Darbeler sarmalından çıkış
Göz göre göre gelen bir darbeydi. Bu köşede, daha 15 Mart’ta, tamamen açık kaynaklardan yararlanarak, Amerikancı bir darbe hazırlığına işaret etmiştik. Mısır senaryosu Türkiye’de yürürlüğe konmak istendi. Mısır’da Amerikancı darbenin taktiği; önce nefret edilen diktatörü devirmek, sonra, bütün halk mücadelelerini ezerek devrimci krizi egemenler lehine çözmekti. Sisi bu girişiminde başarılı da oldu. Çünkü Mısır’da HDP gibi bir parti yoktu. Toplum tamamen iki egemen kutup arasına bölündü, Mursi nefreti darbecilere desteğe dönüştü ve darbe başarılı oldu. Oysa Türkiye’de Erdoğan nefreti askeri darbe desteğine dönüşmedi. Bunda, Erdoğan karşıtı güçlerin 12 Eylül deneyimi ve HDP’nin yarattığı demokrasi kutubu başat bir rol oynadı. Darbeciler, ellerindeki muazzam askeri güce karşın, hiçbir siyasal bağlantı kuramadan, toplumun hiçbir kesiminden destek alamadan yenilip gittiler.

Generallerin neredeyse yarısının tutuklanması, bütün kışlaların önünün kamyonlarla, hendeklerle kapatılması, Jandarma Genel Komutanının görevden alınması, Erdoğan’ın darbeyi cemaat mensuplarının yaptığı yönündeki beyanlarıyla çelişmektedir. Darbeyi yapan, cemaatin de içinde olduğu bir darbe koalisyonuydu. Bu koalisyonun birleştirici zemini, 24 Temmuz’da Erdoğan tarafından ilan edilen savaştı. Bu savaşın yarattığı olağanüstü koşullar darbecilere örgütlenme imkânı sağladı. (Tıpkı 27 Mayıs darbesinin, Menderes’in 29 Nisan’da ilan ettiği Sıkıyönetimin perdesi arkasında örgütlenmesi gibi.) Halkına karşı orduyu kullanan, cunta girişimlerini teşvik eder. 7 Haziran seçim sonuçlarını geçersiz ilan edip Saray darbesiyle ülkeyi yönetmeye kalkan Erdoğan, 15 Temmuz darbesinin koşullarını bizzat hazırlamıştır. Bir yıl süren savaş koalisyonu, Kürt sorununun “askeri yöntemle” bastırılması girişimi bir kez daha boşa çıktığı için çatırdamış, savaşı yürüten generaller iktidara el koymaya kalkmıştır. Kürt coğrafyasında bir yıldır süren savaş, 15 Temmuz gecesi Ankara’ya taşınmış, egemenlerin iç savaşına dönüşmüştür.

Kimi yorumcular “15 Temmuz’la Türkiye’de darbeler dönemi kapanmıştır” diye ahkâm kesiyorlar. Tam tersini öne süreceğiz. 15 Temmuz’la Türkiye bir darbeler sarmalına girmiştir. Gücü eline geçirenin diğerini devireceği, askeri ve sivil darbelerin birbirini izleyeceği karanlık bir tüneldir bu. Ne Erdoğan’ın kendi özel ordusunu kurması, ne ilan ettiği OHAL’le bütün devleti kendi kadrolarına tahsis etmesi, ne darbeci generalleri tasfiye etmesi, ne de onların yerine dünün darbecilerini getirmesi bu krizi noktalayamaz. 12 Eylül rejimi tıkanmıştır ve ancak (askeri veya sivil) darbelerle sürdürülebilir. Tam bir fetret devridir. Topyekün bir demokratikleşme dışında buradan bir çıkış yoktur.

Oysa Erdoğan ve AKP tam tersi yönde hareket etmektedir. OHAL ilan ederek, ülkeyi Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetme, tek adam diktatörlüğünü hâkim kılma yönelişine girmiştir. Daha bugünden OHAL süresinin uzatılacağını ilan etmiştir. Darbeciler Meclisi bombalamıştı; Erdoğan da OHAL’le Meclisi devre dışı bıraktı. 15 Temmuz’da sıkıyönetimden kurtulan toplum, bu kez OHAL cenderesine sokulmuştur.

CHP, OHAL’e karşı oy kullanarak olumlu bir tutum sergilemiştir. Meclis’te “OHAL karşıtı” bir cephenin oluşması demokrasi mücadelesi açısından anlamlıdır. Ne var ki CHP yönetimi, Taksim Mitinginde AKP’yle ortaklaşarak bu olumlu tutumu tersine çevirmiştir. “Taksim Bildirgesinde” OHAL’in kaldırılmasına yer vermeyerek, ama Balyozcu subayların terfilerini talep ederek tam bir oportünizm örneği sergilemişlerdir. OHAL’i normalleştiren, AKP’yle devlet kadrosu pazarlığına giren her tutum, tek adam diktatörlüğünün yolunu döşeyecektir. Daha da kötüsü, Erdoğan’ın davetiyle ve HDP’nin dışlanmasına tek söz söylemeden, AKP ve MHP ile birlikte Saray’a gitmiştir. Anlaşılan CHP üst yönetimi, OHAL ile ipleri eline alan AKP’yi halk güçlerinin birleşik mücadelesiyle, demokrasi bloğuyla değil, Balyozcu subaylarla ve mevcut Genelkurmay kademesiyle dengelemeye çalışacaktır.

Giderek olgunlaşan demokrasi bloğu girişimleri, darbe girişimlerinin zeminini ortadan kaldıracak yegâne umuttur. Ancak emekçilerin ve ezilenlerin birleşik mücadelesiyle demokrasi kazanılabilir. 15 Temmuz darbesi kadar, sürmekte olan Saray darbesi de yenilirse, Türkiye’de ancak o zaman demokrasiden söz edilebilir.