DTK HEYETİ
ŞENGAL, MAXMÛR VE ROJAVA RAPORU
Ağustos 2014


HEYET ÜYELERİ
SELMA IRMAK (Heyet Sözcüsü)
GÜLSER YILDIRIM
FAYSAL SARIYILDIZ
AYLA AKAT ATA
MÜLKİYE BİRTANE
İBRAHİM AYHAN
EROL DORA
FIRAT ANLI
GÜLTAN KIŞANAK
FELEKNAS UCA
FEBRUNİYE AKYOL
SABRİ ÖZDEMİR
EMRULLAH CİN
MUSTAFA UYGUNER
SAMİ AKYOL

RAPORTÖR
ÖZGÜR AMED & VEDAT YILDIZ





TARİHSEL ARKA PLAN

Kürdistan’ın en küçük parçası/bedeni olan Rojava, 19 Temmuz 2012’de Kobanê’den tüm dünyaya Rojava Devrimi’ni armağan etti. Uzun yıllardır Suriye rejiminin işgali altında bulunan yaklaşık 3 milyon Kürt’ün kaderi, çok önemli gelişmelerin, alt üst oluşların yaşandığı ulus-devlet ve onun her tarafa sinmiş statükosuna karşı bir başkaldırı olarak ortaya çıkıp devrime dönüştü. 

2011 Mart ayı ile birlikte Suriye’de başlayan protestolar çok geçmeden büyüdü. Suriye’de var olan iç savaşta taraf olmayan ve bunun yerine “üçüncü çizgi” olarak kendini tarihsel bir özgürlük çıkışı ile dayatan Rojava Halkı, özgür yaşamın inşasına başlayarak ilk etapta Rojava Anayasası olarak kabul edilen Toplumsal Sözleşme’yi oluşturdu, akabinde Kobanê, Cizîr ve Efrîn kantonlarını ilan ettiğini duyurdu. Dicle ve Fırat nehirlerinin geçişine ev sahipliği yapan Rojava; Kürt, Asurî, Süryanî, Arap ve az sayıda Ermeni ile Çeçen halkına ev sahipliği yaparak, kantonları halkların bahçesine ve onların yaşam alanlarına çevirdiğini; kendi kurdukları sistem, meclis ve çalışma ile deklare ettiği günden bu yana saldırılara maruz kaldı, kalmaya devam ediyor. 

Demokratik Halk Devrimi büyüdükçe saldırılar arttı. Başta yerel güçler olmak üzere, uluslararası saldırılara maruz kalan Rojava; öz savunma ile saldırılara karşı koydu. 2004 yılında kurulan, 2011 yılında resmi ilanı yapılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) bu birlik içinde özgün olarak oluşturulan Kadın Savunma Birliği (YPJ), tüm Rojava hattında öz savunmayı hayata geçiren kurumlar oldu. Bu saldırıların boyutu sadece askeri değildi; hukuksal, sosyal, basın-yayın, insanî açıdan da hedef yapılarak yalnızlaştırılmak istendi. Askeri saldırıların genelini Irak Şam İslam Devleti (IŞİD - DAİŞ) adı ile bilinen insanlık dışı çeteler yaptı. Kürt halkını boğmaya, yok etmeye odaklanmış bu çeteler düzenli olarak Rojava’ya saldırmaya devam etti. Sistematikleşen bu saldırılarda ağır silahlar kullanıldı. Aradan geçen 3 yıllık süreçte herhangi bir şey elde edemeyen IŞID, Ortadoğu’daki açık/dolaylı ve uluslararası destekçilerinin planı ile 2014’te, devrimin yıl dönümüne az bir süre kala tüm güçlerini seferber ederek en küçük ve stratejik konumda bulunan Kobanê Kantonu’na saldırdı. Türkiye’de de çokça yankı uyandıran ve halkı sokaklara, sınırlara döken bu saldırılar yine YPG Savaşçıları ve halkın kendisi tarafından geri çevrildi. 

Kobanê’de direnci kırılan çeteler önce 2 Ağustos’ta Rabia’da işgallere başladı ve bir gün sonra yani 3 Ağustos günü Ezidi Kürtlerin yaşadığı Şengal'e saldırarak ele geçirdi. Tüm dünya tarafından izlenen ve 10 Haziran'da Musul'u tek kurşun sıkmadan işgal eden IŞİD, Musul’un düşmesinden sonra yine yönünü direk Kürdistan’a çevirmiştir. Yüzbinlerce insan, hızlıca evlerinden çıkarak, göç yollarına düştü. Çok geçmeden Birleşmiş Milletler denetimdeki Maxmûr Kampı’na da top atışları ile saldırı başladı. Yaklaşık 15 bin kişinin siyasi saiklerle kaldığı kamp boşaltıldı. Şengal ile başlayan yerinden kopuş-göç dalgası, Maxmûr ile kat be kat arttığı gözlenmiştir.

Soykırım, Sürgün ve Asimilasyon Tehdidindeki Êzidîler

Mezopotamya’nın en kadim inanç ve kültürüne sahip olan Êzîdiler, sahip oldukları, inanç, kimlik, kültür ve farklı yaşam biçimlerinden dolayı 13. yüzyıldan itibaren özellikle çok sayıda katliam ile inkâr ve asimilasyon politikalarına maruz kalmıştır. Tarih boyunca sistematik inkâr ve baskının hedefinde olan, Êzidî Kürtler bugün dünyanın pek çok noktasına yayılmış durumda. Kuzey ve Güney Kürdistan’da yaşadıkları baskılar nedeni ile başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine göç eden Êzidîler, katliama uğrayan her topluluk gibi içe kapanarak, kendi inanç ve kültürlerini sıkı bir şekilde muhafaza etmeye çalışmıştır.

Êzidî nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Şengal, Irak Anayasası’nda yer alan 140. Madde çerçevesinde tartışmalı bölgeler olarak tanımlanan statüsü belirsiz bölgeler arasında. Katliam öncesinde Êzidîlerin yoğunlukta yaşadığı ve nüfusu 30 bin olan Şengal İlçesi’nde Şii ve Sünni Araplar dışında sayıları çok az olan Süryaniler iç içe yaşamaktaydı. Şengal dışında Musul ve çevresinde de katliamdan önce yaklaşık 700 bin Êzidînin yaşadığı tahmin edilmektedir. Irak devleti 1930’lu yıllardan itibaren özellikle Şengal’in sosyal ve kültürel yapısını erozyona uğratmak ve demografik yapısını değiştirmek için yüksek vergilerden tutun, sıkıyönetime kadar birçok katı tedbire başvurdu.1970-1980 yılları arasında Irak Hükümeti, Êzidîlerin yaşadıkları yerlere zorla rejime bağlı Sünni Arapları yerleştirdi. Federe Kürdistan Bölgesi’nin ilanı ile rahat bir nefes almayı düşünen Êzidîler, yine radikal dinci örgütlerin katliamına maruz kaldı. ABD’nin Irak işgali sonrası radikal İslamcı gruplar Şengal bölgesinde birçok kez infaz, kaçırma ve bombalama eylemleri gerçekleştirdi. Bu saldırıların en büyüğü 14 Ağustos 2007′de Şengal bölgesindeki Kataniye ve Siba Şêx Xidir (Cezire) köylerinde yaşandı. 2 tona yakın patlayıcının kullanıldığı bombalı saldırıda Irak Kızılay’ına göre 796 Êzîdî öldürüldü, 1562′si yaralandı. Binden fazla aile evsiz kaldı.

MEVCUT DURUM

3 Ağustos’ta Irak Şam İslam Devleti (IŞİD - DAİŞ) çeteleri Şengal'e kendi bayraklarını dikerek, buraya ait ibadet mekânlarını yok ederek işgal etti. Siyasi, ahlaki ve insani hiçbir kaideden nasibini almayan, insanların kafasını kesen, kadınlara tecavüz eden, insanlığın kültürel miraslarını yerle bir eden IŞİD’in yaptıkları karşısında “savunmasız” kalan Şengal sakinleri, katliam tehdidi karşısında dağlara sığındı. Êzidî köylerinde katliama başlayan çeteler, kadınları ve çocukları kaçırıp erkekleri de katletti. Binlerce insan da dağlara sığınmak zorunda kaldı. Yalın ayak, aç-susuz kaçan ve çoğunluğunu kadın ile çocukların oluşturduğu Şengal halkı, dağlarda hayat mücadelesine başladı. Çöl iklimi içinde temel yeme-içme ihtiyacını karşılayamayan çocuklar, anne-babalarının kollarında yaşamını yitirdi. Diğer illere sığınabilen ve pasaport/araçları olan aileler ise kendini Duhok, Zaxo, Laleş, Uludere, Silopi, Cizre, Midyat, Nusaybin, Viranşehir, Batman ve Amed’e atabildi. Bunun yanında herhangi bir kimliği bulunmayan on binlerce kişi ise Roboski sınırından geçiş yaptı. Geçişler hala devam etmektedir. 

Şengal Dağı ve yolunda uzun uzadıya çıplak ayakları ile kuyruklar oluşturulanların çığlıkları çok geçmeden basın tarafından dünyaya duyuruldu. Kadınlar kızlarının kaçırıldığını, kocalarının ise öldürüldüğünü söylüyordu. Zaman geçtikçe binlerce kadının kaçırıldığı ve pek çok köyde cesetlerden geçilmediği ortaya çıktı. Köylerinde toplu katliamların yapıldığı Şengal’de vahşetin tablosu henüz tam olarak netleşmiş değil. Bu durumun yarattığı gerçeklik ile Şengal merkez başta olmak üzere etraf köy ve ilçelerin hemen hemen hepsi boşaldı. Sadece üzerlerindeki elbiseleri alan, her şeylerini geride bırakarak çıkan ailelerin sayısı bir hafta içinde 500 bine dayandı. Bunun yaklaşık 350 bini halen Duhok ve Zaxo merkez ile etrafında konumlanmış durumunda. Göç dalgasının en yoğun olduğu diğer bölge ise Rojava. YPG/YPJ güçleri tarafından açılan güvenli koridor ile Rojava üzerinden Güney Kürdistan’a geçirilen kişi sayısı 120 bini aşmış durumda. Pasaportlu ve pasaportsuz olan yaklaşık 25 bin insan şuan Kuzey Kürdistan’a (Türkiye Kürdistan’ı) geçmiş bulunmaktadır. 

Diğer önemli bir göç dalgası ise Maxmûr kampının boşaltılması oldu. PKK ve YPG tarafından saldırı öncesi boşaltılan kampta yaşayanlar güvenli yerlere transfer edilmiştir. Kamptan çıkarılan halkın bir kısmı yine Rojava, bir kısmı Ranya ve bir kısmı da diğer güvenli bölgelere yerleştirilmiştir.

Şengal’deki acil duruma dikkat çeken dünyanın dört bir yanındaki kişi/kurumlar, Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ve Avrupa Birliği (AB)’den sonra Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi de IŞİD çetelerine karşı önlem alınması dair çıkarılan kararlarda etkili oldu. 
Demokratik Toplum Kongresi bünyesinde oluşturulan heyet (Demokratik Bölgeler Partisi temsilcileri, Halkların Demokratik Partisi temsilcileri, Kadın kurum temsilcileri ve inanç temsilcileri) yukarıda özetlenen tarihsel arka plan ve var olan mevcut durum çerçevesinde Maxmûr, Güney Kürdistan’ın bazı kentleri ve 19 Temmuz 2012’de Demokratik Özerkliğin ilanından sonra 2014 yılının ilk ayında kurulan ve Rojava’da en büyük kanton olan Cizîr Kantonu’nu ziyaret edilmiştir. Bu görüşmelerin ana eksenini Kürtlerin ulusal birliği ve göç edenlere dair acil bir çözüm planı oluşturmuştur. 

HEYETİN ÇALIŞMA TAKVİMİ/ETKİNLİKLERİ

16 Ağustos 2014 Zaxo, Duhok ve Beyta Laleş, 17 Ağustos 2014 Maxmûr Kampı, Heci Awa, Ranya, 18 Ağustos 2014 Ankawa, 21-22 Ağustos 2014 Rojava’nın Cizîr Kantonu’nun Derik, Kamişlo ve Amûdê kentlerini ziyaret etmiştir. 22 Ağustos günü temaslar bitirilip dönülmüştür. 

Heyetin çalışma takviminde ziyaret edilen yerleri şu şekilde kategorilendirmek mümkündür:
Göç eden ailelerin kaldığı inşaatlar, kutsal mekânlar, açık alanlar ve kamplar
Rojava’nın Cizîr Kantonu’ndaki hükümet yetkilileri ve siyasi partiler 
Yaşanan süreçte aktif savunma gücünü üstlenen partilerin temsilcileri
İl valilikleri 
İl-ilçe kaymakamlıkları
İl-ilçe belediye/meclisleri
Çözüm noktasında sembolik değeri yüksek ve yine faydalı olan kurum/kişiler

HEYETİN GİDİŞ AMACI

Güney Kürdistan’dan kendi olanakları ile Zaxo/İbrahim Halil Sınır Kapısı üzerinden ve Roboski sınırından Türkiye Kürdistan’ına gelenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Heyetin gidişinden önce Zaxo ve Duhok’a gidenler veyahut oradan gelenlerin aktardıkları, sınırın öbür tarafında durumun çok büyük bir kaosa doğru gittiği yönünde idi. Bu tarafta sağlıklı planlama yapabilmek, gerekli önlemleri almak ve görev dağılımını sağlıklı gerçekleştirmek, moral vermek, yanlarında olduğumuzu, yalnız olmadıklarını ifade etmek için öbür tarafta göçe zorlanmış halkımızın durumunu yerinden tespit etmenin zorunluluğu doğmuştur. Fiziki soykırımın yanında zorunlu göçe maruz bırakılan Êzidîlerin karşı karşıya olduğu ve önemli risklerden biri olan beyaz soykırımın önüne geçmek için Êzidî kanaat önderleri ile görüşmelerin yapılması da hedeflendi.

Kürt savunma güçlerinin beraber savaşması ile doğan birlik-ulusal kongre umudu, siyasi partilerin Êzidî halkı ve Maxmûr kampı özelinde yaklaşımı, yerlerinden göç etmek zorunda kalmış; toplumsal bir kırımın eşiğe sürüklenmiş yüzbinlerce insanın durumuna acilen, kendi gücümüz ve el birliği ile yaraları en hızlı nasıl sarabilir, dünya kamuoyuna en sağlıklı şekilde nasıl anlatabilir, halkımızın bu büyük mağduriyetini nasıl giderebiliriz sorusuna cevap aramak, siyasi, diplomasi ve toplumsal kanalları nasıl kullanabilirizi tartışmak, Kuzey Kürdistan ile Rojava’daki kantonlar arasında siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin güçlendirilmesi için gidilmiştir. 

Ziyaret Edilen Yerlere Dair Tespitler ve Gözlemlerimiz;
1) ZAXO 

Zaxo’nun girişinden başlayarak şehrin çıkışı ve etrafına kadar her tarafta insanlar dışarıda konumlandığı görülmüştür. Cadde orta refüjlerinde, boş inşaatların tümünde, medreselerde konumlanan bu ailelerin hemen hepsi sağlıksız koşullarda, tehlikeye açık şekilde yaşamaktadır. 
Zaxo Kaymakamı Halil Mahmut ile bir görüşme alınmıştır. Bu görüşmede Zaxo’ya göç edenlerin 18 bin aileden oluştuğunu ve kişi bazında da 160 bin civarında olduğunu söylemiştir. Bu 18 bin aile şehrin tümüne dağılmış, bazı yerlere yerleştirilmiş bazı yerlerde ise gelişigüzel ailelerin kendisi inisiyatif alarak yerleşmiştir. Şehre gelenlerin sayısı Zaxo nüfusundan fazladır. Bir hafta için bu kadar göç alan Zaxo’nun kaymakamı çözüm noktasında ortak hareket etmenin önemine vurgu yapmıştır.
Heyetimiz tarafından “Öncelikli ihtiyaçlarınız nelerdir” sorusuna Sayın Mahmut “İnsan için gerekli ve lazım ne varsa bize lazım” şeklinde yanıt vermiştir.
Ulusal basında işlenen ve Türkiye’nin Zaxo ile Duhok’ta 20 bin kişilik 2 çadır kent kurma çalışmasının bir an önce başlanılması gerektiği ifade edilmiştir.
Ziyaret edilen medreseler, inşaatlar ve diğer tüm yerlerde orada kalanların genel talepleri “statü, kimlik, yurtlarına geri dönüş şartları için güvenlik, seslerinin duyulması” olmuştur. Ziyaret edilen yerlerde kalanların buralarda hemen hemen tüm şartlardan yoksun olduğu, çok zor durumda yaşadıkları görülmüştür. 
Zaxo’da bulunan Süryani, Keldani ve Asuri’lerin yoğunca kaldığı mahallede bulunan kilise ziyaret edilerek, kilise papazından bilgiler alınmıştır. Papaz “1840 ailenin yanlarına geldiğini” belirtmiştir. 
Zaxo’da yapılan gözlemler neticesinde büyük bir kriz yaşandığı, şehrin kendi imkânları ile yardım etmeye çalıştığı ve gelenleri doyurmaya çalıştığı görülmüştür. 

2) DUHOK
Heyet, Zaxo’dan sonra Duhok kentine gitmiştir. Kentin girişinde ve tenha yerlerde pek çok ailenin açık alanlarda, yine inşaat ve sokaklarda kaldığı gözlenmiştir. 
İlk ziyaret edilen yer Meclis Encümen Başkanı Fehim Abdullah olmuştur. Fehim Abdullah’ın aktardıkları şunlardır: “Halk yardım etmezse çok zorlanıyoruz. Burada 150-180 bin arası insan göç etmiş durumda. Medreseler, uygun yerler neresi varsa yerleştirmeye çalıştık. Geri gitmelerini isteriz ama bunun için hızlı davranmalıyız”. Fehim Abdullah’ın en önemli eleştirisi ise “Irak Merkezi Hükümeti”ne olmuştur. Merkezi Hükümetin kendilerine hiç yardımda bulunmadığını dile getirmiştir. 
[NOT: Birleşmiş Milletler Irak Yönetimi Haziran başı, Ağustos ayının sonuna kadar geçen sürede yaklaşık 2 milyon kişinin IŞID vahşetinden ötürü yerini terk ettiğini, Duhok kenti ve çevresine yerleşenlerin sayısının da 520 bini bulduğunu resmi olarak açıklamıştır. Kaynak: http://www.unocha.org/iraq ]
İkinci ziyaret edilen yer Duhok Valisi Ferhad Etruşî’dir. Etruşi, heyete durumu özetleyerek anlatmış ve yine Irak Merkezi Hükümeti’ni eleştirmiştir. Türkiye, Birleşmiş Milletler ve diğer ülkelerin yardımını, bu göçü dünyaya duyurmalarını beklediğini ve yine ihtiyaç olarak da “ilacı” işaret etmiştir. Vali çok kişi olduğu için onları karşılamakta ve onlara çözüm bulmakta zorlandıklarını da ifade etmiştir. 

3) LALEŞ 
Heyet, Duhok temaslarını bitirdikten sonra Êzidîler için kutsal mekan olarak kabul edilen Laleş’e (Beyta Laleş) geçmiştir. 
Laleş’te heyete rehberlik eden Bavê Çavuş, şuan için 450 aile ve 2370 kadar kişinin burada kaldığını aktarmıştır. Bu sayının da sürekli değiştiğini eklemiştir. 
Bavê Çavuş “Şengal’de hala kalan binlerce kişinin” durumuna dikkat çekerek “Şengal’de yerlerinden göç edenlerin geri dönmesi gerektiğini, ayrılmaması gerektiğini vurgulamıştır. 
Laleş’e sığınan ailelerin burada komün bir yaşam sergilemekte olduğu görülmüştür. İş bölümü ile temizlik, yemek vb ihtiyaçlar giderilmektedir. Günlük inanç ve ritüeller devam etmektedir. Şengal’den Laleş’e gelen kanaat önderlerin hala yas tuttuğu gözlenmiştir. Laleş’te kalanlara ise dışarıdan yardımlar sürmektedir. 
Laleş’in ileri gelenleri ile bir toplantı alındıktan sonra köy ve ibadet yerleri topluca ziyaret edilerek aileler ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Genel olarak görüşülen kişiler durumun çözülmesi için duacı olduklarını aktarmıştır. 

4) MAXMÛR
IŞİD güçleri tarafından saldırıların yoğunlaşması ile boşaltılan Maxmûr, şuan HPG, KDP, YNK Güçleri ve Goran Hareketi tarafından ortak olarak savunuluyor. Bun güçlerin yanı sıra az sayıda komünist direnişçi de yer alıyor. Ortak savunmanın olduğu bu kamp, ulusal birlik çağrılarının de hayat bulduğu en önemli yer konumunda.
Heyet dört gücün temsilcileri ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. 
Kampta yaşamak için şartlar henüz uygun değildir. Sadece savunma güçlerinin mevcut olduğu teyit edilmiştir. 
Birleşmiş Milletler gözetimindeki Maxmûr kampı 4. kez bu şekilde tamamen boşaltılmıştır. 
Maxmûr kampını ziyaret eden Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Sayın Mesut Barzani, savunmadaki başarılarından dolayı Kürt Savunma Güçlerini tebrik ederek, moral vermiştir.
Kampta gözle görülür ağır bir hasar yoktur. Kampa gelip yerleşen IŞİD çetelerinin kestiği bazı hayvanlar, girdikleri evlerde pişirdikleri yemek sonrası atıkların olduğu gözlenmiştir. Yine dolaplarda kalan ve elektriğin gidişinden ötürü bazı kötü kokuların oluştuğu gözlenmiştir. Küçük çaplı zararları sosyal yaşam üzerinden görmek mümkün.
Kampı savunan silahlı güçlerin moralinin yüksek olduğu gözlenmiştir. 

5) RANYA 
Ranya heyeti ilk olarak Ranya’ya bağlı Heci Awa kasabasına gitmiştir. Burada kaymakam Hira Karani ile görüşme alınmıştır. Bu görüşmeye Belediye Başkanı, Muhafız Başkanı ve Asayiş sorumlusu yetkilileri de katılmıştır. Kaymakamlık, verdiği teknik bilgiler neticesinde yaklaşık 4 bin kişiyi ağırladıklarını ifade etmiştir. Kasabadaki halkın gelenlere yardımlarını aktarıp, ellerinden ne geliyorsa yapmaya çalıştıklarını ifade etmiştir.
YNK bölgesindeki Ranya’ya göç edenler tamamen örgütlü olmalarından kaynaklı; bir düzene de sahip oldukları görülmüştür. Heci Awa kasabasında Maxmûr’dan gelen aileler kalmaktadır. Halk kasabada bulunan 24 cami ve 3-4 medreseye yerleştirilmiştir. 
Heyet ve kasabanın ileri gelenleri beraber 2-3 cami ziyaretinde bulunarak orada kalanlardan bilgiler alarak onları dinlemiştir. 
İlk gidilen cami Hesen Şekir’dir. Bu camide yaklaşık 270 kişi kalmaktadır. Cami içine ve giriş avlusuna döşekler, battaniyeler bırakılmış ve yemek ihtiyacını gidermek üzere temel malzemeler bulundurulduğu gözlenmiştir. Camilerdeki klimalar çalıştığı için içeri havası soğuktur. Halk aynı zamanda yattığı yerde namazını kılmaktadır. 
Aileler, unu kendi parası ile alıp fırına vermektedir. Fırın ekmeklerini pişirmektedir. Yemekler kurulan ocaklarda yapılmaktadır. 
Camide kalanlar cami lavaboları, sularını kullanmaktadır. Bunun yanında ek su yerleri yaptıkları gözlenmiştir. 
Burada ihtiyaçlar yiyecek ve giyim olduğu ifade edilmiştir. Barınma sorunu ise ne zaman ve nasıl çözüleceği konusunun henüz belirsiz olduğu ama kamp yerinin değişmesi konusunda çalışmalar yürütüldüğü ifade edilmiştir. 
Hesen Şekir camisinde görüşülen vatandaşlar Uluslararası korumaya dikkat çekerek, siyasi birliğin sağlanmaması durumunda hiçbir yerin güvende olmayacağını, yarın Duhok’un da ve diğer yerlerinde düşme ihtimalinin olabileceği söylenmiştir. 
İkinci gidilen yer Daban Camisi’dir. Burada 80 aile, 307 kişi kalmaktadır. Durumları ve yaşama şartları diğer ziyaret edilen cami ile hemen hemen aynıdır. Temel ihtiyaçları barınma, giyim ve yiyecek olduğu görülmüştür. 
Buradaki camide kalanlar adına bir değerlendirme yapan Zeynep Kara, İŞİD’in her taraftan desteklendiğini ve bunun sorgulanması gerektiğini, Sayın Öcalan’ın uyarıları ve yol haritasının dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. 
Heyet, daha sonra Ranya şehrine geçerek Maxmûrlular için burada olası bir çözümün geliştirilip geliştirilemeyeceği tartışmıştır. 

6) ANKAWA 
Yaklaşık 25 bin nüfusa sahip olan Ankawa’da Musul/Ninova’dan 7 bin kadar Keldanî, Asurî, Süryani aile göç etmiştir. Gelenler park bahçelerinde, kaldırımlarda kalmaktadır. Hükümetten herhangi bir yardım almadıklarını belirten halk, savunulmadıklarını, kendi imkânları ve bulundukları bölgelerde kalanlar tarafından ihtiyaçlarının giderilmeye çalışıldığını ifade etmiştir. Gıda, ilaç ve giyim ihtiyaçları bulunmaktadır.
Temel talepleri Birleşmiş Milletlerin devreye girmesi ve kendi topraklarına geri dönme şartlarının sağlanması olarak ifade edilmiştir. Bir diğer talep ise Duhok ve Ankawa’da kendilerine ait bir kamp kurulmasıdır. 
Meclise gitmeyerek var olan durumu protesto eden Ulaşım ve İletişim Bakanı Jonson S. Ayo, Karakuş Abraşiye Metropoliti Mor Yuhanna Petrus Muşe, Bethnahrin Political Entity yetkilileri ve Bethnarin Democracy Party Merkezi Hükümet Milletvekili Amir H.Nissan ile görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmelerde Musul’da var olan 140 bin Süryani’den şimdi kimsenin kalmadığı, Ninova ovasında toplanma ve referandum yapılması, Merkezi Hükümet’in yardım yapmadığı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği, sıcaklardan çocukların öldüğü, BM’nin derhal bir şeyler yapması gerektiği ifade edilmiştir. 
2003’te 1,5 milyon Keldani/Asuri/Süryani’nin var olduğu ama şimdi sadece 300 binin kaldığına dikkat çekilmiştir. 

7) DÊRİK / NEWROZ KAMPI
Heyet Semalka Sınır Kapısı’ndan giriş yaptıktan sonra ilk olarak Newroz Kampı’nda incelemelerde bulunmuştur. Kürt Yüksek Konseyi ve Demokratik Toplum Hareketi TEV-DEM Yürütme Kurulu üyesi Aldar Xelil 700 çadırın kurulduğu kampta 12 bin kişinin kaldığını belirtmiştir. Adlar Xelîl, Tirbespî/Til Xatun Köyü’nde 2 bin, Hasekê’ye bağlı Tonko ve Berzan köylerinde de yaklaşık 1500 Êzidî’nin kaldığı bilgisini vererek, mevcut çadırların ihtiyaca cevap vermeye yetmediğini aktarmıştır.
12 bin insanın yerleştiği Newroz kampında göçmenlerin ihtiyaçları Cizîr Kantonu Hükümeti ve Rojava İnsani Yardım Kurumu tarafından karşılanmaktadır. 
Göçmenlerin gıda, su, ilaç ve çocuklar için süt gibi ihtiyaçlarının yanı sıra kampın temel ihtiyaçlarının karşılanması için Rojava halkı ve Cizîrê hükümetinin tüm gücüyle seferber olduğu gözlemlenmiştir. 
Kamp etrafında Cizîr Kantonu’na bağlı Asayiş güçlerinin güvenlik amacıyla kampın etrafına çok sayıda nöbetçi yerleştirdiği görülmüştür.
Cizîr Kanton Hükümet yetkilileri, Ezidîlere hizmet için çeşitli komitelerin kurulduğunu, Heyva Sor a Kurd (Kürt Kızılayı) kurumunun da sağlık hizmetleri için kampta bulunmakta ve gerekli ilaç yardımı sağlandığını, ağır hasta ve yaralıların da Dêrik Hastanesi’nde tedavi altına alındığı bilgisini vermişlerdir
Kamp sakinlerinin büyük çoğunluğu “Şengal tümden özgürleşmeden ve güvenlik koşulları sağlanmadan Güney Kürdistan'a dönmek istemiyoruz”, “Kürdistan’da halklar ve inançlar arasında sorun olmadığı, ancak uluslararası ve bölgesel gerici ulus devlet güçlerin kirli oyunları sonucu katliamların yaşandığı” yönünde görüşler belirtmişlerdir. 
Newroz Kamp sorumlularından ve aynı zamanda Sosyal Politikaları Bakanı olan Dijwar Ahmed, kamp için acil olarak; battaniye, kuru gıda, elektrikli hasır (5 Bin adet), çocuk maması, kışlık giyecekler, yaşlı Êzidîler için beyaz kumaş ve termosa ihtiyaç duyduklarını aktarmıştır. Gönderilmesi düşünülen giyecekler arasında mavi tonun olmaması talep edildi. Çünkü mavi rengin Êzidî inancına göre günah olduğu dolayısı ile giyilmediği bilgisi verildi.

8) AMÛDÊ
Heyet burada ilk olarak İlk olarak Cizîr Kantonu Başbakanı Ekrem Hiso ve Başbakan Yardımcısı İzabel Gewriye ile Sağlık, Eğitim, Maliye Bakanı ile Sosyal Politikalar Bakanı ile görüşmüştür. Heyet, görüşmelerde şu ana kadar Rojava’daki kantonlar ile istenilen düzeyde ortaklaşmayı sağlayamadıklarından ötürü özeleştiride bulunarak, Ortadoğu’da halklar ve inançlar arasındaki çelişkinin Rojava’da ortak yaşam kültürüne dönüştüğünün belirtmiştir. 
Cizîr Kantonu Başbakanı Ekrem Hiso, Kuzey Kürdistan’ın diğer parçaların anası olduğunu belirterek “Rojava Devriminin kurumsallaşması ve ihtiyaçlarının giderilmesinde Kuzey Kürdistan’a büyük bir görev düştüğünü” dile getirmiştir. Ulusal Birliğin önemine dikkat çeken Ekrem Hiso, 21. yüzyılda Kürtlerin kişisel ve parti menfaatlerini bir yana bırakıp ortak hareket etmesi gerektiğini vurgulamıştır. 
Dünyanın en tehlikeli örgütü olan IŞİD’e karşı savaştıklarını ve 1500 kilometrelik bir alanda aktif savaş yürüttüklerini kaydeden hükümet yetkilileri, Güney Kürdistan’a yapılan silah yardımın Rojava’ya da yapılmasını talep etmiştir. 
Kanton yetkilileri, Rojava ile Türkiye arasındaki sınır kapılarının açılması için Kuzey Kürdistan’daki siyasal hareketin daha güçlü diplomasi çalışması yürütmesi gerektiğinin önemine dikkat çekmiştir.
Kürdistan Komünist Partisi Merkez Komite Üyesi Dijwar Ahmed, Liberal Birlik Partisi Sekreteri Ferhat Têlo, Demokratik Birlik Partisi Eşbaşkanı Asya Abdulla, Demokratik Barış Partisi Başkanı Talal Mihemed, Tecemma'ul Watanîl Kurdistanî sorumlusu Mihemed Abbas, TEV-DEM Yönetim Kurulu Üyesi İlham Ahmed ve Kürdistan Demokrat Partisi-Suriye (KDP-S) Genel Sekreteri A. Kerim Sıko ile de görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Bu görüşmelerde ulusal birliğin önemi ve ulusal kongrenin bir an evvel yapılması gerektiği konusunda ortak görüş dile getirilmiştir. 
Sağlık Bakanı Abdulmecit Sabri, Êzidîler için de acil olarak çocuk maması, antibiyotik, şeker ve tansiyon hastalığında kullanılan ilaçlara ve seyyar bir ambulansa acil olarak ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir. 
Hükümet yetkilileri, Sağlık, Eğitim ve Maliye Bakanlarıyla ayrı ayrı görüşen heyet, daha sonra Demokratik Özerklik Yasama Meclisi'ni ziyaret ederek burada Demokratik Özerklik modeli ve Meclisin çıkardığı yeni kanunlara ilişkin görüş alış verişinde bulunulmuştur. 

DEĞERLENDİRME

Irak-Şam İslam Devleti'nin Suriye'de başlayan ve Irak'a yayılan saldırıları ve bu saldırılar sonrasında sivillere yönelik geniş çaplı katliamlar, kısa vadede tüm Ortadoğu'yu uzun vadede Dünya'nın büyük bölümünü etkileyerek kaotik bir duruma sürüklemektedir. 
En kısa sürede uluslararası toplumun IŞİD ve benzeri radikal köktenci örgütlere karşı kolektif tarzda önlemlerin alınması zorunluluğu acil bir gündem konusudur. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kuruluşların özellikle Şengal'de Ezidi inancına sahip Kürtlere, Şabak ve Kakai Kürtleri, Süryanilere, ve Şii/Nusayri Arap ve Türkmenlerin karşılaşmış oldukları katliamlar/saldırılar ve toplu sürgünlere karşı en kısa sürede harekete geçilmesi gerekmektedir. 

Heyetimizin Federal Kürdistan Bölgesi'nde ve Rojava'da gerçekleştirdikleri görüşmeler ve gözlemlerden açığa çıkan başlıca sorunun, bölgede demografik yapının IŞİD saldırıları neticesinde büyük oranda değiştirilmiş olduğudur. Buna bağlı olarak milyonlarca insan yerlerinden edilmiş durumdadır. IŞİD'in elinde bulunan konvansiyonel silahlar ve bazı devletlerin sağlamış olduğu lojistik destekler, bölgede durumun daha da kötüye gidebileceğini işaret etmektedir. Buna karşı oluşturulan ortak Kürt Cephesi'nin sivillerin güvenliğini belli ölçüde sağlayabileceği öngörülürken, uluslararası toplumun bu ortak cepheyi siyasal ve ekonomik açıdan desteklemesinin zaruri olduğunu da gözden kaçırmamak gerekmektedir.

Heyetin iki günlük Zaxo’dan başlayan ve Rojava ile Ankawa’da biten programında pek çok kişi, kurum, parti ve yerinden kopmuş, iç göç etmiş olanlarla görüşülmüştür. Heyetin görüşmeleri genel olarak olumlu geçmiştir. Ulusal birlik, ulusal kongrenin toplanması vurgusu ile hareket edilmiştir.

Zaxo ve Duhok kentlerinde yüzbinleri bulan göç, sosyal doku açısından öngörülmesi zor ve birinci dereceden aciliyet arz eden bir durumdadır. İki kentin de yöneticileri dışarıdan bir umut beslemekte ve eleştiri oklarını da Irak Merkezi Hükümeti’ne çevirmektedir. Halk kendi imkânları ile sokaklara yığılmış ve inşaatlara sığınmış Êzidîlere bakmaktadır. Göç edenlerin kıyafet, yeme içme ve barınma sorunu yüksek düzeydedir. Kaldıkları yerlerin hiçbir sağlık koşulu yoktur. Çocuk ve kadınlar bu sağlıksız koşulların şiddetine maruz kalmaktadır. Görüşülen kaymakam, kamp müdürü ve validen somut bir öneri, çalışma takvimi ve mücadele yöntemi alınamamıştır. Sadece “Yardım yapabilirsiniz” denilmiştir. 

Newroz kampında yapılan görüşmelerde genel durumun çok zor şartlarda cereyan ettiği tespit edilmiştir. Özellikle birçok aile kadınlara tecavüz edildiğini ya da pazarlarda satılmak üzere alıkonulduğunu paylaşmıştır. Kadın bedeni üzerinden bir halkın onurunu ayaklar altına almaya çalışan gerici IŞİD çetelerinin ilk hedefi kadınlar ve çocuklar olmuştur. IŞİD çetelerinin Şengal’de Êzidîlere yönelik başlattıkları fiziki ve kültürel soykırım dışında, bu saldırıların önemli stratejik hedeflerinden biri de Şengal’i tümden alıp Musul’dan Til Koçer sınırına kadar yaklaşık 400 km’yi bulan bir alan hâkimiyeti ile Rojava Devrimi’ni tasfiye etmektir. 

Laleş ve Ranya bölgelerindeki Êzidî ve Maxmûr’dan gelenlerin durumu ise bir disiplin içerisinde ve örgütlü bir tutum ile ele alınıp değerlendirildiği için kısmen daha kolay atlatılabilir durumda olduğu ve özellikle çocuk ve kadın yönlü ihtiyaçlar olduğu gözlenmiştir. 

Göç edenler ile yapılan görüşmeler ve ziyaret edilen yerlere dair sosyal, hukuksal, güvenlik ve yürütme-yargısal başlıkları altındaki tespitlerimiz ise şunlardır.

Hukuksal Boyut;

Bu insanların hiçbir sığınağı yok. Devlet hukukunun kendileri için işletilmesi ve haklarının verilmesini istiyorlar. Kimliksizlik hali ile hukukun da kendileri için bittiğini düşünüyorlar. Yine maruz kalınan vahşetin bir an önce yargılanabilmesi, uluslararası boyutta el atılması gerektiği vurgusu mutabık bir görüş niteliğindedir.

Güvenlik Boyutu;

Açık alanlarda çocukları ile kalan aileler, birbirinden kopmak istemiyor. Çok büyük bir korku hala devam ediyor. Yine şuan kaldıkları yerlerde de olası bir saldırıya karşı tamamen güvensiz bir ortamdalar. Kamp ve inşaatlarda kalan vatandaşların geri dönme şartı da yine bu boyut üzerinden şekillenecektir. Bir koruma yani bir devlet güvencesi talepleri vardır. Bunu açık bir dille ifade etmişlerdir. 

Sosyal Boyut;

Kendi geleneksel-politik özgünlükleri çerçevesinde yaşayan Êzidîler ve Maxmûrlular şuan bir travma ile beraber yaşamaktadırlar. Sosyal yaşama dair donelerin hiç biri etraflarında görülmemekte, gündelik basit insani ihtiyaçlarını gidermekte de zorlanmaktadırlar. Özellikle Zaxo ve Duhok’ta görüşülen ve sosyal-siyasal bir kırımdan geçirilmek istenen, çöllerde, dağlarda ölüm ile burun buruna yaşayan bu insanların bellekleri donmuş durumda. 

Siyasi Boyut;

Göçün sınırlara dayanması ile ülkelerin politik hamleleri de bu minvalde başlamıştır. Türkiye, ülkelerine girişleri engellemek için sınırın öbür tarafında kamp kurup buradan yardım etme kararı almıştır. Federal Kürdistan Hükümeti, Batı dünyası ve ABD’den özellikle yardım beklemektedir. Birleşmiş Milletler’den de beklenti hayli fazladır. Örneğin Maxmûr, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı bir kamp iken saldırıya uğrayıp boşaltılmasına karşı sessiz kalmıştır. 

Kültürel Boyut;

Her yerinden ediş aynı zamanda bir kültürel erozyon, kırımdır. Êzidîlerin yerinden kopuşu, asimilasyon ve geleneksel-kültürel kopuşun da hızını artıracaktır. Kendi mekânlarında kendi kültürlerini yaşamaktan şuan uzak olan bu insanlar, sadece bu sorun ile boğuşmamakta aynı zamanda dört bir tarafa dağılmış durumdalar. Bu dağılma halinden korktuklarını belirten Êzidîler, inançlarının yok olma ile yüz yüze gelebileceğini de uyarıyorlar. Özellikle Laleş’te bu konuda bir bilincin var olduğu ve mutlaka geri dönüşün sağlanması gerektiği, bu yönlü çalışacaklarını söylemeleri önemlidir. 

Sonuç olarak;

İnsanlığın beşiği Kürdistan’da ellerini güneşe tuttuktan sonra yüzüne süren ve elinin içini öpen kadim halk Êzidîlerin eline kurşun sıkılmıştır. Tawusê Melek’in kanadı ve o kanada sığdırılmış tüm güzel inançlar, barışçıl yaşam saldırıya uğrayarak yok edilmek istenmiştir. Ortadoğu’da barışın simgesi tüm farklı inançlar milliyetçi hastalıklar ile zehirlendiği/zehirlenmeye çalışıldığı bir zamanda “Allah ilk önce yetmiş iki milletin yardımına gitsin, sonra Êzidilerin yardımına gelsin” diye dua eden bu halk bugün herkesin gözü önünde soykırıma uğramaktadır. İnsan ve doğaya ait yaratımları ilkesel olarak seven bu halk, bugün aynı insanın kan banyosunda çoluk çocuk demeden deşiliyor. Vahşetin derinliği, tanık gözler ile genişlerken; yüzlerdeki izlere bir katliam izi daha ekleniyor. Güneşe ve ateşe saygı duyan Êzidîler; tarihin ironisi ile güneşin altında, mezarına yaktığı küçük ateşten uzak, yorgunluktan ve susuzluktan ölüyor. 

Sayıları 700 bini bulan Şengalli ve çevre kentlerden kuzeye yönelen mültecilerin bir kısmının Kürdistan Bölgesi'nde ve Rojava'da kurulan kamplarda barındırılabilmesi ve asgari ihtiyaçlarının sürekli sağlanabilmesi için uluslararası desteğin sistemli olarak doğrudan kamp koordinasyonları ile ortaklaştırılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu temel bilgilere bağlı olarak raporumuzun uluslararası toplum ve yetkili kuruluşlar ve hükümetler tarafından dikkate alınması çağrısında bulunuyoruz.

ÖNERİLER

Ortadoğu’da hakikat parçalanıyor. Merkezi iktidar, kurduğu hegemonya ile başta din olgusu olmak üzere, her edimi bir yok etme dürtüsü etrafında halkların başına bela etmektedir. Ortadoğu’da yaşayan halklara karşı yapılan soykırımlar ulus devlet eksenlidir. Bu eksenin izlediği ve gözü karartarak, her şeyi yok etme pahasına yaratmaya çalıştığı ulusal homojen toplum çılgınlığı, bu halklara sürekli felaket getirdiği açıktır. Yine bir toplum için en büyük felaket, kendisi hakkında düşünce ve eylem gücünü yitirme eşiği kabul edilir. 

Bu bağlamda Rojava’da hayata geçirilen demokratik ulus tezi, Ortadoğu gerçekliğinde baş gösteren hastalıklara panzehirdir. Parçalanan hakikatin koruyuculuğudur. Başta ezilenler olmak üzere Mezopotamya’nın bahçesine sığınmış tüm halklar için çözüm modelidir. Toplumsallığın, beraber yaşamanın, geleceğin ve barışın teminatıdır. Bu model ve teminatın gerçekleşmesi, şuan Êzidî halkına karşı güncel olarak devam eden katliamların bir an önce sona ermesi için heyet olarak çağrımız şudur:

Kürdistan Halkı ve Kurumlarına;
Göçün yoğun olarak yaşandığı ve halen günde binlerce Êzidî’nin akın ettiği yerlerden biri Kuzey Kürdistan olmuştur. Suriye'den gelen Arap mülteciler için seferber olan AKP hükümeti insani meselelerde dahi inanç, mezhep ve etnik grup ayrımı göstererek, soykırımdan kaçıp Türkiye’ye gelen Êzidîlere karşı kayıtsız kalmıştır. Kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen Türkiye, yaşanan insanlık dramına gözlerini yummuştur.

Demokratik Bölgeler Partisi’ne (DBP) mensup belediyelerin oluşturduğu çadır kent, belediyelere ait tesislere, evlere ve köylere yerleştirilen Êzidîlerin barınma, gıda ve giysi ihtiyaçları ile sağlık hizmetlerinin büyük çoğunluğu Demokratik Toplum Kongresi (DTK), DBP ve Halkların Demokratik Partisi öncülüğünde oluşturulan Koordinasyon tarafından giderilmektedir. Türkiye’de yaşanan bu deneyim dünyada bir ilk olma özelliğine sahiptir. Çünkü ilk defa devlet organizasyonundan bağımsız olarak, belediyeler ve belli bir siyasal hareket sayıları on binleri bulan göç kitlesinin barınma, yemek, sağlık ve diğer zaruri ihtiyaçlarını devletten yardım almaksızın gidermektedir. Devletin her türlü ayrımcı uygulamalarına maruz kalan DBP’li belediyelerin, kendi sınırlı imkânları ve halktan aldığı destek ile sunduğu hizmet büyük bir maliyet ve insan kaynağı gerektirmektedir. Bu nedenle şuan yüksek bir duyarlılıkta devam eden yardım kampanyaları durmamalıdır. Bugüne kadar Kuzey ve Rojava Kürdistanı’nda yaklaşık 40 bini aşkın Êzidî kamplara, köylere ve evlere yerleştirildi. Ancak Güney Kürdistan’da hala yüz binlerce Êzidî yurttaş cadde, sokaklarda ve inşaat alanlarında kalmaktadır. Çoğunluğu yaşlı ve çocukların olduğu yüz binlerce insan açlık, barınma ve sağlık sorunu yaşanmaktadır. Bu bağlamda bütün Kürdistan halkı, siyasi partiler ve kurumlar kendi aralarındaki çelişkileri bir yana bırakıp Êzidî Kürt Halkı’nın yaşadığı açlık ve barınma sorununu gidermek için seferber olmalıdır.
Şengal Soykırımı’nın daha da derinleşmesinin önüne ancak ulusal birliğin sağlanması ile geçilebilir. Bu nedenle derhal ulusal kongrenin gerçekleştirilmesi için adımlar atılmalı ve halen soykırım tehdidi altında bulunan Kürdistan Halkı’nın bir bütün olarak hareket etmesi tarihi bir sorumluluktur. 
Şengal’de yaşanan soykırımın temel nedenlerinden biri Şengal’in statüsüz olmasıdır. Bu nedenle Şengal’e idari ve öz savunma özerkliğini de içeren özel bir statü verilmelidir. Çünkü statüsüz ve öz savunmasız bir Şengal sürekli soykırımların hedefinde olacaktır. 
Şengal’de olduğu gibi Kürdistan’ın müşterek savunma gücünün ortak siyasi irade çerçevesinde oluşturulması, benzeri trajedilerin önüne geçilmesini sağlayacaktır. Bu sebeple, ulusal birlik siyaseti çerçevesinde ortak savunma hattının en kısa zamanda kurulması zaruridir. 
Ortadoğu’da yaşanan kaosun uzun süre yaşanacağı öngörülmektedir. Şengal Katliamı’nda yaşanan kitlesel göçe hazırlıksız yakalanan Kürdistan halkı ve kurumları “Kürdistan Ulusal Yardım Gücü” adı altında bir yapılanmaya gitmelidir. Bu yardım gücü, olası kitlesel göç ile diğer sosyal ve doğal felaketlere karşı hazırlıklı olmalı ve gerekli tedbirleri almalıdır. 
Katliamdan kaçan bazı Êzidîler, para karşılığında sınırlardan geçirildiklerini birçok kez dile getirmiştir. Dolayısı ile insan kaçakçılığının önüne geçilmesi için acilen tedbirler geliştirilmelidir.
Zaxo ve Duhok’ta biriken yüz binlerce insan her gün sınırı aşıp Kuzey Kürdistan’a gelmektedir. İki yerde de ucu belirsiz bir sirkülasyon mevcuttur. Bu göç hareketliliği esnasında yeme, içme, barınma ve ciddi sağlık sorunları yaşayan insanlara ilişkin Kuzey Kürdistan’daki kurumlar ile Federe Kürdistan Bölgesi Hükümeti arasında koordineli bir çalışma yürütülmelidir.
Mezopotamya’nın köklü ve kadim inanç gruplarından biri olan ve bugün soykırıma uğramış olan Êzidî Kürt Halkı “mülteci” olarak algılanmamalıdır. 
Kuzey Kürdistan’da Ezidi Kürt Halkı’nın asgari ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla kurulan kamplar için hem halkımızın hem de kurumlarımızın birlikte hareket etmesi zorunludur. Bu bağlamda; Şırnak, Silopi, Cizre, Uludere, Mardin, Viranşehir, Diyarbakır ve Batman’daki yerlerin/kampların yeterli hale getirilmesi ve çalışma aşamasında olan kamplar ivedilikle tamamlanmalıdır. 
Roboski sınırından kitlesel geçişler artarak devam etmektedir. Güney Kürdistan tarafında kötü koşullar içerisinde bulunan on binlerce Êzidî’nin, Kuzey Kürdistan’a Roboski üzerinden geçmesi beklenmektedir. Roboski üzerinden gelen Êzidîlerin koordineli bir şekilde tahliyelerinin sağlanıp kamplara yerleştirilmesi için acil bir eylem planı yerel yönetimlerin ve kriz koordinasyonunun inisiyatifinde oluşturulacaktır. 
Maxmûrluların Ranya bölgesine geçişi için yaratılan olumlu atmosfer korunmalı ve bu isteğin gerçekleşmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Birleşmiş Milletler’in sorumluluğunda olan Maxmûr Kampı mültecilerinin yeni bir kamp taleplerinin en kısa sürede karşılanması gerekmektedir.
Musul/Ninova’dan göç ettirilen Süryani, Keldanî, Asurîlerin sayısı giderek artmaktadır. Kendilerinin talep ettiği kamp bölgeleri Duhok veya Ankawa’da yapılmalıdır. Çünkü bu kamp alanlarının bahsi geçen etnik ve dini inanç gruplarının yaşadıkları topraklara yakın olması, ileriki dönemlerde geri dönüşleri kolaylaştıracaktır. 
Rojava’nın savaş koşullarını yaşaması ve ağır ambargo altında olması nedeni ile Irak'a ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti ile sınırı olan Cizîr Kantonu, uzun vadede göç eden Êzidîlerin temel ihtiyaçlarını gidermede sıkıntı yaşayabilir. Bu sebeple Kuzey Kürdistan’da toplanan yardımların önemli bir kısmı Cizîr Kantonu’na gönderilmelidir.
Rojava kantonları ile Kuzey Kürdistan arasında sosyal, ekonomik, siyasi/diplomasi, sağlık ve eğitim alanında ilişkiler geliştirilip, bu alanlarda ortak adımlar atılmalıdır.
Rojava ile Türkiye arasındaki sınır kapılarının açılması için Kuzey Kürdistan’daki siyasal hareketin daha güçlü diplomasi çalışması yürütülmelidir. 
Rojava’ya yardım denilince akla ilk olarak gıda yardımı gelmektedir. Ancak sağlık ve eğitim alanı başta olmak üzere diğer birçok alanda ciddi altyapı eksikliği bulunmaktadır. Bu alanlardaki altyapı yetersizliğinin giderilmesi için Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da daha güçlü kampanyalar başlatılmalıdır.

Tüm Kürt kurumları ve siyasi partiler uluslararası toplumu sürekli bilgilendirmek, duyarlılık yaratmak ve harekete geçirmek için; 
• Diplomatik ve toplumlararası ilişkilerini yoğunlaştırmalı,
• Kapsamlı enformasyon dosyaları oluşturmalı ve dağıtıma sokmalı
• Ortak heyetlerle resmi temaslar sağlanmalı 
Savaş halen tüm sıcaklığı ile devam etmektedir. İŞİD’in saldırıları sürmektedir. Bu konuda Kürdistan’ın dört parçasındaki yazılı/görsel Kürt medyasına büyük görev düşmektedir. Gelişmeleri ulusal birliğe hizmet edecek, gerçekleri hızlıca aktaracak şekilde yayına özen gösterilmelidir. 
Kuzey Kürdistan’da bulunan yerel yönetimlerin uzman ekipleri Güney Kürdistan’da ve Rojava’da teknik destek ve deneyim paylaşımında bulunması için gerekli çalışmaları yürütmelidir. 

Güvenliğin Sağlanması ve Geri Dönüş;
Şengal’de güvenlik koşulları sağlandıktan sonra Êzidîlerin koordineli geri dönüşü sağlanmalıdır. Aksi takdirde beyaz soykırım tehdidi altında olan Êzidî inancı yok olabilir. Çünkü fiziki soykırımın yarattığı ağır travmanın ve beyaz soykırımın önüne ancak kapsamlı bir geri dönüş projesi ile geçilebilir. Şengal’de güvenliğin sağlanması, sosyal ve ekonomik restorasyonun gerçekleştirilmesi ile geri dönüşleri hızlandırmak mümkün olacaktır. 
Rojava’dan da Kuzey Kürdistan’a ve Güney Kürdistan’a geçen halkımızın da aynı yaklaşımlar bağlamında geri dönüşlerinin sağlanması için gerekli önlemler alınmalıdır.
Avrupa’ya göçü önlemek için Êzidî kanaat önderlerinin diyaloga geçilmeli ve kitle iletişim araçları ile çağrı yapmaları sağlanmalıdır.

Kadın Örgütlerine;
Kadınlara yönelik tüm savaş suçlarının, taciz, tecavüz, zorla yerinden etme, yakınlarını öldürme, kaybetme, sindirme, faillerinin bulunması ve bir daha bu suçların işlenmesine izin verilmeyecek tedbirler alınmalıdır. 
Binlerce yıldır erkek egemen toplum yapısı altında ezilen kadınlar ise savaş zamanlarında çocuklar ile birlikte en büyük mağduriyetleri yaşamaktadır. Şengal’de de tecavüze uğrayan, alıkonulan ve vahşice katledilenlerin başında kadınlar gelmektedir. Bu sebeple Şengal Soykırımı’nın en büyük mağdurlarından biri olan kadınlara dönük acil olarak bir çalışma başlatılmalıdır. Kaçırılan, insanlık dışı yaptırımlara maruz bırakılan kadınların sayısı netleştirilmelidir. Türkiye’de ve uluslararası arenada faaliyet yürüten kadın örgütleri soykırım mağduru kadınlarla dayanışma içerisinde olmalı ve IŞİD çeteleri tarafından alıkonulan kadınların kurtarılabilmesi ve uluslararası kamuoyunda duyarlılığın sağlanması için ivedilikle özgün bir kampanya ve etkinlik takvimi başlatılmalıdır.

Türkiye Hükümeti’ne;
Türkiye Hükümeti bugüne kadar IŞİD ve diğer köktenci örgütlere sürekli sağladığı dolaylı ya da dolaysız desteğe artık son vermelidir. Bu yaklaşımın devam ettirilmesinin doğuracağı ağır sonuçların Türkiye’ye de yansıması kaçınılmaz olacaktır. Bu sebeple, Türkiye Hükümeti’ni başta Rojava’daki Kürtler olmak üzere tüm parçalardaki Kürtlerle ve temsilcileriyle daha yapıcı ve dostane ilişkiler içinde bulunmaya çağırıyoruz. Çünkü Rojava ile kurulacak dostane ilişkiler Türkiye’nin toplumsal barışına ve istikrarına katkı sunacaktır. 
Türkiye Hükümeti ciddi bir şekilde çalışmalı ve sorumluluklarını yerine getirmelidir. Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 14. maddesi ile taraf olduğu 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi gereği soykırımdan kaçan Êzidîler için sorumluluklarını yerine getirmelidir.
Türkiye, sınır politikalarını Kürtleri izole etmeye yönelik değil, soykırımdan ve şiddetten kaçan sivilleri koruyacak şekilde yeniden gözden geçirmelidir. Bu sebeple, Rojava ile bağlantılı Mürşitpınar-Kobanê, Şenyurt-Dirbesîye ve Kilis-Êfrîn gibi sınır kapılarının karşılıklı olarak aktif hale getirilmesi, ticarete açılması, sivillerin ve siyasi temsilcilerin geçişlerine olanak sağlanması gerekmektedir. 

Uluslararası Topluma;
Şengal’de yaşanan açık bir soykırımdır ve bu soykırımın uluslararası platformlarda ve ulusal meclislerde tanınması, bu soykırımın uluslararası hukukta karşılık bulması için başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere tüm uluslar üstü siyasi kurumları bu yönde karar almaya çağıyoruz.
Soykırım suçunu işleyen IŞİD ve destekçisi olduğu kanıtlanan hükümetlerin ve resmi kurumların Uluslararası mahkemelerde yargılanması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama sürecini başlatmaya çağırıyoruz. 
BM ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) başta olmak üzere diğer bütün uluslar üstü kurumları, insanlık için büyük bir tehdit olan IŞİD’e karşı bir zirve oluşturmaya ve bu temelde IŞİD’e karşı mücadele eden Ortak Kürt cephesi ile işbirliği içerisinde olmaya davet ediyoruz.
Birleşmiş Milletler, gözetimi altında olan Maxmûr kampına karşı geliştirilen vahşi saldırı ve yok etme girişimlerine karşı sessiz kalarak suç işlemiştir. 
Bu vahşet dolu saldırıların Kürdistan bölgesine ve halkına olması tesadüfî değil planlıdır. Bu yaşanan savaş ve yıkımda, özelde Kürt halkına, farklı inanç gruplarına tahammül edilmediği ve yok edilmek istendiği açıktır. Kürt halkı üzerinde oynanan bu kirli oyunlara derhal son verilmelidir. 
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve benzeri uluslar üstü siyasi kurumların ve hükümetlerin Rojava kantonlarında temsilciliklerin açılması, daha hızlı bir koordinasyonun sağlanmasına imkân tanıyacaktır.
IŞİD ve benzeri örgütlerin daha fazla bölgeye yıkım getirmemesi için acilen siyasi ve ekonomik yaptırımların devreye sokulması gerekmektedir. IŞİD'in destek aldığı tüm kaynaklar kurutulmalı ve IŞİD'e her türlü dolaylı ya da dolaysız destek sağlayan hükümetler ve kuruluşlar derhal yaptırıma tabii tutulmalıdır.
Ortadoğu’yu halklar ve inançlar mezarlığına dönüştürmeye çalışan IŞİD’e karşı en aktif savaşı Kürt örgütleri yürütmektedir. Uluslararası camia, başta Ezidi, Kakai, Şabak, Süryani, Şii/Nusayri Arap ve Türkmenlerin kendi topraklarına dönebilmesi için İŞID karşı savaşarak, güvenli bir ortam oluşturmaya çalışan Kürt örgütleri arasında ayrım yapmadan her türlü destek sunmalıdır.
Şengal ve Maxmûr bölgelerini savunarak soykırımı önleyen Kürdistan İşçi Partisi (PKK) derhal terör listesinden çıkarılarak, destek sunulmalıdır.
Yerlerinden zorla göç ettirilen halklar (Kürt, Êzidî, Süryani, Asuri, Keldani vd) BM’den derhal yardım talep etmektedir. Bu konu ile ilgili en hızlı hareket edebilecek bir komisyon/diplomasi ekibi kurulup içinde bulunulan durum aktarılmalıdır. Harekete geçirilmelidirler. 
Demokratik bir Suriye’nin kurulabilmesi ve bölgesel istikrarın halklar lehine tesisinin sağlanması için Rojava’nın özerkliği uluslararası toplum tarafından tanınması gerekmektedir. 
Rojava'da bulunan Mülteci Kamp Koordinasyonları ve Güney Kürdistan'da bulunan kamplar ile Kuzey Kürdistan'daki kampların koordinasyonunda yer alanlardan oluşturulan bir birimin Avrupa'nın bazı kentlerinde (Brüksel, Cenevre, Strasburg, vs.) temsilcilikler açarak uluslararası toplumla doğrudan diyalog geliştirmesine destek sunulmalıdır.