Dilek Öcalan Suruç Katliamının tüm yönleriyle aydınlatılması için meclis araştırması istedi

Urfa Milletvekilimiz Dilek Öcalan, Suruç katliamının tüm yönleriyle aydınlatılması, katliamın gerçekleşmesi sürecinde adli ve idari ihmallerin, açıkların ve varsa kasıtların bulunması, katliamın üzerinden geçen iki yıllık süreçte IŞİD terör örgütünün gerçekleştirdiği diğer saldırıların da Suruç katliamı ile bağlantılı bir şekilde irdelenerek araştırma kapsamının geniş tutulması, saldırının ardındaki karanlık ilişki ve güçlerin açığa çıkarılması ve benzeri olayların tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis araştırması istedi. Söz konusu araştırma önergesinden şu ifadelere yer verildi:

GEREKÇE

20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’da Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıylaTürkiye’nin dört bir yanından gelen yüzlerce genç toplandıkları oyuncaklar ve insani yardım malzemelerini Kobane’deki çocuklara götürmek için bir araya gelmiş ancak Amara Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yaptıkları sırada İşid terör örgütü tarafından gerçekleştirilen intihar saldırısı sonucu, 33  gencimiz katledilmiş ve 100’ün üzerinde gencimiz yaralanmıştır.

Katliamı gerçekleştiren Abdurrahman Alagöz,“terör nitelikli şahıs” sıfatıyla aranan bir kişi olarak kaydının 16 Haziran’dan itibaren Suruç Emniyet Müdürlüğü’nde olmasına rağmen, yaz günü üzerine sarılı bombalarla Amara Kültür Merkezi'ne gelebilmiş ve her gün caddede bekleyen TOMA'ların olmadığı bir saatte bombayı patlatmıştır. Suruç gazileri ve tanıkları; Suruç'a giderken onlarca aramaya maruz kaldıkları halde Amara'nın bahçesinde tek bir polisin olmadığını, bombanın patlamasının ardından ise dakikalar içinde TOMA ve panzerlerin olay yerine geldiğini yaralıların üzerine gaz bombaları attıklarını ifade etmişlerdir. Ancak bu güne kadar devlet yetkilileri ile kolluğun ihmaline dönük hiçbir işlem yapılmamış, soruşturmanın genişletilmesi talebi de karşılanmamıştır. Açılan tek davada yargılanan dönemin İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal’a “görevi ihmal ve kötü kullanma” suçundan10 ay hapis cezası verilmiş ve ceza 7 bin 500 TL para cezasına çevrilerek 12 takside bölünmüştür.

Suruç katliamından sonra açılan dosya hakkında gizlilik kararı verilmiş, bu kararla katliamın oluş şekli ve failleri kamuoyundan gizlenmeye çalışılmıştır.  Soruşturma makamları olan polis ve savcılık; Suruç katliamındaki, sorumluları, failleri, onların bağlantılarını, katliam delillerini etkin ve sonuç alıcı bir soruşturma yürüterek aydınlatmaktan uzak bir tavır sergilemiştir. Bunu katliamdan 19 ay sonra tamamlanan iddianamede açıkça görmek mümkündür. 3 savcı değişikliği yaşayan soruşturma sürecinde gizlilik kararı adeta “hiçbir işlem yapılmamış olunmasını” gizlemiştir.

Mahkeme süresince de adalet duygusunu zedeleyici yaklaşımlar devam etmiştir. Davanın ilk duruşmasında müdahillik talebinde bulunan siyasi parti, barolar ve STÖ’lerin talepleri reddedilmiş, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) Eş başkanı olan Ceren Çoban’ın duruşmadaki ifadeleri nedeni ile mahkeme heyeti Çoban hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiştir. Suruç davasında sanıkların değil tanıkların cezalandırılmak istendiği açıktır.

Bu durum yargının IŞİD soruşturmalarının üzerini kapatma ve katliam davalarını sonuçsuz bırakma şeklindeki tavrının bir devamı niteliğindedir. Bu yaklaşım adeta yeni katliamlara da davetiye çıkarmıştır. Öyle ki Suruç katliamının ardından etkin bir soruşturma yürütülmüş olsaydıAnkara ve sonrası yaşanan katliamların önüne geçilebilirdi.

“Türkiye'de intihar eylemi yapabilecek kişilerin belli bir listesi var. Takip ediyorsunuz ama bunun öyle bir eylemi gerçekleştirme anına kadar müdahale edemiyorsunuz”şeklinde açıklama yapan dönemin Başbakanı, “400 vekil alınsaydı olmazdı” diyen Cumhurbaşkanı katliamlar karşısında etkin bir soruşturma yürütülmesini denetlemeyip, istihbarat bilgilerini bu yönde kullanmayan, istifayı dahi düşünmeyip, katliamın mağdurlarını suçlayan dönemin hükümeti bu durumun siyasi sorumlusudur. Reyhanlı ve Diyarbakır katliamlarını aydınlatmayan hükümet, Suruç katliamından ve sonrasında iki yıllık süreçte yaşanan Ankara, Sultanahmet, Beyoğlu, Atatürk Havalimanı, Antep Şahinbey ve Reina katliamlarından da birinci dereceden sorumludur. Çünkü o günden bugüne hala iktidarda duran hükümetin siyasal sorumluluk almayan ve katliamları görmezden gelen siyasi duruşu yargı ve emniyet mekanizmalarına da aynı şekilde sirayet etmektedir.

Üstü örtülen ve hakikatlerin karartıldığı her katliam daha büyük katliamların da maalesef habercisi ve hazırlayıcısı olmaktadır. Bu bağlamda TBMM'nin amasız, fakatsız devreye girmesi gerekmektedir.

28 Temmuz 2017