Demirtaş: Bu fezlekede yaptıklarımdan değil yapmadıklarımdan suçlanıyorum

Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın tutuklu olduğu davanın Ankara Sincan'da görülmeye devam edilen duruşmasında yaptığı savunmanın 5. kısmı:

Evet 12 no'lu fezlekede suçu ve suçluyu övdüğüm iddiasıyla hakkımda suç ihbarı yapılmış. Parlamentoya fezleke sunulmuş. Fezlekeyi hazırlayan Diyarbakır Başsavcısı Ramazan Altekin FETÖ’den ihraç ve tutuklu. Fezlekeyi okuyayım:

"Her ne kadar olay tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi'yle herhangi bir tüzel kişiliği bulunmayan sözde Demokratik Toplum Kongresi organizesi 14 Mart 2012 günü saat 12.30 ile 17:00 arasında, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konukevi içerisinde Newroz ile alakalı ve mahkeme kararı ile yasaklanan Kürtçe afişler ile ilgili bir açıklama düzenlenmiştir. Yapılan bu etkinlik sırasında, etkinliğe katılan Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın söz aldığı ve özellikle 'Kürde Kürdistan'da kendi anadili serbest olacak, valilik denen kurum gereksizdir. Yani gereksiz bir kurumun astığı afiş de gereksizdir. Halk kendi seçtiği  aracılığıyla yönetilecektir. Ya özgürlük, ya özgürlük, devlet bu özgürlük kavramından bu kadar korkuyor ve yasaklıyorsa, özgürlük kavramını suç olarak tanımlıyorsa, o zaman AKP bugüne kadar özellikle kendi programında, bakanlıkların, valiliklerin, teşkilatların kullandığı afişlerindeki tüm özgürlük kavramlarını da suç olarak tanımlamalı. Valilik yasakladığı diye ya da mahkeme yasakladığı diye özgürlük kavramı diye Kürtçe yasaklamıyor. İşte gördüğünüz gibi dağ gibi duruyor yasaklanmıyor afiş. Alanlarda ve meydanlarda olacak, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın, tarihten aldığı direniş gücü ile, değiştirici gücüyle bağımsız bir özgür Newroz kimliğiyle kutlanması gerektiğine inanıyorum. Artık Newroz dediğimizde Ortadoğu halklarının direniş gücünü zulme karşı başkaldırı gücünü ifade ediyor. Sadece Kürtlerin değil, bütün ezilen halkların, bu coğrafyada yaşayan bütün ezilen halkların kendilerini ifade edebileceği görkemli bir zemindir Newroz. 'Uludere'de, Roboski'de savaş uçaklarıyla parçaladığınız çocukların cenazesine sessiz kalmadım, duyarsız kalmadım' demektir. O gün Newroz alanlarında herkes 'Siz tutuklandınız, elinizdeki polisle, savcıyla, yargıyla, medyayla zulmün alasını yaptınız ama biz yılmadık, size teslim olmadık, binlercemiz içerde, milyonlarcamız alanlarda şimdi özgürlüğü haykırıyoruz' demektir. '7 aydır İmralı’da bir halkın önderine uyguladığınız işkenceyi asla kabul etmedik, etmeyeceğiz' demektir" şeklinde sözlere yer verdiği ve bu şekilde terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan hakkında, "7 aydır İmralı’da bir halkın önderine uyguladığınız işkenceyi asla kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz" şeklindeki ifadeleri kullanarak; kabullenilmesi, sahiplenilmesi ve saygı duyulması gereken bir halk lideri, suçluyu övmek fiilini işlediği…" diye bir fezleke düzenlenmiş.

Fezlekeyi hazırlayan savcı cemaatçi

Evet şimdi, durumu anlattım. Altını çizdiğim hususları sizinle paylaştım. İnkar etmeyeceğim. Ama bunun tarihi yine Meclis'te konuştuğum tarihten iki ay sonradır. Bu fezlekenin tarihi, o dönemde yine Oslo Görüşmeleri kesilmişti. 7 aydır Öcalan’la hiçbir görüşme gerçekleştirilmiyordu. Biz de yine her yerde, Newroz'da, fırsat bulduğumuz her yerde bunun altını çiziyorduk. Dediğim gibi kimler rahatsızdı, fezlekeyi hazırlayan savcı kim? Cemaatçi. Kimin adına hareket etti. Belki kendisi de bunu yaparken öyle çok neye hizmet ettiğini bilerek yapmamış olabilir. Fakat bu yönlendirmeleri yapanlar, yani "Öcalan’ın ismini ağza  aldı diye tutuklayın, sokakta dövün, vekil olursa fezleke hazırlayın, efendim gazeteci olursa linç edin, işsiz bırakın" diyen ile aslında Öcalan ile görüştürülmesini engelleyenler rahatsızlar.

Bir savcı barış ihtimalinden neden rahatsız olur

Birbirimize güvenerek, Türkiye yurttaşları; Kürdüyle, Türküyle, muhalefetiyle, hükümetiyle birbirimize güvenerek yürütmeye çalıştığımız bir süreçti. Bir savcı neden bundan rahatsız olur? Ülkesine barış gelme ihtimali,  siyasetçiler bunu tartışıyorsa, bir savcı neden bundan rahatsız olur. Savcıyı acilen orada ilgilendiren bir hakaret suçu var mı? Yok. Bu bir politik bir mevzudur. Ama görünen odur ki, o dönemin bazı güçleri, bütün bunları engelleyebilmek için canla başla çalışıyorlar. Sulh ceza hakimleri dinleme kararları alıyorlardı, emniyet güçlerini herkesi dinliyordu. Bunlar kamuoyunun önüne çarşaf çarşaf düşüyordu. Amaç kamuoyunun tepkisini yaratmak, amaç hükümet üzerinde, muhalefet üzerinde baskı yaratmak ve en nihayetinde Çözüm Sürecini yürütülemez kılmaktı.

Şimdi dediğim gibi, ben "7 aydır İmralı’da bir halk önderine uyguladığınız işkenceyi asla kabul etmedik, etmeyeceğiz, meydanlarda olacağız" sözünü söylediğimde; evet 7 aydır İmralı’da Öcalan ile görüşülmüyordu. Ondan önce 1 buçuk yıldır kesintisiz bir resmi görüşme pratiği sürdürülmüştü: Oslo Görüşmeleri. Dediğim gibi o dönemde biz görüşme trafiği içerisinde yoktuk. Dışarıdan takip ediyorduk. Oslo’da PKK üst düzey yetkilileriyle, İmralı‘da yine devletin üst düzey yetkilileriyle görüşmeler sürdürülüyordu. Sonuç alınamadı kesintiye uğradı bu tür girişimler.

Kime 'sayın' deyip demeyeceğime savcılar karar veremez

Bu sadece küçük bir şey. Fakat bunun altında yatan siyasi amacı anlatmaya çalışıyorum. Hukuken, yasal olarak bunun (savcının) yaptığı doğru mudur? Milletvekili kendi görüşünü, düşüncesini açıkladı diye nasıl bu kadar rahat bir şekilde cezalandırılmasını isteyebilir. Gücünü kötüye kullanmaktan başka bir şey değildir. Kesinlikle suç unsuru oluşturmayan cümlelerdir. Benim siyasi düşünce ve görüşlerimdir. Kime 'sayın' deyip demeyeceğime savcılar karar veremez.

Savcılar Kılıçdaroğlu'na yumruk atan adamın elinin öpülmesi ile ilgili işlem yapacak mı?

Mesela bu savcı görevde olsaydı. Ya da bugün görevde olan savcı Kılıçdaroğlu'na yumruk atan adamın elinin öpülerek videosunun, fotoğrafının çekilmesi, yumruk atan elin, işte "gurur, onur duyuyoruz, ülkenin milli kahramanıdır" diyerek, bütün televizyonlarda, gazetelerde var, çarşaf çarşaf yayınlanması hakkında bir işlem yapacak mıydı? Suç ve suçluyu övmek var mı orada, bilmiyorum takdir etsinler. Bu çelişkilerle iktidar yanlısı bu yargı tutumu gözden kaçmıyor. Ortada bir suç ve suçluyu övme varsa dönüp yargılasınlar.

Çözüm için bir başka CD göndermişsiniz. Mevzu ne? Bir basın toplantısı düzenliyoruz. Basın toplantısının konusu ne? Diyarbakır’da Newroz kutlaması hazırlık çalışması yapılıyor. Bunun için Türkçe ve Kürtçe bilboardlar asılmış. Kürtçe olan hakkında valilik toplama kararları istemiş. Mahkemeler toplatılmasına karar almış. Gerekçe Kürtçe olması; içeriğine ilişkin bir şey yok. Türkçe olan toplatılmamış. Ama aynı içeriğinde Kürtçe olan toplatılmış. Biz de bunu protesto etmek, buna karşı tepki göstermek için bir basın toplantısı düzenlemiştik. Bu basın toplantısında da sarf ettiğim sözlerden, bir cümle "bir halkın önderi" dediğim Öcalan. Bunun için fezleke düzenlenmiştir. Konu bu, şimdi tutanağını okuyayım. Ahmet Türk konuşmuş, Gültan Hanım konuşmuş,  Aysel Hanım da değerlendirmesini yapmış. Kendi konuşma deşifrasyonu okuyorum şimdi:

“Değerli Basın Mensupları,

Sayın Eş Başkanlarımızın da ifade ettiği gibi bir Newroz arifesinde de Kürt halkının ve dostlarının Ortadoğu’daki Newroz'a inanan, Newroz'un  gücüne inanan bütün halkların heyecanını hep birlikte  yaşıyoruz. Kawa’dan bu yana hiçbir Newroz ateşi boş yere yanmadı. Her yerde yanan Newroz ateşi, yeni bir aydınlanmaya, yeni bir ufka, yeni gelişmeye vesile oldu. 1980’lerde Amed zindanında Newroz ateşi olarak yakılan üç kibrit çöpü nasıl boşa yanmadıysa, bugüne kadar hiçbir yerde, hiçbir Newroz ateşi boş yere yanmadı. Sürekli çevresini aydınlattı, karanlığı aydınlattı. Her yeni bir Newroz; yeni bir çıkışın, yeni bir umudun vesilesi haline geldi. Bu nedenle 2012 Newroz'u da elbette ki Newroz'un tarihsel anlamından aldığı güçle yeni bir çıkışın, yeni bir umudun başlangıcı olacaktır.

Sayın eş genel başkanlar ifade ettiler. Her yıl aslında, Newrozlar Ortadoğu'nun en büyük kitlesel gösterileri, kitlesel katılımları, kutlamalarıyla hayata geçiyor. Ama 2012 Newroz'u önceki Newrozları aşacak bir motivasyonla, heyecanla, katılımla, Ortadoğu’da bu kadar hızlı siyaset aldığı motivasyonla belki de Ortadoğu’da halkların geleceğini etkileyecek güçte bir Newroz olacaktır. Önceki yıllardan farkı, özellikle bu yıl vereceği siyasal mesajlarının netliği, vereceği siyasi mesajların güçlülüğüyle öne çıkacaktır.

1991 yılında biliyorsunuz devlet yasaklamalarına karşı halk her yerde kendi inisiyatifiyle Newrozları sahiplenmiş, kutlamıştı. Newroz'un  siyasal gücünü, çözüm ortaya çıkarmış, Newroz'u bir kimlik haline, kişilerden, siyasetçilerden, sanatçılardan bağımsız bir kimliğe dönüştürmüştür. Bu nedenle biz 2012 Newroz'unun da kendi kimliğiyle kutlanması gerektiğine inandık. Newroz'a katılacak değerli sanatçı dostlarımızın kimliğiyle değil, Newroz'a katılacak konuşmacıların, siyasetçilerin kendi kimlikleriyle değil. Tarihten aldığı direniş gücüyle, değiştirici gücüyle, bağımsız bir Newroz kimliğiyle kutlanması gerektiğine inandık. Ve 2012 Newroz'u işte bu ruhla, bu heyecanla bütün alanlarda Newroz ateşi yakılarak kutlanmaya başladı. Artık Newroz fikirlerden bağımsız, özgürlük mücadelesini sembolize ediyor. Artık Ortadoğu, Ortadoğuluların direniş gücü, zulme karşı başkaldırı gücünü ifade ediyor. Biz Newroz'un bu kimliğinin korunması gerektiğini düşünüyoruz. … 127 merkezde, yaklaşık 130 merkezde, DTK, BDP olarak ortak organizasyonlar şeklinde merkezi mitingler düzenleyeceğiz. Ama bunların dışında diğer eşbaşkanlar ifade ettiler; merkezi organizasyonlar dışında, yüzlerce yerde fiili kutlamalar şeklinde zaten başladı devam ediyor.

Biz sadece Amed halkının değil, bugün başta kendi illerinde Newroz planlamasını yapmadığımız için tüm çevre illeri, ilçeleri halkımızı Amed Newrozu’nda buluşmaya davet ediyoruz. Ama öylesine görkemli bir buluşma olmalı ki, o gün yediden yetmişe herkes kendi ulusal kıyafetleriyle, renkleriyle, sloganlarıyla, çocuklarıyla, yaşlılarıyla Newroz meydanlarında olmalı ki, bütün dünyaya bir kez daha, her yıl olduğu gibi, bir kez daha "evet burada kimliğinizle, kendi anavatanınızda, Kürdistan'da özgürce yaşamaya kararlıyız" mesajı çıkmalıdır. Oradaki birlikte duruş dünyaya verilebilecek en büyük mesajdır. 

Biz biliyoruz ki, Newroz meydanına akın edecek kitleler sadece BDP’ye oy vermiş, gönül vermiş kitleler değildir. Newroz'un dönüştürücü gücüne inanan, kendi coğrafyasında özgürce yaşama isteğine, onurlu yaşama isteğine bağlı herkes o alanda toplanıyor. Bu nedenle sadece biz parti kutlaması olarak hiçbir zaman ele almadık. Ulusal birliğin aynı zamanda bir ifadesidir. Sadece Kürtlerin de değil, bütün ezilen halkların kendini ifade edebileceği görkemli bir zemindir Newroz.

Yine Newroz kutlamasının sükûnet içerisinde geçmesi ve siyasal mesajların net olarak verilmesi açısından da her türlü hazırlığı yapmış durumdayız. Bizim 90’lı yıllardaki Newroz benzetmesinden yola çıkarak, bazı yayın organları özellikle, tepki uyandırmak için Newroz’da saldılar olacak diye kafaları bulandırmak için bir takım yazılar yazdılar ki, hedef yaptılar ki, bunların gerçek ile hiçbir alakası yok. Biz bunun sükûnet içerisinde, kendi siyasi mesajları öne çıkan, özgürce kendi rengiyle, sloganıyla, anadiliyle kutladığı bir Newroz olabilmesi için hazırlıklarımızı tamamlamış durumdayız. Bu konuda herkesin içi rahat olsun yediden yetmişe, çocuğu ve çoluğu ile bütün Newroz meydanlarında, İstanbul’dan Hakkari’ye kadar yer her yerde, illerde, ilçelerde, köylerde, bütün Newroz meydanlarında halkımız özgür iradesine bir kez daha sahip çıksın diye buradan çağrımızı tekrarlıyoruz değerli arkadaşlar. O gün Newroz meydanında olmak aylardır kesintisiz devam eden askeri operasyonlar ve katliamlara karşı 'Ben asla sessiz kalmadım' demektir. Yakılmış, parçalanmış gençlerin cesetlerine karşı 'Duyarsız kalmadım' demektir. O gün Newroz meydanını doldurmak, Uludere'de  Roboski'de savaş uçaklarıyla parçaladığınız gençlerin cenazesine 'sessiz kalmadım' demektir. O gün Newroz meydanındaysak ‘Biz kendi dilimizle kendi kültürümüzle kendi vatanımızda yaşamak konusunda kesin kararımızı verdik, kimse bize geri adım attıramaz’ mesajının tüm ülkeye iletilmesi demektir. O gün Newroz meydanında olan herkes ‘Siz tutukladınız, elinizdeki savcıyla yargıyla polisle medyayla zulmün alasını yaptınız ama biz yılmadık, size teslim olmadık. Binlercemiz içerde, binlercemiz alanlarda şimdi özgürlüğü haykırıyoruz’ demektir. O nedenle herkesin ama herkesin Newroz meydanına çıkmak için gerekçesi vardır. Çünkü Newroz meydanı onurunu, özgür geleceğini, çocuklarının, torunlarının bu topraklarda barış içerisinde yaşamasının garantisini sağlama adına kurulmuş bir özgürlük meydanıdır. Bu vesileyle herkesi bir kez daha Newroz’u, bu topraklarda halkın özgür geleceğini sahiplenmeye çağırıyoruz. Newroz ateşi ile özgürlüğü ısıtmaya çağırıyoruz. Hiçbir kaygılı yaklaşıma yer vermeden bizler o gün Newroz meydanında ‘Ortadoğu'nun en kadim halklarından olan Kürt halkının siyasal dönüşüm ve dizayn sürecinde varız. Bizi hesaba katmadan, bu halkın özgür iradesini dikkate almadan asla ve asla hiçbir siyasi hamle yapamazsınız’ demek için o gün Newroz meydanında olacağız. ‘7 aydır İmralı’da bir halkın önderine uyguladığınız işkenceyi asla kabul etmedik asla kabul etmeyeceğiz’ demek için o gün meydanlarda olacağız. ‘Biz barış elimizi uzattık ama siz işkenceyi, zulmü, katliamı dayattınız fakat biz size müzakere, çözüm için bir fırsat daha sunmak için o gün meydandayız’ demek için meydanda olacağız. Tüm bu mesajların hükümet tarafından doğru anlaşılması, halkın bu görkemli duruşunun hükümet tarafından doğru okunması halinde biz çözüm sürecinin, kalıcı barışa giden adımların da atılabileceği bir sürecin başlayabileceğine inanıyoruz. Newroz’un dönüştürücü gücü böyle bir güçtür. Bu artık hükümetin yaklaşımına bağlı bir durumdur diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar son olarak Diyarbakır Newroz’u ile ilgili başkanımız, il yöneticilerimiz bir açıklama yapacaklar. Hazırlıklarını sürdürüyorlar. Başta da belirttiğim gibi konuşmalarıyla, sanatçılarıyla öne çıkan bir Newroz’dan öte siyasi mesajlarıyla öne çıkan bir Newroz hazırlığımız var. Ama çok sayıda sanatçı dostumuz da Amed Newrozu’nda bizlerle birlikte olacaklar. Özellikle MKM'li sanatçılar, 23 kişilik bir koroyla, Rojda, Cihan Demir ve hepsini sayamayacağım sanatçılar Newroz’da olacaklar. Yine Avrupa’dan sanatçı arkadaşlarımız Amed halkı ile birlikte olacaklar. Önümüzdeki günlerde kimlerin burada olacağına dair detaylı çalışmayı arkadaşlarımız paylaşacaklar. Ama dediğim gibi bu Newroz halkın Newrozu’dur. Halk en güçlü mesajı meydanlarda kendi duruşuyla verecektir. O nedenle biz bir kez daha bütün Ortadoğu halklarına kutlu olsun diyoruz."

Bir basın mensubu soru soruyor, soru anlaşılmıyor, çözümü yapılamamış. Ama ben şöyle bir cevap vermişim: “Evet arkadaşlar devlete Kürtçe serbesttir, devlete Kürtçe hiçbir zaman yasaklanmadı. Kürtlere Kürtçe yasaklandı. Kürdistanlılara Kürtçe yasaktır. Bu konuda söylenebilecek çok şey vardır ama Newroz arifesinde gündemi değiştirmeyeyim diye çok bir şey ifade etmeyeceğim. Fakat Kürtlere Kürdistan'da kendi ana dili serbest olacaktır. Bizim önerdiğimiz sistemde valilik diye bir mekanizma yoktur. Fazlalık olarak sisteme dahil edilmiş bir kurumdur. Biz en kısa sürede, inşallah Anayasa değişikliği ile kaldıracağız. Bir afişi kaldırmak ya da yasaklamak valiliğin yetkisinde olmaktan kesinlikle çıkacak. Çünkü vali diye bir şey olmayacak. Ankara'dan atanmış, iktidarın zihniyetini temsil eden bir kurum bizim yönetim anlayışımızda olmayacak. Halk kendi seçtiği yöneticiler aracılığıyla yönetilecek. Halkın seçtiği yöneticiler de elbette halkın dinine, kültürüne, hassasiyetlerine değer veren yöneticiler olacaktır. Ancak gördüğünüz gibi yasaklanan afiş burada. Bu afişte değerli arkadaşlar, "ya özgürlük ya özgürlük" diyor. Örneğin eğer devlet özgürlük kavramından bu kadar korkuyor ve yasaklıyorsa o zaman AKP'nin bugüne kadar özellikle kendi programlarında, kaymakamlıkların, valiliklerin ve AKP teşkilatlarının programlarında kullandığı afişlerdeki bütün özgürlük kavramlarının da bir partinin, bir siyasi oluşumun yaptığı çalışma suç olarak tanımlanıyorsa bu devlet anlayışıdır. Sadece valiliğin özgün yaklaşımı değil, merkezden alınmış bir kararın Diyarbakır Valiliği tarafından veya mahkeme tarafından uygulanmasıdır. Ama valilik yasakladı diye, mahkeme yasakladı diye özgürlük kavramı veya Kürtçe yasaklanmayacak. İşte gördüğünüz gibi arkamızda dağ gibi duruyor yasaklanan afiş. Alanlarda da meydanlarda da olacaktır. Kimsenin kuşkusu olmasın. Teşekkürler." diye bitirmişim basın toplantısını.

Öcalan barışa sunduğu katkılar nedeniyle saygın bir iş yapmıştır

Başka bir CD çözüm tutanağı da var dosyada. Tekrarlamaya gerek yok. Dediğim gibi fezlekede suçu ve suçluyu övme şeklinde bir düzenleme yapılmış, asla kabul etmiyorum. Sayın Öcalan’ın barış girişimlerini saygın olarak değerlendiriyorum. PKK'nin kurucu liderlerindendir. Uzun yıllar PKK'de başkanlık, genel sekreterlik yapmıştır. O yıllarını ben bilmem. Çocukluğum veya ilk gençlik yıllarımdır. Ama kendisini birebir İmralı’da tanıdım. Yüz yüze defalarca sohbetim de oldu. Özellikle 1999 sonrası Türkiye'ye getirilmesi sonrası yaptığı barış girişimlerinin çok kıymetli olduğunu tekrar söylüyorum. Öcalan'ın PKK'yi kurmuş olması silahlı mücadeleyi başlatmış olması kendi deneyimidir ve zaten bu konuda kendisi yargılandığı dönemlerde Türkiye kamuoyuna da mahkemelerde açıklama yapmıştır. Ama bizim açımızdan saygın olan kısmı yaptığı barış girişimleridir. Türkiye kamuoyuna verdiği barış mesajları, çözüm önerileridir. Bu yönüyle de kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Herhangi bir mahkemede aldığı bir ceza, işlemiş olduğu bir suç nedeniyle, bugüne kadar da hiç kimse böyle bir şeyi övgü olarak kullanmadı. Saçma sapan bir şeydir birine sayın dediniz diye yargılanmak veya onu halk önderi olarak tanımlayıp yargılanmak. Bu konuda görüşlerim değişmemiştir. Mahkemeniz suç olduğunu düşünüp bana bu konuda ceza vermeyi düşünüyorsa da hiçbir şekilde geri adım atmayacağım. Barış için elini taşın altına koyan herkes saygındır. Geçmişine bakılmaksızın. Kim barış için, bu ülkenin akan kanının durması için, yangının sönmesi için bir damla su taşıyorsa tutumu saygındır. Benim açımdan da öyledir. Öcalan da barışa sunduğu katkılar nedeniyle saygın bir iş yapmıştır. Umarım fırsatı olur, daha fazla da yapar. Türkiye'de akan kanın durması konusunda çağrı yapar. Biz de kendisini barışa sunduğu katkı nedeniyle takdirle karşılarız diye düşünüyorum.

Anlamsız dava soruşturma ve ceza süreçlerine bir tepki olarak Sayın Öcalan kavramı çıktı

2004- 2005 civarlarında Öcalan'ın avukatları bir basın toplantısı düzenliyorlar. Ben o zaman İHD Başkanıydım. Öcalan'ın resmi avukatları bilgilendirme amaçlı bir basın toplantısı düzenliyorlar ve orada müvekkilleriyle ilgili ‘Sayın Öcalan’ kavramını kullanıyorlar. Bunun üzerine savcılık soruşturma başlatıyor ve mahkeme dava açıyor. ‘Sayın Öcalan’ın Türkiye gündemine girmesi bu şekildedir. Ondan önce kimsenin Sayın Öcalan kavramını kullanmadığını da hatırlıyorum. Daha çok halk önderi, Başkan Apo şeklinde ifade ediliyordu. Fakat o mahkemenin tutumuna, yargının tutumuna karşı kampanya başladı o dönem, hatırlıyorum. Ben de avukattım. İnsanlar toplu halde mahkemelere gidip Sayın Öcalan dilekçeleri vermeye başladılar ve bir tepki olarak Sayın Öcalan kavramı siyasi literatüre girmeye başladı. Yıllar sonra ben Çözüm Süreci Heyetinin bir üyesi olarak İmralı’ya gittiğimde Öcalan aynen şunu demişti bana "Bu Sayın Öcalan lafı bana da çok tuhaf gidiyor". Kendisini bir devrimci olarak tanımlıyor. "Bana Sayın Öcalan denmesinden ise arkadaş, yoldaş dense daha memnun olurum" demişti. Dolayısıyla Öcalan'ı övmek için ortaya atılmış bir kavramdan çok bu anlamsız dava soruşturma ve ceza süreçlerine bir tepki olarak Sayın Öcalan kavramı çıktı. Bunun da tutanakları geçmesi açısından belirtmek istedim.

Öğle arası verildi...

14 No’lu fezleke de siyasi konjonktör ve siyasi gelişmelere endeksli bir fezlekedir

Devam etmek istiyorum. 14 No’lu fezlekenin de suçlama konusu 2012 yılında Diyarbakır’da gerçekleştirilen Newroz kutlaması, orada yaptığım konuşma ve bunun da yasadışı olduğu, toplantı gösteri kanununa da aykırı olduğu iddiasıyla soruşturma yürütülmüş ve fezleke hazırlanmış. Aslında fezlekede benimle birlikte Altan Tan, Leyla Zana, Nursel Aydoğan ve İdris Baluken de var. Onların soruşturmaları ayrılmış akıbetlerini bilmiyorum. Söz konusu konuşma ve Newroz konuşması 2012 18 Mart’ında gerçekleşmiş ve fezleke ise bundan 3,5 yıl sonra 01.10.2015 tarihinde yani yine 7 Haziran seçimlerinden sonra hazırlanmış. Dolayısıyla yine siyasi konjonktür ve siyasi gelişmelere endeksli bir fezlekedir.

Bu konuşma ve Newroz kutlamasının yapıldığı gün hiçbir soruşturma savcılık tarafında açılmazken, aradan geçen 3,5 yıl sonra 7 Haziran seçimlerinde AKP ağır bir yenilgi alıp sandıktan başarısızlıkla çıkar çıkmaz bir grup savcı da adeta bunun hesabını sormak istercesine iflas etmiş müflis tüccarlar gibi eski defterleri karıştırıp nereden ne bulabiliriz babında buldukları bir soruşturmadır. Fezlekeye dönüştürmüşler. Nedir peki fezlekenin içeriğini kısaca aktardıktan sonra çözüm tutanaklarına da bir bakalım. Evet giriş kısmını geçiyorum, kopyala yapıştır yöntemi var orada. Bu Newroz kutlamasını savcı PKK, KCK’nin çağrıları doğrultusunda yaptığımızı iddia ediyor. Bir kaç tane haber sitesinde alıntı da yaparak belirtmiş. Newroz kutlamasını biz buna uygun bir şekilde örgüt talimatı ile yapmışız. Zorlama iddiasını fezlekeye yansıtmaya çalışmış kendince. Devam ediyorum fezlekenin giriş kısmını atlayarak:

“Diğer tarafta İçişleri Bakanın genel talimatı olmak üzere 16 Mart 2012 tarihinden 21 Mart 2012 tarihine kadar Diyarbakır İl merkezinde toplanma alanı olabilecek tüm açık alanlarda Newroz’a yönelik olacak her türlü toplanma eylem ve etkinliğin Valilik Makamının 16 Mart 2012 tarihli ve şu sayılı yazıları ile yasaklandığı ve yasaklama kararının ilgililere duyurulduğu anlaşılmıştır. Yasaklama kararına rağmen terör örgütünün yukarıda yazılı çağrı ve talimatları doğrultusunda 18 Mart 2012 tarihinde saat 07.15’ten başlamak üzere özellikle Diyarbakır Bağlar ilçesinde çeşitli grupların toplanmaya başladığı il genelinde başlayan eylemlerde terör örgütünün almış olduğu kararlar doğrultusunda bir çok sokakta sayıları 10 ila 500 arasında değişen erkek, kadın ve çocukların yasadışı eylem düzenledikleri, meydana gelen olaylar sırasında emniyet güçlerinin olaylara müdahale ettikleri toplanan grupların PKK terör örgütü ve elebaşı lehine yasadışı sloganların atıldığı, döviz ve pankart ile PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan posterlerinin açıldığı, güvenlik güçlerinin dağılmaları yönünde yapmış olduğu uyarılara rağmen grupların dağılmayarak eylemlerine devam ettikleri, güvenlik güçlerine karşı taşlı sapanlı molotoflu havai fişekli ve el yapımı bombalar ile saldırıda bulundukları anlaşılmıştır. Yine 18 Mart 2012 tarihinde yapılan tüm uyarı  ve ikazlara rağmen Bağlar İlçesi Bağcılar Mahallesinde bulunan Newroz alanında yaklaşık 10 bin kişinin toplandığı grup içerisinde bulunanların yer yer polise taşlı sopalı saldırılarda bulundukları bu tür grupların güvenlik güçlerince zor kullanılarak dağıtıldığı anlaşılmıştır. 1) Söz konusu olay ile ilgili olarak şüpheli Selahattin Demirtaş ile tespitler: 16-21 Mart 2012 tarihleri arasında toplanma alanı olabilecek tüm açık alanlarda Newroz’a yönelik yapılacak her türlü toplanma, eylem ve etkinliklerinin Diyarbakır Valiliğince yasaklanmasına ve yasaklama kararının BDP Diyarbakır İl ve İlçe teşkilatlarına tebliğ edilmesine rağmen BDP Genel Başkanı ve Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın yazılı ve görsel medya aracılığı ile halkı ve kitleyi yasaklı eyleme davet ederek, kışkırtarak ısrarla kanuna aykırı eylemi yapmaya sebebiyet verdiği İçişleri Bakanlığı ve Valiliğin yasaklama kararlarını hiçe sayarak kitleyi yasadışı eylemlere yönlendirdiği, terör örgütü propagandası ve gövde gösterisine dönüştürülen eylemlerde ön saflarda yer aldığı güvenlik güçlerinin ihtar ve zor kullanmasının ardından dağılmayıp direnerek ve yolu araç trafiğine kapatarak ısrarla Newroz alanına gittiği, ‘Biz öyle ya da böyle alana gideceğiz’ diyerek beraberinde bulunan eylemci kitleyi de Newroz alanına yönlendirdiği parti otobüsü üzerinde yaptığı konuşma sırasında eylemci kitle tarafından atılan ‘PKK halktır, halk burada’ sloganlarına kayıtsız kalarak bu yasadışı sloganların atılmasına engel olmadığı yine konuşması sırasında çok yakınında sallandırılan ve terör örgütünü simgeleyen sözde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesini temsil eden bez parçasına herhangi bir müdahalede bulunmadığı, söz konusu bez parçasının yanında ve önünde konuşmasına devam ettiği, konuşmasının içeriğinde ‘Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’dan bu yana Newroz’u Newroz yapan işte böyle duruşlar ve böylesine direnişlerdir’ şeklinde söylemlerde bulunarak PKK terör örgütünün kurucuları arasında yer alan ve Diyarbakır Cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada 21 Mart 1980’de cezaevindeki hücresinde kendisini yakarak intihar eden terör örgütü mensubu Mazlum Doğan’ı överek söylediği ve söylemlerini eylemci kitleye benimsetmeye çalıştığı, konuşması sırasında bir gencin otobüsün üzerine çıkmak istemesi üzerine de ‘Biliyorum gençler yükseklere tutkundur’ diyerek gençleri dağa çıkmaya özendirdiği, BDP seçim otobüsünün üzerinde örgüt propagandası olabilecek tarzda zafer işareti yaptığı bu haliyle şüphelinin terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek ile 2911 sayılı kanun falan filan suçu işlediğine dair delil elde edilmiştir.”

2012’de sırf provokasyon için Newroz’u yasadışı bir şekilde yasakladılar

Benimle ilgili kısım bu. Diğer milletvekillerininkini okumama gerek yok davamızı ilgilendirmediği için. 3,5 yıl sonra Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı hakkımda fezleke düzenleyip Meclis’e göndermiş bugün de huzurunuzda bundan dolayı tutuklu sanık sıfatıyla yargılanıyorum. Şimdi olay çözüm tutanaklarını bilirkişi raporunu okumadan önce bir kez daha kendi ifademle kendi hatırladığım tanıklığım ile olayı mahkemeye ve kamuoyuna bir kez daha izah etmek istiyorum. Öğleden önceki oturumda savunmasını yaptığım fezlekede Newroz’un duyurusu ile ilgili Kürtçe bilboardun yasaklanması üzerine eş genel başkanlar olarak bir basın toplantısı yaptığımızı söylemiş ve onun fezlekesinin savunmasını yapmıştık.

Orada da söz konusu olan halkımızı Newroz’a çağırmak üzere, Newroz programını duyurmak üzere eşbaşkanlar ile ortak yaptığımız bir basın toplantısıydı. Büyük bir hazırlık yapılmıştı. Yurtiçinden yurtdışından sanatçılar gelmiş, sahne hazırlığı yapılmış, ses düzeni hazırlanmış, alan meydan süslenmiş, yüzbinlerce el ilanı basılmış dağıtılmış, ev ev, mahalle mahalle çalışma yapılmış. Fakat Newroz’u kutlamaya iki gün kala Diyarbakır Valiliği hiçbir gerekçe açıklamadan ‘Newroz’u yasakladım’ diye bir karar alıyor. Oysa başvuru neredeyse bir ay önce yapılmış. Newroz’un yasaklanmasına dair en ufak bir ihtimal bile yokken siyasi baskılar nedeniyle, hükümetin sırf gerilim yaratmak, sırf o dönem BDP’nin ve Kürt halkının gücünün meydanlara Newroz kalabalığı olarak yansımasını engellemek için yasadışı bir şekilde Newroz’u yasakladılar. Tabi arkadaşlarımız İdare Mahkemesine başvuru yaptılar ama bir iki günde sonuç almak mümkün değil. Bunun üzerine biz Newroz kutlamasını iptal etmek zorunda kaldık. Çünkü orada ses düzeni kurmak, sanatçıların ve konuşmacıların programını uygulaması artık mümkün değildi.

Bizim yaptığımız iş de bütün o gerilimi tansiyonu düşürecek şekilde partililerimizi şehir dışındaki Newroz alanına davet etmek olmuştur. Eğer biz o gün onu da yapmamış olsaydık emin olun ki o provokasyonlar belki günler ve haftalarca sürebilirdi. Dolayısıyla emniyet adına hazırlanan tutanak sahte tutanaklardır asıl sorumluları gizlemeye yönelik tutanaklardır. Sizin huzurunuza şimdi 9 yıl getirilen tutanağa buradan bakınca belki anlamak kolay değil fakat Diyarbakır’ı mahalle mahalle sokak sokak biliyorum. Bizler orada hem sokaklara hakim olup insanları olaysız kazasız belasız Newroz alanına taşımak için çaba sarf ettik hem de gerçekten her yerden geçerken otobüsten sağduyu anonsu yaparak biz insanları Newroz meydanına çağırdık. Sokaklarda caddelerde gösteri yapın veyahut sokakları caddeleri kesin demedik. Anonsumuzu duyan herkes de oraya (alana) geldi. Oradaki emniyet amirlerinin o gün arzu ettikleri şey buydu. Aman şehirde olay çıkmasın şehir dışında basın açıklamanızı yapın. Zaten tutanağın sonunda da belirtiliyor. Açıklama yapıldıktan sonra da en küçük bir olay olmadan kitle dağıldı. Anonslarımızla kontrolümüz altında. Asıl provokatör orada hükümet, devlet adına hareket eden farklı gruplardı ve mutlaka emniyetin de istihbaratın da içinde bunlar vardı. Şucuydu, bucuydu demiyorum. Sonradan bir çoğu başka yerlerde ortaya çıktı. Diyarbakır Newroz’u bizim açımızdan en küçük bir olay olmadan kutlanmıştır. 2911’e aykırı en küçük eylem işlem propaganda anlamına gelebilecek en küçük bir şiddet partimizin organizasyonda meydana gelmemiştir. Çözüm tutanağında da bilirkişinin tespit ettiği benim bulunduğum yerde ne bir patlama sesi ne bir olay sesi ne polisin dağılın dağılın sesi, hiç bir şey yok. Çözüm tutanağında da yok zaten. Ama olay tutanağını okuduğunuzda resmen savaş meydanına dönmüş bir şehir görüyorsunuz. Nerede oldu bunlar. Niye bu benim geçtiğim hiçbir yerde böyle bir şey yok. Ki il binasından eylem alanına gidene kadar 7-8 kilometre mesafe kat etmişiz. Demek istediğim o tarihte çok büyük bir provokasyon yapılmak istendi neden çünkü Çözüm Süreci ile ilgili yeni arayışlar vardı. Birazdan bir sonraki fezleke ile ilgili okuyacağım özellikle yeni İmralı Süreci ile başladığında mevzu daha net anlaşılacak. Yani huzur barış içinde bir Newroz kutlanırsa bir takım diyaloglara vesile olabilir ve yumuşamaya vesile olabilir bunun önünü nasıl kesebiliriz denildi. Hesap buydu yoksa aklı başında hangi devlet yetkilisi provokasyonu engellemek adına yasakladığı bir Newroz'dan sonra bu kadar provokasyona neden olabilir. İzin vereceksiniz, işte yıllardır yapıldığı gibi izinli olduğu hiçbir yerde en küçük bir olay çıkmadan Newroz kutlanıyor, bitiyor. O güne kadar da yıllarca izinli yapılmış zaten. Ama 2012’de İdris Naim Şahin yasaklıyor yasakladım diyor. Sadece 21’inde kutlayacaksınız. Hani bunu çok önceden bize tebliğ etseler hazırlığımızı biz öyle yapacağız. Ama sanatçılar, kurumlar, ses düzeni, sahne düzeni, bütün program konuşmacılar herşey hangi tarihte planlanmışsa il ona göre hareket edilir. Kiminde 18 kiminde 19, 21’ine kadar sürüyor. Çünkü aynı gün bütün her yerde konuşamadığımız için birkaç yere yayılmış.  Geçmiş 3-4 yılda da aynısını yapmışız sıkıntı olmamış ama aniden yasakladım diyor. İşte provokasyonun büyüğü budur. Orada tutanakta belirtildiği gibi 10 bin 20 bin kişi değil 200 bin insan toplanmış. 200 bin kişi toplanmıştır otobüsün etrafında ve en küçük bir olay olmadan dağılmıştır. Bu kadar insan normalde izinli olduğunda bir milyon 1 milyon 200 bin kişinin katıldığı Ortadoğu’nun en büyük Newroz kutlamasından söz ediyoruz, Diyarbakır Newroz kutlamasından bahsederken. Bunu yasaklamak provokasyonun bizatihi kendisidir.

Eğer biz o gün Diyarbakır Newroz meydanına otobüsü götürüp açıklamayı yapmamış olsaydık emin olun günlerce o provokasyonlar sürecekti. Ama birilerinin oraya gidip açıklamayı yapması gerekiyordu ki toplum “evet Newrozumuzu kutladık” deyip sakinleşsin. Ne diyor saat 19.17 itibariyle işte bitiş saatinde kentte sükunet sağlandı diyor. Ne zaman biz Newroz kutlaması ya da basın açıklaması bitti dediğimiz anda kentteki bütün provokasyonlar düşüyor ardından. Oysa ilk başta buna izin vermemek valiliğin, içişleri bakanlığının elindeymiş. Kastettiğim tam da budur asıl provokasyonu yapan o zihniyettir. Diyarbakır’daki emniyet yetkilisi bunu fark ettiği için bizim de buradaki rolümüzün ne kadar önemli ve niyetimizin ne kadar iyi olduğunu bildiği için yolu açmış ve alana ulaşmamıza izin vermiştir. Provokasyonlarda böyle engellenmiştir. Bazen dışarıdan görüldüğü gibi değildir hiçbir şey ama hani devlet içerisinde provokatörler olduğu gibi toplum içerisinde de vardır. Diyarbakır’da Newroz kutlamasına gelen herkes iyi niyetli miydi? Hayır, mutlaka onlar arasında da provokatörler vardı şunun bunun adına hareket etmiş olanlar vardır. Devlet içinde de vardır. Ama önemli olan aklını kullanarak sağduyulu davranarak bunları engelleyebilecek cesareti ve basireti göstermektir. O gün oradaki bazı emniyet yetkilileri bizim sayemizde şehir dışındaki Newroz meydanında olaysız bir Newroz kutlaması da değil basın açıklaması yapıldı. Newroz kutlaması dediğimiz öğlen başlar akşama kadar devam eder, sahne programı müzikler halaylar ateş yakma vs. bir Newroz kutlama şansımız olmadı. Kutlama yapmadık sessiz sakin bir şekilde dağıldık. Bizim kontrol edebildiğimiz kitle örgütlü ve disiplinlidir, provokasyona gelmez.  Ama bunun dışında ne olmuşsa o provokasyonların sorumlusu da kendileridir. Kendi sorumluluklarını başkasının üzerine atabilmek için düzmece bir tutanak hazırlamışlardır. Tutanağı kabul etmiyorum dediğim gibi çarpıtmadır.  

Bu fezlekede yaptıklarımdan değil yapmadıklarımdan suçlanıyorum

Ben o zaman partinin eş genel başkanıydım. Orada konuşma yaparken kalabalığın nerede ne slogan attığını duymamız mümkün değildir ki duysak bile bizim işimiz değil ki şu sloganı atın bu sloganı atmayın diyelim. Tam tersine şiddet kullanmayın istediğiniz sloganı atabilirsiniz deriz. Bizim ifade özgürlüğü konusunda, resmi görüşümüz de partimiz görüşümüz de böyledir. Bu fezlekeyi hazırlayan ve bana bu talimatı veren ve beni kendi memuru sanan savcının haddi değildir. Benim işim de değildir. Ben ne yapmamışım sonra? Yaptıklarımdan değil yapmadıklarımdan dolayı suçlanıyorum çünkü burada.

Mazlum’un Diyarbakır’daki işkencelere karşı duruşundan söz etmişiz, savcı niye bundan rahatsız olmuş

Terörü övmüşüm. Mazlum Doğan dediğimiz de 12 Eylül işkencehanesinde Diyarbakır Cezaevi’nde işkencelere ve zulme karşı kendini yakarak protesto etmiş ve 12 Eylül cezaevinde çok sayıda işkence mağduru gibi sembolleşmiş bir insan. Aslında ben olsam, vicdanlı ahlaklı bir savcı olsam, hukuka saygım olsa bu soruşturmayı açan savcı hakkında işkenceyi ve darbeciliği övdüğü için ben soruşturma açarım. Burada Mazlum Doğan’ın neyini övmüşüm. Mazlum Doğan şiddet kullanmış o yüzden kahraman mıdır demişim? Mazlum Doğan’ın Diyarbakır’daki işkencelere karşı duruşundan söz etmişiz. Savcı niye bundan rahatsız? Çok mu sevmiş işkenceyi? Kenan Evren zihniyetini, o dönemin Esat Oktay denilen cezaevindeki işkenceci komutanlarını saygıyla mı anıyor kendisi? Mazlum Doğan 21 Mart Newroz günü yakmış kendini ve biz de orada Newroz’la ilgili bir basın açıklaması yapıyoruz. Dolayısıyla bunda da savcı kendini zorlamış, haddini aşmıştır. Zorla suç uydurabilmek için açıkçası kanun, hukuk, ahlak dinlememiştir. ‘Biliyorum gençler yükseklere tutkundur.’ Otobüsün üzerine çıkmaya çalışıyorlar. Otobüsün üzerinde de parti yöneticileri var. Benim kastettiğim de bu. ‘Yarın sizde milletvekili olmak, eşbaşkan olmak istiyorsunuz, biliyorum buna tutkunsunuz ama sabırlı olun’ mesajı veriyorum. Bunu da nasıl yorumlamış niyet okumuş. Ne demiş, gençleri dağa çıkmaya özendirdiği. Evet, zannedersem savcılık stajında artık niyet okuma, kehanette bulunma eğitimi de veriliyor olsa gerek ki bu yeteneklere de sahip. Niyetimizi okumuş, orada devlet memuru güvenlik personeli orada müdahale etmediği için de düşünmüş buna bir fezleke düzenleyelim demiş. Olay bundan ibarettir. Saçma sapan bir suç iftirasından başka bir şey değildir.

Bir halkın Newroz bayramını nasıl kutlayacağına valiler karar veremez

Birazdan fezlekeleri okuduğumuzda da göreceğiz ki bizim yapmayı çalıştığımız şey haftalardır hazırlığı devam eden Newroz kutlamalarının yasaklanmasını protesto etmektir. Bunu da yapmışız, Anayasal hakkımızdır. 2911’e aykırı herhangi bir şey gerçekleşmemiş, siyasi parti çalışması kapsamında gerçekleşmiş bir faaliyettir. Bir halkın Newroz bayramını nasıl kutlayacağına valiler karar veremez. Valiler sadece yapılacak kutlamaların güvenliğini sağlar. Kamusal bir tehdit oluşmasın diye tedbir alır. Diyarbakır’daki Newroz alanı da o tarihte, 2012’de etrafında yerleşim biriminin olmadığı şehir dışında bir yerdir. Yani insanlar şehirden oraya araçlarla veya uzun yürüyüşlerle ancak gelebiliyor. Şehir içinde yapılacak bir kutlama bile değildir. Bu basın açıklamasını yaptığımız yer de ne caddedir, ne kent merkezidir, ne kent meydanıdır. Şehrin dışında bir kutlama alanıdır. Dolayısıyla orada bir 2911 ihlali söz konusu olmaz.

Şimdi çözüm tutanaklarını okursak biraz daha iyi anlaşılır. Bir önceki fezlekelerde de olduğu gibi yine il binasından seçim otobüsümüzle şehir dışına gidip orada basın açıklaması yapmak istediğimizi belirttiğimizde otobüsün önünü kestiler, yürüyerek gittik bir grup milletvekili arkadaşımla birlikte. Partinin çıkışında tekrar önümüzü kestiler aynı senaryo. 2-3 fezleke önce başka bir miting için yaptığım savunmanın benzeri. Daha sonra güvenlik personeli ikna oldu valiyle mi görüştüler kiminle görüştüler bilmiyorum. Biz de seçilmişler olarak yürüyerek oraya kadar gittik. Bir süre sonra parti otobüsümüzü de bıraktılar, parti otobüsümüz geldi bize yetişti ve bizi de alarak oraya gitti. Gittiğimizde zaten birkaç bin kişilik bir kalabalık orada toplanmıştı. Biz vardığımızda da polis barikatları açıldı insanlar geldiler konuşmamızı yaptık dağıldık. Olay bundan ibaret.

Okuyorum şimdi:

Klasörde Selahattin Demirtaş’ın yeniden görüntüye girdiği görülmektedir. Görüntüde diğer milletvekilleri ile birlikte polis barikatı önünde durdukları görülmektedir. Bu il binamızın önü. Polis barikatını aşmaya çalıştıkları görülmektedir. Selahattin Demirtaş ‘Ya sen benimle neyin pazarlığını yapıyorsun aç şurayı diyorum’ diyor.  Bu konuşmadan sonra polis tarafından koridor açılıyor ve Selahattin Demirtaş ve beraberindekilerin geçiş yaptığı görülmektedir. Selahattin Demirtaş yanındaki milletvekili arkadaşları, parti yöneticileri ile kol kola girmiş yürüyüşe devam etmektedir.

Bir tanesinde Selahattin Demirtaş ile ilgili görüntü ve ses kaydına rastlanmamış. İncelendiğinde Selahattin Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmektedir. Bu esnada “Bijî Serok Apo” sloganlarının atıldığı ve Demirtaş’ın kalabalığa el salladığı görünmektedir.

Bir diğerinde yine rastlanmamış, diğerinde yine rastlanmamış, başka birinde yine rastlanmamış. Yine rastlanmayan başka bir tane var. Evet, bir başka görüntüde otobüsün üzerine çıktığında PKK bayraklarının olduğu görülmektedir. Ayrıca konuşmaya başladığı sırada kalabalık tarafından “Bijî Serok Apo” sloganlarının atıldığı görünmektedir.

Burada çözüm yaparken otobüsün üzerinde sanki PKK bayrakları var algısı yaratılmış olabilir, öyle değil. Aşağıda kitle içerisinde elinde PKK bayrağı olan var, bir sonraki görüntüde de bu görülüyor. Dolayısıyla bilirkişi raporunun bu kısmı doğru değil. Konuşmaya başlamışım:

“Özgürlük meydanında onuruna geleceğine bu kadar tutkun bu kadar kararlı bir halkın önünde konuşmak onların temsilcisi olmak bizler için onurdur. Biz sizlerle gurur duyuyoruz, hepinizin bayramı kutlu olsun. Hepinizin Newroz’unu ayrı ayrı kutluyorum. Sizler bugün Newroz’un ne demek olduğunu bilmeyenlere, Newroz’u anlamayanlara Newroz’u tanımayanlara bir kez daha ‘Newroz nedir’ dersi verdiniz, kutluyorum sizleri. Bütün engellemelere, bütün yasaklamalara rağmen, tehditlere, baskılara, yıllardır sürdürülen siyasi soykırım operasyonlarına, katliamlara rağmen işte halk özgürlük meydanında, işte halk Newroz meydanında. Siz bizi teslim alamadınız, irademizi kıramadınız diye kocaman yürekli bir halk işte Newroz meydanında. Bir kez daha Newroz’unuz kutlu olsun. Bugün sokak sokak Amed’i devlet baskısı ile işgal etmeye çalışanlar aynı şeyi İstanbul’da Kazlıçeşme’de halkımıza saldırırarak yapıyorlar. Kazlıçeşme Meydanı’nda Newrozu kutlamak isteyen halkımızı sabahtan beri gerçek mermilerle kovalıyorlar. Gaz bombalarıyla, panzerle, copla halkı kovalıyorlar. Buradan Newroz’u yasaklayanları da halka saldıranları da kınıyoruz. -Katil Erdoğan sloganları atılmaktadır.-”

Burada ara bir bilgi olarak kayıtlara geçsin diye söylüyorum; bu Newroz’da İstanbul Kazlıçeşme meydanında polis kurşunuyla bir partilimiz katledildi. Devam ediyorum:

“Haftalardır sizlerle birlikte Newroz kutlaması hazırlıkları yapıyoruz. Neredeyse bir aydan bu yana 130 merkezde Newroz’u kutlayacağız diye hazırlık yapıyoruz. Ama Newroz’a iki gün kala beyefendiler çıkıp “Sizin istediğiniz değil bizim istediğimiz günde kutlanacak” diyor bu paniğin ve korkunun göstergesidir. İçişleri Bakanı yayınladığı genelgede “21 dışında Newroz kutlanamaz” diyor. Bak bugün ayın 18’i, kutlanıyor mu kutlanmaz mı? Newroz’unuz kutlu olsun o zaman. Demek ki halkın meşru gücünün önünde durmayacaksınız. Halk sizin saçma sapan genelgenizi tanımaz. Siz halkı tanıyacaksınız siz. Şimdi emin olun ki buradaki kalabalığın yüzde biri Mısır’da, Suriye’de, Tunus’ta olsa Başbakan çoktan oradaki liderlere çağrı yapmıştı “Halkın sesini taleplerini dinleyin” diye. Şimdi herkes bir kez daha iyi anlasın. Yüzyıl önce Ortadoğu’nun Kürdistan’ın kaderi çizilirken bizi yok saydınız. Yüzyıl önce bize kölelik statüsünü tanıdınız. Şimdi yüz yıldır mücadele ediyoruz babalarımız, analarımız, ninelerimiz, dedelerimiz, atalarımızdan bu yana mücadele ediyoruz. Öyle bir tarihe ve öyle bir döneme denk geldi ki bu Newroz şimdi önümüzdeki yüzyılın tarihi yazılıyor. Şimdi bir kez daha bize düşen şey kölelik mi olacak özgürlük mü olacak işte bunun kararını siz vereceksiniz. Bu nedenle bu meydanları doldurmayın istiyorlar, alanlarda sloganlarınız, talepleriniz haykırılmasın isteniyor. Bütün korkuları bütün panikleri Kürt halkı alanlara meydanlara çıkmasın diyedir. Bütün tutuklamalar bütün baskılar işte bunun içindir.  Çünkü siz alanları meydanları doldurduğunuzda bütün dünyanın gözü burada olacak, Kürtler ne istiyor diye herkes soracak. Bu nedenle sadece Newrozlarda değil, artık bizler, arkadaşlar burada bir kaza bela çıkmasın sizlerden rica ediyorum, biliyorum gençler yükseklere tutkundur ama kaza bela çıkmasın. (Bunu da otobüse tırmanmaya çalışanlara söylemişim, savcı bunu dağa çıkmaya teşvik olarak sunmuş.) Sadece Newrozlarda değil artık halkımız her yerde alanlarda meydanlarda, gece gündüz demeden taleplerini haykırmalıdır. Çünkü biz hep birlikte bir karar bir söz verdik, dedik ki bizim bugüne kadar çektiğimiz acılar bizden öncekilerin çektiği acılar her neyse çocuklarımız artık bu acıları yaşamayacak. Biz bu nedenler hep birlikte bir karar verdiysek bu kararın gereğini yerine getireceğiz. Şimdi bizden istedikleri bir şey var, diyorlar ki bizim elimizde güç var, tank var, top var, panzer var, medya var, cemaat var, vali var, var da var. Bu nedenle sakın ola bir şey istemeyin diyorlar. Biz de diyoruz ki sizde olmayan bir şey var. Bizde de halk var halk. Arkamızda halk var. Bu nedenle Ortadoğu’da kaderimiz yeniden yazılırken kendi geleceğimiz kendi ellerimize yeniden yazalım. Artık Kürdistan’da statüsüz yaşamak istemiyoruz. Kürt halkının dilinin kültürünün yasaklandığı bir dünyada yaşamak istemiyoruz. Kendi vatanımızda özgürce diğer onurlu halklar gibi onların ne hakkı varsa bizde öyle yaşamak istiyoruz. Bu nedenle Kürdistan’a siyasi statü istiyoruz. Kürt halkına kendi anadilinde eğitim, kendi diliyle kültürüyle yaşama hakkı istiyoruz. Bunu da bizler ancak direnerek, bu taleplerin arkasında sımsıkı kenetlenerek, ulusal birliğimizi güçlendirerek kazanabiliriz.

BDP olarak hükümetin önüne çözüm projemizi, yol haritamızı koymamıza rağmen; bize verdikleri cevap şudur; “Sizin gücünüz ne ki bunları istiyorsunuz? Biz zaten her gün tutukluyoruz her gün bombalıyoruz her gün teslim alıyoruz.” diyorlar. Bu nedenle  biz hükümetten ümidimizi kestik. Hükümetle diyalog müzakere kapısı açılana kadar direniş dışında başka bir yol yoktur. Bunu bilin bundan emin olun. Diyalog ve müzakere kapısı açılacaksa da sizin hep birlikte bizlerin direnişiyle açılacak. Başka bir çözüm kalmadığı için bunları söylüyoruz. O nedenle alanlarda, meydanlarda daha fazla olacağız. Daha fazla çoğalarak yüz binlerle milyonlarla… İşte bir halk budur. Sen bir halkın talebini kabul etmek dışında bir seçim yapma hakkına sahip değilsin demek zorundayız. Bunun dışında başka bir yol kalmamıştır, bundan emin olun.

Bu taleplere giden yolda bu özgürlük yürüyüşünde halk kendi önderliği, partisi etrafında da kenetlenmiştir. Cezaevlerinde bu kadar tutuklu arkadaşımız varken, her gün KCK  tutuklamaları adı altında siyasi soykırım sürdürülürken ve elbette ki en önemlisi Sayın Öcalan on metrelik beton bir çukurdayken hükümetten çözüm beklemeyin. Biz beklemiyoruz, hiç kimse de beklemesin!

Eğer çözümün önü açılacaksa, gerçekten hükümet samimi bir diyalog ve müzakere başlatacaksa bunun ölçüleri vardır. Her gün sizi tutuklayacak, yürümek isteyeceksiniz coplayacak, konuşmak isteyeceksiniz içeri atacak, kendi topraklarınızda ticaret yapacaksınız savaş uçaklarıyla bombalayacak ve bütün bunlara "Kürt açılımı, Kürt çözümü" diyecek.

Biz artık şu kararı verdiysek kendi özgürlüğümüz kendi ellerimizdedir diyorsak direneceğiz. Her yerde direneceğiz. Ne kadar gücümüz varsa direneceğiz. Emin olun ki direniş bu halka özgürlüğü getirecektir. Ama her zaman söyledim buradan da belirtiyorum; hiçbir şey kazanmasak onurlu bir şekilde yaşadık ve bizden sonrakilere onurlu bir mücadele mirası bıraktık diyeceğiz. Biz kendi gücümüzle sizi ezeriz diyorsa Kürde direnmekten başka yol kalmaz. Biz de direniyoruz. Meydanlardayız. Önümüzde daha yüz yerde kutlanacak Newroz var. 21’ine kadar alanlarda, meydanlarda olmaya devam edeceğiz. Ama biz Newroz sonrasında da her gün Newroz coşkusu Newroz heyecanıyla kutlamaya, direniş günü ilan etmeye devam edeceğiz.

Mazlum Doğan'dan bu yana Newroz'u Newroz yapan böyle duruşlar, böyle direnişlerdir. Günlerdir çağrı yapıyoruz; 'Newroz'u germeyin' diyoruz. 'Newroz yasaklanamaz' diyoruz. 'Newroz genelgelerle aynı tutulamaz' diyoruz ama anlatamıyoruz. Utanmadan sıkılmadan halen bizi inat etmekle, gerilim yaratmakla suçluyorlar. Yasaklayan onlar, tutuklayan onlar, polisiyle gazıyla copuyla sokakları işkencehaneye çevirenler onlar ama gerilim çıkaranlar biz oluyoruz, halkımız oluyor.

Bu utanç tablosunun bütün dünya tarafından artık görülmesi lazım. Eğer AKP'nin genel başkanı Ortadoğu'nun diğer baskıcı diktatörleri ile birlikte anılmak istemiyorsa Kürt halkının meydandaki seslerini duymak zorundadır. Bu Newroz bunun en güçlü mesajı olmuştur. Her günümüz Newroz olsun. Bu meydana çıkarak, "Biz teslim olmadık, teslim olmayacağız" dediğiniz için bir kez daha Newroz’unuz kutlu olsun” demişim.

Klasörde Demirtaş'la ilgili herhangi bir görüntü ses kaydı yok.
Klasöründe Demirtaş'ın görüntüye girdiği görülmektedir. Herhangi bir konuşması veya eylemsel bir davranışıyla ilgili görüntü bulunmamaktadır.
Diğer Newroz ile ilgili görüntüde Demirtaş ile ilgili herhangi görüntü ses kaydı yok.

Diğer Newroz görüntüsünde Demirtaş'ın görüntüye girdiği görülmektedir.
Selahattin Demirtaş “Özgürlük meydanında onuruna geleceğine bu kadar tutkun, bu kadar kararlı bir halkın önünde konuşmak diye başlayan…"

Az önce yaptığım konuşmanın tekrarıdır. Konuşma birebir aynı olduğu için tekrarlamıyorum.

Bilirkişinin aldığı bir fotoğraf var, videodan aldığı bir fotoğraf var. Az önce de belirttiğim gibi otobüsün üzerinde bir PKK bayrağı yok. Aşağıda birinin uzun bir çubuğa taktığı bir PKK bayrağı var. Bilirkişi de benimle aynı kareye denk gelecek şekilde bir çıktısını almayı başarmış, tarafsız bilirkişimiz. Kaldı ki ben şiddet içermediği sürece onu yapanların da bir suç işlediğini düşünmüyorum. Yeter ki şiddet eylemine meyil vermesinler. Konuşmanın içeriği birebir aynı, tekrarlamış bilirkişi ben tekrar okumayayım.

Bir başka görüntüde benimle ilgili bir şeye rastlanmamış. Bir başkasında aynı şekilde, bir başkasında aynı şekilde, rastlanmamış. Yine bir başkasında rastlanmamış. Bir başkasında; "...incelendiğinde Selahattin Demirtaş’ın görüntüye girdiği ve otobüse binerken kalabalığa el sallayarak selamladığı görülmektedir. Bu sırada kalabalık tarafından “Bijî  Serok Apo” sloganlarının atıldığı görülmektedir."

İkinci CD, 1 no'lu görüntüde Demirtaş’a rastlanılmamıştır. İki nolu görüntüde Selahattin Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmektedir. Yine aynı konuşmamın başka bir açıdan çekilmiş hali. Çözümü gene aynı. Tekrarlamak istemiyorum. Konuşmamın birebir aynı çözümü tekrarlanmış.

3 no'lu görüntüde görüntünün başlamasıyla Selahattin Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmektedir. Yine aynı konuşmanın başka bir açıdan çekilmiş görüntüleri. Ve konuşmanın birebir aynı çözümü. Okuyarak zaman kaybetmek istemiyorum, aynıdır.

Dördüncüde yine görüntüye rastlanmamıştır. 5 no'lu görüntüde görüntüye girmiş olup herhangi bir söz ve eylem ile ilgili kayda rastlanmamıştır. 6 no'lu da görüntü ve ses kaydına rastlanılmamıştır. 7 no'lu da rastlanılmamıştır. 8'de rastlanılmamıştır, dokuzda rastlanılmamıştır. 10'da Selahattin Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmüş olup herhangi söz ve eylemi ile ilgili kayda rastlanılmamıştır diyor.

Üçüncü CD’de Diyarbakır yerel kanallarında alıntı yapılmış. Birincide herhangi bir şeye rastlanılmamış, ikincide herhangi bir şeye rastlanılmamış. Üçüncüde "Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmekte olup kalabalıkla birlikte arazi yollarında yürüdüğü ancak herhangi bir söz ve eylemsel tavra rastlanmamıştır. Görüntünün başka bir dakikasında Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmektedir. Bu esnada kalabalık tarafından “Bijî Serok Apo” sloganlarının atıldığı ve kalabalığın içinde Apo’nun posterleri ve PKK bayrakları olduğu görülmektedir." Daha sonra konuşmamın deşifresini yapmış. Daha önce yaptığım konuşmanın aynısıdır, tekrar etmek istemiyorum.

Başka bir görüntü dosyasında, "Selahattin Demirtaş’ın görüntüye girdiği görülmekte olup herhangi bir söz ve eylemine rastlanılmamıştır." Dördüncü CD’de, Ankara kamerası isimli görüntüde Demirtaş’a rastlanılmamıştır. Beşinci CD’de Demirtaş ile ilgili herhangi bir görüntü ve ses kaydına rastlanılmadığı görülmüştür. Altıncı CD’de yine iki ayrı görüntü dosyası olduğu ve Demirtaş ile ilgili herhangi bir ses ve görüntü kaydına rastlanılmadığı. Yedinci CD’de herhangi bir ses ve görüntü kaydına rastlanılmadığı bilirkişi tarafından yazılmış.

Benimle alakası olmayan her türlü bilgi belge dosyalara tıkıştırılmış durumda

Evet, şimdi emniyetin ve savcılığın dosyalarıma doldurup işte on binlerce sayfa saatlerce hatta yüzlerce saat CD görüntüsünü bu şekilde oluşturdular. Bu, dosyanın anlaşılmaz hale geldiği hem savunma açısından hem mahkeme açısından içinden çıkılmaz hale getirilme girişiminin de parçasıdır aynı zamanda. Benimle alakası olmayan her türlü bilgi belge dosyalara tıkıştırılmış durumda. Sizler bunun çözümünü yaptırdıkça görüyorsunuz.

Yani aslında ne olmuş şimdi burada? Emniyet bunların içinde ne olduğunu bilmiyor mu? Rastgele mi çekmiş? Hayır. Fakat dosyaya koymuş. Mesela mahkemeniz bilirkişi ücreti ödeyip çeviri yaptırıyor, çözüm yaptırıyor değil mi? Peki bunların hepsi devlet malına zarar değil mi? Mahkemeyi yanıltma girişimi değil mi? Yedi sekiz tane on tane CD koyuyorlar bir tanesinde benimle ilgili konuşma metni vardır muhtemelen, hep öyledir. Geri kalanların tamamı benimle hiçbir alakası olmayan, suçlamayla dosyayla alakası olmayan CD görüntüleri.

Mahkemenizin dosyayı hazırlayanlar hakkında suç duyurusunda bulunması lazım

Bunlarla da ilgili aslında mahkemenizin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazıp bu dosyamızla alakalı olmayan delilleri savcıya verip dosyaya koyan polis memurları hakkında görevi kötüye kullanmaktan, devlet malına zarar vermekten, yargıyı yönlendirmeye çalışmaktan suç duyurusunda bulunmanız lazım.

Olay içeriği belirttiğim şekilde Newroz’un yasaklanması nedeniyle Newroz meydanında yapılan bir basın açıklamasından ibarettir. Bu fezlekede benim yaptıklarımdan çok yapmadıklarımla ilgili suçlama yöneltmiştir. Bunun siyasi literatürdeki adı faşizmdir. Yani söz söylemeye veya yasal olarak meşru olarak herhangi bir davranışta bulunmak zorunda olmayan yurttaşları o davranışı yapmaya zorlamanın adıdır aynı zamanda faşizm. Bu zihniyetle hazırlanmış bir fezlekedir. Daha öncede belirttiğim gibi ben savcının emrindeki bir kolluk gücü değilim. Adli kolluk gücü de değilim. Güvenlik şube personeli de terörle mücadele personeli de değilim. Şunu yapmadı bunu yapmadı diyerek beni suçlaması adeta görevini kötüye kullanmaktan başka bir şey değildir. 14 No’lu fezleke ile ilgili söyleyeceklerim bunlar.

25 Nisan 2019