savaşa karşı çıkalım

Önemli bir dönemdeyiz, önemli bir süreç yaşıyoruz. Bütün bu yaşadıklarımızı bir barış ve demokrasi sürecine evirmek bizlerin elindedir. Bu yüzden de hem burada hem de Türkiye’nin her yerinde buluştuğumuz halkımızdan şunu istiyoruz: Barışı savunalım, savaşa karşı çıkalım, tecride karşı çıkalım, özgürlüğe sahip çıkalım. Bizi kurtaracak olan bu yoldur, bu anlayıştır. Bu yolu yürümeye hep birlikte devam edelim. 

21 Ağustos 2020