
Dün, Erdoğan’ın Saray’ında gerçekleşen AKP, CHP, MHP ve Erdoğan buluşması, Erdoğan’ın ve bu üç partinin olan bitenden hiç ders çıkarmadığını gösteriyor. HDP’siz buluşma, ne yazık ki Türkiye’nin darbe girişimini geçici olsa da atlatmasıyla ortaya çıkan fırsatın heba edileceğinin işaretini veriyor.
Önceki gün, sosyalist sol da dahil, CHP’li olmayan muhaliflerin, demokratların, kürsüden bildirileri okunan emek ve demokrasi güçlerinin demokratik güç birliği umuduyla mitingine destek verdiği CHP, HDP’nin olmadığı bir zirveye katılıyor. Hem de HDP’nin “4 siyasi parti lideri buluşsun” önerisine bir yanıt vermeden...
Darbeye giden yolun taşları, kentlerin bombalanması, yakılıp yıkılması, sivillerin dahi yakılarak öldürülmesi, en az bir milyon kişinin evsiz barksız kalmasına neden olan ağır bir savaş süreciyle döşenmişken... Bunun muhasebesini yapmadan...
Bu süreçte hep birlikte davranan üç parti, ne yazık ki, bundan sonra da nasıl davranacaklarına dair bir fikir veriyor bizlere.
Darbecilerin darbe girişimi engellendi ve böylece çok büyük bir tehlike bertaraf edildi. Ama şimdilik. Bu şimdilik sözüne dikkat. Türkiye henüz darbe tehlikesinden uzaklaşmadı.
Bu, hem ordunun içinde başka darbeci kliklerin de olabileceği tahmininden, hem de 15 Temmuz’dan beri atılan adımlardan, verilen mesajlardan anlaşılıyor.
Basına yansıyanlardan, henüz darbe girişiminin bütün faillerinin tamamen ortaya çıkmadığını tahmin edebiliyoruz. Bugün hala görev başında olan pek çok üst düzey askerin, polisin ve hatta MİT mensuplarının ihmalleri, beceriksizlikleri ya da suç ortaklıkları tam anlamıyla ortaya çıkmış değil.
Dolayısıyla teknik olarak darbe bugün atlatılmış olsa bile, yarın için riskler var.
Ancak beni asıl endişelendiren bugün darbeye giden yolu döşeyen taşların yerli yerinde durması, dahası daha da sağlam bir şekilde döşenmeye çalışılması...
Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” biçiminde özetlediği ve Cemaat’in bütün kurumlara sızma değil, oluk oluk aktığı zamanlardan sonra, AKP-Cemaat ortaklığı bittiğinde, Türkiye’nin önüne demokratikleşme ve Kürt sorununun demokratik çözümü fırsatı çıktı. İmralı’daki görüşmeler, müzakereye dönüşebilse ve Öcalan’ın tarif ettiği gibi bütün sorunlar toplumun bütün toplumsal kesimleriyle tartışılarak yeni bir anayasayla taçlandırılabilseydi, şimdi hepimiz daha iyi bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. Olmadı.
AKP-Saray iktidarı Kürt halkı ve diğer toplumsal kesimlerle tartışmak, uzlaşmak yerine orduyla ittifak yaptı. Batı’da toplumsal itirazların bastırıldığı, akademisyenlerin, gazetecilerin tutuklandığı, gazetelerin kapatıldığı baskıcı bir ortam yaratılırken, Bölge’de insanların diri diri yakıldığı, bir milyon insanın evinden barkından uzaklaştırılarak göçe zorlandığı, ağır ve çatışmalı bir süreç yaşandı.
Bölgesel güç olma hayaliyle girilen Suriye savaşında yenilgisi tescillenen ilk ülke oldu.
Bu arada parlamento fiilen bypass edildi. MHP ve CHP, Batı’daki kimi uygulamalara itiraz etseler de, iktidara orduyla ittifak ve savaş politikalarında tam bir destek verdiler.
Kürdistan’da insanlık dışı suç işleyenler darbeci çıkınca da bir pişmanlık duymadılar.
Şimdi Balyozcularla işbirliğinin sözü ediliyor.
Televizyonlarda, “ne mutlu Türküm, Kürdüm, Arabım, Aleviyim” diye kamu spotları dönse de, halkla, toplumsal kesimlerle demokrasi temelinde uzlaşma arayışının bir işareti yok. Parlamentoda uzlaşarak darbeyi bertaraf etmek yerine, OHAL’in sınırsız yetkilerine dayanarak başkanlık sistemi fiilen uygulanmak isteniyor. Parlamento yerine Bakanlar Kurulu’na başkanlık eden Cumhurbaşkanı...
12 Eylül’ün kurumlarını tasfiye etmek yerine, YÖK’e MGK’ya dayanarak dizayn çabaları...
Ve Cumhurbaşka’nın başkanlığında üç parti buluşması...
Bu buluşmadan demokrasi çıkmaz. Kılıçdaroğlu eleştirecekmiş! Artık eleştiri değil, değiştirme zamanı.
Ne yazık, yeterince ders çıkarılamamış. Demokrasinin ve barışın biricik teminatı hala HDP... Keşke diğerleri de olabilseydi.
Önceki gün, sosyalist sol da dahil, CHP’li olmayan muhaliflerin, demokratların, kürsüden bildirileri okunan emek ve demokrasi güçlerinin demokratik güç birliği umuduyla mitingine destek verdiği CHP, HDP’nin olmadığı bir zirveye katılıyor. Hem de HDP’nin “4 siyasi parti lideri buluşsun” önerisine bir yanıt vermeden...
Darbeye giden yolun taşları, kentlerin bombalanması, yakılıp yıkılması, sivillerin dahi yakılarak öldürülmesi, en az bir milyon kişinin evsiz barksız kalmasına neden olan ağır bir savaş süreciyle döşenmişken... Bunun muhasebesini yapmadan...
Bu süreçte hep birlikte davranan üç parti, ne yazık ki, bundan sonra da nasıl davranacaklarına dair bir fikir veriyor bizlere.
Darbecilerin darbe girişimi engellendi ve böylece çok büyük bir tehlike bertaraf edildi. Ama şimdilik. Bu şimdilik sözüne dikkat. Türkiye henüz darbe tehlikesinden uzaklaşmadı.
Bu, hem ordunun içinde başka darbeci kliklerin de olabileceği tahmininden, hem de 15 Temmuz’dan beri atılan adımlardan, verilen mesajlardan anlaşılıyor.
Basına yansıyanlardan, henüz darbe girişiminin bütün faillerinin tamamen ortaya çıkmadığını tahmin edebiliyoruz. Bugün hala görev başında olan pek çok üst düzey askerin, polisin ve hatta MİT mensuplarının ihmalleri, beceriksizlikleri ya da suç ortaklıkları tam anlamıyla ortaya çıkmış değil.
Dolayısıyla teknik olarak darbe bugün atlatılmış olsa bile, yarın için riskler var.
Ancak beni asıl endişelendiren bugün darbeye giden yolu döşeyen taşların yerli yerinde durması, dahası daha da sağlam bir şekilde döşenmeye çalışılması...
Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” biçiminde özetlediği ve Cemaat’in bütün kurumlara sızma değil, oluk oluk aktığı zamanlardan sonra, AKP-Cemaat ortaklığı bittiğinde, Türkiye’nin önüne demokratikleşme ve Kürt sorununun demokratik çözümü fırsatı çıktı. İmralı’daki görüşmeler, müzakereye dönüşebilse ve Öcalan’ın tarif ettiği gibi bütün sorunlar toplumun bütün toplumsal kesimleriyle tartışılarak yeni bir anayasayla taçlandırılabilseydi, şimdi hepimiz daha iyi bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. Olmadı.
AKP-Saray iktidarı Kürt halkı ve diğer toplumsal kesimlerle tartışmak, uzlaşmak yerine orduyla ittifak yaptı. Batı’da toplumsal itirazların bastırıldığı, akademisyenlerin, gazetecilerin tutuklandığı, gazetelerin kapatıldığı baskıcı bir ortam yaratılırken, Bölge’de insanların diri diri yakıldığı, bir milyon insanın evinden barkından uzaklaştırılarak göçe zorlandığı, ağır ve çatışmalı bir süreç yaşandı.
Bölgesel güç olma hayaliyle girilen Suriye savaşında yenilgisi tescillenen ilk ülke oldu.
Bu arada parlamento fiilen bypass edildi. MHP ve CHP, Batı’daki kimi uygulamalara itiraz etseler de, iktidara orduyla ittifak ve savaş politikalarında tam bir destek verdiler.
Kürdistan’da insanlık dışı suç işleyenler darbeci çıkınca da bir pişmanlık duymadılar.
Şimdi Balyozcularla işbirliğinin sözü ediliyor.
Televizyonlarda, “ne mutlu Türküm, Kürdüm, Arabım, Aleviyim” diye kamu spotları dönse de, halkla, toplumsal kesimlerle demokrasi temelinde uzlaşma arayışının bir işareti yok. Parlamentoda uzlaşarak darbeyi bertaraf etmek yerine, OHAL’in sınırsız yetkilerine dayanarak başkanlık sistemi fiilen uygulanmak isteniyor. Parlamento yerine Bakanlar Kurulu’na başkanlık eden Cumhurbaşkanı...
12 Eylül’ün kurumlarını tasfiye etmek yerine, YÖK’e MGK’ya dayanarak dizayn çabaları...
Ve Cumhurbaşka’nın başkanlığında üç parti buluşması...
Bu buluşmadan demokrasi çıkmaz. Kılıçdaroğlu eleştirecekmiş! Artık eleştiri değil, değiştirme zamanı.
Ne yazık, yeterince ders çıkarılamamış. Demokrasinin ve barışın biricik teminatı hala HDP... Keşke diğerleri de olabilseydi.