Demirtaşın tutuklu olduğu davanın ikinci duruşmasında yaptığı savunmanın 6.bölümü

Ağır Ceza Mahkemesi’nde güvenlik yok, bir kat aşağıda var

Soruşturmanın açıldığı, kovuşturmanın yapıldığı yerde yargılanmak esastır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bir şekilde kendini yetkili gördü. Neye dayanarak gördü bilmiyorum. Fakat 31 fezleke, birçoğu farklı şehirlerde, 12–13 farklı şehrin başsavcılık bölgesini ilgilendiren fezlekeyi Diyarbakır’da birleştirmeye karar verdi. Kendini yetkili görerek esas soruşturmayı ben yaparım dedi. Yakalama kararını da, tutuklama kararını da Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı yaptı. Dolayısıyla yargılandığım yerin Diyarbakır olması gerekirdi. Hem delillere ulaşmam açısından, hem de savunmam açısından Diyarbakır’a yakın bir yerde en azından tutukluluğu geçirmem gerekirdi.

Fakat bu davada asıl olan gerçeğin ortaya çıkarılması olmadığı için hiçbir somut gerekçe sunulmadan, daha önce Yargıtay’ın bozma gerekçelerinde de belirtildiği gibi, güvenlik gerekçesiyle nakil yapılması gerekiyorsa somut gerekçeler gerekir, soyut gerekçeler olmaz. “Güvenlik sağlanamıyor” değil. Sel mi var, doğal afet mi var? Gene bu kararın şahsileştirilerek, benimle ilgili şahsilik kurularak verilmesi gerekirdi. Ne Yargıtay’ın, ne Bakanlığın, ne de talepte bulunan Cumhuriyet Başsavcılığının ikna edici, açıklayıcı bir gerekçesi yok. Gene şablon. Sadece ilgili yasa maddeleri yazılarak davanın nakline karar verildi. Bu tabii ki davanın kovuşturma aşamasında uzamasına neden oldu. Çünkü nakil kararı verilmeseydi, yargılanmam 28 Nisan’da başlayacaktı. Nakil kararıyla birlikte benim hakim karşısına çıkmam belirsiz bir tarihe uzamış oldu.

Peki, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi beni, yargılamayı güvenlik gerekçesiyle reddedip dosyayı buraya gönderirken, Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemeleri ne yaptı? Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemeleri de Edirne Cezaevi’nden Diyarbakır’a getirilmem konusunda yazı yazdılar. Çünkü Asliye Ceza Mahkemelerinde 299’dan, 301’den açılmış davalar var. Diyarbakır Asliye Ceza Mahkemeleri duruşmada bulunmam konusunda yazı yazdı. Bu defa Edirne Cezaevi “getirirken güvenliği sağlayamayız” dedi. Diyarbakır’da güvenlik problemi yoktu. Aynı tarihlerde Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Edirne Cezaevi’ne duruşmada bizzat bulunmam için yazı yazdı. Edirne Cezaevi duruşma gününden bir gün önce, “yol güvenliğini sağlayamayız” dedi. Tutuksuz olduğum dosyalarda yüz yüze yargılanmam yapılamaz hale geldi. Yani aynı adliye binasında ağır ceza mahkemesinde yüz yüze yargılanmam için güvenlik yok, bir kat aşağıdaki asliye ceza mahkemelerinde güvenlik problemi yok. Duruşma günleri de çok yakın.

Gerekçe yargı mensuplarına “gözümüz üzerinizde” demek

Bu da gösterdi ki, gerekçe güvenlik değil. Gerekçe dosyayı baskı altına almak, yargılama sürecini uzatmak, tutukluluğu fiilen cezaya dönüştürmek, fiilen cezaya dönüşen tutuklulukla birlikte kamuoyu algısını güçlendirmek. “Bir kişi suçlu değilse bu kadar tutuklu kalır mı” algısını güçlendirmek ve yargılama makamı üzerinde yürütmenin otoritesinin ne kadar güçlü olduğunu, davaların nakli süreciyle halen bu konuda Orwell’in 1984 romanındaki gibi “gözümüz üzerinizde” mesajını iletmek, yargı mensuplarının tedirgin olacağı şekilde “biz buradayız” demektir. Bu kararın anlamı budur. Bu da adil yargılanma ilkesinin ihlalidir.

50 klasörde AİHS’ne tek bir atıf yok

Şimdi adil yargılama ilkesi mahkemelerinizde çok az gözetilen bir şey. Bu konuda çok duyarlı hakim ve savcılara tanıklık ettim hem meslek hayatımda hem sanıklık hayatımda. Adil yargılanma gerçekleşmiyorsa, onun adı yargılama değildir. Adil yargılanma, yargılamanın var olmasının nedenidir. Adil olacaksa onun adı yargılama olur. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, Anayasamızın kendisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Türkiye’de herhangi bir kurumun tüzüğünden ya da Bakanlığın yayımladığı alelade bir yönetmelikten daha değersiz ele alınıyor.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi iç hukukun üstündedir. Çelişki, çatışma olduğu zaman AİHS maddeleri iç hukuktan üstündür. Fakat soruşturma makamının da kovuşturma makamının da tek bir ara kararında AİHS’ne tek bir atıfta bulunduğunu görmedim. 50 klasör var önünüzde, AİHS’ne tek bir atıf bulamazsınız. Onu savunma makamı bulmak, yargılama makamını da ikna etmek için uğraşmak zorunda. Sanki AİHS avukatlar için kabul edilmiş bir sözleşme. Kabul ettirebilirseniz, kabul ettiremezseniz geçerli olmayan bir sözleşme gibi. Oysa AİHS, sizler uygulayın diye, yargılayan makam uygulasın diye kabul edilmiş bir sözleşme.

Davanın nakli açık bir siyasi müdahale

Dolayısıyla güvenlik nedeniyle bir dosyanın bir yerden başka bir yere nakli gerçekleşecekse AİHM’in bu konudaki içtihatlarına da bakmak lazım. AYM’nin içtihatlarına bakmak lazım, ki AYM son zamanlarda AİHS’ndeki bireysel hakları da koruyor. Onun da içtihatları AİHM içtihatları gibidir. Güvenlik gerekçesiyle nakil, adil yargılama meselesidir. Güvenlik meselesi değildir. Gerçekten de yargılama, sanığın, heyetin, kamunun güvenliği açısından çok somut bir tehdit ve tehlike oluşturuyorsa, çok istisnai durumlarda gerekçeleri somutlaştırarak ikna edici bir şekilde ortaya konmalı ki, dava nakledilsin. Bunun dışında bir gerekçeyle dava nakledilmişse adli yargılama olmayacak demektir. Çünkü bu açık bir siyasi müdahaledir. Sanığın, hatta dosyadaki müdahilin, müştekinin, kim varsa hepsinin hakkı ihlal edilmiş demektir. Soruşturmayı başlatan yetkili hangi yargı bölgesiyse, orada başlayıp orada bitmesi lazım. Benim Diyarbakır’dan Ankara’ya dosyamın niçin nakledildiğine dair hiçbir ikna edici gerekçe yoktur. Ama siyaseten ikna edici çok şey var. Az önce de belirttim; yargılamanın uzatılması, heyetlerin baskı altına alınması. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi İdris Baluken’le ilgili tahliye kararı verdi ve gerekçesinde seçme seçilme hakkına atıf yaptı, önemli bir karardı. Doğru ve cesur bir karardı. Yine yargılar, başka tedbirler alır, ama milletvekilinin temsil, yasama ve denetleme hakkını engellememiş olur.

Herkesin tatmin olacağı bir yargılama olmalı

Bunun ortaya çıkmasıyla birlikte bazı nakil süreçleri başladı. Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk, Ayhan Bilgen’in, Meral Danış Beştaş’ın dosyalarında nakil süreçleri başladı. “Güvenli değil, oradan oraya alınsın” dendi. Bizler tabii ki, hızlı yargılanmak, hızla yargı sürecinin sonlanmasını isteme hakkına sahibiz. Ama tek başına hızlı yargılanma adil yargılanma değildir. İçinize sindire sindire, herkesin tatmin olacağı bir yargılama olmalı ki, ortaya çıkan hükümden ben de vicdanen rahat olayım. Kararı veren heyet de ve en önemlisi kamu, halk vicdanen rahat olsun. “Evet, bu yargılama gözümüzün önünde gerçekleşti, çıkan karar da adildir” demiş olsunlar. Mahkeme şu aşamaya kadar bu konuda da “biz burada yargılıyoruz, ama Sıhhiye’de bile yargılayamıyoruz. Ankara’nın dışında başka bir ilçede yargılıyoruz. Bu bile ihlaldir” demedi.

Yasin Börü davasıyla birleştirilme nedeni siyasi rant elde etmektir

Kovuşturma aşamasındaki bir başka açık ve ağır ihlal Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan Yasin Börü ve diğerleri dosyası ile benim dosyamın birleştirilmesi konusundaki ısrardır. Öylesine bir panikle ve telaşla yapılmıştır ki, kararlara da yansımıştır. Bir defa ihsası reyde bulunarak, beni suçlu ilan ederek, sanık sıfatımı da unutarak, “Selahattin Demirtaş’ın azmettirme suçunu işlediğinden, dosyanızla bağlantısı olduğundan” diye bir yazı var. Biz bu yazıyı yazan başkan hakkında da suç duyurusunda bulunduk, tabii ki reddedildi. Fakat tabii ki, mahkemenin yetkisindedir, birleştirme isteyebilir. Biraz önce anlattım, birleştirilmesi gereken hiçbir dosyayı birleştirmemiş mahkeme, benim milletvekili arkadaşlarım, MYK üyelerim, ortak fezlekelerimiz, ortak açıklamalarımız; hiçbiriyle birleştirme yapılmamış, ama bu dosyayla özel bir ilgi gösterilerek özel bir bağ kuruluyor. Bunun da nedeni 6-8 Ekim fezlekesinde daha detaylı anlatacağım; bu dosyada siyasi rant elde etmektir. AKP’nin beklentisi budur. Demirtaş’ı o dosyada sanık haline getirmektir.

Dosyam niye 6-8 Ekim’de katledilen diğer Kürt kardeşlerimizin dosyasıyla birleştirilmiyor

Çünkü kamuoyuna hep böyle anlattı: “O bunun hesabını verecek, 54 Kürt kardeşimi, Yasin Börü kardeşimi katletmenin hesabını verecek”. Verecek de böyle bir suçlama yok. Ne olacak, o halde dosya birleştirilecek. İlla o dosyada sanık olacaksın. Kendisi çünkü açıklamalarında ısrarla belirtti. Recep Tayyip Erdoğan, “Teröristtir, 54 Kürt kardeşimin katilidir” dedi. Peki, 54 Kürt kardeşinin katiliyim de, niye sadece Yasin Börü dosyasıyla birleştirme kararı alınıyor. Niye 6-8 Ekim’de katledilen diğer Kürt kardeşlerimizin dosyasıyla birleştirilmiyor.

“Bu mu seni azmettirdi” diye yüzleştirin beni

Yasin Börü dosyasında benim azmettirici olduğuma inanılıyorsa, benim 6-8 Ekim olaylarındaki bütün cinayetlerle, bütün katliamlar ve yağmalarla ilgili mutlaka birleştirilmesi gerekiyor. Mahkemeniz neden sadece o dosyayla ilgili yazı yazıyor, ısrar ediyor, re’sen karar alıyor, “birleştirdim” diyor. Kanun bozmasıyla tekrar dosya mahkemenize geri geldi. Yoksa 2. Ağır Ceza Mahkemesi ile birleştirilmiş olacaktı. Diğer katledilen yurttaşlarımızın günahı ne? Ben gerçek suçluysam, asıl azmettirici failsem, niye diğer dosyalarla birleştirme yapılmıyor? Niye İzmir’deki, Antep’teki dosyalarla benim dosyam birleştirilmiyor da, mahkeme tek bir talepte bulunmuyor da, neden Yasin Börü ve diğerleri?

Tabii ki önemli, Yasin Börü önemsizdir diye demiyorum. Katledenler tümüyle ortaya çıkmalı, adil bir yargılama sonucunda gerçekler ortaya çıkmalı. Fakat diğer yurttaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı değil mi? Aralarında hiçbir siyasi partiye mensup olmayanlar var, güvenlik güçleri var. Neden bu insanların canı bu kadar ucuzmuş gibi davranılıyor? Gerçekten önemseniyorsa, Yasin Börü dosyasında hakikatin ortaya çıkarılması önemsensin, çok iyi. Ama 6-8 Ekim’de yaşananlar sadece bu değil ki. Binlerce dosya var 6-8 Ekim’le ilgili.

Gasptan yağmaya, yaralamadan öldürmeye kadar binlerce dosya var. Hepsiyle benim dosyam birleştirilsin o halde. Yazın yazıyı, hepsini taşıyın, ben azmettirici miyim değil miyim ortaya çıksın. Onların sanıklarına da soru sorun. Bu mu seni azmettirdi diye yüzleştirin beni.

Ama mahkemeniz ısrarla, 2 defa üst üste yazı yazarak birleştirme istedi 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden.  2. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirmeye uygun görmeyince re’sen karar alıp birleştirmeye karar verildi. 2. Ağır Ceza Mahkemesi bunu kabul etmeyerek dosyayı iade etti. Dava bitmiş oldu. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi birleştirmenin uygun olmadığına nihayetinde karar verdiğinde, aradan 1 yıl geçmişti. 1 yıl boyunca sizler bu yazışmaları yaptınız, birleştirmeye çalıştınız. Ben o sırada Edirne’de savunma yapmayı bekliyordum. Bana bir şey soran yok. Ama gıyabımda ve aleyhimde yapılabilecek her türlü şey devam etti. Bu yüzden adil yargılama olamayacağına kanaat getirdim. Yoksa yargıya karşı bir önyargımdan kaynaklı değil. Benim dosyam da, diğer HDP’li yöneticilerin dosyaları da bir araya geldiğinde ortaya çıkan kanı budur. Nitekim temelsiz bir kanı da değildir.

3 ay mahkeme kararı olmadan tutuklu kaldım

Mahkemeler tam 3 ay boyunca tutukluluk denetimimi yapmadılar. Zorunlu olan, 30 günde bir dosya üzerinden yapılması gereken denetimler 3 defa üst üste yapılmadı. Ben 90-100 güne yakın ortada mahkeme kararı olmaksızın tutuklu kaldım. Tutukluluğumun devamına karar verdiniz, ama bunu yenilememiştiniz. Demek ki, tutukluluğun denetimi işlemi o kadar önemsenmeyen, gereksiz, katibe, “geçen ay ne yazmışsak onu yaz” şeklinde yaptırılıyor ki, 3 ay boyunca bu da unutuldu. 3 ay boyunca mahkemeler arasında dosyalar gidip gelirken Selahattin Demirtaş tutuklu mudur, ne yaptık diyen olmadı. 102 gün bu şekilde sürdü. Tamam tutuklandım da, dosyada değişiklik var mı diye hakimin bakması lazım. Bir milletvekili tutuklamışsınız, sıradan bir insan da değil. Hakkımdaki suçlamalar ne olursa olsun tutukluluk bir tedbirdir. Bu tedbiri uygulamaya devam edelim mi etmeyelim mi? Kanun bu konuda amir bir hüküm koymuş, inisiyatif bırakmamış. 30 günde bir bakabilir dememiş, bakar demiş. Bunu yapmayan görevini ihmal etmiş olur. Mahkemeniz 3 defa, üst üste bunu yapmadı. İtirazlarımız oldu buna da, verilen kararlar klasik şablon ret gerekçeleri şeklinde oldu.

Neden darbecileri yargılayan mahkeme?

Beni ilk yargılaması gereken heyet siz değildiniz. Bildiğim kadarıyla mahkemenizin iki heyeti var. Biri Ankara’da görülmekte olan darbecilerin yargılandığı dava, iş yoğunluğu nedeniyle bildiğim kadarıyla başka dava da alamıyor. Tutanağa geçsin diye söylüyorum. Çünkü yoğun bir tempo ile çalışıyor, yüzlerce sanıklı karmaşık, tarihi dosyaları var. Dolayısıyla mahkemenin bir heyetinin münhasıran bu dosyalarla ilgilenmesi çok makul. Ona yoğunlaşması, o dosyada uzmanlaşması, seri yargılama yapabilmesi açısından çok makul.

Fakat Selahattin Demirtaş neden bu heyetin yargılama takvimine dahil edildi. Normalde benim bildiğim diğer heyetiniz beni yargılıyor olmalıydı. Burada da bir müdahale olduğunu düşünüyorum. Sizler bu kararı vermiyorsunuz, Adalet Komisyonu yapıyor bunu. Burada da siyasi müdahale olduğunu düşünüyorum, mahkemenizin ne karar vereceğinden bağımsız olarak. Neden müdahale ediliyor? Diyarbakır 8. Ağır Ceza’ya müdahale edildi. Yer yönünden müdahale edildi, güvenlik gerekçesiyle müdahale edildi, Ankara’ya geldi 2. Ağır Ceza’ya birleştirilmesi için müdahale edildi, 2. Ağır Ceza Kabul etmedi, tekrar 9’a geldi, bu defa başka bir heyete, yoğun bir heyete, darbe yargılaması yapan, iş yoğunluğu olan bir heyete verildi. Heyet de 3 ay sonrasına gün verdi. 3 ay sonra getirilmeme karar vermediğiniz için, SEGBİS’le çıkmadım, avukatlarım dosyaya giremediler, yine 3 ay sonrasına gün verdiniz. Niye? Darbe yargılamalarımız var dediniz, yoğunluğunuz vardı.

Sanık üzerinde bir toplu baskı oluşturma projesinin parçalarıydı

Bu süre zarfında ben sadece dosyanızla ilgili bir yargı faaliyetine muhatap olmadım. Hakkımda 102 fezleke var. Tutukluydum, fakat tutuksuz olduğum dosyaların tamamında tutuklu koşullarda yargılanmam dayatıldı. Ben sadece bu dosyada tutukluyum, ama yargılandığım dosyaların hepsinde tutuklu koşullarda savunma yapmak durumunda kaldım. Bu da, hakkımdaki soruşturmaların, davaların yoğunluğu da başka bir ihlaldir. Büyük bir kısmı beraatle, düşmeyle sonuçlandı. Ertelemeyle sonuçlandı. Ama bir kısmında yargılama hala devam ediyor.

Bunların tamamı yoğunluğuna bakıldığında, sanık üzerinde bir toplu baskı oluşturma projesinin parçalarıydı. 102 fezleke ile uğraşıyorum. Sağ olsun avukat arkadaşlarımızın desteği ve çabasıyla zar zor toparlayabildik savunmalarımızı. Onlarca klasör, 2-3 bin sayfa delil toplanması sadece sizin dosyanıza ilişkindir. Ama onlarca dava, yüzlerce soruşturmayla muhatap oldum. Bu da benim yüksek güvenlikli bir cezaevinde, bir hücrede tutulmam suretiyle savunmalarıma etkili bir şekilde hazırlanmamı engelleyen faktörlerden biridir. Halen de öyle. Emin olun çok etkili savunmalar hazırlayabilirdim, ama Türkiye’nin en uzak cezaevinde bir hücrede tutuldum ve çok sayıda davayla muhatap oldum. Bu süre zarfında partimin yönetimine katkı sunmaya çalıştım, parlamenter çalışmalara katkı sunmaya çalıştım, engellemelere rağmen. Bir adil yargılanma hakkı ihlali olarak tutanağa geçsin diye belirttim bunları.

Diğer partilerin milletvekillerinin tek bir gün duruşma salonunda arzı endam ettiklerini görmedik

137 milletvekili hakkında dokunulmazlık kaldırıldı. Bunlardan 55’i partime mensup. Diğer partilerin de milletvekilleri var, dokunulmazlığı kaldırılıp yargılanan. Bizler hangi gerekçeyle ilk savunmayı yapmaya gitmeyeceğimizi belirttik. Grup toplantısında açıklamıştım. Adil yargılama olacağına inanmıyorum, mutlak dokunulmazlığımız vardır, yargıya güvenmiyorum. 15 Temmuz öncesi yaptığım konuşmalar bunlar. Bunların hepsini haklı çıkaran gelişmeler oldu. Fakat diğer partilerin milletvekillerinin tek bir gün duruşma salonunda arzı endam ettiklerini görmedik. Çoğu yazılı beyanlarını gönderdiler ya da tek bir duruşma salonuna girip, hakkındaki bütün fezlekelerle ilgili, kendileri salonda kaldılar, hakimler giriş çıkış yaptılar. O şekilde bitirdiler savunmalarını, duyan bilen olmadı.

Diğer milletvekillerinin taciz, kaçakçılık davaları ne oldu, bilen var mı?

Ne oldu bu ihaleye fesat karıştırma, ne oldu bu gümrük kaçakçılığı, taciz, yolsuzluk rüşvet davaları ne oldu? Bilen var mı? Bilen yok. Ama HDP’li milletvekilleri ne oldu, bilen var. Tüm kamuoyu bunu bilsin, başka bir şey bilmesin diye ellerinden gelen her şey yapıldı. Diğer partilerin genel başkanları nasıl, nerede savunma yaptılar, bilen var mı? Hayır. Yazılı savunmalarını avukatları aracılığıyla gönderdiler. Soruşturma aşamasında kapatıldı, takipsizlikle sonuçlandı çoğu.

Hele Cumhurbaşkanı’na hakaret davaları; o kadar politik davranıldı ki, darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanı çıkıp şunu dedi: “Hakkımda hakarete dair bütün davalarla ilgili hepsini geri çekiyorum. Bir istisna, HDP’liler hariç.” Oysa Cumhurbaşkanı’na hakarette, Cumhurbaşkanı’nın şikayeti geri çekmesi davanın düşmesine sebep olmaz. Ama düşürüldü. MHP Genel Başkanı’nın çok sayıda Cumhurbaşkanı’na hakaret dosyası var, bilen var mı?

Ben 8-9 tane Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanıyorum. Çok çok daha ağırını diğer muhalefet lideri söylemiş, ama 299’dan bir yargılaması duyulmadı. Çünkü kovuşturmaya yer olmadığı kararlarıyla bitirildi üstü kapatıldı. Olması gereken o. İsterse Cumhurbaşkanı da olsun, muhalefet liderleri en ağır şekilde eleştirirler. Hakarete varan şeyler olmadığı sürece. Hele siyasetçilerin birbirine karşı kullandıkları dil ve üslup Türkiye’de hiçbir zaman nezaket içinde olmadı. Yargının bu konuda toleranslı olması lazım. Vatandaşa hakaret edilemez. İyi de bizim hakkımızdaki davalar böyle devam ederken, milletvekillerimize 299’dan çok sayıda ceza çıktı. Biri onaylandı. O nedenle bize karşı yürütülen kovuşturma süreci ayrımcılık içeren bir şekilde yürütüldü.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına yakın HDP’li vekillerle ilgili [grafik gösteriyor] en üstte olan, kırmızı olan CHP milletvekilleri, sarı olan MHP, mavi olan AKP milletvekilleri, fezleke hazırlanma hızı ve sayısı. Şu grafiğin tırmanışa geçtiği yer 2016 Nisan. Mart’ta başlamış ve dokunulmazlığın kaldırıldığı 5 Mayıs’a kadar sayı 269’dan 510’a çıkmış. CHP vekilleriyle ilgili 133’ten 186’ya çıkmış. O iki üç ay içerisinde MHP ve AKP’de tek bir milletvekili tek bir fezlekeye muhatap olmamış. İnşallah kanunlara saygılı oldukları içindir. Ama bu grafik pek de öyle söylemiyor. HDP’nin hedefe konulduğunun grafiği budur, CHP’nin de küçük de olsa bir artışı söz konusudur.

Hırsızlıkla suçlanmak bir milletvekili açısından çok mu normal?

Parlamentoda mühür bozma, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırmadan 12 CHP’li, 7 AKP’li, 3 MHP’li milletvekilinin fezlekesi var. Şu anda yargılanıyor olmaları lazım, ama ne takip eden var, ne de basının gündeminde. Bunlar çok önemsiz suçlarmış gibi, ilgilenen bile yok. Görevi kötüye kullanmak; 14 CHP’li, 13 AKP’li, 2 MHP’li milletvekilinin fezlekesi varmış. Kamuoyu bizim kriminal suçlar dediğimiz, aslında Anayasa’nın 83/2 maddesindeki dokunulmazlığı, yani eylemsel olarak suç istinadı diyebileceğimiz nispi dokunulmazlığı ilgilendiren hiçbir suçlamayla ilgili hiçbir milletvekilline dair ne işlem yapıldığını bilmiyor. Biz Meclis’in soruşturmasını istedik, kabul etmediler. Meclis Başkanı’na yazı yazdık, cevap vermediler. Ne oldu bu fezlekeler? Bizim ne olduğumuz ortada. Hırsızlıkla suçlanmak bir milletvekili açısından çok mu normal. Kamuoyu rahatlıkla bunu içine sindirebiliyor mu? Hayır, sindiremez, ama kamuoyunun gözünden kaçırırsanız yokmuş gibi davranılır.

Biz HDP’li olduğumuz için bunlar bize yapıldı

Aleni bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldık. AİHS’nin 14’üncü maddesinin açık ihlalidir. Siyasi kimliğimizden dolayı ayrımcılık. Biz HDP’li olduğumuz için bunlar bize yapıldı. Diğer muhalefet partisi CHP de benzer bir baskı ile karşı karşıya kalırken, üçüncü muhalefet partisine hiç bir şekilde fezlekelerle ilgili benzer bir süreç yürütülmedi. Yargılamanın kamuoyuna açık olması lazım. Kamuoyu izlesin. Bunların hepsi saklandı, bize yönelik ayrımcılıkla geçiştirilmeye çalışıldı.

Tutuklama kararlarını katalog suçlara göre verdiniz. Birçok vekil hakkında kaçma şüphesi vs. tutuklama gerekçelerinde bunlar yoktu. Katalog suçlar açısından bakalım. Benim partimin milletvekillerine ayrımcılık yapıldı. Niye yapıldığı bilmiyorum. Partimin yetkili sözcülerini içeriye atmak için bir kumpas kurulduğu belli, fakat her halde amaç partiyi hem içeride hem dışarıda baskı altında tutabilmek için, partimin milletvekillerine karşı yargı farklı davranışlar içerisine girdi. Örneğin bir milletvekilim hakkında 55 tane fezleke var; yürüyüş, propaganda, suç ve suçluyu övme, 2911, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, üyelik. Hakkında 31 defa zorla getirme kararı verildi. Hakkında istenen toplam ceza da benim bu dosyadaki istenen toplam cezanın iki katı. Ne fezlekeleri birleştirildi, ne hakkında tutuklama kararı verildi. Doğru olan verilmemesi.

Amaç yürütmeye mesaj vermekti

Neden seçildi 12 milletvekili? Neden tutuklandı ilk etapta? Referandum öncesi HDP’nin sözcülerine yönelik bir operasyon olduğu ortadadır. Başka bir milletvekili, 3 fezlekesi var, zorla getirme kararı verildi hakkında. Bir başka milletvekili, hakkında çok sayıda fezleke olmasına rağmen bir defa zorla getirme kararı verildi. Bunlar tutuklama kararı verilmeyen HDP’li milletvekilleri. Bir başka milletvekilim, 6 fezlekesi var, bunların hepsi HDP milletvekilleri, örgüt üyeliğinden kamu görevlisine hakarete ve propagandaya kadar, toplam 6 tane fezlekesi var. Hakkında zorla getirme kararı dışında karar verilmedi yargılama da aksamadı.

Zorla getirme kararları yerine getirildi. Yargı kendi faaliyetini sürdürüyor. Bizimki bir politik tavırdı. Gerekçelerimizi açıkladık. Bunlar yargıyı tanımıyor dediler ve bunu gerekçe haline dönüştürdüler. Bunu sadece ben söyledim, tutuklu olan milletvekilleri söylemedi. Hiç biri kendiliğinden ifade vermeye gitmedi. Neredeyse tamamı tamamlandı, yargılama normal sürüyor. Yargıya bir zorluk çıkartılmadı. Amaç yürütmeye mesaj vermekti, yargı da bunu anladı. Tutuklama kararları vermedi. Bir başka milletvekilinin 13 fezlekesi vardı ve hakkında bir kez zorla getirme kararı verildi. Başka bir milletvekilim 13 fezlekesi var, hakkında 3 tane zorla getirme kararı verildi. 10 fezlekesi olan başka bir milletvekilim, üyelik de dahil 4 propaganda fezlekesi var ve şu ana kadar hakkında sadece bir defa zorla getirme kararı var.

Ayrımcılığın ayrımcılığı

Bunların soruşturmalarının ve fezlekelerinin içeriği de benim yaptığım neyse hepsinin aşağı yukarı odur. Konuşma dışında fezlekesi olan milletvekilim yok. Fakat bir milletvekilimle ilgili ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor. Bir başka milletvekili arkadaşım hakkında yine ağırlaştırılmış müebbet ve zorla getirme kararı verildi. Beş milletvekilim hakkında 302’den fazla fezleke hazırlanmış ve hiç biri tutuklu değil. Demek ki, katalog suç olması milletvekilinin tutuklanmasını gerektirmiyor. Ankara mahkemelerinde de bu karar var, Van’da var, İstanbul’da var. Bu mahkemeler tutuklama gereği duymadılar. Bu milletvekillerimiz de ifade vermeye gitmediler; grubumuz almış olduğu AKP ve dokunulmazlığın kaldırılmasına ‘evet’ diyenlerin siyasi tezgahını teşhir etme tavrını sürdürdüler. Aynen bizim gibi. Ama ne bir gece evleri basıldı, gözaltına alındılar, tutuklandılar. Doğru olan buydu, yargısal işlem buydu. Bunun dışında bir yargılama tedbiri uygularsınız yasayı ihlal etmiş olursunuz. Tutuklanan HDP milletvekilleriyle ilgili yapılan işlem tam buna tekabül ediyor. Ayrımcılığın ayrımcılığı dediğim de budur.

OHAL ile alakası olmayan KHK’ler yürürlükte olduğu için savunma hakkım kısıtlanmış durumdadır

Kovuşturma aşamasında savunma hakkımın kısıtlanmasına engel olduğu için yayınlanan bazı KHK’lerde savunma hakkını kısıtlayan düzenlemeler yapıldı. OHAL’le alakası olmayan birçok konuda, 620 yasada değişiklik yapılarak KHK’lerle düzenlendi. CMK’deki savunma hakkını da ilgilendiren,  duruşma usulünü de ilgilendiren bir çok madde KHK’lere eklendi. Türkiye’de şu anda hiçbir mahkeme KHK’nin her hangi bir maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya cesaret edemedi.

AYM biliyorsunuz, CHP’nin başvurusunu usulden reddetti. İncelenemez dedi. Ama yerel bir mahkeme henüz götürmedi. AYM’nin geçmiş yıllarda verdiği kararlar vardı. Parlamentonun yaptığı işlerin başlığına değil içeriğine bakarım demişti. OHAL KHK’si demiş olması, Bakanlar Kurulu’nun buna KHK demiş olması, otomatikman bunu OHAL KHK’si kılmaz. İçeriğine bakarım. Gerçekten OHAL’i ilgilendiren hususlarsa, bunu denetleyemem, ama değilse bunu denetlerim dedi geçmiş yıllarda. İçine bakmadan ben zarfa bakarım. CHP’nin başvurusuyla ilgili ret verdi. Ama yerel mahkeme götürebilir. OHAL ile hiçbir alakası olmayan KHK’ler şu anda yürürlükte olduğu için savunma hakkım kısıtlanmış durumdadır.

Yine milletvekillerinin yargılanması özel bir usule tabi tutulmalıydı. Ülkemizde yok ama bazı ülkelerde çıkartıldı. Bizim ülkemizde milletvekillerine değil fakat bürokratlara ve bakanlara özel yargılama usulü var. Bazı bürokratlar son çıkan KHK ile birlikte Genelkurmay Başkanları da dahil olmak üzere, MİT müsteşarları, üst düzey yargı mensupları, bakanlar ya AYM’ye gidecek, Yüce Divan sıfatıyla yargılanacak ya da Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’nda yargılanacak. Ama milletvekillerine dair yok. Yani halkın doğrudan seçtiği milletvekilleri sulh ceza hakimleriyle muhatap oluyorlar. Asliye mahkemelerinin yetersizliğinden değil. Milletvekilleri yargılaması çoğu zaman politik baskı oluşturur ve bu baskıları karşılamak ağır ceza heyetlerini zorlayabilir. Partim bir kanun teklifi de hazırladı, verecek. Milletvekillerinin de Yüce Divan sıfatıyla AYM’de yargılanması gerekiyor. Suçlama ne olursa olsun, çünkü başka bir türlü mahkemeler yürütmenin baskısından kolay kolay sıyrılamazlar. Türkiye bir yerde, böyle bir konjonktürde. AYM’nin kendisi bundan kolay kolay kurtulamıyor. Hükümet, kararlarıyla ilgili tanırım-tanımam açıklamaları yapıyor. Böyle bir ortamda bizlerin asliye, sulh ya da ağır ceza mahkemelerinde savunmaya, ifadeye zorlanmamız bu ortamın politikliği nedeniyle de adil yargılama hakkının kısıtlanmasıdır. Bir Genelkurmay Başkanı, bir MİT Müsteşarı AYM’de yargılanırken, milletvekillerine böyle bir düzenlemenin yapılmamış olması, politik baskıların adil yargılamayı etkilemesi önemlidir, bunu da tutanaklara geçmiş olayım.

Tahliye falan talep etmeyeceğim

Tabii ki, ben mahkemenizde ne şimdi ne de savunmam tamamlandığında tahliye falan talep etmeyeceğim. Tutuklama kısmını geçtik de, uzun tutuklulukla ilgili mahkemenizin ara kararlarında bile bugüne kadar değerlendirme yapmaması ilginç. Haksız tutuklama AYM tarafından son derece skandal bir kararla, esas girilerek, delil değerlendirilmesi yapılarak reddedildi. Haksız tutuklama yok denildi. Uzun tutuklulukla ilgili mahkemenizin ara kararlarında bile değerlendirme yapmaması, adil yargılanma ilkesinin ihlalidir. Uzun tutukluluk mahkemenize göre nedir, bunu tariflemeniz lazım. Bir milletvekili böyle bir dosyada ne zamana kadar tutuklu kalır, bunu tartışmanız, değerlendirmeniz lazımdı. İleriki aşamada bunların hepsi benim ve avukatlarımın yaptığı itirazların değerlendirilmemiş olması nedeniyle ihlal olarak dosyaya girmiş olacak. Bugüne kadar pratikteki uygulamalarda gördük ki, milletvekili 2 yıl ceza bile alsa tutukluluğun devamına denildi. İki yıl ceza 8 aydır tutuklu, tutukluluğun devamına. Yani 10 yıl ceza verip tahliye edildiği, 1 yıl tutuklu kalan sanıkların olduğu dosyalar vardır, halen de vardır. HDP’li milletvekilleriyle ilgili uzun tutukluluk nedir, kimin tatmin olması lazım, yargının mı siyasetin mi? Tam olarak kim tatmin edilmek isteniyor? Uzun tutuklulukla siyasi çıkarların, beklentilerin gerçekleşmesi mi hedefleniyor, yoksa gerçekten yargısal çıkarlar ve beklentiler mi hedefleniyor. Bu konuda 15 aydır bir değerlendirme ve duyarlılık görmedik.

Diyor ki, “SEGBİS, çıktın çıktın, çıkmazsan susma hakkını kullanmış sayacağım”

Benim savunma hakkımı korumak, garanti altına almak, olabildiğince genişletmek konusunda da maalesef ki, hem tutuklu olduğum dosyada hem de diğer dosyalarda bir hassasiyet görmedim. Daha çok SEGBİS yoluyla savunmamın alınması istendi. Gerekçesini yazmadınız bilmiyorum. Gerekçesini okumak isterdim. Sanık duruşmada hazır edilemeyecekse bir gerekçesi olması lazım. Yasal gerekçe var doğru, ama bu yasayı uygulamanın da mutlaka Demirtaş ile şahsileştireceğiniz bir gerekçeniz olması lazımdı, bu da olmadı. Dolayısıyla mahkemeler SEGBİS yoluyla bizden savunma istemede ısrarcı bir tutum sergilemeli, ki bazı mahkemeler SEGBİS’e zorla çıkarma kararı verdi. Fakat bir sanık kendisinin duruşmada bulunması için ısrarla talepte bulunurken, mahkemenin o sanığı zorla getirme kararına benzer şekilde zorla SEGBİS’e getirme kararı alması açıkça ihlaldir. Bu benimle ilgili de yapıldı. Kolundan tutacaklar götürecekler, kamera karşısında konuş diyecekler.

Bunu ancak kime yaparsınız? Ben savunmaya gelmiyorum diyen sanığa zorla getirme kararı çıkartırsınız. Defalarca, ben duruşmaya gelmek istiyorum diyen bir sanıkla ilgili nasıl zorla getirme kararı alınabilir. Benim ve milletvekilimle ilgili. Benim SEGBİS gerekçem yok. Mahkeme neden mahkemeye gelme talebimi reddetmiş, niye uygun görmemiş, niye ben 7 Aralık’ta duruşmaya gelememişim, bilmiyorum. Mahkemenizin kararından bu anlaşılmıyor. Bunların hepsi kovuşturma aşamasında adil yargılamanın olmadığına dair bende oluşan izlenimlerdir. Bazı mahkemeler SEGBİS’e çıkmazsa susma hakkımı kullanmış olacağıma dair karar verdiler. Bana bu tebligat yapıldı. Oysa susma hakkı bir haktır. Kullanır mıyım, kullanmaz mıyım, bana aittir. Ama yargıcın kendisi diyor ki, SEGBİS, çıktın çıktın, çıkmazsan susma hakkını kullanmış sayacağım. Ara kararları var. Maalesef böyle bir yargılama süreciyle karşı karşıya kaldık.

Şimdi iddianame ile genel değerlendirmelerim aşağıya yukarı bunlar. Ara başlıklarda iddianamenin genel değerlendirmesine yine söylemlerim olabilir, fakat özel olarak tek tek fezlekeler üzerinde durmadan önce iddianamenin içeriğine dair değerlendirmelerim olacak.

Şu ana kadar usulle ilgili, politik müdahaleleri anlatmaya çalıştım. Dokunulmazlık sürecinden başlayacak şekilde. Savunmamı bu aşamadan sonra şöyle sürdürmeyi düşünüyorum; iddianamenin geneliyle ilgili değerlendirmeleri bitirdim, ama iddianamenin içeriğiyle ilgili bir genel değerlendirme yapıp, sonra tek tek fezlekelerle ilgili. Çünkü bunları yapmazsam, her fezlekede bunları tekrar etmek gerekecek. Hem genel değerlendirmeleri o yüzden yapıyorum ki fezlekelere geçince sadece geçmiş konuşmalara atıfla yetineyim. O yüzden bu genel değerlendirmeleri toparlamak istiyorum.

15 Şubat 2018