Dede: AYM tarihi bir görevle karşı karşıya: Ya bu suça ortak olacak ya da toplum vicdanını rahatlatacak

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Ümit Dede, AYM’de görüşülecek olan İnfaz Yasası ile ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi. Dede, şunları söyledi:

Değerli basın mensupları ve kıymetli halkımız, açıklamamıza başlamadan önce ölüm orucu eyleminde olan İbrahim Gökçek’in eylemini sonlandırdığına dair haber bizi gerçekten mutlu etmiştir. Aynı zamanda cezaevlerinde açlık grevi ve ölüm orucu eylemini devam ettiren mahpusların da taleplerinin kabul edilerek, açlık grevinin sona erdirilmesi talebimizi bir kez daha yeniliyoruz.

Bilindiği üzere İnfaz Yasası ve bir kısım yasalarda değişiklik öngören yasa teklifine karşı CHP’nin şekil yönünden Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyu Anayasa Mahkemesi gündemine aldı ve yarın görüşecek. Tabi bu süreçte yasanın Resmi Gazete’de yayınlandığından bugüne yaşanan gelişmelere değinmekte yarar olduğunu düşünüyoruz.

AKP-MHP bloku toplumun çağrılarına kulak tıkadı 

Bildiğiniz üzere söz konusu yasa teklifi Korona Virüs salgınının tüm dünyayı tehdit ettiği gibi ülkemizde de görülmesiyle birlikte gündeme geldi. O dönemde hem partimiz, hem hukuk örgütleri, meslek örgütleri, yine sağlık örgütleri cezaevlerinin en önemli risk alanlarından biri olduğunu ifade etti ve alınması gereken tedbirleri dile getirmekle beraber, aslında en doğru olanın bu süreçte cezaevlerinde bulunan bütün mahpusların adli kontrol ya da denetimli serbestlik tedbirleriyle serbest bırakılması ve sağlıklı yaşam hakkının güvence altına alınması yönünde talepleri ve önerileri vardı. Fakat ne yazık ki, AKP-MHP bloku, Cumhur İttifakı, hukuk örgütlerinin, akademisyenlerin, siyasi partilerin ve tüm duyarlı toplumsal kesimlerin çağrılarına kulak tıkayarak, kendi yandaşlarının özel olarak affedilmesi şeklinde icra edilecek bir yasa tasarısını Meclis’te gündeme getirdi. Ve ilk günden itibaren hem komisyonda hem de Meclis’te, yoğun olarak eleştirilerini, önerilerini iletmesine, toplumsal ihtiyacı karşılamaya dönük bir yasa yapılmasına ve bunun için de siyasi partiler arasında mutabakat oluşturulması gerektiğine ilişkin eleştirilerini dile getirdi, fakat AKP/MHP bloku Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduruyor olmanın verdiği güçle, bu eleştirilere kulaklarını tıkayarak söz konusu yasayı çıkardı. 

Yasa birçok eksiklik barındırıyor kendi içerisinde. Öncelikle 80 bin olan tutuklulara ilişkin herhangi bir düzenleme yasada yapılmış değil. Bilindiği üzere yürütmenin vesayeti altında olan yargı özellikle toplumsal muhalefet eden kesimleri yargı yoluyla zapturapt altına almak için özellikle son 5 yıldır büyük bir çaba ve gayret sarf ediyor. Adil olarak yargılanmayan, hukuksuz olarak tutuklanan, düşüncelerini ifade eden, tweet attıkları için cezaevlerinde tutuklu olarak bulundurulan binlerce insan bu yasanın kapsamı dışında bırakıldı. Yine diğer taraftan bir kısım suçlar yönünden infaz indirimine gidildi. 2/3 olan infaz indirimi, 1/2’ye yine 3/4 olan infaz sürelerinin de 2/3’e indirildiğine bu yasa ile tanık olduk. 

İnsan hakları örgütleri ayrımcılık yasağına aykırı olduğu dile getirildi 

Böylece topluma karşı suç işleyenler serbest bırakılırken, düşüncelerinden dolayı, siyasi duruş ve tavırlarından dolayı hüküm giymiş olanlar bu yasa ile ne yazık ki, infaz indiriminin dışında bırakıldılar. Yine şartlı salıvermeye dönük bir sefere mahsus 3 yıla çıkarılmasına ilişkin yapılan düzenlemede bir kısım suç tipleri açısından kapsam dışı bırakıldı. Başta da ifade ettiğimiz gibi hem akademisyenler hem barolar hem insan hakları örgütleri söz konusu yasa tasarısının Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağına aykırı olduğunu özellikle ifade ettiler.  

Bir diğer husus da özel af niteliği taşıyan bir kısım suçluların serbest bırakılması sonucunu doğuran düzenlemenin Anayasa’nın 87 ve 88’inci maddeleri ve Meclis iç tüzüğünün 92’nci maddesine aykırı olduğu yönündeydi. Ve yarın Anayasa Mahkemesi’nin görüşeceği husus da bu yönüyle yapılan itirazın görüşülmesi şeklinde olacak.  

Biraz önce ifade ettiğimiz infaz sürelerine ilişkin yapılan düzenleme ve yine denetimli serbestliğe ilişkin yapılan düzenleme örtülü özel af niteliğindedir. Ama bunun yanı sıra söz konusu yasa ile 5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun geçici 6’ncı ve 9’uncu maddelerine eklenen fıkralar ise açıkça özel af niteliğindedir. Türk Ceza Kanunu’nun 65’inci maddesinin 2’nci fıkrasında özel af ile hapis cezasının infaz kurumunda çektirilmesine son verilebilir veya infaz kurumunda çektirilecek süresi kısaltılabilir düzenlemesini barındırmaktadır.  Ve Türk Ceza Kanunu’nun yaptığı bu tanım tam da geçici 6'ncı ve geçici 9'uncu maddelerde yapılan değişikliklere denk düşmekte, bir kısım mahpuslar, denetimli serbestlik hakkı tanınarak cezaevinden salıverilmekte. Yine geçici 9'uncu maddede de bu kanun kapsamında yine bir kısım suçlar ayrı bırakılarak disiplin cezalarının bir sefere mahsus affedilmesi düzenlenmektedir. Tabi burada Meclis içtüzüğünün 92'nci maddesinde aranan 3/5 çoğunluğun sadece bir şekil unsuru olmadığının altını çizmek gerekiyor. Özel af ya da genel af en nihayetinde tüm toplumu ilgilendiren düzenlemelerdir. Dolayısıyla tüm toplumu etkileyecek bu tür düzenlemelerin Meclis'te grubu bulunan partilerin mutabakatı ile çıkarılması gerekir. Tüm toplumsal kesimlerin, eleştirilerini, önerilerini, taleplerini ifade edebilecekleri ve ortak bir mutabakat çerçevesinde yaratılacak yasalarla düzenlemenin çıkmış olması gerekir. Dolayısıyla yarın AYM’nin şekil yönünden yapacağı incelemede bu düzenlemenin bir özel af olduğunu ve Meclis'in 2/3 çoğunluğu dolayısıyla bir mutabakatla çıkarılması gerektiği yönünde karar verilmesini beklemekteyiz. İfade ettiğimiz gibi bu yasa gündeme getirilirken Korona Virüs salgınının cezaevleri üzerinde yarattığı tehdidin bir nebze olsun bertaraf edilmesi amacıyla çıkarıldığı ifade edilmişti. Yasa gerekçesinde bu husus çok açık bir şekilde belirtilmiş olsa da Meclis görüşmeleri sırasında AKP ve MHP milletvekilleri bu hususu özellikle ön plana çıkardılar.

Yasa çıktıktan sonra cezaevlerini çok yakından izledik

Ancak yasa çıktıktan sonra biz daha önce olduğu gibi cezaevlerini çok yakından izlemeye, takip etmeye devam ettik. Bu çerçevede özellikle ÖHD, ÇHD, İHD ve Med-Tuhad Fed’in birlikte oluşturdukları cezaevi izleme platformunun haftalık bültenleri tüm kamuoyu açısından oldukça bilgilendirici olmuştur.

Söz konusu yasa çıktıktan sonra cezaevlerinden bir kısım tahliyeler yaşanmasına rağmen koğuşlarda doluluk oranı halen olduğu gibi yaşanmaya devam ediyor. Mahpusların hijyen ürünlerine ulaşma imkanı halen kısıtlı ve beslenme imkanları öncesine göre daha da kötü bir hale geldi. Zira kapalı cezaevlerinin yemek ihtiyaçları, açık cezaevinde bulunan mahpuslar tarafından karşılanmaktaydı. Cezaevlerinin boşaltılması ile birlikte beslenme sorunu katlanarak arttı. 

“AYM tarihi bir görevle karşı karşıya kalmıştır”

Hasta mahpusların durumu yasadan önceki döneme göre çok daha ağırlaştı zira virüs bulaşabilir kaygısıyla hastaneye gittikten sonra 14 gün boyunca tecritte kalma durumlarını da göz önünde bulundurarak ne yazık ki şu anda hasta mahpuslar hastanelere gitmekten imtina ediyorlar. Ve bu durum sağlıklarını olumsuz yönde çok daha fazla etkiliyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda AKP ve MHP ittifakının dar çıkarcı, kendi çevrelerini koruyan yasal düzenlemesine karşı AYM tarihsel bir görevle, sorumlulukla karşı karşıya kalmıştır. AYM vereceği kararla cezaevlerindeki mahpusların bir kısmını ölüme terk eden AKP ve MHP ittifakının işlediği suça ortak olacak ya da evrensel hukuk ilkeleri anayasal çerçevesinde, toplum vicdanını rahatlatacak, salgın günlerinde cezaevlerinin ölüm evlerine dönmesini sağlayacak bir karara imza atacaktır. 

“Bu suça ortak olmayın”

Dün 11 akademisyenin imzasıyla bir metin yayımlandı. bu metni de kıymetli bulduğumuzu ifade ediyoruz. Biraz önce belirttik AKP-MHP ittifakı çıkardığı bu ayrımcı yasayla topluma karşı suç işlemiş cezaevindeki mahpusları ölüme terk etmiştir. Bu suça ortak olmamak adına bu suç karşısında suskunluğumuzu bozmamız gerekiyor. Biz buradan bir kez daha başta siyasi partiler olmak üzere hukuk ve insan hakları alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve akademisyenleri, yapılan bu ayrımcı, eşitliksiz düzenleme karşısında ses çıkarmaya, bu suça ortak olmamaya davet ediyoruz.

05 Mayıs 2020