Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, İstanbul Pendik’te yaklaşık üç aydır grevde olan seramik işçilerini ziyaret etti. Demirtaş grevde olan emekçilere desteklerini belirttikten sonra gündem değerlendirmesinde bulundu.

Demirtaş yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

1300 TL asgari ücret olur mu olmaz mı o da daha belli değil. Bizim 2 bin TL asgari ücret olsun dediğimizde alay eden iktidar 1000 TL'lik bardaklardan su içiyor. Böyle bir rezillik olabilir mi?

Ülkemizi bizler yönetelim

Gerek özel sektörde gerek kamusal alanda Türkiye'de emekçinin canı, emeği maalesef hak ettiği değeri bulmuyor. İş cinayetleri sadece bu yılın 9 ayında bin 300'ü buldu. İşçilerin çalıştığı yerlerde can güvenliği yok, hem iş güvenliği yok, hem de aldıkları ücret insani değil. Hak arama hürriyeti gerek yargısal açıdan, gerek idari açıdan kapalı olduğu için işte bu tür grevlerle emekçiler, işçiler seslerini duyurmaya çalışıyor. Biz eğer ülkemizde emekçiyi, işçiyi, çalışanı, üreteni insanca bir yaşama kavuşturmak istiyorsak hem siyasetin risk üstlenmesi gerekir, parlamentonun bütün bu gidişatı değiştirecek yeni bir Anayasa ile başlayacak radikal kararlar alması gerekir.

Uçuk bir rakamdan söz etmiyorum. Yani 5 bin TL bugünkü Türkiye koşullarında bir işçinin, çalışanın insanca yaşayabilmesi için asgari limitidir aslında. Biz asgari ücreti 2 bin TL yapalım dediğimizde Başbakan bizimle alay ediyor. 'Biz 1300 TL yapacağız' diyor. 1300 TL İstanbul 'da, Bursa'da, Kocaeli'nde, İzmir'de, Antalya'da ev kirası değil. 1300 TL asgari ücret olur mu olmaz mı o da daha belli değil. Bizim 2 bin TL asgari ücret olsun dediğimizde alay eden iktidar 1000 TL'lik bardaklardan su içiyor. Böyle bir rezillik olabilir mi?

Soma'da katlediliriz tekmelerler bizi, greve çıkarız gazlarlar bizi, hakkımızı ararız vatan haini ilan ederler, yürüyüş yaparsınız terörist olursunuz, barış istersiniz bombalanırsınız ve çıkarlar alay ederler sizinle. Cenazelerinizle, taziyenizle alay ederler. Bunlar kader değildir kardeşlerim. Biz aynı partide buluşmak zorunda değiliz; ama aynı ilkelerde ve insanlık onurunda buluşmak zorundayız. Bu işin Kürt'ü Türk'ü, Alevisi Sünnisi yok. Açız, yoksuluz, perişanız ama çoğunluk biziz. Ülkemizi bizler yönetelim. Mecbur değiliz bunlara. Türkiye'nin yüzde 5'lik nüfusu ülkenin yüzde 70-80 kaynağını yiyor, kimse sesini de çıkaramıyor.

Her gün Türkiye 'de bu tür dramlar yaşanıyor

(Dilek Doğan’ın öldürülmesi) Çok büyük bir dram. Mesela Başbakan çıkıp bunu yuhalatacak mı acaba çok merak ediyorum, yoksa acısını mı paylaşacak? Sorumluları açığa mı aldıracak? Annesini duydunuz. 'Biz Maraş'tan ölümden kaçtık buraya geldik, evladımızı burada dizimizin dibinde öldürdüler' diyor. Her gün Türkiye 'de bu tür dramlar yaşanıyor, ortada siyasi sorumlu yok. Herhalde bir bakana sorsanız yine sırıtacaktır. Fakat bu katliamların, bu cinayetlerin yargı karşısında hesabı sorulacaktır. Kimse bu iktidara güvenerek suç işlemesin. Hiçbir polis, vali, kaymakam kimse bunlara güvenerek suç işlemesin; çünkü arkalarında sürekli bunlar durmayacak. Herkes hukuka göre işini yapsın kardeşim. Hukuk bu ülkede er veya geç hakim olacak ve geriye doğru bütün suçların hesabı sorulacak. Bundan emin olsun herkes.

Daha sonra Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş Kocaeli Dilovası’nda Yıldırım Düğün Salonunda gerçekleştirilen panele katıldı. Panelde konuşma yapan Demirtaş, şunları söyledi:

Sanayideki gelişme, Türkiye toplumuna başarı öyküsü olarak anlatıldı

Sizlerin uzun yıllardır karşı karşıya kaldığınız ciddi bir çevre felaketini, çevre katliamını gündeme taşıyabilmek ya da gündemde tutabilmek, bu vesile ile ülkemizde her yerde çevremizi, doğamızı, ağacımızı, suyumuzu katledenlerin bu yanlış anlayışını teşhir etmek ve sizlerle dayanışmada bulunmak için buradayız. Burada Dilovası'nda, Kocaeli'nde ya da Gebze'de, Karadeniz'de, Dersim'de ya da Hasankeyf'te Türkiye'nin her bir yerinde yaşanan doğa katliamları, kültür kıyımları, doğamızı, suyumuzu katleden anlayışlar AKP iktidarı döneminde maalesef artarak devam etti.

AKP dönemindeki sanayideki gelişme, sanayideki büyüme rakam itibariyle şişirilmiş bir balon misali Türkiye toplumuna başarı öyküsü olarak anlatıldı. Yani dışarıdan sıcak para, sıcak sermaye yurt dışından büyük patronlar, büyük para babaları Türkiye'ye gelip yatırım yapsınlar diye teşvik edildi. Ne pahasına teşvik edildi? Hepimizin anlayacağı şekilde konuşup, anlaşalım. Önceki dönemde Başbakanlığımızı yapan şimdiki Cumhurbaşkanı ve şimdinin de stajyer Başbakanı, yurt dışına gittiklerinde hep şunu anlattılar. Dediler ki büyük patronlara, büyük para babalarına şunu söylediler. 'Gelin Türkiye'de yatırım yapın. Gelin Türkiye'de sermayenizi yatırıma dönüştürün.' Çünkü Türkiye çok avantajlı bir ülkedir. Niye avantajlıdır. 'İşçi ucuzdur' dediler. İkincisi, 'gelin yatırım yapın bizim ülkede çevreyi koruma adı altında yatırımları engelleyen bir anlayış yok. Devlet sizden yana olur, mahkemeler yargı sizden yana olur, korkmayın' dediler. Bu şekilde teşvik ettiler. Buralar başta olmak üzere yurt içinden ya da dışından yapılan bütün yatırımları bu şekilde desteklediler.

Dilovası şu anda zehir yayıyor

Normalde bunu yapanlar, Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde bu büyük depoları, ormanları keserek mahallenin içine bu kadar büyük bir yapılaşmayı, atık deposu yapanlar derhal tutuklanıp, içeri atılırlar. Normal bir ülkede böyle olur. Ha oraya büyük bir nükleer bomba koymuşsunuz, ha getirip o tesisi oraya kurmuşsunuz. Bu çevrede yaşayan bütün insanlar için büyük bir tehdit ve tehlike oluşturuyor. Bu atık tesisi sadece bunun küçük bir örneği. Bununla yetinseler amenna. Sadece bu mu? Bütün Dilovası şu anda zehir yayıyor zehir. 50 bin insan burada her gün yeniden yeniden ölüyor. Türkiye'de kansere yakalanma riskinin üç katı kanser vakası var burada. Türkiye ortalamasını 3 katı. Yeni doğan çocuklarda kimyasal atıklar tespit edildi. Doğacak çocuklar bile şu anda zehirlenmiş durumda.

Dilovası'nın hepsi kanser olsa bile umurlarında değil

Dilovası'nın hepsi kanser olsa bile umurlarında değil. Yeni bir 50 bin getirirler buraya. Ne de olsa dışarıda işsiz milyonlar var. O nedenle gözden çıkarmışlar sizi. 50 bininiz de aynı gün ölse de umurlarında değil. Soma'da 300 kişi öldüğünde ne söylediklerini gördünüz. Bu 'kader' dediler. Ve gidip Soma'da madenci ailelerini tekmelediler yerde. 301 insan ölmüş 'normaldir' dediler. Ne pahasına. Yeter ki sermaye ürkmesin, yeter ki patronlar gitmesin, yeter ki patronlar çekilmesin. Bir günde tüm Dilovası katledilse üstünü örtebilirler.

Bu ülkede rüşvet yiyen bakan var

AKP'nin başarı öyküsü yaptıkları yatırımları anlatmak, bunların halka zararları umurlarında değil. Biz büyümeye karşı değiliz. Farkımız bizim önce insan dememiz. ÇED raporuna bakacağız. Uygun mu değil mi? Bizim için önemli olan bu. Bunlar her yerde rüşvet yiyorlar. Siz bakana şikayet etseniz, bakanlığa rüşvet veriyor. Bu ülkede rüşvet yiyen bakan var, bu ülke de böyle bir gerçek var.

Onların ibadethaneleri büyük kuleler

Halk köle olsun senin fabrikanda çalışsın diye sana boyun eğmek zorunda değiliz. Büyük para babalarına muhtaç değiliz. Hepimizin bağ, bahçe, tarlası var. Köle olarak çalışmak zorunda değiliz. 'Biz sizi köyde de destekleyeceğiz' diyeceğiz. Tüm halkın Marmara Bölgesi'ne sıkıştırılmasına büyük yatırım projesi diyorlar. Buraları yaşanmaz kapitalizmin mabedi haline getiriyorlar. Diyorlar ya 'biz camiye saygılıyız.' Hayır. Şu büyük kuleler var ya, iş merkezler artık onlara tapıyorlar. Onların ibadethaneleri oralar.

Devlet kutsaldır, yarı tanrıdır diyenler şimdi iktidarda, biz kutsal olan insandır diyoruz. Devlet insanın hizmetkarıdır.

Biz gelirsek devlet parti devleti olmaktan kurtulur

Bir barış ülkesi inşa edebiliriz. Bizden bundan kaynaklı korkuyorlar. Biz dünyaya insanın gözünden bakıyoruz, sarayın penceresinden değil. Devlet kutsaldır, yarı tanrıdır diyenler şimdi iktidarda, biz kutsal olan insandır diyoruz. Devlet insanın hizmetkarıdır. Şimdi AKP devlete el koymuş. Biz gelirsek devlet parti devleti olmaktan kurtulur. Şimdi herkes devleti kendi partisine uyumlu hale getiriyor" dedi. Demirtaş konuşmasının devamında geçici hükümetin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'na yüklenerek, "Şu anki Başbakan hiç bir şey anlamıyor. Kendisi ile kim konuşmuşsa görüşüyoruz 'bu adam hiç bir şey bilmiyor' diyorlar. Burnu havada çünkü. Kendisini çokbilmiş görüyor. Suriye'nin bu hale gelmesinde Davutoğlu'nun çok büyük bir etkisi var" diye konuştu.

Sayın Davutoğlu ya söylediklerimizi dinlemiyorsun ya unutuyorsun hatırlamıyorsun ya da buz gibi yalancısın yalancı.

Kobane için bize sözler verdi

Sıfatı başbakan kendisi insanları anlamaktan aciz. Çok dostça öneriler yaptım kendisine. Kobane-Suruç döneminde her gün halkımız gazlanıp, bombalanıyordu. Yaptıkları hatalardan dönmeleri için kendilerine somut öneriler yaptık. Bize sözler verdi. Her türlü siyasi riski göze alarak teşekkür ettik hükümete. Teşekkür etmez olaydık. 3-5 gün içerisinde çıkıp bizi katil olmakla suçladılar. Şimdi Sayın Davutoğlu ya söylediklerimizi dinlemiyorsun ya unutuyorsun hatırlamıyorsun ya da buz gibi yalancısın yalancı. 1 Ekim görüşmemizde Kobanê'ye her türlü yardımı yağacağınızın sözünü vermediniz mi? Hatırlamıyor musunuz, yalan mı konuşalım. Yanınızda da danışmanınız ve yardımcınız Yalçın Akdoğan vardı. Bunlar şahitleriydi. Her türlü yardımı yapacağız dediler. 'Haklarımızın bir birini anlaması için sizin Kobanê'ye yapacağınız yardımın çok anlamı var' dedik. Amerika yapar, Ruslar yapar, başka ülkeler yapar ve Kobanê çaresiz değil, ama biz istiyoruz ki bizim hükümetimiz yapsın, bu ülke yapsın. Çünkü bu ülkede 20 milyon Kürt var. IŞİD'e karşı Kobanê'ye açık destek verirseniz, bu politika Türkiye'ye kazandırır. Kendisi de bunun sözünü verdi. Her şeyin sözünü verdi. Buradan saymayayım. Aklınıza ne gelirse her şey konusunda söz verdi.

Bizler arkadaşımızı görevlendirdik, onlar da hükümetten arkadaşlarını görevlendirdi. Hemen 2 Ekim'de birlikte çalışmaya başlayacak ve Kobanê'ye yardımlar gidecekti. Bir gün, iki gün, beş gün geçti bunlardan ses yok. İŞİD habire ilerliyor, katliam yapıyor, ses yok. 6 Ekim gecesine geldik değerli kardeşlerim. İŞİD artık Sınır kapısına dayanmış, 50 metre ilerlese Türkiye ile Kobanê'nin bağlantısı kesilecek. O akşam başbakanı aradım. 10 dakika, 11 dakika konuştuk. 1 Ekim görüşmemizi hatırlattım, size teşekkür ettim dedim. O zaman dedim ki insanlar artık sokağa çıkmaya başladı. Tepkiler o kadar büyüdü ki, her yerde insanlar sokağa çıkıyor. Başbakan ile görüştüğümüz saatte biz açıklama yapmamıştık. Kobanê ile ilgili çağrı yapmamıştık. 11 dakika konuştuk. 'Bu telefon görüşmemiz saklı kalsın' dedi, 'tamam' dedim. İkna etmeye çalıştım. 'Bari bu gece yardımı gönderin. Kobanê'nin kurtulması için Türkiye'nin yapacağı yardım manevi açıdan çok önemlidir. İnsanlar artık öfke patlaması noktasına geldiler, sizden rica ediyorum, bu yardımı yapın' dedim. Bana telefonda son derece ciddiyetsiz bir şekilde 'bakarız' dedi. Şimdi çıkmış diyor ki 'Ben Başbakanlığa davet ettim 1 Ekim'de, o çıktı katliam çağrısı yaptı' diyor. Bu insana nasıl güveneceksiniz. Sonra ortaya çıktı ki kendisi Akçakele'den her gün IŞİD'i besledi, El Nusra'yı besledi. Şimdi ondan YPG'yi en büyük düşman olarak görüyorlar. Biz Türkiye'nin gelişimini düşündük, onlar IŞİD'i destekledi.