Demirtaş: Avrupa’nın ilkeli davranması gidişatı değiştirmeyese de Türkiyede bastırılmaya çalışılan demokratik muhalefete bir nefes aldırabilirdi

Cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş, İsviçre'de yayımlanan Le Courrier gazetesinin sorularına tutuklu bulunduğu cezaevinden avukatları aracılığıyla yazılı olarak cevap verdi. Röportajın Fransızca'dan çevirisi şöyle:

"Hücremden kampanya yürütüyorum"

İlerici ve Kürt yanlısı HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş neredeyse iki yıldır cezaevinde.

18 Nisan'da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yasama ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin planlanan tarihten bir buçuk yıl önce, 24 Haziran’da yapılacağını açıkladı. Rakiplerini hazırlıksız yakalamayı kendi gücünü biraz daha artırmayı amaçlıyordu.

Bu seçim süreci Türkiye’de ve uluslararası alanda OHAL koşulları altında yapılıyor olmasından dolayı sert bir biçimde eleştiriliyor. İnsan hakları örgütleri tarafından periyodik olarak yayınlanan raporlara göre Erdoğan, askeri darbe girişimini birçok rakibine özellikle Kürtlere yakın siyasi partiler ve örgütlere saldırmak için kullandı.

Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan, Muharrem İnce (CHP, Kemalist) ve Merak Aksener (IYI, sağcı) seçim kampanyalarını başlatırken,  HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş, cezaevinden gönderdiği mektuplarla avukatları aracılığıyla bir kampanya yürütüyor.  Bu durum Türk siyaset tarihi tarihinde bir ilk.

45 yaşındaki Selahattin Demirtaş, Edirne’de yüksek güvenlikli cezaevinden sorularımızı yanıtladı.  Türkiye'de zor koşullarda demokrasi için mücadele ettiğini söylüyor.

Öncelikle cezaevi koşullarınızdan başlamak istiyoruz, cezaevi koşullarınızı ve bir gününüzün nasıl geçtiğini anlatabilir misiniz?

Cezaevinde genel olarak imkanlar çok kısıtlı ve zor. Gazete ve TV’den yararlanabiliyorum. Haftada 1 saat ailemle görüşebiliyorum, 15 günde bir 10 dakika ailemle telefon görüşmesi yapabiliyorum. Yine haftada toplam 4 saat spora çıkabiliyorum. Gelen mektuplar haftada 1 gün toplu şekilde bana veriliyor. F Tipi yüksek güvenlikli hücremde milletvekili arkadaşım Abdullah Zeydan ile birlikte kalıyorum. Kasım 2016’da buraya getirildiğimizden bu yana başka hiçbir mahkumu uzaktan bile göremedik, izin verilmiyor. Ama cezaevi görevlileri nezaket ve kurallar çerçevesinde davranıyor. Her şeye rağmen güçlü ve moralliyiz. Mücadele azmimizden hiçbir şey kaybetmedik.

HDP’nin eski eş genel başkanı olarak uzun bir süreden beridir tutuklu bulunuyorsunuz, bu tutuklama kararını nasıl yorumluyorsunuz?

Elbette partime ve bana yönelik açıkça bir siyasi operasyon yapıldı. Yargı, sadece bunun sopası ve aracı olarak kullanıldı. AKP bizimle siyasi alanda baş edemeyince yargı üzerinde kurduğu baskı sayesinde ve medyanın manipülasyonunun oluşturduğu sosyo-psikolojik ortamdan da yararlanarak binlerce HDP’liyi cezaevine attı. Birçoğumuz hakkındaki suçlamalar, sadece basın demeçleri ve miting konuşmalarımızdan ibarettir. Türkiye’de şu anda bağımsız ve özgür bir yargıdan söz etmek mümkün değil maalesef.

Siz ve partiniz sayın Erdoğan ve hükümetine karşı güçlü rakip olduğunuz için mi bu baskılarla karşılaştınız?

Bundan hiç kuşkum yok.

6 milyon seçmeni temsil eden bir parti eş genel başkanı olarak tutuklandınız. Hakkınızdaki hukuksal süreç gelinen noktada hangi aşamada ve yargılanmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hakkımda devam eden 20’den fazla dava var. Sadece birinden tutukluyum. Çoğu da Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a hakaret davalarıdır. Hükümete yönelik eleştirilerimin tamamı da “terör propagandası” kapsamına alınıp iddianameler hazırlandı. Şimdilik tutuklu olduğum dosyada halen savunmalarım devam ediyor. Şu ana kadar toplamda 50 saat süren 300 sayfalık savunma yaptım, daha yarısına bile gelemedim. Ama cezaevi hücresinden savunma hazırlığı yapmak çok zor oluyor. Yine de elimden geleni yapıyorum.

Türkiye’nin erken seçime götürülmesini neye bağlıyorsunuz?

Ben de dahil Türkiye’deki herkes erken seçimi bekliyordu, ancak bu biraz baskın seçim oldu. Baskın seçim kararının arkasındaki bir neden de AKP iktidarının artık ülkeyi yönetemez duruma gelmiş olmasıdır. Ciddi bir ekonomik krizin gelmekte olduğuna dair döviz kurunda, enflasyonda, işsizlikte, cari açıktagüçlü veriler var. AKP dış politikada da çıkmazda. Hal böyleyken AKP sürekli destek kaybettiğini görüyor. Bu gidişat AKP’yi bitirmeden, baskın seçim hamlesiyle ve muhalefeti de hazırlıksız yakalarız düşüncesiyle yeniden iktidarı elde etmeyi planladılar.

İlk defa cezaevinden birisi bir ülkenin Cumhurbaşkanlığına aday oluyor. Bu süreçte serbest bırakılmanız gibi bir durumla karışılabilir miyiz veya serbest bırakılma noktasında önünüzde hukuki bir engel var mı?

Türkiye siyaseti ve AKP iktidarı adına utanç verici bir durum tabii ki. Seçim kampanyamı cezaevinden yok denecek kadar az imkan ile yürütüyorum. Kampanya araçlarım avukatlarım ve posta yoluyla dışarıya gönderdiğim mesajlar. Ancak asıl kampanya dışarıda benim adıma partim HDPve milyonlarca genç arkadaşım tarafından yapılıyor. Ben buradan onlara destek oluyorum. Erdoğan devletin ve medyanın bütün imkanlarıyla kampanyasını yürütürken, ben burada cezaevindeki hücremde kadınların ve gençlerin yüreğine, cesaretine ve inancına güvenerek elimden geleni yapıyorum.Serbest bırakılmam değil tutuklu olmam yasadışıdır. Zaten hukuk işliyor olsaydı, en başta tutuklanmazdım. Sonuçta benim durumumu halkın sahiplenmesi ve siyasi gelişmeler belirleyecektir.

OHAL altında seçimler ne ölçüde güvenilir olacak, kampanyanızı nasıl yürütüyorsunuz?

Seçim koşulları hiçbir şekilde adil ve eşit değil. Ama sonuç ne çıkarsa çıksın bizler siyasi yollarla demokrasi mücadelemizi sürdüreceğiz. Kendi kampanya araçlarım avukatlarım ve posta yoluyla dışarıya gönderdiğim mesajlar. Ancak asıl kampanya dışarıda benim adıma partim HDPve milyonlarca genç arkadaşım tarafından yapılıyor. Ben buradan onlara destek oluyorum. Erdoğan devletin ve medyanın bütün imkanlarıyla kampanyasını yürütürken, ben burada cezaevindeki hücremde kadınların ve gençlerin yüreğine, cesaretine ve inancına güvenerek elimden geleni yapıyorum.

Avrupa'nın Türkiye'ye karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa mülteciler ve sığınmacılar konusunu kendi sınırları içerisinde sadece güvenlik ve ekonomi meselesi olarak ele alıyor. Bu temelde Türkiye ile yapılan mülteci anlaşması Avrupa’nın yerleşik ilkelerinin kolaylıkla gözardı edilmesine yol açıyor. Dolayısıyla Avrupa’nın son süreçte Türkiye’de yaşanan ve ayyuka çıkmış olan hak ihlallerine göz yumma ve sadece “endişe” dile getirme yöntemini benimsediğini görüyoruz. Bu durum AKP iktidarına cesaret verdi, vermeye devam ediyor. Avrupa’nın kendinden beklenen ilkeli bir yaklaşım göstermesi gidişatı belki de çok değiştirmeyecekti, ama yine de ülkede bastırılmaya çalışılan demokratik muhalefete bir nefes aldırabilirdi.

Avrupa ve İsviçre’ye bir çağrınız var mı?

AGİT başta olmak üzere Avrupa ve İsviçre siyasi partileri, sivil toplum kuruluşları seçim süreci ve oy verme gününde gözlemci göndermeli ve tüm süreci raporlamalıdır.

Röportaj: Umut Akar
18 Haziran 2018