
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 9 Haziran 2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi 2017-2023” hedefleri doğrultusunda “Öğretmen Performans Değerlendirme ve Aday Öğretmenlik İş ve İşlemleri Yönetmeliği” hazırladı. Kamuda çalışma yaşamının güvencesiz hale getirilmesinde önemli dönüm noktası anlamına gelen performans değerlendirme sistemine göre öğretmenler, her yıl öğrenci, veli ve yöneticileri tarafından not verilerek değerlendirilecek, 4 yılda bir de ‘mesleki yeterlilik’ sınavlarına girecekler. Performans değerlendirme sonuçları, “kariyer basamakları”, “görevde yükselmeler” ve “ödüllendirme” konusunda belirleyici olacak.
Eğitim sisteminin bin bir sorunundan biri olan öğretmen niteliğini bilimsel, objektif ve evrensel standartlarda geliştirme ihtiyacı ile bu model arasında hiçbir illiyet bağı söz konusu değildir. Performansa göre öğretmenlerin sorumlulukları, statüleri, kariyerleri ve haklarının belirleneceği bir model önermek, yüz binlerce öğretmeni birbirine karşı acımasız bir rekabete sokacak, çalışma barışını ortadan kaldıracaktır. Öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini arttırmak adına, “müşteri memnuniyeti” temelli piyasacı yöntemleri hayata geçirmek; objektifliği tartışılır sınavlara, değerlendirmelere tabi tutmak, okullarda yaşanan kutuplaşma ve ayrışmaları derinleştirecek, angarya çalışmayı artıracaktır.
İş güvencesinin sürekli tehdit altında olması kamu hizmeti vermesi gereken öğretmenleri, işveren konumundaki siyasi iktidarın istediği, belirlediği rolleri oynamaya “makbul öğretmen” olmaya zorlayacaktır.
AKP iktidarının 2003 yılında sağlık sektöründe aynı parolalarla yürürlüğe koyduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın performans uygulamalarının yarattığı sonuçlar ortadadır: Sağlık hizmetinde “işlem sayısının”, yani bakılan hasta sayısının artması, hizmet niteliğinin düşmesi; sağlığa ödenen paranın artması; sağlık çalışanlarının tükenmişlik sendromu yaşama ve şiddete uğrama oranlarının artması…
OHAL-KHK rejimi altında yeni uygulama alanlarının daha vahim sonuçlar açığa çıkartacağı da ortadadır. Eğitimde başarıyı artırma iddiası ile gündeme getirilen bu uygulamaların, on binlerce ücretli öğretmenin güvencesiz olarak çalıştırıldığı, sözleşmeli öğretmenliğin günden güne yaygınlaştığı, müfredatın, sınav ve okul seçme sistemlerinin siyasi-ideolojik müdahalelerle sürekli değiştirildiği eğitim sistemine en küçük bir katkı sunması mümkün değildir.
MEB, eğer eğitim sistemi için faydalı bir şey yapmak istiyorsa, eğitim emekçilerini bireysel performans değerlendirme ve iş güvencesini ortadan kaldırma tehdidi ile zapturapt altına almaya çalışmaktan derhal vazgeçmeli, 16 yılda 15 kez gerçekleştirdiği değişiklikle yapboz tahtasına çevirdiği eğitim politikalarında yarattığı enkazın farkına varmalıdır.
MEB Öğretmen Strateji Belgesi’nde iddia ettiği gibi, öğretmenlerin statülerini güçlendirmeyi ve daha nitelikli öğretmenler yetiştirmeyi hedefliyorsa; 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”na uygun adımlar atmalıdır. Bu belge, öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önemi, uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen evrensel nitelikli bir belgedir. Türkiye’nin imzası bulunan bu belgenin işaret ettiği yükümlülükleri yerine getirmek için eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarının savunucusu olan örgütlerinin, sendikalarının görüş ve önerileri dikkate alınmalıdır. Eğitim sisteminin bir bütün olarak sorunlarının çözümü için eğitimin bütün bileşenlerinin, sorunların tespiti ve çözümünde söz ve karar sahibi olacağı bilimsel, nitelikli, kamusal, demokratik, laik, anadilinde eğitim uygulamaları için adım atılmalıdır.
Sevtap Akdağ Karahalı
Eğitim Politikaları ve Kültür-Sanattan Sorumlu
Eş Genel Başkan Yardımcısı
2 Mart 2018