Büyük Konferansımız başladı: Gelecek dönemin inşasının ana aktörü, anahtar gücü olacağız

Partimizin 5’inci Büyük Olağan Kongre öncesinde gerçekleştirdiği konferanslar süreci bugün ve yarın yapılacak olan 4’üncü Büyük Konferansımızla sona erecek:

Partimizin 5’inci Büyük Olağan Kongre öncesinde gerçekleştirdiği konferanslar süreci bugün ve yarın yapılacak olan 4’üncü Büyük Konferansımızla sona erecek. Büyük Direniş Büyük Yürüyüş şiarıyla Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen kongreye 684 kayıtlı delege katılıyor. Eş Genel Başkanlarımız Pervin Buldan, Mithat Sancar bileşen partilerimizin Eş Genel Başkanları ve çok sayıda konuk konferansımıza katıldı. 

Açılış konuşmalarıyla başlayan konferansın ilk gününde siyasal gelişmeler, örgütsel durum değerlendirmesi yapılacak, ikinci günde ise partinin önümüzdeki dönem mücadele hattını belirleyecek olan karar önergeleri tartışılacak. Alınan kararlar 3 Temmuz’da Kongre'ye sunularak kongre ve konferans metinleri olarak karar altına alınacak. 

Divan’a Dersim Dağ, İlknur Birol, Samet Mengüç, Mahfuz Güleryüz, Tülay Hatimoğulları seçildi. Divan adına konuşan Mahfuz Güleryüz, devrimci önderleri anarak salondakileri selamladı. Güleryüz, mücadele ve geçmiş mirasından aldıkları güçle konferansı gerçekleştirdiklerini belirterek, “Ülkenin, bölgenin ve belki de  dünyanın umutla baktığı partinin neferleriyiz. Bu bilinçle bu kararlılıkla konferansımızı gerçekleştireceğiz. Bu büyük mimarın yaratıcısı olan Sayın Öcalan’ı saygıyla selamlıyoruz. Biz gücümüzü Mahirlerden Denizlerden, Kaypakkayalardan alıyoruz” dedi. 

Konferansın açılışında konuşan Sancar ve Buldan şunları söyledi:

Pervin Buldan: Önemli günlerin şafağında buluştuk, demokratik geleceği birlikte inşa edeceğiz

Binlerce kilometre uzaktan, bin bir emekle konferansa katılan değerli arkadaşlar, hepiniz konferansımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Hûn bi xêr hatine, ser seran ser çavan hatine. Mücadeleyle geçen nice zamanlardan sonra bir kez daha önemli günlerin şafağında buluştuk. Bu buluşmamızda alacağımız önemli kararlarla demokratik geleceğe birlikte yürüyeceğimize, demokratik geleceği hep birlikte öreceğimize yürekten inanıyorum. Çünkü HDP, gücünü geçmişten alan büyük bir umudun bugünkü temsilcisidir. Bu umudun temsilcileri olarak bizler, emeklerimiz ve fikirlerimizle mücadelemizi büyütecek ve inşa aşamasına geçerek, güçlü demokrasiyi ve onurlu barışı bu ülkede var edeceğiz.

AKP-MHP ittifakı varlığını Kürt sorununun inkarında görüyor

AKP-MHP blokunun kurduğu tekçilik rejimi, hakkın ve halkın inkârı rejimidir. Bu rejim kadınlara her türlü hakareti ederek, kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini gündemde tutarak kendisini var etmeye çalışan bir iktidardır. Bu iktidar Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerini görmezden gelerek ayakta durmaya çalışmaktadır. Bu ittifak, varlığını Kürt sorununu inkâr etmeyle eşdeğer gören bir iktidardır. Tüm dünyanın kabul ettiği Kürt sorunu inkar edilecek, kabul görmeyecek bir sorun değildir. Demokrasiden, hukuktan ve adaletten uzaklaşmış bir iktidarın başta Kürt sorunu olmak üzere bu ülkenin yakıcı sorunlarını inkarla ayakta durduğunu ve ve zihniyetini, politikasını bunun üzerine oluşturduğunu çok iyi biliyoruz. Oysa hakikatin bir huyu vardır. Hakikat en zalim iktidarlara karşı bile yürümeye devam eder. Biz yürüyoruz, yürümeye devam edeceğiz. 

Barış için İmralı’nın kapıları diyalog ve müzakereye açılmalıdır 

Bugün Türkiye’de bir arada yaşam ve demokrasiyi gerçekleştirmenin hakikati, Kürt sorununun demokratik çözümüdür. Diyalog ve müzakere seçeneklerinin gündeme alınması ve onurlu bir barış siyaseti için adım atılmasıdır. Barış için İmralı’nın Sayın Öcalan’ın diyalog ve müzakerede rolü önemsenmelidir. Sayın Öcalan’ın demokratik çözümün ve barışın sağlanmasında oynayacağı hayati rolün koşulları bir an önce sağlanmalıdır. Bu ülke 2011-2015 yıllarında barış sürecine tanıklık etti. O süreçte insanların geleceğe umutla baktığı, insanların yaşamını yitirmediği, annelerimizin gözyaşı dökmediği, insanların geleceğe umutla baktığı bir süreç yaşadı bu ülke, bu coğrafya ve bu topraklar. Ne zaman ki tecrit başladı, İmralı'nın kapıları kapandı; o zaman bu ülkede ölümler, çatışmalar oldu ve gencecik insanlarımız yaşamını yitirmeye başladı. 

Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük gelmez

Herkes bilmelidir ki, Kürt sorunu çözülmeden, Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük gelmez. Türkiye’de Kürt sorununu demokratik ve onurlu şekilde çözme iradesi gösteremeyen hiçbir iktidar, aktör başarılı olamayacaktır. Ne iktidar ittifakları, ne inkarcı politikalar yol alabilir, ne de muhalefet fikir ve irade geliştirmeden bu ülkede kazanabilir. Biz bu sorunun hem iktidarın hem de mevcut muhalefetin mutlaka ama mutlaka gündeminde olması gerektiğinin altını önemle çiziyoruz. Kürt sorunu bu ülkenin tamamını ilgilendiren bir sorundur. Bu sorun çözülmeden barış ve demokrasinin gelmeyeceği gerçeğini herkesin bilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de değişim isteyen herkesi vakit kaybetmeksizin Kürt sorununda çözüm önerilerini sunmaya, demokratik anayasa ve inanç temelli hakları tanımaya bir kez daha davet ediyorum. Bu çağrı sadece bir siyasi davet değildir, demokratik yaşamın zorunlu şartıdır. 

Büyük Barış Koalisyonuyla zafere ulaşacağız, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız

Bizler, inkâra yaslanan ve çözüm ufku olmayan güçlere karşı bedeli ne olursa olsun Türkiye halklarıyla birlikte barış hakkını savunacak ve Kürt sorununda demokratik çözümü mutlaka getireceğiz. Hukukun ve demokrasinin askıya alınmasına, Kürt sorununda çözümsüzlüğe karşı Büyük Barış Koalisyonu ile zafere ulaşacağız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yerel demokrasi, özgürlükçü laikliği ve onurlu barışı, Türkiye halklarıyla birlikte var edeceğiz. Cumhuriyetin ilk yüzyılında acı çekenler, ezilenler olarak muhakkak biz kazanacağız. Kürt halkı için eşitlik ve özgürlük, Türkiye halkları için demokratik yaşam diyeceğiz. Büyük Barış Koalisyonuyla önümüzdeki yüzyılda cumhuriyeti demokrasiyle mutlaka taçlandıracağız. Büyük Barış Koalisyonunu, savaşın, mutlak tecridin ve ekonomik çöküşün yaşandığı bu en karanlık anda kuracağız. Çünkü bizler, en karanlık anın şafağa en yakın an olduğunu bilen bir geleneğin temsilcileriyiz. 

Kuzey Doğu Suriye ve Güney Kürdistan’a yönelik saldırılar sadece Kürtler değil Türkiye toplumu için de yıkıcı sonuçlar yaratıyor

Evet, bugün savaşla, mutlak tecritle, ekonomik çöküşle tarihin en karanlık dönemindeyiz. AKP-MHP ittifakı yarattığı derin krizle birlikte giderek güç kaybetmektedir, oy kaybetmektedir ve Türkiye toplumuna artık hiç bir şey sunamamaktadır. Bu güç kaybını örtmek, önlemek için içeride ayrımcı ve kutuplaştırıcı politikaları, dışarıda ise savaş siyasetini yükseltmektedir. Kuzey ve Doğu Suriye topraklarına ve Güney Kürdistan’a dönük kapsamlı savaş ve ilhak siyaseti yürütmektedir. Dünyanın neresinde bir Kürt kazanımı varsa buna düşmanlık eden bir iktidarla ve bu zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu hiç kimse aklından çıkarmasın. Bu saldırılar yalnızca Kürtler için değil, Türkiye toplumunun tamamı için yıkıcı sonuçlar yaratmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün yolu savaşa, silaha ve çatışma siyasetine son verilmesinden geçer. Bu ülkeyi yönetenler güvenlikçi politikalarla, savaşlarla çatışmalarla Kürt sorununun çözülmediğini anlamayan iktidar aynı yöntemle sorunu çözme yoluna gidiyor ve bu sorunun yakıcı sonucunu tüm Türkiye halkları ve toplumu hep birlikte ödüyor. Barışa giden yolu kapatan bütün seçenekler, Türkiye’ye daha fazla yıkımdır, yoksulluktur, açlık ve sefalettir. 

Savaşla suç ekonomisi inşa ediliyor, rant ve sömürü düzeni kuruluyor

Barışa kapatılan kapılar savaşı büyütmüş ve savaştan beslenen suç ekonomisini inşa etmiştir. Savaş politikalarına dayanan sistem, ekonomide kaynakların bir avuç yandaşa peşkeş çekme, sömürü ve rant düzenidir. Bunun adı kısacası suç ekonomisidir, merkezi ise tekçi, talancı iktidardır. Geldiğimiz noktada, savaştan beslenen suç ekonomisi her gün kendini yenilemektedir. Sermayenin emek üzerindeki sömürüsü bu yolla daha da derinleşmiştir. Türkiye halkları yoksulluğa, açlığa ve sefalete asla mahkûm değildir. Kaynakları savaşa, yandaşa, ranta ve çetelere akıtan AKP-MHP ittifakı, Türkiye’yi bir sefalet adasına dönüştürmüş ve üretim ekonomisini sıfırlamıştır. Türkiye bugün ciddi bir gıda kriziyle karşı karşıyadır. AKP’nin yanlış politikaları üretimi durma noktasına getirmiştir. Ülkede yıllardır süren çok yönlü krizler tek adam rejimiyle büyüyen savaşla birlikte daha da derinleşerek ekonomik buhrana neden olmuştur. Bugün Türkiye’de yaşanan şey, tam bir ekonomik çöküştür ve derin açlıktır. 

Bizler üreten, hakça dağıtan, bütçeyi halka ayıran bir ekonomi yaratacağız

Değerli Türkiye halkları, bizler “merminin kaç kuruş olduğunu” bilmek istemiyoruz. Bizler, bir sabah uyandığımızda nasıl geçineceğiz derdini çekmek istemiyoruz. Bizler, bu bereketli toprakların, binlerce yıldır bir arada yaşamayı başaran halkları olarak geçmişin verdiği güçle barış ve refah içinde, barışçıl ve kardeşçe yaşamayı önümüze hedef olarak koyuyoruz.  Bizler, HDP olarak, ekonomik krizin faturasını emekçilere ve yoksul halka çıkartan ve bunun üzerini örtmek için savaş ve suç ekonomisi düzenini yaratan bu çürümüş iktidarın değişmesi için mücadele eden herkesi birlikte yol yürümeye bir kez daha davet ediyoruz. Üreten, hakça dağıtan, savaşa değil, halka bütçe ayıran bir ekonomiyi yaratacağımıza buradan söz veriyoruz. Savaş ekonomisiyle oluşan sefalete son verecek, barış ekonomisiyle refah içinde hep birlikte yaşayacağımızın sözünü veriyoruz.

Mahallelerden ilçelere, illere, bölgelere ve nihayet  büyük konferansımıza örgütlenerek geldik

HDP, kongresini yaparken ve siyasi kararlar alırken en yerelden başlayarak kongreye kadar konferanslarıyla ilerleyen dünyadaki tek ve biricik partidir. Çatı partisinden HDK’ye, oradan HDP’ye her tartışmamızı en küçük birimlerimizden büyük konferansa kadar örgütleyerek geldik. Sizlerin emeğiyle sizlerin gücüyle geldik. Mahallelerden, ilçelere, illere, bölgelere ve nihayetinde büyük konferansımıza örgütlenerek geldik.

Komplolara ve saldırılara karşı küllerimizden doğduk

Mahir’in inancını, İbo’nun iradesiyle birleştirdik. 12 Eylül Darbesi'nde Diyarbakır 5 No'lu zindanda direnerek bugünlere geldik. 90’larda beyaz Toroslara boyun eğmedik. Cizre Newroz’unda halklaşarak bugünlere geldik. Uluslararası komploya karşı küllerimizden bir kez daha doğarak bugünlere geldik. 20 yılı aşkın ortak mücadeleyi büyüten emeğimizle buralara geldik. İnşaatlarda, tekstil atölyelerinde birbirimizi tanıdık. İşçiyle emekçiyle el ele verdik, bugünlere geldik. Meydanlarda omuz omuza vererek büyüdük. Zindanlarda çalınan sazla sesimizi birleştirdik, direnişlerde sesimizi yükselttik. 8 Martlarda, Newrozlarda, 1 Mayıs alanlarında güçlerimizi birleştirdik ve geleceğe yürüyeceğimizi mesajını birlikte verdik. İşte bu yüzden HDP ve fikri yenilmezdir. İşte bu yüzden HDP kapatılamaz, kapatılamayacak. 

HDP kervanı, büyük insanlık kervanıdır

5. Olağan Kongremize giderken, konferansımızdaki tartışmalar ve kararlarla sadece HDP’nin rotasını belirlemeyeceğiz. Aynı zamanda Türkiye siyasetinin kaderini de hep birlikte belirleyeceğiz. HDP kervanı, büyük insanlık kervanıdır. Beşinci Kongremize giderken, HDP’liyim diyen her bir arkadaşımıza bu kervana bir kez daha katılma çağrısı yapıyoruz. Bu ülkenin demokrat, devrimci, adalet, eşitlik ve özgürlük talep eden bütün kesimlerini HDP’de buluşmaya, birlikte başarmaya, birlikte kazanmaya davet ediyoruz. Parti çalışmalarında yer alan her bir arkadaşımız HDP’nin çelik iradesine su verecek ve güçlendirecektir. HDP’yi savunmak, Demokrasi İttifakını büyütmek, Demokratik Cumhuriyeti inşa etmek için umut biziz, tek umut HDP’dir. Bizler, kimliği ve aidiyeti ne olursa olsun, demokrasi ve barış umuduyla, hep birlikte Büyük Yürüyecek, Büyük Direnecek ve Büyük Kazanacağız! Hepimizin yolu açık olsun hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. An serkeftin an serkeftin!

Mithat Sancar: HDP onurlu yürüyüşünde önüne çıkarılan bütün engelleri aşarak bugünlere geldi

Ez we hemûyan bi dilgermî silav dikim, hûn hemû bi xêr hatine. Sevgili arkadaşlar, onurlu halkımız 4’üncü büyük Olağan Konferansımıza hepiniz hoş geldiniz, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. HDP olarak çıktığımız bu onurlu yürüyüşte önümüze pek çok engel çıkarıldı, önümüze pek çok bariyer örüldü. Hiç birine takılmadık, hepsini yıktık ve bugünlere geldik. Bu konferansı bu coşku ve inançla topluyoruz. Bu iradeyi gösteren sizlere, geçmişten bugüne bu iradeyi yaratan bütün emekçilerimize, yolumuzu aydınlatan büyük yürüyüşümüzü aydınlatan bütün insanlara buradan saygılarımızı, sevgilerimizi minnetlerimizi iletiyoruz. 

Yaşanan krizin kökleri yüzyıllık tarihte yatmaktadır

Türkiye büyük bir krizden geçmekte, kriz dönemi yaşamaktadır. Bu krizin kökenleri son 3 yılda 5 yılda yatmamaktadır. Bu krizin kökleri yüzyıllık tarihte yatmaktadır. Bu iktidar bu yüzyıllık tarihin o kötü mirasını devralarak bugünlere taşıdığı için krizi daha da derinleştirmiş, çöküşü hızlandırmıştır. Krizin temelinde Kürt sorununa yaklaşım vardır. Cumhuriyetin demokratik bir şekilde kurulmamış olması vardır. Kürt sorununu inkarla, imhayla, bastırma politikalarıyla, savaş siyasetiyle, millitarist anlayışla ele alan yaklaşımlar sürekli bir kriz döngüsü yaratmış ve Türkiye’yi bugün bu noktaya taşımıştır. Bu iktidar özellikle 2015 yılından sonra militarist politikaları, güvenlikçi anlayışı, inkar ve imha uygulamalarını daha da ileri taşımıştır, daha da büyütmüştür. Sadece bu ülke ile sınırlı tutmamıştır, bölgeye yaymıştır. Kürtlerin yaşadığı her alana taşımıştır. O nedenle kriz daha da derinleşmiştir. Kürt sorununda çözümsüzlük, militarist anlayış, inkarcı ve imhacı yaklaşım büyüdükçe kriz derinleşiyor. Şimdi de aynı yöntemleri, başka zamanlarda uygulanmış olan metotları bu iktidar sanki yeniymiş gibi devreye sokuyor. 

Bu krizi tümden çözecek güçlü yaklaşımı ve büyük yürüyüşü örgütlemeliyiz

O nedenle ekonomide büyük çöküş yaşanıyor, siyasi alanda büyük bir dağılma yaşanıyor, toplumsal çözülme yaşanıyor. Bu ülkeyi kutuplaştıran, toplumu bölerek yönetebileceğini düşünen anlayış nefret ve düşmanlık politikalarına yaslanıyor. Şimdi, yapmamız gereken, bu krizi tümden çözecek güçlü yaklaşımı ve büyük yürüyüşü örgütlemektir. Sadece iktidarı değiştirmek yetmeyecek. Bu iktidarı değiştirmek, bu politikaların kriz kaynağını en üst düzeye taşıyan bu kadroların gitmesi gerekiyor. Onları göndereceğiz, ama bu yetmez. Sistemi değiştirmemiz gerekiyor. Sistemin bu sorunlarını üreten kaynaklarını değiştirmemiz gerekiyor, yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor. Krizin en dip noktası imkanların da en üst noktası olabilir, yeter ki biz bunları değerlendirebilirim. 

Çözüm eski zihniyeti farklı yöntemlerle devam ettirmekte değil, 3’üncü yoldadır

Bugün Türkiye siyaset sahnesinde iki kutbun arasına sıkıştırılmaya çalışılan bir denklem kurulmakta bir formül tek çare olarak sunulmaktadır. Bu doğru değil. Türkiye iki kutba mahkum değil, eskiyi devam ettirecek hiçbir zihniyet Türkiye’de halkların istediği çözümleri, geleceği kuramaz. Bu iktidar zaten iyice çökertmiştir bu ülkeyi, felaketin eşiğine getirmiştir. Ama çıkış eski zihniyeti farklı yöntemlerle devam ettirecek yönetimlerde değildir. Çözüm 3’üncü yoldadır. Çözüm HDP’nin siyasal programındadır, çözüm inancını yitirmeyen halkların kararlı yürüyüşündedir. Çözüm bizdedir. 

Çözmeye ve çökertmeye çalışanlar çözüldüler ve çöktüler

Bakın bu iktidarın geçmişten miras alarak daha da derinleştirdiği politikalar hangi sonuçları yaratıyor? Hangi iktidar Kürt sorununda çözümsüzlük batağına sürüklendiyse ilk iş olarak demokratik siyaseti tasfiye etmeye yönelmiştir. Başarmış mıdır? Cevabı sizde, cevabı bu salonda ve bir ay sonra toplanacak büyük kongremizdedir. Hayır, başaramadılar. Çözmeye ve çökertmeye çalışanlar çözüldüler ve çöktüler. Bizler ise onurlu bir yürüyüş ile dimdik ayakta duruyoruz, yürüyoruz ve ülkeyi değiştirmeye geliyoruz. Büyük dönüşümü gerçekleştirmeye geliyoruz. Güvenlikçi, militarist anlayışlar her dönem farklı yollar ve yöntemlerle denendi. Şimdi de sınır ötesi operasyon adı altında sanki yeni bir iş yapılıyormuş gibi bir propaganda üretiliyor. 

Çözüm işgal siyasetinde değil, müzakere ve diyalogdadır

Güney Kürdistan'da yürütülen operasyonlar da, Kuzeybatı Suriye’ye, Rojava'ya yönelik askeri harekat ve işgal planları da bugüne kadar çöküşe sebep olmuş siyasetlerin yarattığı sonuçtan başka bir sonuç veremez. Çözüm askeri anlayışta, militarist yaklaşımda, operasyonlarda, işgal siyasetinde değildir. Çözüm demokrasidedir, demokratik siyasettedir. Çözüm müzakere ve diyalogdadır. Çözüm hakların eşit ve ortak yaşamını savunan anlayıştadır. O anlayış da bizdedir. Bu anlayış bize büyük miras olarak gelmiştir. Bizim görevimiz bu mirası daha da büyüterek bizden sonra gelecek kuşaklara onurla ve gururla devretmektir. 

Başka ne yapıyor bu iktidar? Sınır ötesi operasyonların eşlik ettiği içeride düşmanlık politikalarını, nefret siyasetini yaygınlaştırıyor. Psikolojik savaş propagandalarını daha da ileri götürüyor. Ama bütün nafile, hiçbiri sonuç vermiyor, hiçbiri istedikleri sonucu doğurmuyor. Tek güvendikleri şey karşılarına güçlü bir alternatifin çıkmamış olmasıdır. Eğer karşılarındaki güçlerin parçalar birbirine düşürürlerse, muhalefeti böler, demokrasi güçlerini ayrıştırırlarsa ayakta kalabileceklerini düşünüyorlar. Bizler de buna cevabımızı ittifaklarımızı kurarak vereceğiz. 

Tecridi ağırlaştırmak çözümsüzlüğün ikiz kardeşidir

Başka ne yapıyorlar? Çözüm ve diyalog yolunun önemli kapısı İmralı'ya tecrit uyguluyorlar. Böylece savaş politikalarını, çözümsüzlük anlayışını ilelebet sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Ama biliyoruz ki Kürt sorununda demokratik çözüm anlayışı ileri gittiyse bunda Abdullah Öcalan çok önemli rol oynamıştır. O nedenle tecridi ağırlaştırmak çözümsüzlüğün ikiz kardeşidir. Savaş politikalarıyla tecrit birbirinden ayrılamaz. Sonuç ortada. Sonuç milyonların açlığıdır. 25 milyon insanın açlık sınırı altında yaşadığını biliyoruz. Resmi veriler bunu saklayamıyor. Yoksulluk sınırını da katarsak toplumun yüzde 80’den fazlası aç, yoksul yaşamaktadır. Kaynağında tam da Kürt sorununa yaklaşım ve bu yaklaşımın ürettiği inkarcı politikalar var. Kaynakları savaşa aktarırsanız ve savaş politikalarını, milliyetçiliği, nefret politikalarının kaynağı haline getirirseniz bu toplumda refah da, huzur da, barış da olmaz, demokrasi ve özgürlük hiç olmaz. 

Bu ülkede savaşı, talanı, rantı durduracak programa sahip tek partiyiz; anahtar biziz

Bizler bütün bunlara karşı çözümün partisi olarak dimdik ayaktayız. Büyük direndik, büyük yürüyoruz ve başkanımın biraz önce dediği gibi büyük kazanacağız. Anahtar bizdedir, anahtar biziz diyoruz. Bunu sadece oy oranıyla açıklamaya çalışanlar da yanılıyor. Sanki anahtar bizim oy oranımızla sınırlı. Sanki oy oranımız bizi anahtar haline getiriyor gibi sunuluyor. Evet oy oranımız en büyük destek kaynağımız, güç kaynağımız. Çünkü bütün baskılara rağmen inancını yitirmeyen, desteğini asla esirgemeyen, tam tersine bizlere bu yürüyüşe, bizlere daha da kararlı bir şekilde destek sunan bir halk gerçeği var. Eğer bu halk gerçekliğini sayı olarak algılarsak yanılırız, eksik anlarız. Yanlış yaparız. “Çözüm, anahtar biziz bizdedir” dediğimiz de bu halk desteğini elbette kast ediyoruz ama asıl bizim izlediğimiz siyasete bakılmalıdır. Biz bu ülkede savaşı, ayrışmayı, düşmanlaştırmayı, talanı, yalanı, rantı, kanı durduracak programa sahip tek partiyiz. İşte o nedenle anahtar biziz, o nedenle bu ülkeyi aydınlık yarınlara taşıyacak o kilitli kapıları açma gücü bizi elimizdedir. 

Hem iktidar gidecek, hem de düzen değişecek

Bizler bu yolu demokrasi ittifakı ile yürüme kararı verdik. Bundan önceki büyük konferansımızın ve kongremizin de belirlediği bir yoldu bu. Bu yolu örmeye devam ediyoruz. Seçimler yaklaştıkça bu meseleyi sadece seçim ittifakı içinde değerlendirmeye çalışanlara da buradan sesleniyorum. Doğrudur, seçimler tarihi önemdedir. Bu seçimler Türkiye’de sadece iktidarın ve parlamentonun belirlenmesiyle sınırlı bir sonuç doğurmayacaktır. Bu seçimler aynı zamanda yeni bir başlangıcın mümkün olup olmadığını da gösterecektir. Bu sistemi; sömürü, savaş, rant ve talan sistemini, bu çete ve suç düzenini değiştirip değiştiremeyeceğimizi de belirleyecektir. Biz diyoruz ki bu sistemi de, bu düzeni de değiştirecek güç vardır; bu iktidarı da gönderecek güçlü bir halk iradesi mevcuttur. O iradeye doğru yol, güçlü yürüyüş ve kararlı hedefler gösterildiği anda hem iktidar gidecek, hem de düzen değişecek. İşte demokrasi ittifakının ana hedefi budur. 

Arkadaşlarımız bu sistemi ve kumpaslarını yargılamaya devam ediyor

Son kongremizi yapacağımızı varsayıyor bazıları. Çünkü kapatma davasıyla HDP’yi siyaset sahnesinden silebileceklerini sanıyorlar. Kumpas davalarıyla bizleri tasfiye edebileceklerini sanıyorlar. Kobanî Kumpas Davasında yargı, bu sistem bir bütün olarak çöküyor. İstedikleri oyunu oynasınlar, orada yargılama iddiasıyla sanık sandalyesine oturtulmuş yoldaşlarımız sadece karşılarındaki heyeti değil, bütün bu sistemi yargılıyorlar. Bu hep böyle oldu. Ne zaman demokratik siyaset sanık sandalyesine oturtulduysa orada sistem yargılandı, sistem mahkum edildi. Yine aynı şey oluyor. Şimdi de arkadaşlarımız, yoldaşlarımız hepsine selam olsun, bu iktidarı ve onun kumpaslarını, bu sistemi, onun zihniyetini yargılamaya devam ediyor, mahkum ediyorlar. Hep birlikte bu sistemin sonunu getirecek mücadelenin onurlu direnişini ortaya koyuyorlar. Kapatma davası da aynı kumpasın bir, parçası. Sanki, HDP bir tabela, bir bina gibi düşünüyorlar. Biz kararımızı çoktan verdik, sonuna kadar yürüyeceğiz. HDP’yi savunacağız, yaşatacağız ve büyüteceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 

Gelecek dönemin inşasının ana aktörü olacağız

Bu dava da, bu sistem de mutlaka çökecek. İrademiz de, gücümüz de, yürüyüşümüz de bu davayı boşa çıkaracak. Gelecek dönemin inşasının ana aktörü olacağız. Büyük direndik, geçen kongrede söylemiştik. Direniş bizim işimizdir, biz direnerek var olduk. “Direnmek yaşamaktır” sözü gerçek anlamını bu gelenekte bulmaktadır. Fakat direnmeyi siyasetin tek alanı olarak da görmüyoruz. Direneceğiz ama direnmeden inşaya geçişin de birikimi, inancı iradesi var bizde. O nedenle şimdi direnişten inşaya geçiş yolunu daha da büyütme, daha da ileri taşıma zamanıdır. 5’inci Büyük Olağan Kongremiz de yeniden başlangıcın, demokratik cumhuriyete giden yolun, eşit yurttaşlığa giden yolun, özgürlüğe ve büyük barışa giden yolun inşasının en önemli dönemeci olacak. 8 Martlarda, Newrozlarda meydanlara taşan o büyük coşku ve inancı şimdi 5’inci Büyük Olağan Kongremizde daha da ileri taşıma zamanıdır. Yeni başlangıcın ve inancın şölenine hazırlanıyoruz. Kongremiz bu şölenin en görkemli sahnesi, en görkemli imkanı olacaktır. Şimdiden bunu herkes bilsin. 

Halkların ortak iradesini Meclis'e anahtar güç olarak taşıyacağız

Bu ülkeyi iki ittifaka, birbirinden çok da farklı olmayan zihniyetlere mahkum etme çabası bizim demokrasi ittifakımızla boşa çıkacaktır. Bu iktidarı göndereceğiz ama aynı zihniyeti farklı yollarla savunacak herhangi bir şekline de bizim desteğimiz olmayacaktır. Bir parlamentoyu halkların ortak iradesinin mekanı haline getireceğiz. Demokrasi ittifakı ile, kendi ittifakımızla parlamento seçimlerine katılacağız. Öyle büyük bir halk desteği alacağız ki, halkların ortak iradesini Meclis'e anahtar güç olarak taşıyacağız. İşte bu güç bütün dengeleri değiştirme potansiyeli olan en önemli imkanımız ve hedefimizdir. 

Demokratik Cumhuriyete giden yolun açılmasını taahhüt etmek şartıyla ortak cumhurbaşkanı adayı seçeneğine de açığız

Cumhurbaşkanlığı seçimini de elbette önemsiyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde hangi yolu izleyeceğimizi ta bir buçuk yıl öncesinden beri anlatıyoruz. Bunu geçen 27 Eylül’de bir deklarasyon halinde de açıkladık. Bizim tavrımız geçerlidir. Eskiyi sürdürmeyi bırakacak, eski zihniyetten ayrılma iradesini ortaya koyacak her türlü müzakereye açığız. Halkın ihtiyaçlarını, ülkede Demokratik Cumhuriyete giden yolun açılmasını kabul ve taahhüt etmek şartıyla bizimle müzakereye, kamusal diyaloga girmek şartıyla ortak cumhurbaşkanı adayı fikrine de, seçeneğine de açığız. Ama tekrar altını çiziyorum, eski anlayışı farklı şekillerde sürdürme senaryolarına HDP’yi entegre edebileceğini düşünen kim varsa bu hesabını masadan kaldırsın. Böyle bir seçenek, böyle bir ihtimal yok. 

Bizim iki kötü arasında seçim yapma mecburiyetimiz yok

Bizim iki kötü arasında seçim yapma mecburiyetimiz yok. Bizim demokratik geleceği, özgür geleceği ve büyük barışı inşa edecek özgücümüz var, programımız ve inancımız var. Büyük yürüdük. Bu büyük yürüyüşü büyük direnişin üzerine kurduk. Şimdi büyük kazanma zamanıdır, demokrasi ittifakı olarak kazanma zamanı 3’üncü yol siyasetinin kazanma zamanı. Halkçı yönetimi kurma zamanıdır. Kamucu ekonomiyi inşa etme zamanı, çoğulcu toplumu, eşit yurttaşlığı güvence altına alma zamanıdır. Bu zaman HDP ile yaşanacak. Bu zamanı HDP kuracağı ittifaklarla, yoldaşlarla, demokrasi güçleriyle, toplumun bütün ezilenleriyle, dışlananlarıyla, kadınlarla, gençlerle, ekoloji hareketleriyle, bütün devrimci ve ilerici yurtsever güçlerle birlikte yürüyecek. Bu yol kutlu bir yoldur. Zordur, engellerle doludur ama engelleri aşmak bizim işimizdir. Yolumuz uzundur. Son kongre olmayacak.  5’inci Büyük Olağan Kongremiz yeniden başlangıcın ve inşanın kongresi olacaktır. Bu inançla hepinizi gönül dolusu sevgilerimle selamlıyorum. Riya me vekirî ye. Hûn bimînin di xweşiyê de.

6 Haziran 2022