Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın bugün (7 Mart Salı) tutulduğu Edirne Cezaevi'nden, SEGBİS yoluyla bağlandığı Diyarbakır 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmadaki savunması:

Üzerime atılı suçlamayı anladım. Katılmadığım celsede avukatlarımın usule ilişkin itirazları bulunmaktadır. Davada hakkımdaki iddialar ve sevk maddesi doğrudan yaptığım bir konuşmayla ilgilidir. Öncelikle bu konuşmanın bir soruşturma ya da kovuşturma konusu olabilmesi açısından tamamlanması gereken ön şartlar vardır. Bu ön şartlar sadece milletvekilleri için değil tüm yurttaşlarımız için güvence altına alınmış ön şartlardır. Yapılan bir konuşmanın şiddet içerip içermediği, şiddete çağrı veya övgü niteliği taşıyıp taşımadığı ya da ırkçılık propagandası içerip içermediğine bakılması gerekmektedir. Eğer bu unsurlardan birini taşımıyorsa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin emsal alınabilecek yüzlerce kararı, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın içtihatlarına atıfta bulunularak takipsizlik kararı verilmesi gerekir. Velev ki, soruşturma makamı söz konusu konuşmayı bu yönüyle irdelememişse, bu bir soruşturma eksikliğidir ve iddianamenin reddi gereklidir. Dolayısıyla kovuşturmanın da başlamamış olması gerekmektedir. 

Bu bahsetmiş olduğum prosedürler her yurttaş için geçerli olmalıdır. Milletvekilleri için ise bütün bu prosedürlere ek olarak Anayasa’nın 83üncü Maddesi'nin 1inci fıkrasında ek bir güvence getirilmiştir. Söz konusu bu güvence kürsü dokunulmazlığı olarak da ifade edilen yasama sorumsuzluğu meselesidir. Yasama dokunulmazlığı ise Anayasa'nın 83/2nci Maddesi'nde düzenlenmiştir. Dokunulmazlık ve sorumsuzluk birbirinden ayrı, birbirinden farklı kurumsal mekanizmalardır. Dokunulmazlık usulüne uygun olarak kaldırılabilirken, sorumsuzluk hiçbir şekilde kaldırılamaz. O nedenle kavram olarak da mutlak sorumsuzluk kavramı kullanılır. 

Anayasamız'da sorumsuzluk şu şekilde düzenlenmiştir. Milletvekilleri parlamentoda yaptıkları konuşmalar, açıkladıkları görüşler, kullandıkları oylardan dolayı ve bunları dışarıda tekrarlamaktan dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamazlar. Dikkat edilirse milletvekili sorumsuzluğu, milletvekillerinin halktan aldıkları yetkileri korurken söz söyleme ve düşünce açıklama hürriyetlerini özel olarak korumaktadır. Dokunulmazlık ise milletvekillerinin düşünce açıklama dışındaki fiil ve eylemlerine dair bir mekanizmadır. 

Bu durumda, bir milletvekili ile ilgili bir konuşma içeriğinden soruşturma başlatılacaksa ya da yargılanacaksa, konuşmanın sorumsuzluk kapsamına girip girmediğinin tespit edilmesi yargılama veya soruşturma açısından mutlak bir zorunluktur. Nasıl ki, 301 ya da 299a dair soruşturma açılabilmesi Adalet Bakanlığı'nın özel iznine tabi ise ve Bakanlık'tan izin alınmadan soruşturma yürütmek usule aykırı ise, aynı şekilde bir milletvekilinin konuşmasının Anayasa 83/1 gereğince sorumsuzluk kapsamında kalıp kalmadığının da bir ön şart olarak tespit edilmesi gerekirdi. Aksi takdirde açık bir Anayasa ihlal suçu oluşur. 

Anayasa'nın sorumsuzluk ve güvence sağlayan maddesi laf olsun diye oraya yazılmamıştır. Parlamentoların azınlıkta bulunan üyelerinin, yani muhalefetin iktidara karşı düşüncelerini açıklarken herhangi bir yargı baskısıyla karşı karşıya kalmalarını önlemek açısından getirilmiş bir parlamenter güvencedir. Bütün parlamenter sistemlerde en geniş şekilde uygulanmaktadır. 

Şimdi bu yönüyle dönüp iddianameye baktığımızda, bu konuşmanın parlamentoda yapılıp yapılmadığına dair en küçük bir araştırma zahmetine dahi girilmediğini görüyorum. Dolayısıyla mahkemenin sırf bu nedenden dolayı, durum açıklığa kavuşmadan bir yargılama engeli var mı yok mu netleşmeden, iddianameyi yüzüme okuyarak suçlama yöneltmesi de usule aykırıdır. 

Tabii ki, her yurttaşın temel hak ve özgürlükleri güvence altında olmalıdır, ama şu anda yargıladığınız kişi sıradan bir yurttaş değildir. Parlamentomuzun 3üncü büyük partisinin milletvekili olan Eş Genel Başkanı eğer yargılanacaksa, soruşturmasının bütün aşamalarında ciddiyet, yasaya uygunluk, uluslararası hukuka uygunluk sağlanmalıydı. Benim bu iddianameye karşı hissiyatım şudur ki, bu iddianame ile ben suçlanmıyorum, bu iddianameyle bana karşı suç işleniyor. 

Dolayısıyla ilk olarak sorumsuzluk gibi bana tanınmış özel bir koruma mekanizmasını ihlal ederek açılmış bir davanın düşürülmesini talep ediyorum. Eğer mahkemeniz düşme yönünde bir karar vermeyecekse, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yazı yazılarak iddianameye konu sözlerin herhangi bir Genel Kurul konuşmamda, Grup toplantısında veya komisyon toplantısında ifade edip etmediğimin sorulması gerekmektedir. Bunun cevabı gelinceye ve durum netleşinceye kadar da yargılamanın durdurulmasını talep ediyorum. 

Denilebilir ki, elinizde böyle bir konuşma varsa bunu mahkemeye sunabilirsiniz. Ama bu da açıkça masumiyet karinesinin ihlali anlamına gelir. Burada suçsuzluğunu ispat etmek zorunda olan ben değilim. Suçluluğumu ispat etmek zorunda olan savcıdır. Ne soruşturma ne de kovuşturma aşamasında bu delilleri toplama yükümlülüğü sanığa bir külfet olarak yüklenemez. Ama iddianame bu külfeti bizim üzerimize yıkmıştır. Dolayısıyla biz bu aşamada mahkemenizin bu soruşturma engelini ciddiye alarak taleplerimiz doğrultusunda bir ara karar ihdas etmesini talep ediyorum. Vereceğiniz ara karara göre de kovuşturmanın diğer aşamalarına dair savunmalarımı mahkemenizde paylaşacağım. 

Selahattin Demirtaş
Halkların Demokratik Partisi
Eş Genel Başkanı
7 Mart 2017