Demirtaş: AKP-MHP ittifakının tek seçim stratejisi bizi baraj altında bırakarak çoğunluğu sağlamak

Cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş İran'da yayın yapan Mehr Haber Ajansının sorularına avukatları aracılığıyla yanıt verdi:

Farklı siyasi ve güvenlik ithamlardan dolayı tutuklu bulunarak zorunlu bir şekilde seçim kampanyasını hapisten yürütme mecburiyetinde kalan Demirtaş Mehr Haber Ajansı muhabirinin sorularını yanıtladı.Türkiye’nin siyaset arenasında politika yapmanın gayet zor bir iş olmasından dolayı hiç şüphesiz bu alanda ilerlemek için hayli deneyimli olmak gerekir. Türkiye’nin siyasi tarihine de göz attığımızda karşımıza çıkan farklı ve bazen zıt olaylar nedeniyle artık bir tek tecrübeli politikacıların kendini göstermeye hak kazandığını görebiliriz.

Ancak ilk başta birçok siyasetçi tarafından pek görülmeyen Selahattin Demirtaş kısa bir zamanda kendini genç bir politikacı olarak ispatlamaya başladı. Kürt sorunu nedeniyle sürekli şiddet ve çatışma ile karşı karşıya olan bir ülkede Demirtaş’ın yükselişi ise Kürtlerin Türkiye’deki siyaset alanında yeni bir aşamaya ilerlediğini açık şekilde göstermiş oldu.

Farklı siyasi ve güvenlik ithamlardan dolayı tutuklu bulunarak zorunlu bir şekilde seçim kampanyasını hapisten yürütme mecburiyetinde kalan Demirtaş avukatları aracılığıyla Mehr Haber Ajansı muhabirinin sorularını yanıtladı.

Seçim kampanyalarını hapisten yürütmenin sizin için beraberinde getirdiği zorluklar ile fırsatlar nelerdir? Tahliye edilmenizin olasılığı ne kadar?

Benim tutuklanmam tamamen yasa dışıdır ve siyasi nedenlerledir. Ben halen hem milletvekiliyim hem de Cumhurbaşkanı adayıyım. Yargılama sürecim başından beri tutuksuz yapılabilecekken, haksız bir şekilde 20 aydır burada tutuluyorum. Şimdi seçim kampanyasını özgürce yürütmeme bile izin verilmiyor ve cezaevinden avukatlarım aracılığıyla dışarıya kısa mektuplar ve mesajlar göndererek sesimi duyurmaya çalışıyorum. Bu şekilde bir seçim kampanyası yürütmem imkansızdır. Buradaki koşullar tamamen aleyhimedir. Adil ve eşit bir seçim yarışının olmadığı, olmayacağı zaten başından beri belliydi. Erdoğan ise devletin bütün imkanlarını kullanarak sınırsız ve engelsiz bir kampanya yürütüyor.

Cumhurbaşkanı seçildiğiniz takdirde Kürt sorunuyla ilgili AKP yönetimi tarafından yürütülen, ancak yarım kalan barış sürecine yönelik tutumunuz ne olacak?

Kürt sorununun barışçıl yollarla ve demokrasi içerisinde çözümünü savunuyoruz. Her türlü şiddetin son bulacağı bir diyalog süreciyle birlikte Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı temel haklarının da hayata geçeceği bir çözüme inanıyoruz. Bunu da çok kısa sürede başarabiliriz, bundan kuşkum yoktur.

Size göre HDP sırf Kürt kimliğine odaklanan bir parti mi yoksa daha ileri görüşlü, etnik ötesi amaçlara mı ulaşmak istiyor?

HDP, Kürtlerin önemli bir kısmının desteğini almayı başaran, ancak Kürtler dışındaki halkların da desteğini alan bir partidir. Biz sadece Kürtlerin değil, bütün inanç ve kimliklerin ortak partisiyiz. Kendimizi etnik bir parti olarak tanımlamıyoruz. Çok kültürlü, çok dilli bir toplumun demokratik kitle partisiyiz. Tabii ki Kürtlerin bütün haklarını da cesurca politik programımızda savunuyoruz.

HDP ile PKK arasında belli bir çizgi çizmek mümkün mü yoksa aranızda daha yakın bir ilişki mi söz konusu?

PKK, şiddet ve silah kullanan bir örgüttür, biz ise Anayasa çerçevesinde kurulmuş yasal bir partiyiz. Ne şiddeti tasvip ediyoruz, ne de destekliyoruz. PKK ile bu yönlü aramızda net bir ayrım vardır. PKK’nın siyasi partisi veya kolu da değiliz.

Kürt vatandaşların yoğunlukla yaşadığı bölgelerde herhangi bir şaibeden uzak güvenilir bir seçimin yapılması için ne tür tedbirler aldınız?

AKP-MHP ittifakının tek seçim stratejisi bizi, elindeki devlet imkânlarını kullanarak baraj altında bırakarak çoğunluğu sağlamak. Yani bizim baraj altında kalmamız, onların tek çoğunluk sağlama yolu. Biz ise mevcut gücümüzle zaten barajı aştığımızı biliyoruz, ama seçim hileleri, Erdoğan’ın “HDP’yi sandığa gömün” talimatı, sandıkların taşınması gibi pratikler, seçimden önceki anti demokratik uygulamaların başlıca örnekleri. Bu ihtimalleri göze alarak, bütün teşkilatlarımız ve halkımız, seçimin demokratik esaslara ve halk iradesinin gerçek beyanına hizmet edecek şekilde hazırlıklar yapıyor, yapacak. Bizler, halkımızın tek bir oyunu bile korumak için her türlü önlemi aldık. Halkımız da seçim günü oyuna, sandığına sahip çıkacak ve iradesinin tecelli etmesi konusunda gerekli duyarlılığı gösterecektir diye inanıyorum.

Seçimler ikinci tura kaldığı surette diğer partilerle ortak bir koalisyonda yer almayı düşünüyor musunuz?

Bizler ilkelerimiz çerçevesinde siyasal iş birliklerine açık bir tutum içerisinde olacağımız bir seçim sürecini yürütüyoruz. İkinci turda da gelişmelere bakarak bu yönlü kararımızı vereceğiz.

Diğer Ortadoğu ülkeleri gibi Türkiye’de demagojinin etkin bir rol oynadığını göz önünde bulundurarak, iddialı ve modern sloganlarınızla bu konu arasında herhangi bir bağ kurmayı düşünüyor musunuz?

Bizim sloganlarımız hem hedeflerimizi hem de çözüm projelerimizi en iyi anlatabilecek şekilde planlandı. Bu konunun önemli olduğuna inanıyoruz. Her ne kadar ben cezaevinde olsam da sloganlarımız ve etkili söylemlerimiz dilden dile dolaşıyor, kitleler üzerinde etkili sonuçlar doğuruyor.

Cumhurbaşkanı seçildiğinizde Ortadoğu’da tanık olduğumuz sorunlarla komşu ülkeler İran, Irak ve Suriye’ye karşı duruşunuz nasıl olacak?

Ortadoğu ve komşu ülkelerle son derece yapıcı bir diyalog içerisinde olacağız. İran, Irak ve Suriye’ye yönelik emperyal müdahaleleri kesinlikle onaylamayacağız. Her ülkenin kendi sorunlarını, kendi halklarıyla bir arada ve demokrasi içerisinde çözebilmesi için teşvik edici olacağız. Bu ülkenin hükümetleriyle olduğu kadar, orada yaşayan halklar ile de dostane ilişkilere önem vereceğiz. Özellikle güçlü ekonomik işbirlikleri, kültürel etkileşim ve spor-sosyal yaşam gibi konularda çok ileri adımlar atacağız. Türkiye yüzünü Avrupa Birliği’nden çevirmeden, komşu ülkeler ile çok daha verimli ilişkiler geliştirebilir. Bu konularda daha cesur ve samimi bir politika izleyeceğiz.

Röportaj: Kamran Azar
11 Haziran 2018