Buldan: Yurttaşlarımız, bu iktidarın yarattığı acı reçeteye katlanmak zorunda değildir

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan’ın 2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulunda yaptığı konuşma:

Sayın Başkan,
Değerli Milletvekilleri,

Konuşmama geçmeden önce Genel Kurulu ve bizleri izleyen değerli halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Buradan cezaevlerinde hukuksuzca tutulan Sevgili Figen Yüksekdağ, Demirtaş, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak ve tüm arkadaşlarıma kucak dolusu selamlarımı gönderiyorum.

Sayın Milletvekilleri,

Bütçe hakkı; toplumu kuşatan ekonomik politikaların oluşturulmasına ve denetimin yapılmasına ilişkin söz söyleme ve talep sunma hakkıdır. Bu hak; 1215 tarihli Magna Carta, yani Büyük Özgürlükler Sözleşmesi İle elde edilen en önemli toplumsal kazanımlardan biridir. Fakat 2017 referandumuyla birlikte halkın bütçe hakkının Saray’a devredildiği bir süreci yaşıyoruz.

Bugün burada, halkın meclisinde, halka ait olmayan, ama halkın vergilerinden oluşan, parlamentonun bir virgülüne dahi dokunamadığı AKP iktidarının bütçesini görüşüyoruz.

Bu bütçe; hukuksuzluğu, yoksulluğu, işsizliği, eşitsizliği, adaletsizliği derinleştiren bir bütçedir. Bu bütçe; geçim derdinde olan milyonları değil, seçim derdinde olan ve sadece kendi bekasını düşünen AKP’nin iktidar çıkarlarını koruyan bir bütçedir. Bu nedenle diyoruz ki; Saray iktidarı sebeptir, yaşanan tüm bu ekonomik, siyasal krizler ise bir sonuçtur. Bugün yaşamakta olduğumuz durum; tam da tekçi sistemin çoklu krizidir.

Kurduğunuz sistemde; çoğulculuğun yerine tekçiliği, demokrasinin yerine faşizmi, hukuk devleti yerine polis devletini, özgürlüklerin yerine yasakları, hakikatin yerine yalanı, barışın yerine çatışmayı, ekmeğin yerine mermiyi, seçilmişlerin yerine kayyımı, parlamentonun yerine vesayeti, çözümün yerine inkârı ve çözümsüzlüğü koydunuz.

İktidara geldiğinizde; “vesayetle mücadele edeceğiz” demiştiniz. Şimdi vesayetin yeni sahibi siz oldunuz. Bu vesayet sisteminde yurttaşla barışık bir iktidardan hiç kimse söz edemez. Toplumun hemen hemen tüm kesimleriyle kavgalısınız. Kadınlarla kavgalısınız. İstanbul Sözleşmesi’yle kavgalısınız. Ekoloji mücadelesi verenlerle, hekimlerle, barolarla, odalarla kavgalısınız. Maden işçileriyle, köylüyle, çiftçiyle, üreticiyle kavgalısınız! Komşu ülkelerle kavgalısınız!

Kurduğunuz sizden olanlar dışında hiç kimse; Kürt de, Alevi de, Arap da Ermeni de, Süryani de, Êzidî de, Rum da, Roman da, Çerkes de, Laz da güvende değildir.

Ülkeyi öyle bir hale getirdiniz ki, geçmişte devlet içerisinde gizli olarak örgütlenen Susurluk benzeri hukuk dışı yapılar, iktidarınızda artık kendini gizleme gereği bile duymamaktadır. Bu yapılar, sizden aldığı cesaretle neredeyse siyasete müdahale edecek güce kavuştular. Bunların, ittifakınızın adeta kayyımı gibi rol oynaması, kurduğunuz sisteminin bir sonucudur. Demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne dayanmayan bir rejimin paydaşları; darbeciler olur, mafyalar, çeteler olur. Demokrasinin olmadığı yerde karanlık dehlizler olur.

Roboski Katliamı’nın üzerinden tam 9 yıl geçti. “Roboski Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” demiştiniz. Bu sözünüzün üzerinden 9 yıl geçti, bu söz 9 yıldır havada duruyor. Görüyoruz ki; şimdi bu karanlık dehlizlerle ittifak halindesiniz!

Adalet Bakanı “Adalet yerini bulsun kıyamet kopsun” diyor. “Hâkimler karar verirken önündeki dosyaya baksın” diyor. Bu sözler; yargınızın hukuka değil, iktidarın iki dudağı arasına bakarak karar verdiğinin açık bir itirafıdır. Kararların, adalet saraylarından değil, Beştepe Sarayı’ndan çıktığının gerçek bir kanıtıdır.

Demirtaş, Yüksekdağ ve Kavala başta olmak üzere on binlerce insanı, siyasetçiyi, belediye eşbaşkanını, gazeteciyi tutuklattıran; hukuk değildir, onlara terörist diyen engizisyon zihniyetidir.

Bu ülkede Meclis’i bombalayan darbecilerle bir dönem ittifak yapanların, yine Suriye’yi ve Türkiye’yi kan gölüne çeviren barbar IŞİD’e göz kırpanların muhalif siyasetçilere terörist demesi hakikaten manidardır. Arkadaşlarımız hakkındaki fezlekeler cemaat savcılarından, tutuklama talimatı ise iktidarınızdandır. Ortaklığınız siyasi davalarda aynen devam etmektedir. Nitekim eski bir vekiliniz de “Aynı Fetö yöntemlerini uygulamaya başladık” itirafında bulundu. Gerçeği söyledi diye hemen disipline verdiniz! Ama hakikati disiplinle ihraç edemezsiniz!

Bakın! Partimizin önceki MYK’sına aynı yargınız tarafından bir kumpas düzenlendi. Damat savcınız Saray’a gitti, talimat aldı ve düğmeye bastı. Ardından Yargıtay üyesi yapılarak ödüllendirildi. Tam organize işler!

Şimdi aynı yargıya bakıyoruz; insanları helikopterden atanları, işkence ve yargısız infaz yapanları, taciz ve tecavüzde bulunan güvenlik görevlilerini ise açıkça korumaktadır. Van’da Osman Şiban ve Servet Turgut’u öldürme amacıyla helikopterden atan, Turgut’un ölümüne neden olan failler günlerdir yargı önüne çıkartılmadı. Çünkü iktidarınızın himayesindedirler. Kemal Kurkut’u Diyarbakır’da katleden polis beraat ettirildi. Adalet bir kez daha kurşunlandı. Bu kararın anlamı şudur: Kürdü vurmak serbest! Nasıl olsa arkalarında “Mevzuata takılmayın” diyen bir iktidarın olduğunu biliyorlar! Hakkâri’de 61 yaşındaki Şerali Dereli ve 16 yaşındaki çocuk Özcan Erbaş askerlerce öldürüldü. Emrinizdeki güvenlik güçleri Hakkâri’yi adeta Filistin’e çevirdi.

Cinayetler durmuyor, çünkü halka silah doğrultanlar sizin sayenizde yargılanmayacaklarını çok iyi biliyorlar. Roboski, Soma, Suruç, Ankara ve Çorlu katliamlarındaki adalet çığlıklarını duymazsınız, ama ne zaman ki dolar 8,5 lira olur, hukuk o zaman aklınıza gelir. Biz biliyoruz, sizin hukuk anlayışınız insanlığın hukuku değil, doların hukukudur.

Böylesi bir süreçte iktidarınız reform söylemini ortaya attı. Son yargı paketinizin sonuçları ortadadır. Mafyayı, kadın katillerini, kadına, çocuğa karşı cinsel suç işleyenleri serbest bırakarak, onların yeniden suç işlemesine olanak tanıyan bir reform yaptınız. Yeni reformunuzun da bundan farklı olmayacağı gün gibi ortadadır. Yargınız, mafya düzenini eleştirdiği için bir insanı mafyaya hakaretten tutukladı. İşte iktidarın reform zihniyeti budur.

İktidarınızın talimatıyla son 20 günde çoğunluğunu partililerimizin oluşturduğu 983 kişi hukuksuzca gözaltına alındı. Van’da polisleriniz bir gece yarısı parti binamıza düşman mevzisine girer gibi girdi. “Biz geldik” diye de not bıraktılar. Bir IŞİD hücresine böyle girildiğine hiç tanık olmadık. Bunu yapanlar, cesareti sizin Kürt düşmanlığı politikalarınızdan almaktadırlar.

Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’yi, yine HDK’yi, DTK’yi, demokratik kurumları ve sivilleri her gün hedef alan, işkence yapan, gladyo gibi insan öldürmeyi metot haline getirenler şunu iyi bilsinler: Sırtınızı yasladığınız bu iktidar gidicidir. Üstelik sizi de yüz üstü bırakacaktır. O zaman, adaletten kaçamayacaksınız ve yaptıklarınızın hesabını adalet önünde teker teker vereceksiniz. Bu iktidar da tüm bu hukuksuzlukların hesabını mutlaka adalet önünde verecek! Hiçbir şey karanlıkta kalmayacak!

Değerli Milletvekilleri

Hukuk ve kural tanımayan bir rejimin sonucu olarak Türkiye, en büyük krizlerle karşı karşıyadır. AKP İktidarı, başkanlıkla her sorunu çözeceğiz dedi. Çözümü bir yana bırakalım kendileri en büyük sorun haline geldi! “Kriz yok” dediniz. “En kötüsünü geride bıraktık” dediniz. “Türkiye şaha kalkıyor” dediniz. Ama sonuç ortada; büyük kriz ve çöküş. Yönetemiyorsunuz, götüremiyorsunuz! İktidarınızın ömrünü uzatabilmek için sürekli kriz ve çatışma siyaseti izliyorsunuz ancak bu da sizi kurtarmaya yetmeyecektir.

Libya’dan Suriye’ye, Irak’tan Akdeniz’e, Ege’den Azerbaycan'a kadar uzanan hatta sürekli çatışmacı bir politika izlediniz. Suriye’de IŞİD yapıları üzerinden söz sahibi olmaya çalıştınız. Sizi daha 2011’de HDP olarak uyardık. Kuzey Suriye halklarıyla doğru diyalog kurun, barışçıl bir politika geliştirin, böylece hem Suriye’de hem Türkiye’de demokratik çözümün yolu açılır dedik. Ama uyarılarımızı dikkate almadınız. Kürt halkının kararlılığını ve gücünü hesaba katmadınız. Gidip çetelere yatırım yaptınız. Sonuç; Şam'da şah yapmaya gittiniz! Ama Kobanî'de halk size mat dedi. IŞİD vezirleriniz işe yaramadı. Suriye satrancını kaybettiniz.

Rojava’nın intikamını almak için her gün HDP’ye operasyon üzerine operasyon yapıyorsunuz. HDP’nin gücünü kıracağınızı, demokratik siyasetten vazgeçirebileceğinizi sanıyorsunuz. Ama çok büyük yanılıyorsunuz. Bizim demokratik mücadele geleneğimizi tasfiye etmek isteyen onlarca hükümet buradan geldi geçti. Hepsi birer birer silinip gitti. Fakat biz daha da büyüdük, daha da güçlendik.

Artık ne cezaevlerine, ne de alanlara sığıyoruz. Ne tutuklandıkça tükeniyoruz, ne de işkenceyle baskıyla siniyoruz! Her türlü zor yöntemiyle geldiniz, fakat halk selinin önüne geçemediniz, geçemeyeceksiniz!

Siz de geçicisiniz. Ama biz yine de burada olmaya devam edeceğiz. Ve biz olduğumuz sürece ne barışın sesi susacak, ne hakikatin üstü örtülebilecek. Ne kadınsız bir siyasete, ne de eşitsiz bir yaşama izin vereceğiz! Gerçeğin dili, adaletin savunucusu, özgür bir yaşamın kurucu gücü olmaya devam edeceğiz ve bunu mutlaka başaracağız.

Sayın Milletvekilleri

Bu iktidar, her sıkıştığında üç yola başvurur. Sahte reform, doğalgaz müjdesi ve AB üyeliği. AB yeniden aklınıza geldi. Geleceğimizi orada görüyoruz demeye başladınız. Sizin bir geleceğiniz yok ki!

Şimdi buradan soruyoruz: AB kriterlerini yerine getirmek için bugüne değin ne yaptınız? Örneğin Brüksel’de seçilmişlerin yerine kayyım atanıyor mu? İsviçre’de muhalif siyasetçiler tutuklanıyor mu? Danimarka’da insanlar helikopterden atılıyor mu? İtalya’da sınırda insanlar savaş uçaklarıyla vuruluyor mu? Strazburg’ta yargı siyasilerin talimatıyla mı karar veriyor? Bunların hepsi sizde var. AB kriterlerinin yerine Saray kriterlerini koydunuz. Bu halinizle üyeliği bırakalım AB’nin kıyısından bile geçemezsiniz. Bugüne değin söz verip de AB’nin gereklerini yerine getirmeyen sizden önceki iktidarlar şuan neredeyse sizin de gideceğiniz yer orası olacaktır.

Hukuk devletinin, demokrasinin, düşünce özgürlüğünün olmadığı, bir twit atanın dahi tutuklandığı bir ülkenin uluslararası alanda saygınlığı olmaz. Demokrasinin olmadığı yerde ekonomik istikrar da olmaz.

Demokrasiyi çökerttiğiniz için bugün ekonomi de çökmüş durumdadır. İktidarınız boyunca hiçbir katma değer üretmediniz. Fabrikaları sattınız, ülkenin kaynaklarını, topraklarını sattınız. Tarımı, hayvancılığı bitirdiniz. 18 yıllık iktidar karneniz; açtığınız değil, sattığınız fabrikalarla doludur. İnsanların yoksullaşmasının, işsizlikle, açlıkla boğuşmasının nedeni sizin bu politikalarınızdır.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Şöyle Kızılay’a inin bir bakın! Gözlerinde umut olan tek bir insanımıza rastlayamazsınız. Çünkü siz umudu bitirdiniz! İnsanlar artık hayal bile kuramaz oldu! İnsanların hayallerini de elinden aldınız. Bugün milyonlarca insanı açlık sınırının altındaki bir asgari ücrete, yüz binlerce KHK’liyi açlığa mahkûm ettiniz. İnsanların işini, ekmeğini elinden aldınız. Üniversite mezunu milyonlarca gencin geleceğini çaldınız. “Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir şey yok” diyerek yoksul ailelerin binbir emekle okuttuğu gençleri işsiz bıraktınız! Çaresizliğe sürüklediniz.

Kamuya alımlarda liyakatı değil, torpili tek kriter yaptınız. İşe alımları parti teşkilatlarınıza, cemaatlere, tarikatlara bağladınız. Teşkilatlarınızı adeta İŞKUR’a çevirdiniz! Çalışanları, emeklileri, esnafları, üreticileri perişan ettiniz. Emeklilik bekleyen EYT’lileri mezarda emekliliğe mahkûm ettiniz!

Gidin bakın marketlere! En fazla alınan soğandır, patatestir, bulgurdur, makarnadır. İnsanları kasapların yanından dahi geçemez, evine bir kilo et alamaz hale getirdiniz. İktidarınızı, çevrenizi, yandaşlarınızı zenginleştirirken, halkı ise daha fazla fakirleştirdiniz. İnsanlar kirasını, elektrik, su faturasını dahi ödeyemezken siz, halkın kaynaklarını kışlık, yazlık uçan saraylarınıza harcadınız. Halkın vergilerini savaşta, çatışmalarda heba ettiniz.

Milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşam mücadelesi verirken, sarayınızın bir günlük harcaması tam 8.6 milyon liradır. 4 bine yakın asgari ücretlinin bir aylık alın terini bir günde sarayınızda harcıyorsunuz. Halk, ekmeği zar zor alırken, siz ise, 1.5 milyon asgari ücretlinin bir aylık maaşı olan 3.3 milyar lirayı Katar’dan aldığınız uçağa ödediniz. İnsanlar nasıl geçinirse geçinsin! Yeter ki sizin itibarınız sarsılmasın! Yeter ki Katar-Satar ittifakınız baki kalsın!

Ekonomi büyüdü, milli gelir arttı diyorsunuz. Ekonomi büyüdüyse asgari ücret niye halen 2 bin 300 liradır? Niye 4 bin lira değildir? Buradan soruyoruz. Ya büyüme rakamlarınız gerçek dışı, ya da büyüyen kısmı siz kendiniz alıyorsunuz! Küçülen kısmı ise işçiye emekçiye reva görüyorsunuz.

Bir tünel inşaatındaki 19 bin liralık iş için yandaş şirketinize, Cengiz’e 17 milyon lira ödediniz. İşçiye emekçiye gelince kaynak yok dersiniz ama söz konusu yandaşlarınız olduğunda dükkân sizin dersiniz.

Açık söylüyorum: Saray’ın israfları bir sebeptir, açlık sınırının altındaki asgari ücret ise bir sonuçtur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’niz müsrif bir sistemdir ve yoksullaşmanın en büyük sebebidir.

Pandemi felaketinde bile halkı kendi kaderiyle baş başa bıraktınız. Bütün dünyada yönetimler, kendi halkına mali yardım yaptı, destek verdi. Siz ise yardım yapacağınıza, halka İBAN verip para topladınız. Bir de insanları kredilerle borçlandırdınız. Virüsü dahi fırsat olarak kullandınız. Neresinden bakarsanız bakın bu durum utanç vericidir. Salgında bile insan yaşamını değil rantınızı, yandaş şirketlerinizi düşündünüz. Bir maske dahi dağıtamazken, Kanal İstanbul ihalesini yaptınız.

Evet, polis devleti olmada üstünüze yok. Ama iş sosyal devlet olmaya geldiğinde, insanlara “başınızın çaresine bakın” diyen bir devleti ve iktidarı gördük.

Salgının boyutlarını dahi gizlediniz! Covid yüzünden neredeyse cenaze kalkmayan hane kalmadı, her gün on binlerce insan bu hastalığın pençesine düşüyor. Acil kapılarında boş sedye arıyor, tedavi olabilmek için hastanelerin önünde ümitsizce boş yatak bekliyor.

Salgının bu ağır tahribatı yaşatmasının nedeni sizin gerçeği sürekli saklamanızdır. Gerçeği ortaya çıkartan Tabipler Birliğini, hekimleri, bilim insanlarını hedef aldınız, terörist ilan ettiniz! Siz virüsle değil, hakikatle savaştınız!

Elbette bu salgın geçecek, ama yaptıklarınız, halka çektirdikleriniz asla unutulmayacak. Giden canlar, her gün tükendik diyen ve can veren hekimlerin çığlığı asla unutulmayacak. İşe gitmezsem açlıktan ölürüm diye insanların çaresizliği asla unutulmayacak! “Beni virüs değil, sizin bu düzeniniz öldürür” diyen yurttaşın sesi asla hafızalardan silinmeyecek!

Değerli Milletvekilleri,

Bugün gerek Ortadoğu, gerekse Türkiye ölçeğinde ulus devlet siyasetindeki en önemli kırılma noktası Kürt sorunudur. Cumhurbaşkanı bir kez daha, “Kürt sorunu yoktur. Biz çözdük” diyerek inkâr siyasetinin diline sarıldı. Gören gözler, duyan kulaklar için bir kez daha söylemek isteriz ki; Kürt sorunu vardır, tarihsel bir sorundur.

Kürt sorunu; yakılan yıkılan köylerdir, göç ettirilen milyonlardır, inşa edilen cezaevleridir, yasaklı Kürtçedir, Meclis tutanaklarına yazılan X’lerdir, her yere sinmiş işkencedir, Roboski’dir, Kemal Kurkut cinayetine verilen beraattir, Tahir Elçi’nin yerdeki bedeni, Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz’ın asılı kalan bakışlarıdır. Kürt sorunu, tahrip edilen mezarlardır. Kürt sorunu, Kürt halkının inkâr politikalarına olan yüz yıllık bir itirazıdır. Kürt sorunu; Kürtlerin kendi öz kimliklerini eşit ve özgürce yaşayamamasıdır.

Kürt halkı, iktidar eliyle büyütülen Kürt düşmanlığı nedeniyle bugün Türkiye’de kendisini güvende hissetmemekte ve birlikte yaşam iradesinde her gün kırılma yaşamaktadır. Devlet aklının bu gerçeği iyi görmesi gerekir.

Kürt sorunu sadece Kürtlerin ve HDP’nin bir sorunu da değildir. Başta devlet olmak üzere tüm siyasi partilerin, parlamentonun, yurttaşların, sivil toplumun ortak sorunudur.

Bugün Demokratik Kürt siyaseti, çözümsüzlük nedeniyle adeta Gordion düğümüne dönüştürülen Kürt sorununun, adil çözümü için önemli bir irade ortaya koymaktadır. Bu irade, ‘Demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk’ temelinde demokratik siyasetin geliştirilmesini ve evrensel hukuk içinde Demokratik Anayasal İttifak hattını benimsemesidir.

2013-2015 yılları arasında yürütülen diyalog ve görüşme süreci yeni bir demokratik paradigmanın oluşabilmesi adına tarihi önemdeydi. Ancak AKP, başkanlık hevesleri uğruna bu süreci heba etti. Milyonların barış talebi yerine tek adamın başkanlığını tercih etti.

Bu vesileyle çözümün gerçek yeri olan bu Meclis’te Sayın Öcalan’ın 7 Ağustos 2019’da kamuoyu ile paylaştığı mesajını kayıtlara geçirmek isterim: “Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.”

Bu çözüm iradesine cevabınız; İmralı’da hukuk dışı tecriti ağırlaştırmak ve kayyım darbesine başvurmak oldu. Kürt sorununu tecritle kayyım makası arasına sıkıştırarak, kesmek istediğinizi bir kez daha gördük.

Tarihi deneyimler de göstermektedir ki Kürt sorununu çözmezseniz, Kürt sorunu sizi çözer ve çözüyor da. Burada özellikle devlet aklına seslenmek istiyorum: Tecrit hukuksuzluğundan, karanlığından bir an önce vazgeçin. Bugün tecritin son bulması için cezaevlerinde binlerce tutuklu yeniden açlık grevine başladı. Bu hukuksuzluk son bulsun artık!

İmralı’nın kapılarını diyalog ve müzakereye açmazsanız Moskova’nın, Washington’un, Avrupa’nın, uluslararası güçlerin kapısında beklemeye, Katar sermayesine muhtaç kalmaya devam edersiniz. Uluslararası alanda sizin üzerinizdeki tecrit de kalkmaz.

Tecritle Kürt halkının demokratik ilerleyişini durduramayacağınız gerçeğini artık kabul etmeniz gerekir. Bugün Kürt halkı yaşadığı tüm topraklarda radikal değişimin demokratik öncü gücüdür. Barış ve özgürlük gücüdür. Bu nedenle dünyanın saygın halkları arasındadır.

Siz, 1925’lerin, 38’lerin, 80’lerin, 90’ların karanlık ruhunu yeniden diriltmeye çalışırken, Kürt halkı ise, kendi zamanını yarattığı yeni bir yüzyılı yaşamaktadır. Tarihin bu akışını kırmaya ve değiştirmeye asla gücünüz yetmeyecektir.

Çözümden kaçtıkça çözülmekten de kurtulamayacaksınız. Şunu net olarak ifade edeyim: Kürt sorunu önce iktidarınızı çözecek ve iktidar değişimini yaratacaktır. Ardından çözümün yolu açılacaktır. Toplumsal ittifakla, demokrasi ittifakıyla, sivil toplum ittifakıyla Kürt sorunu ve demokrasi sorunları birlikte, eş zamanlı çözülecektir.

Dün olduğu gibi bugün de yarın da çözümden yana ve hazır olan HDP; anayasal, demokratik çözümün öncüsü ve yürütücüsü olmaya devam edecektir. HDP var oldukça çözümün yolu da her zaman açık olacaktır.

Değerli Kadın Milletvekilleri,

Bütçeler toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmada ve kadınların güçlendirilmesine yönelik politikaların geliştirilmesinde önemli araçlardan biridir. Bütçelerin toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmemesi eşitsizliği daha da derinleştirmektedir.

Bu bütçe de ekonomik kriz ve pandemi sürecinde kadınların durumunu gözeten ve iyileştirmeye çalışan değil, aksine kadınlar için daha fazla emek sömürüsü, daha fazla yoksulluk ve yoksunluk öngörmektedir.

Bizler; kadınların işsizlikle, açlıkla, yoksullukla yüz yüze bırakılmasını, kadın emeğinin sömürülmesini, Eşbaşkanlıkla yönetilen belediyelerimize kayyım atanarak kadınların çok daha ağır sorunlarla baş başa bırakılmasını asla kabul etmiyoruz! Eşbaşkanlık bizim için yaşamdır. Biz yaşamdan vazgeçmiyoruz!

Bir kez daha burada belirtmek isteriz; kamu kaynaklarının toplumsal cinsiyete duyarlı dağıtılması ve kamu hizmetlerinin kadınlara özgü sorunlara etkin çözüm geliştirecek şekilde yeniden planlanması için mücadelemiz devam edecektir. Biz kadınların, işçinin, emekçinin kadınların alın terinden, sofrasından çalınan kaynaklarla savaşa bütçe yaratılmasına karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.

Kadınları şiddetten koruyacak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltacak İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması için tüm demokratik zeminlerde mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz.

Eşbaşkanlık sistemi ve eşit temsiliyetin yani kadın odaklı yerel yönetimlerimizin kayyım darbesiyle gasp edilmesini hiçbir zaman kabul etmeyecek, erkek iktidarınıza karşı direnmeye devam edeceğiz. Buradan bütün kadınlara söz veriyoruz.

Değerli Halkımız, Değerli Kamuoyu

İçinden geçmekte olduğumuz bu karanlık süreç hiç kimseyi asla umutsuzluğa ve karamsarlığa düşürmemelidir. Yurttaşlarımız, bu iktidarın yarattığı ağır maliyeti ödemek, acı
reçeteye katlanmak zorunda değildir. Hesabı ödemesi gereken halklar değil, bu iktidardır. Bu çöküşten çıkış yolu vardır. O da radikal demokratik değişimdir.

82 milyonun geleceğini, tek adamın geleceğine bağlayan bu sistemin neden olduğu krizlerden kurtulmak ancak ve ancak iktidar değişimiyle mümkündür. HDP fikriyatı 7 Haziran ve 31 Mart’ta bu değişimin yolunu açmıştır. Asıl mesele halkı bu çöküşten büyük zarar görmeden kurtarabilmektir. Bunun için yeniyi ve ortak geleceği hep birlikte kurmak zorundayız.

Bakınız, 100. yılında halk egemenliğinin temsili edildiği yer olan parlamenter sistemin iradesi ve denetim yetkileri büyük oranda bu iktidar eliyle ortadan kaldırılmıştır. Bir sonraki hedeflerinin; 2023’te, yüzüncü yılında Cumhuriyet’in tasfiye sürecini tamamlamak olduğu ortadadır. En nihayetinde bu tek adam sistemini, demokratikleşmeyen, çoğulculuğa kapalı Cumhuriyet’in tekçi yapısının doğurduğu unutulmamalıdır.

Bunun için erken seçim çağrımızı yineliyoruz. Erken seçim diyoruz, halka gidelim diyoruz. Demokrasi için siyaset yürütenlerin de sokaktaki bir yurttaş kadar cesur, kararlı ve net olması, özellikle dış politikada iktidarın ömrüne katkı sunabilecek yaklaşımlardan uzak durması büyük önem taşımaktadır.

Sözlerimi bitirirken, özellikle şunu vurgulamak istiyorum. Bu ülkenin kadim halklarına, inançlarına, kadınlara, gençlere faşizmle kara kışı yaşatanların karşısında bizim, halklara demokrasi ve özgürlük baharını yaşatacak gücümüz de var, basiretimiz de var, inancımız da var, kararlılığımız da vardır. Güzel ve aydınlık günlere olan inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

7 Aralık 2020