Ertan: Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçeler tercih değil gereklilik

Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, TBMM bütçe görüşmeleri üzerinde söz aldı ve şu ifadeleri kullandı: 

Genel Kurul’da bütçe üzerine konuşan tek kadın olarak çıkmış oldum kürsüye ne yazık ki. Çok yoğun bir mesai yaparak geçirdiğimiz komisyon aşamasından sonra Genel Kurul’da 2018 yılı bütçe kanunu görüşmelerine başladık. Meclise sunulduğu ilk günden beri halktan toplanan vergilerin nasıl kullanılacağına ilişkin hükümet planının, toplumda hayal kırıklığı içerisinde büyük itirazlara yol açtığını gördük.

Komisyon süresince bu temel kaygıları hükümete hatırlattık ancak tasarı değişmeden Genel Kurul’a gelmiş bulunuyor. Burada belirtmek gerekir ki, bütçe rakamlardan, gelir gider tablosundan ve Sayıştay bulgularından ibaret bir belge değildir. Bütçenin yönetim anlayışıyla yakından alakası vardır. Harcama kalemleri ve yatırımlar ayrı ayrı nasıl bir yönetim benimsediğinizi anlatır.

Bütçe bir ahlak belgesidir

Bütçe bir vizyondur, vaattir, bir yönüyle toplumsal beklentinin karşılanma görüntüsüdür, gelecek yatırımıdır. Bu çerçeveden bakıldığında sözdür ve bir ahlak belgesidir. Milyonlarca insanın işsiz olduğu, çalışanların ne yaparsa yapsın hangi tasarrufta bulunursa bulunsun bir türlü rahata eremediği, sürekli gelecek kaygısı yaşadığı, eğitim ve sağlığa erişimde her bireyin şikâyetçi olduğu bir ülkede yönetimin bu temel sorunlara çözüm arayışında bile olmayışı bütçenin rakamlarındaki görüntüden anlaşılıyor.

Toplumun kutuplaştırıldığı, nefret söylemlerinin arttığı, sürekli düşmanlaştıran, ötekileştiren politikalara engel olma çabası dahi yok bu bütçede.

2018 bütçesi gelecek uzun yılları ipotek altına alıyor

Halk; bütçeyi yönetenlerin günlük hayatta karşılaştığı dertlere derman olması beklentisi içerisindedir. Huzurlu ve adil bir yaşam, emeğinin sömürülmediği bir ülke kısaca en iyi şekilde yönetilme arzusu ve beklentisi, diyebiliriz. Ama bu beklenti bu bütçede olmadığı gibi gelecek uzun yılları da ipotek altına alan bir bütçe ile karşı karşıyayız.

İşsizliğin azaltılması, yoksulluğun bitirilmesi temel bir sorun olarak görülmüyor. Bu kaygıların olmadığını, eğitim ve sağlığa ayrılan yatırımların kalkınmaya olanak sağlamadığını görüyoruz. Bu bütçenin barışçıl bir yaşam arzulamadığını tam aksine bir savaş bütçesi olduğunu görüyoruz.

Şu soruyu sorarak başlayalım: 2018 bütçesi kimin bütçesidir? Anayasa’nın 6. Maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” der. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz, der. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz der.

Bütçe üzerinde parlamentoda halk adına hareket eden halkın temsilcilerinin yetkisi o denli mutlaktır ki, bütçe oluşumu ve karara bağlanması üzerinde ne cumhurbaşkanının ne kabine üyelerinin ne de bürokrasinin söz hakkı vardır. Daha doğrusu vardı ancak 16 Nisan referandumu bu mutlak yetkiyi meclisten ve halktan almış ve partili cumhurbaşkanının insafına bırakmıştır.

2018 bütçesi Rıza Zarrab’ların bütçesidir

Eğer hala Ortaçağ’ın derebeylik yönetim sistemine geçmediysek unutulmamalıdır ki mülkün sahibi halktır, tüm siyasiler ve yöneticiler ise ancak belirli süre ile yönetimi elinde tutan emanetçilerdir. Bu anlamda devlet bütçesinin halkın bütçesi olması; halkın tüm kesimlerinin eşit şekilde yararlanabildiği bir bütçe olması gerekir. Ancak bu bütçe AKP’nin, yandaş şirketlerinin, adını bilmediğimiz nice Rıza Zarrab’ların bütçesidir.
Bu bütçede yoksulluk vardır, zam vardır, vergi adaletsizliği, gelir dağılımında adaletsizlik vardır. Yoksuldan çok, zenginden az vergi alma anlayışı vardır. Eğitim adı altında çocuklarımızın geleceksizliği vardır, şehir hastaneleri adı altında sağlığın piyasalaştırılması vardır, kamu özel işbirliği adı altında yapılan kamu harcamalarıyla halkın parasının çarçur edilmesi, kamu yatırımı adı altında AKP’nin seçim hazırlıkları vardır.

2017 yılında OHAL şartlarında başkanlık referandumu yapıldı ve ekonomik göstergeler de ortadadır ki bütçe 2017 yılında devasa bir açık vermiş ve hükümet borç üstüne borç almıştır. Bu, hükümetin iktidardaki siyasi parti lehine propaganda aracı olarak halkın vergilerini kullandığını, kafasına göre harcama yapmış olduğunu göstermektedir. Görülüyor ki, referandumun OHAL altında yapılması çok ciddi demokrasi hatası olduğu kadar, iktidar partisi lehine propaganda aracı olarak bütçenin kullanılması da ikinci vahim demokrasi hatasıdır. Böyle bir yönetim anlayışı ve uygulamasından demokrasi çıkmayacağı açıktır.

Mesele kaynak yetersizliği değil kaynakların dağılımıdır

Maalesef mevcut seçim yasası toplumun parlamentoda nitelikli temsilinin önünde ciddi bir engeldir. Yasama faaliyetlerindeki tüm geçmiş pratikler bizlere göstermektedir ki AKP’nin parlamentodaki çoğunluğu ile yukarıdan gelen hemen her emrin yasalaştırılarak geçirilmesi nedeniyle, bütçe üzerindeki müzakere ve kararlarda halkın görüşleri yansımıyor, bu sebeple gerek harcamaların dağılımında gerek vergilerin toplumsal dağılımında adalet sağlanmamaktadır.

Mesele ülkenin ekonomik durumu ve buna bağlı olarak kaynak yetersizliği ile ilgili değildir. Hepimiz biliyoruz ki siyasi kaygılardan uzaklaşıp mali disipline dönüldüğünde mevcut ekonomik göstergeler olumluya gidecektir. Burada esas konu var olan kaynakların dağılım yanlışlığı, yani adaletsizlikle ilgilidir.

Bu hükümet bütçe yasasını parlamentoda çoğunluk tahakkümüyle onaylatıp Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra bu adaletsiz politikaları izlemekte beis görmemektedir.

Refah büyümesi değil, servet büyümesi

Dünya ekonomisinin genel olumlu durumu ve gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan büyüme ivmesi Türkiye’ye de yansımış ve sene başında öngörülenin üzerinde büyüme gerçekleşmiştir. Bu büyümede holdingler kar rekorları kırarlar ancak işçilere maaşlarını dahi ödemezler. Ancak 2017 büyümesi toplumsal refah büyümesi değil, sermaye sahiplerinin servetlerinin büyümesidir. Bu büyümede holdingler kar rekorları kırarlar ancak işçilerine maaşlarını dahi ödemezler, Bakanlar Kurulu eliyle grev yapmalarına yasak koydurturlar.

Sorun büyüme değil, işsizliğin artmasıdır. Büyüme rakamlarına; istihdam seferberliğine rağmen işsizlik azalmıyor da aksine sömürü ilişkilerini derinleştiren yarı zamanlı, düşük ücretli ve çırak, stajyer istihdamında artışlar oluyor? Bu soruların cevabı yok! Keza gelir bölüşümü adaletsizliği böyle bir ekonomik büyüme ile azalmıyor daha da artıyor, yoksulluk daha da büyüyor. Buna karşılık bankaların ve büyük sermaye gruplarının ve büyük inşaat firmalarının kârları adeta patlıyor. 

Ülkelerin bütçeleri sadece o yıl yapılacak harcamaları değil, gelirlerin kaynağı ve giderlerin adresleri itibariyle, yöneticilerin hangi sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini gösteren, en somut ekonomik ve siyasal metinleridir. Bu anlamda iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’nin, bu toplumun bütçelerini hazırlayan AKP hükümeti 2018 yılı için de temsil ettiği sınıfsal kesimi değiştirmemiştir.

2018 bütçesi, yüksek maliyetli borçlanmaların, yerli ve yabancı sermayeye daha fazla kaynak transferlerinin, askeri ve güvenlik harcamalarının merkezinde olduğu, faize ve hazine garantili projelere milyar liraların verildiği bir bütçe olarak dikkat çekmektedir.

Bütçe hakkı ortadan kalkacak

“İstihdamsız büyüme stratejisi” izleyen Türkiye’de çok dar bir kesim gelirini devasa şekilde arttırmaktadır. Bu şartlar ve gerçeklikler altında bütçeyi konuşuyoruz. 

TBMM’nin bütçe hakkı demokrasimizin vazgeçilmez öneme sahip temellerinden birini oluşturmaktadır. TBMM’nin bütçe hakkı Anayasada ve yasalarda düzenlenmiştir. Ancak geçtiğimiz günlerde kabul edilen torba yasayla bütçe hakkı gasp edilmiş olup bu hak 2019’tan itibaren yeni başkanlık rejimi altında bütünüyle ortadan kaldırılacaktır. 

2018 bütçesi “savaş bütçesi”dir

762 milyar 753 milyon TL olarak açıklanan 2018 yılı bütçesinde bütçeden en çok payın ayrıldığı söylenen eğitimde yani MEB bütçesinde bütçenin %80’i personel ve sosyal güvenlik primi giderleridir. Yatırımlar ise %10 dahi olamamaktadır. Sağlık bütçesinin önemli bir bölümünü ilaç tekellerine yapılacak ödemeler, özel sağlık kuruluşlarından yapılan ‘hizmet satın alma’ uygulamaları ve tedavi hizmetlerine gidecektir.
Geçmiş yıllardaki bütçelerde yer almayan, ilk kez 2018 bütçe kalemleri içinde gösterilen ve Kamu Özel işbirliği çerçevesinde yapılan köprü, tünel, otoyol ve şehir hastaneleri ile ilgili olarak hükümetin öngördüğü ve ‘garanti ödemesi’ olarak bilinen taahhüt miktarı şimdilik 6 milyar TL olarak belirlenmiştir. Bütçe artış oranları açısından ise örneğin MEB bütçesinde yüzde 8.80’lik bir artış görülmekteyken; savunma ve güvenlik harcamalarında %40’ın üzerinde bir artış vardır. Bu açıdan bakıldığında, 2018 bütçesi “savaş bütçesi”dir.

Halkına vergi yükleyen devletler arasında dünya lideriyiz

Silahlanmaya yapılacak harcamalar Türkiye toplumunun yoksullarından toplanacaktır. Çünkü 2018 bütçesinin gelirlerinde dolaylı vergilerin oranı %66’dır. Bu haliyle para bulamadıkça halkına vergi yükleyen devletler arasında dünya lideriyiz.

2018 bütçesinin istihdama yeterli kaynak ayırmak, sürekli artan dolaylı vergileri azaltmak, temel tüketim mallarından alınan KDV’yi sıfırlamak ücretli emekçilerin temel ihtiyaçlarını karşılayacak ücret politikaları uygulamak gibi bir derdi yoktur.

Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeler gereği eşitlik ilkesine bağlı kalması zorunludur

Bir diğer husus 2018 yılı bütçesi de hazırlanan tüm raporlara, ilân edilen tüm eylem planlarına rağmen önceki yılların bütçeleri gibi yine Toplumsal Cinsiyet Duyarlı Bütçe (TCBD) değildir. Çünkü hükümetin böyle bir hedefi de yoktur. Bunu Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun 2014 yılında kabul ettiği raporda yer alan önerilerin hala gerçekleşmemesinden anlıyoruz. KEFEK 2013’te bir alt komisyon kurarak toplumsal cinsiyet duyarlı bütçe nasıl olmalı üzerine epey emek harcamış ve bir rapor üretmiştir.

Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe hayalinden eser yok

O gün çalışan üyelerin bir kısmı bugün hala bu parlamentoda yer alıyor. Ben gerçekten merak ediyorum. Emek harcayarak ürettiğiniz bu çalışma neden hala tamamlanmamaktadır? Bana göre millet iradesini temsilini kullanan her bir milletvekilinin bu yaklaşımda olmayan bütçeyi temelinden eleştirmesi gerekirdi. O rapor hazırlanırken sadece günün gereğini mi yerine getirdiniz? Değişen nedir? O günkü çalışmaya göre tahmin edilen şey 2014-2018 yılları arasında artık bütçenin kalem kalem toplumsal cinsiyet duyarlılığı görülecek biçimde hazırlanacak olmasıydı. Ama şu an bu hayalden eser yok. 

Bırakın bu görüntüyü yerel yönetimlerde Toplumsal Cinsiyet Duyarlı Bütçe çalışmalarını yönetim anlayışlarında içselleştirmiş olan yapılar ortadan kaldırıldığında dahi kimseden ses çıkmadı. Örneğin Diyarbakır, Mardin ve Van belediyelerine atanan kayyumlar hasmane bir tutumla ilk başta toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmaya yönelik politika üreten, bütçelerini adalet ve eşitlik sistemi üzerine kurmaya çalışan tüm çalışmaları sonlandırdı, kadın birimlerini kapattı ve hatta Kadın Politikaları Daire Başkanlıklarının ismine dahi tahammül edemedi.

Toplumsal cinsiyet duyarlı bütçeler tercih değil gereklilik

Bu noktada vurgulamak gerekir ki; bundan sonraki bütçelerin toplumsal cinsiyet duyarlı hazırlanması tercih değil bir gerekliliktir. Çünkü bilindiği üzere Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne taraftır. Sözleşmenin yüklediği yükümlülük gereği bütçe politikalarının CEDAW ilkelerine özellikle 3. Maddesinde yer alan eşitlik ilkesine bağlı kalması zorunludur.

Yine anımsatmakta fayda var. CEDAW’dan önce Anayasanın 10. Maddesi’nin 2. fıkrası sebebiyle de bu zorunluluk var, der ki: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

Bütçede cinsiyete dayalı eşitsizlikler göz ardı ediliyor

Şunu özellikle belirtmek gerekir ki, Toplumsal Cinsiyet Duyarlı Bütçe yapmak demek bütçede kadınlara özel harcama kalemleri oluşturmak demek değildir. Bütçedeki cinsiyet eşitsizliğini kaldırmak ve bu duyarlılığı bütçenin ruhuna işleyebilmek gerekmektedir.

Ancak 2018 yılı bütçesi de önceki yıllar gibi toplumu oluşturan kadınların, erkeklerin ve çocukların harcamalardan ne düzeyde faydalandıklarını, aralarında ne gibi eşitsizlikler olduğunu değerlendirmeden hazırlanmıştır.

Her ne kadar bütçe hazırlayıcıları bütçenin cinsiyet açısından tarafsız olduğunu, tüm toplumun aynı şekilde yararlandığını iddia etseler de cinsiyete dayalı eşitsizlikler göz ardı edilmektedir. Kadın, erkek ve çocukların ekonomik kaynaklara, ekonomik kullanım gücüne, istihdam destek imkânlarına, kooperatiflere, iktidar hakkına, tasvip ve tanınma, sağlık imkânlarına, bilgi edinme hakkına ve kendini ifade etme imkânına eşit oranda sahip olmaları için bütçenin önüne hangi hedefleri koyduğunun bütçe incelendiğinde anlaşılması gerekir.

Cinsiyet eşitliğini güçlendirmek için değil silah almak için bütçe ayrılıyor

Bu bütçede özellikle yoksul kadınların önceliklerine göre düzenlenen ve onların yüklerini hafifletmeyi hedefleyen kamu hizmetlerine yeterli kaynak ayrılmamaktadır. 

Kadınların ev işine harcadıkları zamanı azaltarak bakım emeğini toplumsallaştıracak ve böylece toplumsal cinsiyet eşitliğini güçlendirecek mahalle kreşleri gibi harcamalar yapmak, kadınların hasta bakımına harcadığı süreyi ve emeği azaltacak sağlık hizmetlerine, engelli ve yaşlı bakım hizmetlerine bütçe ayırmak yerine silaha, savunmaya, savaşa kaynak aktarılmıştır.

Eğitime, sığınaklara, iş ve barınma sorunlarına harcanacak bütçe yıllarca askerî harcamalara ayrılmıştır. Kreş ya da oyun odası açılması sadece çocuğun bu alanda geçirdiği zaman boyunca kadının sırtından yükü almaz, aynı zamanda çocuğun temiz biçimde eve dönmesini de sağlayarak kadının bakım emeğini azaltır, kadınların iş yaşamına katılımını artırır. Bakım hizmetlerinin kamulaşmasının, kadınların ve erkeklerin kendilerine ayırdıkları zamanı eşitlemek adına önemi çok büyüktür. Türkiye’de çalışma saatleri çok uzundur. Bu noktada tüm çalışanların çalışma saatlerinin azaltılması, kadınların ev emeği yükünün azaltılması için bakım hizmetlerinin kamulaştırılması, bakım hizmetleri için bütçe ayrılması gerekiyor.

Toplumun en öncelikli sorunu gelirin eşit şekilde dağıtılmasıdır

Türkiye’de 20 Temmuz 2016’dann bu yana devam eden OHAL rejimi vardır ve bizlerden merkezi yönetim bütçesini bu şartlarda hazırlamamız istenmektedir. OHAL rejiminde yurttaşların yaşamları, özgürlükleri ve eşit koşullarda hayatlarını idame ettirmeleri tehdit ve risk altındadır. Bu bütçe bu sorunları çözememekte aksine savunma harcamalarına ayrılan pay ile riskleri arttırmaktadır. Bütçe yoksulluğu ve işsizliği azaltamayacaktır. Dolayısıyla yoksulların gıda, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçları da tam anlamıyla bu bütçeyle giderilemeyecektir. 2018 bütçesi gelir dağılımında iyileştirme sağlamayacaktır. Bunu refah endeksinde 78’inci olan Türkiye’nin dolar milyarderleri listesinde 12’nci olmasından anlıyoruz. Türkiye toplumunun daha fazla ayrıştırıcı siyasete, daha fazla cezaevine ihtiyacı yoktur. Bu toplumun en öncelikli sorunu gelirin eşit şekilde dağıtılmasıdır. Bu da bu hükümetin elinde olan bir tercihtir. Ya bu ülkenin emekçi sınıflarının yanında olacaksınız ya da karşı tarafta yer alacaksınız.

11 Aralık 2017