Darbeden beri

15 Temmuz akşamı yaşanan darbe girişiminden beridir ülke farklı bir sürece girdi. Tabii ki her şeyin 14 Temmuz’da olduğu gibi devam etmesini bekleyemeyiz. Mutlaka farklı bir şeyler olmalıdır. Bu darbe girişimi kimsenin tahmin edemeyeceği bir durumdu, açıkçası darbe tehdidini dile getirenlere de kimsenin inanası yoktu. Meğer hazır ve nazır bekliyorlarmış ve 15 Temmuz akşamı da harekete geçtiler.

Bu sürece nasıl gelindiği ile ilgili çok şey söylenebilir ancak bir kez daha gördük ki darbelerin panzehiri daha çok yasak, yakmak, yıkmak, baskılamak, ezmek, yok saymak değilmiş darbelerin panzehiri daha çok özgürlük, daha çok demokrasiymiş.

Darbecilerin büyük çoğunluğu son bir yıldır Kürt illerinde katliamlar yapan rütbeli askerlerden oluşuyor. Oralardaki kural tanımazlıkları, kendilerini belediye başkanları, kaymakamlar, valiler karşısında kral hissetmeleri ve seçilmiş milletvekillerini, belediye başkanlarını yok sayarak kendilerini ülkenin sahibi olarak görmelerinin sonucu olarak bu darbeyi yapma cesaretini buldular. Askerin her türlü kural tanımazlığını ve yaptığı katliamları, işkenceleri, yakıp yıkmaların hesabını sormak bir tarafa bunları yasal güvenceye alacak dokunulmazlık zırhının da getirilmesi onlara ülkenin sahibi zaten sizsiniz hissini güçlendirmiştir. Ülkenin sahibi de ülkesini yönetmek istemiş ve seçilmişlere karşı darbe planını yürürlüğe koymuştur.

Darbeciler kendi aralarında çelişki yaşamasalardı ve bu darbeciler arasında “satış” olmayıp gece 03.00’te darbe yürürlüğe konsaydı maalesef ki bu darbeyi kimse önleyemezdi. Darbeyi önleyen darbe karşıtı askerler olmuştur. Halk moral vermiş, onlara sahip çıkmıştır. Doğru yapmışlardır, iyi yapmışlardır.

Darbeyi atlattıktan sonra yönetimi ele alan iktidar o gün bu gündür dilim varmıyor ama darbe yönetimi uygulamaktadır. Tüm yurtta OHAL ilan edilmesi, el birliği ile büyütüp beslettikleri, her istediğini verdikleri, parsel parsel besledikleri Fethullah Gülen Cemaatine sempatiyle bakanların bile gözaltına alındığı bir süreci yaşıyoruz.

12 Eylül’de çocuktum. Aklımda kalan 12 Eylül darbesinde mahallemizdeki ağabeylerimizin yaktıkları kitaplar,  kasetler ve askerlerin evimizi aramasıydı. Bugün darbe yok ama yine yakılan kitapların haberlerini okuyoruz, kitap yakarken yakalanan ve gözaltına alınan kişilerin haberlerini okuyoruz.
12 Eylül darbecilerinin bile aklına gelmeyen “hainler mezarlığı” uygulamasına darbenin bertaraf edildiği demokrasinin kazandığı sivil bir yönetimde tanık oluyoruz.

Asmayalım da besleyelim diyerek idamın savunulduğunu yine darbecilerden değil onları bertaraf edip demokrasiyi savunan Cumhurbaşkanımızdan dinliyoruz.

Gazeteler, dergiler, televizyonlar, okullar, hastaneler, dernekler, vakıflar kapatılıyor. Tüm alanlardaki çalışanlar bir daha geri dönmemek üzere işten çıkartılıyor. Bu kadar kişi gerçekten FETÖ olarak adlandırdıkları örgütün üyesi midir bilemiyoruz. Sadece Fethullah Gülen Cemaatine sempati duyanlar da bu uygulamalara maruz kalıyor mu bilemiyoruz

Darbenin bertaraf edildiği ve demokrasinin kazandığının söylendiği bir ortamda ne hikmetse bu soruları soramıyor, sorsak da cevabını alamıyoruz.

Darbe olsaydı bir tufanla karşı karşıya kalacağımız kesindi ama darbeyi bertaraf edenler de ülkede fırtına estiriyorlar.

Bu darbe sürecinden ve 15 Temmuz gecesinde yaşananlardan en çok ders çıkartması gereken iktidarın maalesef ki derdinin demokrasi olmadığı ve zaten var olan kendi vesayetlerini daha da pekiştirme gayretlerinde olduğu gözüküyor.

Gerçek bir demokrasi olmadığı sürece darbe tehlikesi her daim ensenizde yer alacaktır.