Demirtaş: Bize karşı bu kumpasın kurulmasının nedenlerini davanın ilerleyen aşamalarında tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız

Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerimiz başta olmak üzere 28’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanî Davası, Ankara Sincan Cezaevi Adliyesi’nde görülmeye devam ediyor. Davanın bugünkü (2.) duruşmasında Demirtaş'ın yaptığı savunmanın ilk kısmı:

Demirtaş: Siyasetin kirlendiği, yolsuzlukların ayyuka çıktığı bir dönemde burada oluşumuz politik yargılamanın en bariz göstergesi

Usule ilişkin söyleyeceklerimiz var. Daha önce reddi hakim talebimizi yazılı olarak iletmiştik, bugün sözlü olarak kayda geçmek istiyorum. Çünkü bizim reddi hakim talebimiz duruşmada cereyan eden herhangi bir hadiseye dair reddi hakim talebi değildir. O nedenle her ceza yargılamasının ilkeleri gereği bütün taleplerimizi sözlü olarak mahkemenize iletecek ve mahkemenizden de çeşitli ara kararların tesis edilmesini talep edeceğiz. Dolayısıyla bana verilen sözü bu şekilde kullanmak istiyorum.

Önceki celsede heyetinizin muhakeme yürütme tavrına dair avukatlarım itirazlarda bulundular. Bizim itirazlarımız buna dair değil, 30 Aralık tarihinden itibaren mahkemenizin teslim aldığı iddianame sonrasında yaptığı usuli işlemlere dair itirazlardır. Dolayısıyla şimdiden sırasıyla onları kayda geçirip taleplerimizi tek tek maddeler halinde belirtmek istiyorum.

Sözlerime başlamadan önce bütün arkadaşlarımı canı gönülden selamlıyorum. Hem SEGBİS’te bulunan hem de duruşma salonunda bulunan bütün arkadaşlarımı, hakeza izleyicileri -buradan seçemiyorum ama- Eş Genel Başkanlarımız şahsında bütün milletvekillerimizi, parti yönetimimizi buradan selamlıyorum. Bizleri izlemeye gelen, dayanışma gösteren ailelerimizi yürekten selamlıyorum. Bütün davalarımız süresince en büyük fedakarlığı gösteren meslektaşlarımı, çok kıymetli avukat arkadaşlarımı da yürekten selamlıyorum. Herkese kolaylıklar, başarılar diliyorum. Tüm arkadaşlarımın da sağlıklarının iyi olmasını diliyorum. Bu pandemi koşullarında bütün arkadaşlarımın kendilerine dikkat etmelerini temenni ediyorum. Türkiye’nin barışı, demokrasisi ve özgürlüğü için fedakarlık yapmış en önemli siyasetçilerinin bugün bu kadar ağır suçlamalarla sanık sandalyesinde oturmuş olmasından dolayı üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.

Siyasetin bu kadar kirlendiği, yozlaştığı; yolsuzlukların, ahlaksızlıkların ayyuka çıktığı bir dönemde ben ve arkadaşlarımın burada böylesine suçlamalarla suçlanıyor oluşunu politik yargılamanın en bariz göstergesi olarak görüyorum. Tutanağa geçsin diye bunu belirtiyorum. 

Asıl Kobanî Davası açıldığında o gün sanık sandalyesinde oturan biz olmayacağız

Usule dair itirazlarıma ve taleplerime geçmeden önce bir düzeltme yaparak başlamak istiyorum. Kamuoyunda adlandırıldığı şekli şekliyle bu dava Kobanî Davası değildir. Bu davanın adı da içeriği de esası da HDP’ye yönelik kumpas davasıdır. HDP’ye yönelik bir siyasi intikam davasıdır. Günün birinde Kobanî Davası da açılacak ve gerçek sorumlular, sokakları provoke eden devlet ve hükümet yetkilileri, vali, kaymakam, emniyet müdürleri katliamı yapan yaptıran gerçek sorumlular ortaya çıkarılacaktır mutlaka. Ancak herkes emin olsun ki o gün sanık sandalyesinde oturanlar biz olmayacağız. Bize bu kumpası kuranlar başta olmak üzere asıl sorumlular yargılanacak ve tüm gerçekler ancak o zaman ortaya çıkacaktır. Biz de bunun için hukuk mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.

Bize karşı bu kumpasın kurulmasının nedenlerini davanın ilerleyen aşamalarında tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız

Şimdi bütün kamuoyu şunu bilmeli ve emin olmalıdır ki bu salonda sanık sıfatıyla bulunan tek bir kişi bile Kobanî olaylarından sorumlu değildir, aksine Kobanî olaylarının en büyük mağduru HDP ve HDP’lilerdir. Bize bu kumpasın kurulmasının nedenlerini davanın ilerleyen aşamalarında tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız. Ancak şimdi şunu tekrar belirteyim; kumpasın temel hedeflerinden biri HDP’yi tasfiye etmek suretiyle Cumhur İttifakına seçim kazandırmak, diğeri de IŞİD’in Kobanî’de yenilmiş olmasının üzüntüsü ve öfkesiyle HDP’den intikam almaktır. Yoksa bu dava hakikat arayışı veya adaletin tecellisi için açılmış bir hukuki dava değildir. Davanın kendisi hedefleri ve amacı tamamıyla siyasidir. Hukukla uzaktan yakından alakası yoktur. Davanın esasına geçildiğinde bunları tüm delilleriyle elbette ortaya koyacağız. Fakat bu davada iddianamenin esaslarının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu davanın usul tartışmaları ve usule dair yapılanlar esasından daha önemlidir ve tüm kumpaslar usul işlemlerinde alenen ifşa olmuştur.

Bu davada hakim ve savcı yoktur; hakim koltuğunda Erdoğan, Bahçeli ve Soylu oturuyor

Şimdi madde madde usul itirazlarımızı gerekçeleriyle paylaşalım ki ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Bu kumpasın tüm aşamalarını tereddüde yer bırakmayacak şekilde ortaya koyduğumuzda kumpasın bir iddia değil, siyasi bir itham değil tartışmasız bir gerçek olduğunu göreceksiniz. Türkiye’de bugüne kadar çok sayıda siyasi dava görüldü. Birçok kumpas davasına da tanıklık ettim ancak sanırım dünya hukuk tarihinde ilk defa bir mahkeme salonunda bir parti yani AKP-MHP bir başka partiyi yani HDP’yi yargılamaya cüret ediyor. Bu davada gerçekte hakim ve savcı yoktur. Hakim koltuğunda Erdoğan, Bahçeli ve Soylu oturuyor; savcı koltuğunda ise yandaş medya ve trol ordusu var.

Dava boyunca kimin kimi yargılayacağını göreceğiz

Partiler birbirleriyle meclislerde, meydanlarda, sandıkta mücadele eder. En faşist düzenlerde bile cübbe giyip mahkeme salonlarında kendini doğrudan yargı yerine koyarak başka bir partiyi yargılamaya cüret edemezler. Ancak AKP-MHP pervasızlıkta, hukuksuzlukta sınırları bir hayli aştığından bugün mahkemede kendilerini hakim, savcı ilan ederek HDP’yi yargılamaya yelteniyorlar. Bu dava boyunca kimin kimi yargıladığını göreceğiz. Biz halkın iradesini bu kumpas yargılamalarda asla ezdirmeyeceğiz. AKP-MHP faşizmine de halk sandıkta gerekli cevabı verince esas sorumluların ve gerçek suçluların bağımsız yargı önüne çıkması, kumpasların parçası olan herkesin hukuk önünde hesap vermesi için elimizden geleni mutlaka yapacak, hukuki ve siyasi mücadelemizi sürdüreceğiz. Merak etmeyin diyorum tüm Türkiye toplumuna. Merak etmeyin devran dönüyor. Şimdi bu izahatlar ışığında madde madde...

Hakim: Bakın sesinizi kapatmamı istemiyorsanız lütfen reddi hakim talebi ve usule ilişkin itirazlarınızı yazınız.   CMK 26. maddesine göre yazılı olarak vermek durumundasınız. Yalnız zabıt katibine yazdıracağınız bir beyanla de yapabilirsiniz. Bunu cezaevinde de yapabilirdiniz, yazılı olarak da bize gönderebilirdiniz. Konuşmanızın başında davanın açılmasından itibaren olan mahkemenin davranışlarından dolayı reddini talep edeceğinizi bildiriyorsunuz, ben CMK’nın 31/1 a bendindeki süreyi size hatırlatmak zorundayım.

Demirtaş devam ediyor:

İddianame ve ekleri bana şu ana kadar tebliğ edilmiş değil

İddianamenin hazırlanma usulü, yargılama usulü, savunmaya dair her türlü usul itirazı savunmanın bir parçasıdır, savunmaya dahildir. Dolayısıyla usul itirazlarımız da savunmanın parçasıdır. Sanığın mahkemede kurduğu her cümle savunmaya dahildir. Suç oluştursa bile savunmaya dahildir. Dolayısıyla sanığın mahkemedeki hal, hareket ve davranışların tamamı yüzde yüzü savunma kapsamındadır. Öncelikle ilk tespitim şudur. Yanımda avukat olmadan savunma yapmaya zorlandığımı tutanağa geçirmek istiyorum. Şu anda Edirne Yüksek Güvenlikli Cezaevinde pandemi koşulları nedeniyle avukatların SEGBİS odasına girmesine izin verilmedi, avukatlar yanıma gelmediği için avukatsız savunma yapıyorum. Salgın hastalık riski altında yüksek risk grubunda bulunduğum için de başka bir cezaevine sevkim risk kapsamında olduğu için duruşma salonuna gelerek savunma yapamıyorum. Bunu tutanağa geçmek istedim.

İddianame ve ekleri bana şu ana kadar tebliğ edilmiş değil. İddianame cezaevi yönetimine tebliğ edilmiş bir CD halinde ve CD’yi hafta içi mesai saatleri dahilinde belli saatler içinde inceleyebileceğim cezaevi yönetimi tarafından karar altına alınmıştır. Dolayısıyla benim cezaevi odasında veya avukat odasında inceleyebileceğim herhangi bir iddianame çıktısı bana tebliğ edilmemiştir. CD de bana tebliğ edilmemiştir çünkü o da avukat görüş odasında, bilgisayar kullanma imkanımız yoktur. İddianame sadece cezaevi yönetimine tebliğ edilmiştir. İddianamenin 324 klasörden oluşan ekleri ise ne çıktı halinde ne CD halinde bana tebliğ edilmemiştir.

İddianamenin ne olduğu belli olmayan kısa bir özetinin okunmasıyla yargılamaya geçilmiştir

Başka bir tespitte bulunmak istiyorum. Şu ana kadar mahkeme tarafından kimlik tespitim yapılmamıştır. Kimlik tespitine dair avukatlarımız huzurda bulunmadan, mahkeme heyetinin okuduğu kimlik bilgileri tarafımızdan teyit edilmeden, güncellenmeden iddianamenin okunmasına geçilmiştir.

Bir başka tespiti daha belirtmek istiyorum: İddianame yüzümüze karşı okunmamıştır. Ben zaten ses sorunu yaşadığımdan duyamadım, geri kalan arkadaşlarımız da… İddianamenin ne olduğu belli olmayan kısa bir özetinin iddianame diye bizlere okunması suretiyle yargılamaya geçildiği mahkeme heyeti tarafından belirtilmiştir. Bu tespitlerden sonra reddi hakim taleplerimizi madde madde sıralıyorum.

Mahkeme mucize gerçekleştirmiş: 3 günde 3 bin 530 sayfalık iddianame ve 324 klasör ekini okumuş ve 218 sayfa tensip duruşma tutanağı yazmış

Birinci madde gerekçesiyle birlikte şöyle: İddianamenin kabul aşamasına öncelikle dikkat çekmek istiyorum. Bu aşamada neler yaşanmış, mahkeme heyetiniz nasıl davranmış, nasıl kararlar alınmış... Bunlar benim iddialarım değil, tensip tutanağı ara kararlarınızla birlikte somut delillere dayalı tespitler olarak tutanağa geçecek. İddianame 30 Aralık 2020 tarihinde mahkemenize Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iletildi. 31 Aralık resmi tatil Türkiye’de, mahkemeniz çalışmamış. 1 Ocak resmi tatil, mahkemeniz çalışmamış;  2 Ocak resmi tatil, 3 Ocak resmi tatil, mahkemeniz çalışmamış. 4-5-6 Ocak’ta mahkemeniz çalışmış 3 iş günü. Bu 3 iş gününün de mesai saatleri içerisinde tam gün duruşma yapıyorsunuz. Başka bir davanın duruşmalarını yapıyorsunuz. Yani gün içerisinde başka bir dosyada duruşma salonunda yargılama yapıyor heyetiniz. Yani 3 gün boyunca iddianameyi incelemiş ve bu 3 gün içerisinde de mesai saatleri dahilinde yargılama yapmış heyetiniz. Hangi iddianameden söz ediyoruz. 3 bin 530 sayfalık iddianame. 324 klasör de eki var. Bilimsel olarak araştırdık. Bir A-4 sayfası ortalama 500 kelimeden oluşuyor. Bir yetişkin normal okuma hızıyla bir A-4 sayfasını üç buçuk dakikada okuyabiliyor. Bu da 218 saat yapıyor. Yani heyetiniz sabah başlasa yemeden, içmeden, uyumadan 24 saat kesintisiz iddianameyi okusa tam 9 gün sürüyor. Sadece okusa iddianameyi. 320 klasör ekten söz etmiyorum bile. Mahkemeniz bu 3 günlük süre zarfında hem gündüz duruşma yapmış hem de mesai saatleri içerisinde okumuş olsa 38 gün sürecek süreçte iddianameyi okumuş yetmemiş 324 klasör ek inceleme yapmış, o da yetmemiş başka bir mucizeye imza atmış: Tam 218 sayfa tensip duruşma tutanağı yazmış. Tüm bunları bu 3 gün içerisinde yapmış.

Mahkeme heyeti 3 gün içerisinde bu kadar kapsamlı dosyayı nasıl hazırladı, burada şaibe var

Tensip tutanağında ne demiş mahkeme heyetiniz, aynı sizin yazdığınız gibi okuyorum tensip tutanağının 145’nci sayfasını: “Mahkememize açılan 2021/6 esas kaydı yapılan dosyanın 3500 sayfadan oluşan iddianamenin 324 klasör delil eklerinden oluştuğu ve yine aynı davada 2600 müşteki mağdurun ayrıca 37 mağdurun bulunduğu çok büyük ve kapsamlı bir dosya olduğu anlaşılmaktadır. Mahkememiz büyük bir titizlikle büyük bir hassasiyetle incelemiş ve tutukluluk konusunda sıradaki tespitler yapılmış...”

Şimdi bizler siyasi yargılama yapıldığından söz ederken afaki konuşmuyoruz. Mahkemeniz aleni bir şekilde göz göre göre bir tespit yapmış. Bu iddianame eklerinin bu süre zarfında incelenmesi hele hele titizlikle incelenmesi imkansızdır. Düzenlemesi imkansızdır. Bu nedenle hakimler ve savcılar hakkında şikayet yapılmasını isteyeceğiz ve avukatlarımız da yapacak. Bu heyet 3 gün içerisinde bu kadar kapsamlı dosyayı nasıl hazırladı? Burada bir şaibe var. Ya iddianame size çok önceden geldi incelediniz ve tensip tutanağını çok önceden hazırladınız yani Cumhuriyet Başsavcısı ve soruşturmayı yürüten Ahmet Altun’la bir çalışma yürüttünüz, tarafsızlığınızı yitirdiniz ya da izaha muhtaç akıl almayan bir durum var. Bir şekilde açıklamak zorundasınız.

Büyük Daire kararı açıklanmadan 20 gün önce Erdoğan ve Bahçeli hakkımda sert açıklamalar yaptı, birileri kararının içeriğini önceden haber mi verdi?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hakimler heyeti kararı imzaya çıkarttı, bütün hakimler kararı imzaladı. Biz bilmiyoruz o sırada, avukatlar bilmiyor, kamuoyuna açıklanmamıştı karar. AİHM heyeti  bitirdikten 40 gün sonra duyurdu kararı. Ama bakın kararın açıklandığı daha doğrusu imzalandığı tarihte birileri kararı duymuş olacak. Kim tarafından duyuruldu bilmiyorum ama bir şeye dikkat çekmek istiyorum. AİHM’deki Türk yargıç Saadet Yüksel’in ağabeyi Cüneyt Yüksel AKP MKYK üyesidir. Dolayısıyla akla şu geliveriyor; acaba AİHM’deki Türkiye hakimi veya AİHM’deki başka bir yetkili Türk Hükümetine AİHM Büyük Daire kararının içeriğini haber mi verdi? Bunu neye dayanarak söylüyorum, çünkü daha kararın açıklanmasına 20 gün varken Tayyip Erdoğan ve Bahçeli 9 ve 11 Aralık’ta benimle ilgili çok sert açıklamalar yaptılar. Daha AİHM kararı yok, kararın ne zaman açıklanacağı da yok ortada. Hatta ilginç bir şekilde Tayyip Erdoğan şunu dedi. Bakın heyetinizin neden bu şekilde davrandığını anlatmaya çalışıyorum, iddiamı destekleyen delili okuyorum. Tayyip Erdoğan dedi ki 9 Aralık 2020’de: “Yargının işine müdahale benim işim değil, özellikle biz Selahattin Demirtaş gibi bir teröristin bu noktada varsa bir hakkını koruyacak değiliz. Ben inanıyorum ki yargınız Selahattin Demirtaş gibi bir teröriste böyle bir hak tanımaz. Kobanî’nin faili, Diyarbakır’ın faili, Yasin Börü’nün faili odur. Bunları görmezden mi geleceğiz? Yargınız bunları görmezden mi gelecek? Böyle bir teröristin asla önünün açılmasına yol vermeyiz”. Bak ortada hiçbir şey yok. Ben cezaevinden dinledim bunu ve avukat arkadaşlarıma dedim ki; “Sanırım AİHM kararını duymuşlar. Biz bilmiyoruz henüz ama muhtemelen AİHM kararının içeriğinden haberdar olmuşlar, ön almaya çalışıyorlar”.

Erdoğan’ın “yargımız da gereğini yapacaktır” dediği yargı sizsiniz ve onun talimatının gereğini yapıyorsunuz

Durup dururken Bahçeli de  “Terörist Demirtaş veya Sorosçu Kavala hakkında karar oluşmalı ve hukuken suçlu olup olmadıkları…” falan filan zehir zemberek açıklamalar yapmış. 20 Kasım ve 25 Kasım’da Devlet Bahçeli yapıyor bu açıklamaları. Tekrar tarihi düzelteyim tutanağa o şekilde geçsin.

Yani daha AİHM kararı ortada yok Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli beni suçlayan şu şekilde de manşetlere çıkmış (gazete kupürü gösteriyor), “yargıya müdahale etmem” diyor Karar Gazetesi’nin manşeti bu- “ama Demirtaş gibi bir teröristin hakkını koruyacak değilim”. Peki, benim hakkımı koruyacak olan Recep Tayyip Erdoğan mıdır? Hayır mahkemedir. Ne hakkım var peki mahkemede? Sanık olarak ne hakkım var? Adil yargılanma hakkım, savunma hakkım var; avukattan yardım alma hakkım var, delil toplama hakkım var değil mi? CMK’dan kaynaklı bir sürü hakkım var. Ama Recep Tayyip Erdoğan daha AİHM kararı açıklanmadan 40 gün önce diyor ki varsa -ona göre yok da- velev ki varsa diyor Demirtaş gibi bir teröristin hakkını koruyacak değiliz. Bizim yargımız da diyor bunun gereğini yapacaktır. Bizim yargımız dediği kim, sizsiniz! İşte iddianame elinize ulaştığı günden itibaren bu talimatın gereğini yapıyorsunuz.

1.madde biraz önce ortaya koyduğum gibi: İddianameyi incelemediniz, incelemenizin imkansız olduğu bir süre zarfında 3530 sayfa okumuş gibi yaptınız, 324 klasör eki incelemiş gibi yaptınız. Üstüne 217 sayfa tensip duruşma tutanağı yazdınız. İnanılmaz bir şey! Ve bunu da büyük bir titizlik ve hassasiyetle yaptığınızı iddia ettiniz.

Tensip tutanağı UYAP’a girdikten 18 dakika sonra MHP Genel Başkan Yardımcısı ‘dava açıldı’ diye tweet atıyor

Madde 2: İddianamenin kabulü aşaması. Bakın çok ilginç, çok çok ilginç. Heyetinizin tarafsızlığının ortadan kalktığını gösteren başka bir somut delil. Şimdi size bir şey okuyacağım. Tensip tutanağınızın UYAP’a kayıt tarih ve saati. Yani iddianameyi aldınız, 217 sayfalık gerekçe düzenlediniz ve UYAP’a kaydettiniz. Tarihi 7 Ocak 2021. Saat 11.55. Yani 12’ye 5 kala. Kim yapmış bunu. Zabit katibi, işte ismi var hanımefendinin. Bakın tam 18 dakika sonra tam 18 dakika sonra MHP’nin hukukçu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın attığı tweeti okuyorum. Sizin tensipinizin UYAP’a kaydedilmesinden 18 dakika sonra attığı tweet, diyor ki: “6-8 Ekim olayları sebebiyle aralarında Demirtaş, Karayılan, Bayık gibi isimlerin bulunduğu 108 terör örgütü üyesi hakkında devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak ve çok sayıda adam öldürme suçlarından Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2021/6 Esas no ile kamu davası açıldı”. Türkiye buradan duydu. Bu tweetten önce yapılmış bir basın açıklaması, bir duyuru, Anadolu Ajansında geçmiş bir haber yok. Bizim avukatlarımız ve partimiz tarafından UYAP’dan bakılarak tespit edilip yapılan bir açıklama yok. Peki, bunun önemi ne? Şimdi UYAP’a giriyor. Tensip tutanağı UYAP’a kaydedilmiş. Kimler UYAP’dan o anda izleyebilir? Dosyada vekaletnamesi bulunan ve UYAP sistemine dahil edilmiş avukatlar bakabilir. Başka kim bakabilir? Mahkeme heyetiniz, başka katip üye ve mahkemeniz personeli bakabilir. Başka kim UYAP’dan bakarak tensip tutanağını inceleyebilir? Hiç kimse. Hiç kimse UYAP sistemine girip sizin tensip tutanağınızı inceleyemez. Peki, MHP’nin hukukçu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız 18 dakika içerisinde nasıl oldu UYAP’a girdi usulsüz bir şekilde? Girmeyi başardı diyelim korsan bir şekilde, peki nasıl 18 dakikada bütün 217 sayfalık tensip tutanağını inceledi ve tüm bilgileri doğru yazdı? Sanık sayısı, esas no, sevk maddesi, hangi mahkeme olduğu tamamı doğru, tamamı! Firesiz doğru bilgi yazmış. Şimdi yine tekrar suç duyurusunda bulunacak avukatlarım. Bunu izah etmek zorundalar. Feti Yıldız dakika başı mahkeme heyetinizi arayarak Kobanî Davası açıldı mı, açılmadı mı diye sormadığına soramayacağına göre mahkeme heyetinizden biri veya katip üyelerinizden veya mahkeme kalem müdürünüz yani UYAP’a girme hakkı olan biri Feti Yıldız’ı arayıp bilgi vermiş. Demiş ki dava kabul edildi, bilgiler de şudur. Bu çok bariz bir şekilde mahkeme heyetinizin MHP Genel Merkezi ile ilişkisini ortaya koyuyor. Ya heyet olarak üçünüzden biri bunu yapmıştır ya da katip üyeleriniz veya mahkeme personeliniz.

Tüm Türkiye’ye bu davanın açıldığını eksiksiz bilgiyle MHP Genel Başkan Yardımcısı nasıl duyurdu?

Hakim: Savcı Bey de yapmış olabilir onun da girme yetkisi var.

Şimdi sizi tartışıyoruz, istiyorsanız savcı hakkında suç duyurusunda bulunursunuz. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Merkezi’ne mahkemenizden kim tensip ile ilgili bilgi verdi ve Türkiye’ye bu davanın açıldığını eksiksiz bilgiyle doğru bilgiyle MHP Genel Başkan Yardımcısı nasıl duyurdu? Aranızdaki ilişkinin mutlaka ortaya çıkarılması lazım. 

Mahkeme heyeti AİHM kararı konusunda sadece korsan çeviri yapmakla yetinmemiş çeviride tahrifat da yapmış

Devam ediyorum, şimdi üçüncü iddiam: Avukat arkadaşlarım da kısaca değindiler. AİHM kararını 7 Ocak tarihli tensip tutanağınızda incelemiş gibi yaparak bu kararın sizi bağlamadığına hükmettiniz. 7 Ocak’ta. Bakın tensip tutanağınız elimde. AİHM’in kararının açıklandığı tarih 22 Aralık, sizin tensip tutanağınız 7 Ocak tarihli. Yani arada 15 gün var. Bunun bir kısmı da resmi tatille geçmiş. Fakat ilginç olan bir şey var, siz bu AİHM kararını tensip tutanağına işlediğinizde kararın çevirisi henüz yapılmamış. Ne resmi çeviri yapılmıştı ne de tüm çeviri avukatlarınız tarafından yapılıp Sulh Ceza Hakimliğine sunulmuştu. Sadece hüküm kısmı avukatlarınız tarafından hızlı bir şekilde çevrilmiş ve mahkemeye sunulmuş. Peki, siz AİHM’in bu kararındaki 63. paragrafa nasıl atıf yaptınız, kim çeviriyi yaptı? Eğer mahkeme heyetiniz İngilizce biliyorsa bunu tutanağa geçmeliydiniz, “Biz kendi İngilizcemizle çeviriyi yaptık, buraya aldık” demeliydiniz. Ki bunu da yapmamanız lazımdı çünkü bir bilirkişi raporuna ihtiyaç var, tarafsız bilirkişi çevirisine ihtiyaç var. O bilirkişinin kim olduğunun raporunu da dosyaya koymanız lazımdı. Ama ilginçtir sadece 63. paragrafı çevirmişsiniz AİHM kararında. Şimdi ortada çeviri yok, kim size gönderdi bunu bilmiyoruz. Aslında ben biliyorum, birazdan okuyacağım. Mehmet Uçum. Mehmet Uçum’un beyanlarını almışsınız oraya. “AİHM kararı bizi bağlamaz” beyanını siz çeviri olarak kabul etmişsiniz çünkü. Şimdi devam ediyorum çok daha vahimini belirtiyorum. Özellikle tüm meslektaş arkadaşlarımın, avukat arkadaşlarımın, yargılanan sanık arkadaşlarımın, dinleyicilerin, basın mensuplarının dikkatini buraya çekiyorum. Mahkeme heyeti sadece korsan çeviri yapmakla yetinmemiş çeviride tahrifat yapmış. Sahtecilik yapılmış çeviride. Yani birebir çeviri yapılmamış. En kritik cümle en kritik kelime yanlış çevrilmiş, yanlış geçmiş tutanağa.

Okuyorum, herkes dikkat etsin buraya. Önce AİHM kararının 63. paragrafını okuyorum, orijinali nedir bakın. Okuduğum metin Adalet Bakanlığı’nın resmi çevirisidir bu arada. Diyor ki 63. paragrafın ilgili cümlesi: “Ceza soruşturması ile ilgili olarak aşağıda yapılan tüm atıflar Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmaya ilişkin olacaktır”. Yani diyor ki AİHM kararındaki bu kısım -burası giriş kısmı, burada sadece davanın tespiti yapılıyor- aşağıda yapacağım atıflar diyor Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmaya ilişkin olacaktır.

AİHM kararını aleyhime kullanabilmek için mahkeme heyetiniz çeviride hile ve tahrifat yapmıştır, bu ağır bir suçtur

Peki, mahkeme heyeti tensip tutanağına ve bütün tutuklama kararlarına 63. paragrafı nasıl yazmış. Şimdi mahkemenin çevirisini okuyorum. Diyor ki “Kovuşturmaların ve bu başvurunun konusunu oluşturmadığını belirterek verdiği kararın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma ile ilgili olacağını belirtmiştir”. “Verdiği kararın” diye çevirmiş. Burada aslında “yaptığım atıflar” denmişti. Mahkeme heyeti ise “AİHM diyor ki verdiğim karar Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmasına ilişkindir” demiş. Oysa kararın orijinalinde karar kelimesi geçmiyor atıf kelimesi geçiyor. Bariz tahrifat yapılmış, evrakta sahtecilik yapılmış. Bilirkişi raporu olmadan çeviri yapılmış. Sırf AİHM kararını aleyhime kullanabilmek için hile yapılmıştır ve bunu mahkeme heyetiniz yapmıştır. Çünkü dosyada bilirkişi raporu yok. Üçünüz yapmışsınız. Ve demişsiniz ki “AİHM’in 63. paragrafında dediği gibi aşağıdaki karar birliği Cumhuriyet Başsavcılığının Diyarbakır soruşturmasına dairdir”. Ve tüm gerekçenizi buna dayandırmışsınız. Bir kelimede hile yaparak, tahrifat yaparak, çeviri hatası yaparak -bilinçli yaparak ki öyle anlaşılıyor- siz yapmışsınız. Bilirkişi yapsa onu suçlayacağım. Dolayısıyla mahkeme heyetiniz AİHM’in resmi evrakında tahrifat yapmış, mahkeme kararını çarpıtarak tutanağa geçmiş, bilirkişi incelemesi yaptırıp çözüm tutanağı hazırlamak yerine muhtemelen basından, medyadan ve başka yerlerden aldığı bir çeviriyi, sözde çeviriyi gerçek çeviri gibi tutanağa geçmiştir. Bu sadece reddi hakim sebebi değil ağır bir suçtur ve belgelerle kesinleşmiştir. Bunu da bu şekilde tutanağa geçmiş olayım.

Önünüzdeki dosyada AİHM kararı halen yoktur, siz AİHM kararına nasıl atıf yapabildiniz?

Peki, AİHM’i bu kadar önemsemişsiniz, yazmışsınız birçok yerde ama çok ilginç değil mi halen resmi olarak AİHM Kararı dosyanızda yok. Siz nereden alıp okudunuz, bilmiyorum. Dosyada olmayan bir şeyi mahkeme heyeti okuyabilir mi? Tutanağa geçebilir mi? Geçemez. AİHM kararının resmi çevirisi mahkeme heyetiniz tarafından bir müzakereyle Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığından henüz istenmemiştir, dosyada yoktur. Ama buna dair 10 defa ara karar sunmuştur mahkemeniz dosyada olmayan bir karara dair. Çeviri yapmıştır sözde ama halen dosyada karar yok. Nereden okudunuz? A Haberden mi dinlediniz, ATV’den mi bilmiyorum. Sosyal medyadan mı baktınız, bilmiyorum. Çünkü yargılama dosyaya ilişkin olur. Hakimin önündeki dosyayla bağlıdır. Önünüzdeki dosyada AİHM kararı halen yoktur, siz AİHM kararına nasıl atıf yapabildiniz? Bu da ayrı bir muamma.

AİHM kararını değerlendirdiniz tamam, tutuklamayla ilgili kısım bizi bağlamaz dediniz. Orada bariz bir kasti işlem yaptınız, kasti yok saydınız ama başvurucunun yani benim Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması bizi ilgilendirmez dediniz tamam. Oraya da geleceğim ayrıca. Peki, AİHM Büyük Daire kararında sadece benim tahliyeme mi hükmediyor, karar veriyor. Hayır 5 ihlalden söz ediyor. En hafif yaptırım benim tahliyemdir. Karardaki en hafif yaptırım odur. “Sonuç itibariyle tahliye etmeniz lazım derhal” diyor. Ağır ihlaldir diyor. Haksız tutuklama, siyasi amaçla tutuklama diyor. Uzun tutukluluk, siyasi amaçla tutukluluk diyor. AİHS 10. madde yani ifade özgürlüğü ihlali, seçme seçilme hakkının ihlali ve siyasi saiklerle diyor. Peki, diyelim tutuklama ve serbest bırakma sizi bağlamıyor, diğer ihlallerde mi sizi bağlamıyor? Yani şunu hiç düşünmedi mi heyetiniz ya? “Biz bu AİHM kararını alalım bir dosyaya koyalım arkadaş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarihinin en ağır ihlal kararı verildi diyor dairede ve bu başvurucu bizim dosyamızın sanığı Selahattin Demirtaş. Şu kararı bir alalım dosyaya koyalım, okuyalım. Çok ağır ihlal kararları var. –ki ben iddialardan söz etmiyorum, kesinleşmiş karardan söz ediyorum, çünkü siyasi amaçla tutuklamışsınız diyor AİHM- Ya bizim dosyamızın sanığı var” demediniz mi? 

18 Mayıs 2021