
Engelliler Komisyonu Eş Sözcümüz Hatice Betül Çelebi ve komisyon üyesi milletvekilimiz Hüseyin Kaçmaz, yeni eğitim ve öğretim yılında engelli öğrencilerin sorunlarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz şunları söyledi:
“Gelecek hafta Türkiye genelinde açılacak okullara ve genel eğitimdeki mevcut duruma dair kapsamlı değerlendirmeler yapıldığını görmekteyiz. Fakat engellilerin eğitim hizmetlerine erişimi konusunda hem genel kamuoyunun hem de kamu kurum ve kuruluşlarının dikkatlerine sunulması gereken çok temel hususlar yeterince tartışılmamaktadır. Bu durum engellilere yönelik ayrımcı dil ve söylemlerden bağımsız olmadığı gibi iktidarların engelli karşıtı “sağlamcı politikalarından” da bağımsız değildir.
Türkiye’de engellilerin Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 24. Maddesinden ve Anayasa'nın 10. ve 42. Maddesinden kaynaklanan “Eğitim Hakları” henüz tam anlamıyla yaşama geçirilememiştir. İnsan potansiyelinin, onur ve değer duygusunun tam gelişimi ve insan haklarına, temel özgürlüklere, insan çeşitliliğine saygı duyulmasının güçlendirilmesi gerekmektedir. Yine engellilerin kişiliklerinin, yeteneklerinin, yaratıcılıklarının, zihinsel ve fiziksel becerilerinin ve dahi potansiyellerinin gelişiminin sağlanması, engellilerin özgür bir topluma etkin bir şekilde katılımlarının güçlendirilmesi amacıyla eğitim hakkının tanınması ve yaşama geçirilmesi gereklidir.
Eğitim sistemi bütünleştirici bir şekilde engellileri kapsamalıdır
Türkiye’de işitme, görme, zihinsel, ortopedik, ve norö-tipik engellilerin eğitim hakkı ihlalleri sistematik bir şekilde yaşanmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları engellilerin eğitim hakkını tanımakta eksiklik içindedir. Eğitim hakkının fırsat eşitliği temelinde ve ayrımcılık yapılmaksızın sağlanması için eğitim sisteminin bütünleştirici bir şekilde her düzeyde engellileri kapsaması gerekirmektedir.
Engelliler için yeterli bütçe ayrılmamaktadır
Türkiye nüfusunun yüzde 8 ila 10’nu oluşturan engelli yurttaşlara sunulan kamu hizmetleri için bütçeden ayrılan pay sadece ve sadece yüzde 1,6’dır. Bu durum iktidarın engelliler konusundaki politikasızlığını göstermektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlı okulların bütçesi içerisinde engellilerin eğitimi için yeterli düzeyde bir bütçe, kadro, müfredat düzenlemesi yapılmamıştır. Bu durum diğer ilgili kamu kurumlarında da benzerdir. Tekraren belirtmek istiyoruz ki; engellilerin eğitim hizmetine erişimi için bütçe, kadro ve müfredat geliştirilmesi zorunludur. İvedilikle bu eksiklikler giderilmeli ve yeni eğitim öğretim yılında uygulamaya geçirilmelidir. Eğitim hakkı da dahil engellilerin tüm haklarının ilk şartı olan erişilebilirlik meselesi AKP iktidarları döneminde sürekli ertelenmiştir. 2005 yılında çıkarılan ilgili yasaya rağmen gelinen aşamada “evden okula erişimin yolu, geçidi, servisi, kaldırımı, aracı, vb.” elzem ihtiyaçlar görmezden gelinmiş ve halen giderilmemiştir.
AKP iktidarı erişilebilirliği ertelemektedir
AKP iktidarı erişilebilirliği erteleyerek engellilerin eğitim hakkı dahil tüm haklarını ertelemiştir. İktidar engelliler ve ailelerini bir izolasyona tabi tutmaktadır. Okulların merdivenleri, lavaboları, sınıfları, tahtaları, asansörleri, kantinleri, bahçe ve spor alanları engellilerin erişimi için uyumlu değildir. Bu nedenle daha fazla vakit kaybetmeden, kapsamlı ve hızlı bir politika ile “Herkes için erişilebilir okullar” inşa edilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığının bir milyonu aşkın personeli içerisinde “Özel Eğitim Kadrosu” oranı sembolik düzeyde olup toplam öğretmenlerin sadece yüzde 1,4’ü bu kapsamdadır. Söz konusu personelin de “engelli hakları farkındalığı” ve “hak temelli bir yaklaşım” içinde olup olmadığı da tartışmaya açıktır. Okulların sadece yüzde 2,4’ü “özel eğitim kurumu” olup, dersliklerde ise bu oran yüzde 1,4’tür. Okul öncesi eğitimde derslik, öğrenci ve öğretmenlerin “özel eğitim oranı” kamuoyuna açıklanmamakta ve adeta gizlenmektedir.
Engelli öğrenciler sistematik ayrımcılığa maruz kalıyorlar
İlkokul, ortaokul ve ilköğretim düzeyindeki öğrenciler içerisinde “özel eğitim” kapsamındakilerin oranı yüzde 0,3 olup bu oran erkek öğrencilerde yüzde 0,4, kız öğrencilerde ise yüzde 0,2’dir. Yani bin öğrenciden sadece 3’ü özel eğitim kapsamındadır. Tüm zorluklara rağmen eğitim ortamlarına erişen engelli öğrencilerin çok büyük çoğunluğu “kaynaştırma eğitimi” kapsamında eğitim almaktadır. Kaynaştırma eğitimi için gerekli sınıf mevcudu, kadrosu ve farkındalık sağlanmadığı için engelli öğrenciler sistematik bir ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar.
Kaynaştırma eğitimi koşulları yeterli değil
Engelliler de herkes gibi her eğitim kurumunda eğitim hakkını kullanabilmelidir. Ancak Türkiye’deki kaynaştırma eğitimi koşulları bunun için yeterli değildir. Yaşanan sorunlar sadece farkındalık eksikliğinden kaynaklı değildir, bunu biliyoruz. Çünkü bu sorunlar yapısaldır. Bu sorun ancak öğrenci, veli, idareci ve öğretmenlerin engelli hakları eğitimi ve farkındalığı ile bir nebze olsun giderilebilir. Engelli bireylerin ve ailelerinin okullara kayıt, uygun sınıf ve öğretmen bulma sorunu tam olarak çözülememiştir. Dönem dönem kamuoyuna yansıyan vakalarda açık ayrımcılık suçu işlendiği ve bu suçların yaptırımsız kaldığını gözlemliyoruz. Engelsiz bir yaşam amacıyla hem eğitimde hem de günlük yaşamda yardımcı ve destek teknolojilerinin kullanımı, engellilerin eğitim hakkının yaşama geçirilmesi için gereklidir.
Engellileri için nitelikli bütünleştirici ve anadilinde eğitim imkanı sağlanmalıdır
Çoğu ithal olan ve bu nedenle erişimi zor, pahalı ve zahmetli olan yardımcı teknolojilere, tıbbi medikal araçlara, engelliler için günlük yaşamda zorunlu sarf malzemelere erişimde engelliler güçlük yaşamaktadır. Tüm engellilerin eğitimi için nitelikli, anadilinde, erişilebilir, yaşadıkları çevre ile bütünleştirici, kaliteli ve parasız eğitim imkanları sağlanmalıdır. Tüm eğitim alanlarının “evrensel dizayn ilkesi” esas alınarak “makul bir düzenlemeden” geçirilmesi için kapsamlı bir politika uygulanmalıdır. Braille ve diğer biçimlerdeki yazıların okunmasının öğrenilmesi, beden dilinin ve alternatif iletişim araçları ve biçimleri ile yeni çevreye alışma ve bu çevrede hareket etme becerilerinin öğrenilmesi, akran desteği ve rehberlik hizmetlerinin kolaylaştırılması gereklidir. İşaret dilinin öğrenilmesine, işitme ve konuşma engellilerin dilsel kimliğinin gelişimine yardımcı olunması gereklidir. Yine görme, işitme veya hem görme hem işitme-konuşma engellilerin özellikle çocukların eğitiminin en uygun dille, iletişim araç ve biçimleriyle, onların akademik ve sosyal gelişimini artırıcı ortamlarda sunulmasının sağlanması gerekmektedir.
En uygun yöntem bir arada eğitimin olması
Engelliler Komisyonu Eş Sözcüsü Hatice Betül Çelebi de şunları söyledi:
Önümüzdeki hafta okul bahçeleri cıvıl cıvıl çocuklarla dolacak. Derinleşen yoksullukla birlikte büyük bir külfete dönüşen yine de yeni başlayan çocuklar ve ebeveynleri için bu günler unutulmaz anılarla dolu hayatlarına yansıyacak. Ama milyonlarca engelli çocuk ve ebeveynleri için bu anlar yine unutulmayacak. Okullara erişemedikleri, alınmadıkları “biz böyle çocukları almıyoruz” diyen müdürleri, veliler ve onlara zorbalık uygulayanları unutmayacaklar. Toplumun bütün farklılıkları için en doğru eğitim yöntemi bir arada aynı sınıflarda uygun destekler ve materyallerle birlikte bir eğitimin olması. Burada amaç aslında toplumsal doğanın çeşitliliğine vurgu yapan insanlık ailesinin aynen bir çiçek bahçesi gibi bütün renkleriyle güzel olabileceğini bize tarif eden bir yaşam biçimini bu şekilde bir eğitim sistemiyle inşa edebileceğimiz gerçekliğini göstermesidir.
Sözleşmeler raflarda duruyor
Sözleşmeler bizim raflarımızda duruyor ama bizdeki uygulama tam anlamıyla 18. yüzyılda Rousseau'nun Emile kitabındaki satırlarında ifadesini buluyor. Diyor ki “sakat ve hastalıklı bir çocuğun mürebbilik görevini üstlenmek benim için hasta bakıcılık gibidir.” İşte artık yaşama değer olmayan böyle bir hizmete böyle bir yaşama özen göstermek aslında zaman kaybının heba olması demektir. Bu zihin tamamiyle bizim eğitim sistemimizde şu günlerde ve bu yüzyılda nefes alıp veren bir zihniyettir aslında. Bizdeki uygulama aynen bu şekilde tevazü etmektedir. Engelli çocuklar kendi engel durumlarına ve farklı yeti gruplarına göre farklı eğitim sıkıntılara maruz kalıyor. Körler okullarda kendi evlerinden uzak ve genellikle yatılı okullarda bir arada eğitim alıyorlar. Bunun aslında iyi olduğunu düşünüyoruz. Yine sağırlar belirli illerde okullarından uzakta çok küçük yaşlarda yaşamın içinden koparılıp kendi gibi olan çocuklarla bir arada eğitim alıyorlar. Tamamen toplumdan izole olmuş şekilde yetişkin olarak geri dönüyorlar. Bugün özellikle sağırlar yaşam içinde entegre olmayan ve kendi içlerinde bir yaşama mahkum edilmiş olarak hayatlarına devam ediyorlar.
Engelliler muhtaç ve yük olarak görülüyor
Ortopedik engellilere gelince, özellikle erişilebilir olmayan binalar yollar, okullar, rampası bulunmayan caddeler ve onları almayan taşıtlar, "senin ne işin var dışarıda" diyen çevredeki sosyal baskı, okullarda olmayan asansörler gibi imkansızlıklar sebebiyle ve hali hazırda bir 4 yıl daha ertelenmiş bir erişilebilirlik sorunuyla okullara gitmeye çalışıyorlar. Şimdi zaman zaman haberlerde görüyoruz, muhtemel bu eğitim döneminde de göreceğiz, çocuğunu sırtlamış bir ebeveyn ya da sınava yetişemeyen bir genci sırtlamış kahraman insanlar. İşte bizim engelli kültürümüz bu. Bizim engelli kültürümüz engelliliği muhtaç aciz ve yük gören bir engelli kültürü. Oysa ki bu manzaralarda bizim sorgulamamız gereken orada kahramanlık destanları yapmak değil. İyilik ve dayanışma elbette olmalı. Ama bizim burada yapmamız gereken sorgulama neden o çocukların ebeveynlerin ya da başka insanların sırtlarında olduğu. Neden o insanların toplumda yaşama ve erişilebilir haklarının olmadığı, neden bu hayatın ertelendiği, neden bu insanların yaşamlarının yarım kalan hikayeler olarak kalmasına göz yumulduğu. Bütün bu yapılan desteklerin muhakkak bir lütuf olarak verildiği...
Öğrenciler müdürlerin insafına kalmış durumda
Diğer grup nöro çeşitli gruplar. Özellikle burada çok büyük farklı sıkıntılar var. Down sendromu, otistikler ve birçok genç ve çocuk. Burada da çok farklı sıkıntılar yaşıyoruz. Özellikle kaynaştırma eğitimi adı altında yapılan eğitimler ve yasal olan haklar, müdürlerin, öğretmenlerin ve ebeveynlerin insafına kalmış durumda. Aileler kreşlerden itibaren okul okul dolaşıyorlar. Her okuldan aldıkları cevap "biz böyle çocukları almıyoruz" şeklinde. Hangi hakla almıyorsunuz? Bunu soran bir mekanizma olmadığı zaman çocukları almıyorlar.
RAM kısmı ayrı bir işkence. Özellikle otistik çocukların kendi öznel koşulları da göz önünde bulundurulduğunda bu raporların alınması da onlar için bir iskence. Raporları aldıktan sonra verilen ödemeler, özellikle bu çocuklar için aslında otizmin tam anlamıyla bir tıbbi model olarak hastalık şeklinde tanımlandığı ve eğitimin de tedavi yöntemi olarak sunulduğu bu kültür içinde bu çocuklarımız sadece ve sadece ayda 12 saat destek alıyorlar.
Bu kritik ve desteklerin hayati önem taşıdığı dönemde verilen ödemeler haftalık gideri dahi karşılayamayacak komik düzeylerde kalıyor. Bugün otistik bir çocuğun hak ettiği desteği alabilmesi 15-20 bin, bazı özel merkezlerde çok daha yüksek rakamlara çıkıyor. Eğitim engelliler için günümüzde tam anlamıyla bir hak gaspı. Biz HDP olarak özellikle tam da şu günlerde milyonlarca engelli çocuğun, gencin ve annesinin ruhuna çöken hayal kırıklığının ve yalnızlıklarının hissedildiği kalp, onların gözündeki hüznü gören göz, eşit yurttaş olarak en doğal haklarının gaspına karşı dur demeye ve söz olmaya devam edeceğiz.
9 Eylül 2022