Figen Yüksekdağın tutuklu olduğu davanın duruşmasında yaptığı savunma

Figen Yüksekdağ'ın tutuklu olduğu davanın duruşmasında yaptığı savunma:

Değerli partimi, eş genel başkanımı değerli avukatları selamlıyorum.

Bahse konu klasörlerin içeriğini göremediğim için iddianamenin birleştirilip birleştirilmediğini göremiyorum. Dosyanın geneli fezlekelerin ayrıntısını göremedim. Bundan sonraki süreçte tek tek fezlekelerin içeriğine dair kapsamlı bir savunma yapmayı öngörüyordum. Ama şu an bu şansa sahip değilim. Davanın gidişatı ve usulü hakkında değerlendirmeler yapacağım.

Bizlere karşı suç işleniyor

Bugün yanılmıyorsam devam eden davamın 5. duruşması. 1,5 yıldır tutuklu yargılanıyorum. Vekilliğim düşürüldü ve kesilmiş hapis cezaları devriye konuldu bu benimle sınırlı bir yaklaşım değil. Partimden tutuklanan 5 bine yakın arkadaşım aynı manzarayı yaşıyor ben hala somut bir suç isnadı olmaksızın tutuklu yargılanmaya devam ediyorum. Bir siyasetçi olarak görevimi yapmaktan alıkonuluyorum. Bizler suç işlediğimiz isnadı ile başka bir hak ihlali ile karşı karşıya kalıyoruz, bizlere karşı suç işleniyor.

Bizler bu kritik süreçte görevimizi yapmaktan alıkonuluyoruz

Türkiye kritik bir aşamaya geldi, bir baskın seçim kararı alındı. Ülkemiz çok hayati bir dönemden geçiyor iktidar ehliyetini eline almış olanlar bir beka sorunundan bahsediyor ya bu demokratik siyasetin varlığı seviyesinde yaşanıyor. Bizler bu kritik süreçte görevimizi yapmaktan alıkonuluyoruz.

HDP’nin milletvekilleri, cumhurbaşkanı adayımız Demirtaş, bu zamana kadar sadece siyaset yaptığımız için yargılandık. Siyasetteki görevimizden alıkonulmamız bütün bir seçmen kitlesine karşı, siyaset kurumuna karşı işlenmiş bir suçtur. Yargıyı kendi güdümü altına aldığına dair somut örneklerini gördüğümüz iktidardır bu suçun birinci müsebbibi. Seçmene karşı suç işleyen merci siyasi iktidardır. Ama bu suçun parçası olan merciler de var. Yargı kurumu da bunlardan birisidir. Yargı kurumu haksız tutuklulukları sürdürerek siyasi erk tarafından işlenen suçun payandası haline dönüştürülmeye çalışılıyor.

Türkiye kayışı kopmuş bir kriz içinden çıkmaya çalışıyor

Siyasi iktidar suç işleyebilir ama yargı kurumu içinde tek bir ölçünün, evrensel ölçünün hukuk kurallarının geçerli olması gerekir. Bizi neyle yargıladılar bugüne kadar, kamu düzenini bozmakla. Ama siyasi iktidar bugün kamunun en temel mekanizmalarına müdahale ederek kamu düzenini bozmuştur. Bu toplumun kayışını koparmıştır. Bugün Türkiye kayışı kopmuş bir kriz içinden çıkmaya çalışıyor. Acaba çıkabilecek miyiz? Temel kurumlar bu kadar tahrip edildikten sonra baskın seçim kararı almak, panik seçim kararı almak toplumu bu krizden kurtarmaya yeter mi? Yetmeyeceği çok açık. Biz bu ülke seçime giderken mahkeme salonlarında yargılanıyoruz. Sözde özgür seçim. Nasıl özgür? OHAL koşullarında seçime gidiyoruz.

Türkiye toplumunun seçme hakkı ortadan kaldırılıyor

Bu kadar olağan bir fonksiyonun OHAL şartlarında gerçekleştirilmesi o seçimin özgür ve meşru olduğu gerçeğini tartışılır hale getirir. Siyasi tercihi yapacak bu toplum, seçmenler, kadınlar, gençler sandıkta meşru bir biçimde tercihini yapacak. Seçimlerin gerçekleştirildiği böyle bir atmosferde Türkiye toplumunun seçme hakkı ortadan kaldırılıyor, seçenekleri devre dışı bırakılıyor. HDP’nin milletvekilleri, DBP’nin belediye eşbaşkanları hapiste, halkın seçme ve seçilme hürriyetinin dört duvara hapsedildiği koşullarda nasıl özgür seçim geçekleştirilebilir.

Siyasi iktidar kamusal gelişmenin önünde bir engele dönüşmüştür

Bizler bu mahkeme salonlarında yargılanmaya devam ettiğimiz müddetçe, bizlere esaret politikası uygulandığı müddetçe Türkiye toplumu kendisine dayatılan esareti aşamayacaktır. Bugün siyasi iktidar bir gün uyandığında KHK çıkartabiliyor, kanunları 10 dakikada değiştirebiliyor, baskın seçim kararı alabiliyor, kamu düzeni bir günde ayaklar altına alınıyor. Siyasi iktidara sorsanız parmağını tıklatsa Türkiye’yi başka bir atmosfere ulaştırır, isterse Londra’yı Türkiye’nin başkenti yapar ama aynı siyasi iktidar toplumun en temel hakkını güvence altına almıyor. Siyasi iktidar kamusal gelişmenin önünde bir engele dönüşmüştür.

Biz kamu düzenini bozmakla yargılanıyoruz ama bizim savunduğumuz değerler dört bir yandan yankılanıyor. HDP 6 milyondan fazla yurttaşın iradesi, dört bir yanda. Bu sesi susturamıyorlar. Bizi sözde siyasetin dışına ittiler.

Bizden korkuyorsunuz biliyoruz

Bugün 1,5 yıldır hapishanede olan değerli yoldaşlarımızdan birisi cumhurbaşkanı adayımız. Demirtaş yine siyasetin merkezindedir, bu halkın temsilcisidir. Bizimle korktuğunuz o gerçek arasına sadece bir duvar çekeceksiniz, başka bir şey yapamayacaksınız. Bizden korkuyorsunuz biliyoruz.

Bir bakmışsınız Demirtaş cumhurbaşkanı olacak

Biz yine esaret altında tutulamayacağız. Biz her zaman görev bilinci ile hareket ettik. Görev görevdir. Halk verdi halk alır. Bu yıkıcı iktidar bizleri hapsedebileceğini düşünüyorsa, tasfiye edebileceğini düşünüyorsa bizim görevimiz bunun aksini ispat etmektir. Bunu yaptık. 5,5 yıl geçse de başaramayacaksınız. Tasfiye etmeye çalıştığınız Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olacak, bir bakmışsınız 2. tura çıkacak, bir bakmışsınız kabusunuz gerçek olmuş cumhurbaşkanı olacak.

Milyonlar Demirtaş kılığında yine karşınızda

Tüm arkadaşlarımız sizin karşınızda gerçeği haykırmaya devam edecek. Biz gerçeğin aynasıyız. İster duruşma salonundan olsun ister seçim meydanlarında ister hapishanelerde olsun. Bizim sesimiz Amed’de, Mardin’de, Van’da, İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da yankılanıyor. Bu sesi kısamazsınız. Bu sesi kısamazsınız. Bir kişinin sesini kısabilirsiniz ama milyonların sesini kısamazsınız. Milyonlar Demirtaş kılığında yine karşınızda.

Bu siyasi iktidar kamu düzeni ile oynamaktan yargıya müdahale etmekten vazgeçmeli. Asıl kendi gerçeği ile yüzleşip bu gerçekten özeleştirel sonuçlar çıkarmalı, ülkemiz için ortak çıkar ne ise onu yapmalı.

Tutuklanırsak çökeriz zannediyorlardı ama çökmedik

Biz hiçbir zaman umudumuzu kaybetmedik, masaları devirmedik. Biz en kötü zamanlarda bile umudumuzu kaybetmedik. Benim içeride olmamın bir külfeti yok üzerimde. Onlar tutuklanırsak çökeriz zannediyorlardı ama çökmedik, dimdik ayaktayız. Biz kendi gövdemizi taşımıyoruz, biz bu halkın iradesini taşıyoruz. Ama bu siyasi iktidar öfke, kibir ve cezalandırma saplantısından vazgeçmeli. Bu saplantının ülkeyi ne hale getirdiği ortada. Dış politikada olur olmaz yollara sapıp Türkiye’yi çok ciddi çatışmalarla karşı karşıya getirmeye sürükledi. İçeride kadınlarla gençlerle kavgalı, o parti ile bu parti ile kavgalı. Kendisinden olmayanlara her türlü kötü kelimeyi alt alta diziyor. Bunun ömrü tükeniştir.

Siyasi iktidar kendisini çürütürken Türkiye toplumunu çürütmeye hakkı yok

Siyasi iktidar kendisini çürütürken Türkiye toplumunu da çürütmeye hakkı yok. Bizler haklarımızın bilinci ile hareket edeceğiz. Bizim mutlak doğrultumuz ortak yararları gözetmektir. Barış ve demokrasinin yararını gözetmektir. İster içeride ister dışarıda olalım her durumda mücadelemiz devam edecek.

Bu siyasi iktidar bu ülkedeki güzel şeylerden mutlu olmuyor

11 vekilimizin vekilliği düşürüldü, halka diyorlar ki, “4 yılda 3 seçim yapıyoruz ama bu seçim özgür”. Artık inanırsanız. Sandığa gidip oy verebilirsiniz, seçtiklerinizi ben tanımayabilirim. Bir taraftan “özgür ve demokratik ortamda seçim gerçekleşti” diyor, bir yandan da “ben Anayasa’yı da ihlal ederek senin seçtiğin vekili de belediye başkanını da düşürürüm” diyor. Bu koşullarda halkın siyasete güveninin kalması mümkün mü? Toplum sandığa gitmesin diye elinden geleni yapıyor. Niyetleri çok net; “sadece bana mecbur olsunlar. Benim bütün dayatmalarıma mecbur olsunlar” diyor. Bu halkın özgür seçim yapmasını istemiyor ki. Eğer özgür seçim yapmasını isteseydi, her vatansever gibi; vatanseverlik nedir ülkende, bir demokrasi geliştirdiğinde mutlu oluyorsan, bunu sen yaratırsan gerçek vatanseversin. Ama bu siyasi iktidar bu ülkedeki güzel şeylerden mutlu olmuyor. 7 Haziran’dan sonra yüzde 40’lara düştüğünde Türkiye tarihinde en renkli zamanlardı. Bu güzelliği hazmedemedi. Nedeni çok açık; tek başına iktidarlığı elde edemedi. Ve bizi AKP’yi düşüren düşman olarak mimledi, bizi cezalandırmanın peşine düştü. 7 Haziran’dan beri HDP’ye yönelik sürek avı düzenleniyor.

Cumhurbaşkanı adaylarından biri hapiste, dünyada örneği yok

Siyasi iktidar biliyor ki Türkiye’de baskının yaşanmadığı bir seçim ortamı gerçekleşirse HDP ve diğer partiler herkesin ortak değerlerini büyüterek kazanacak. Demokratik bir ortam olursa hep birlikte kazanacağız. Bunun için tarihte örneği olmayan bir biçimde bu ülkenin cumhurbaşkanı adaylarından birisi hapishanede tutuluyor.

Bakın ben hiçbir mahkemeden tahliye talep etmedim ama bir yargı organının, siyasi erkin şu manzaraya bakması lazım. Bu ülkede çok büyük bir yamukluk, çarpıklık yok mu? “Türkiye’de bir sistem değişikliği yapıyoruz” diyeceksiniz, 2 seçimi aynı anda yapacaksınız ve bu sandıkların kurulduğu dönemde demokratik kriterleri elinizin tersi ile iteceksiniz. 6 tane cumhurbaşkanı adayı var. Hepsi kendi mitingini seçim çalışmasını yapabilecek ama tek bir aday bu seçimlere hapiste girecek. Bunun dünyada örneği var mı? Türkiye niye hilkat garibesi gibi örneklerle yüz yüze bırakılıyor.

Kendim için tahliye istemiyorum ama Demirtaş için tahliye istiyorum

Seçim sürecini yöneten YSK başta olmak üzere Demirtaş’ın ve bizlerin yargılandığı mahkemeler; ben bugün kendim için tahliye istemiyorum ama Demirtaş için tahliye istiyorum. Demirtaş’ın özgür bir seçim çalışması yapması gerekir. Demirtaş da bunu kendisi için istemez. Halka borcu gereği, sorumluluğu gereği çıkıp özgür şartlarda seçim çalışması yürütmelidir. 80 milyon Türkiye yoldaşına, 50 milyon seçmene hakarettir bu.

“Ben onu tahliye etmeyeceğim, özgür seçim çalışması yürütmesin” diyeceksiniz. Bu tanımlanamaz bir durumdur. Bu seçim sürecinde yargılamalar sürecindeki haksızlık ve adaletsizliklerin demokratik bir halk müdahalesi ile düzeltebilmesinin olanakları vardır. Bunun iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Bu zamana kadar yargılandığımız hiçbir şey başımızı yere eğecek şeyler değildir

Her seçim bizim için Türkiye’nin daha çok kazanabilmesi için bir fırsattır. Seçime 1 ay kala en son olması gereken şey seçmenin tercihi olan, yurttaşın seçimi olan siyasetçilerin mahkeme salonlarında yargılanmasıdır. Sadece siyasetçilerin değil akademisyenlerin, gazetecilerin, söz söyleme hakkını kullanan hiçbir insanın hapsedilmemesi gerekir. Ben umudumu koruyorum, halklarımıza güvenimi koruyorum. HDP’nin programına inanıyorum. Bu zamana kadar yargılandığımız hiçbir şey başımızı yere eğecek şeyler değildir. Sorulan sorular karşısında “acaba” demedik, o kadar sözlerimize inanıyorduk. Bugün de bu güvenle konuşuyoruz. Bundan sonra da bu umut ve güvenle hareket edeceğiz.

Haksız yargılamalar Türkiye’nin geleceğini tutsak ediyor

Bir memlekette siyasetçi tutsaksa seçimler özgür olamaz. Fikirler tutsaksa o ülkenin geleceği özgür olamaz. Akademisyenler tutsaksa o ülkenin vicdanı özgür olamaz. Bu haksız yargılamalar Türkiye’nin geleceğini tutsak ediyor.

Asıl tutsak olan biz değiliz bu siyasi iktidarın kendisidir

Sanıyorlardı ki bizleri hapsedince bütün sorunları çözebilirler. Oysa görüldü ki asıl tutsak olan biz değiliz bu siyasi iktidarın kendisidir. Asıl tutsaklık bu mahkeme salonlarında değil Saray’da yaşanıyor. Kendi kibirlerine öfkelerine tutsak olanlar bu tutsaklığın bedelini tüm Türkiye halklarına ödetmeye çalışıyor.

Bizler dört duvar arasına konulduğumuz için panik içinde değiliz, geleceğe güvenle bakıyoruz ama kibirlerine tutsak olanlar geleceğe umutla bakamıyor. Bedenimiz tutsak olsa da bilincimiz de, irademiz de sokakta seçim meydanlarında mücadele meydanlarında. O seçim meydanlarında da bizim özgürlüğümüz kendisini gösterecek.

24 Haziran da HDP bu ülkenin geleceğine mührünü basacak.

HDP beş binin üzerinde tutsağına rağmen, seçilmişlerinin siyasi baskı altında olmasına rağmen, seçilmişleri esaret altında olmasına rağmen nasıl direndi ise 24 Haziran’da da varlığını en güçlü şekilde ortaya koyacak. 24 Haziran da HDP bu ülkenin geleceğine yine mührünü basacak.

HDP 24 Haziran’da kilit partidir. “Bu kilidi berhava etmeyin” dedik. “Kilidi iyi kullanmayı başarabilirsiniz bir toplumun aydınlık geleceğine geniş bir kapı açabilirsiniz” dedik ama siyasi iktidar kendisini hem kapı hem kilit hem yol sandı. Bu ülkenin geleceğine inanan tüm halkları olarak kendi kilidimizi elimize alacağız. Kendi kapımızı kendimiz açacağız.

Barajı antika müzesine koyma görevi yine bize düştü

Ben eş genel başkan olarak mahkeme salonunda yargılanıyorsam benim partimin özgür seçim çalışması yürütmesi nasıl düşünülür. Ben tüm partili arkadaşlarımın önünde saygı ile eğiliyorum. Çok iyi bir yere geldiler ve daha da iyi bir yere gelecekler. Biz bir seçim toplantısı bile yapamaz durumda iken, bu kadar ağır şartlar içerisinde çalışma yürütmeyi başaran bir siyasi irade mutlaka kazanacaktır. Denemedikleri bir şey kalmadı. Barajı denediler tutmadı, Türkiye demokrasisi için barajı antika müzesine koyma görevi yine bize düştü, o barajın Türkiye toplumunun önüne çıkacak yüzü olmayacak. Hala o barajı sadece HDP için tutuyorlar ama biz yine yerle bir edeceğiz. Buna da herkes emin olsun.

Yargı süreçlerindeki pazarlıkları biliyoruz

Adaletsizlik uçurumu gittikçe derinleşmiştir. Yargı kurumu KHK’lerle günü birlik baskı altında tutuluyor. Ama onun dışında hukuken de açıklayamadığımız çok ciddi çelişkiler yaşanıyor. Bizler 1,5 yıldır ciddi hukuksuzluklar alında tutsaklık durumu yaşarken istenildiği zaman tutuksuz yargılama tasarrufu gösterilebiliyor. Bu zamana kadar bir tek HDP’liler için bu tasarruf gerçekleştirilmedi. Bir tutuklu gazeteci arkadaşımızın tahliyesi için Almanya ile ne pazarlıklar yapıldığını biliyoruz. FETÖ davalarında ve verilen tahliye kararlarında ne tip pazarlıklar yapıldığını biliyoruz. Davalar, yargı süreçleri bizzat siyasi iktidar tarafından bir pazarlık masası olarak kullanılıyor.

Çok açık bir biçimde siyaset yapma hakkı yargılanıyor

En son seçimi de rüşvet haline getirmeye yeltendiler. Ama bizim yargılamalarımız söz konusu olduğunda en bilinen asgari hukuk kurallarına uyulmuyor. Bizim davalarımızda usul de esas da bir fecaattir. Türkiye’de örneği yoktur savcılıkların aldığı kararların. Yargılamaların içeriğinin de iler tutar bir yanı yoktur. Çok açık bir biçimde siyaset yapma hakkı yargılanıyor.

Siyasi çalışmalarım zorlana zorlana silahlı terör örgütü kurma noktasına getiriliyor

Buraya gelmeden bir bakayım dedim isnat edilenleri üst üste dizdim. Silahlı terör örgütü kurma ve yönetme iddianameye sonradan girmiş. Savcının aklına sonradan gelmiş ya da birileri sonradan aklına düşürmüş. Çok trajikomik, hayali gerekçelerle benim silahlı terör örgütü yöneticisi olduğum farz edilebilir gerekçesi ile isnat ediliyor. Zorlaya zorlaya kriminalize etme çabasından başka bir şey değildir. Bakın çaba diyorum benim 24 saatlik açık siyasi faaliyetimi gözettiğinizde nasıl kriminalize edebilirler, ama zorluyorlar. Bütün siyasi çalışmalarım zorlana zorlana silahlı terör örgütü kurma noktasına getiriliyor. Esas olarak fezlekelerimizin tamamı ise yaptığımız çalışmalar, yürüttüğümüz faaliyetlerdir. Bu davalarda zaten somut suç isnadına dayanan bir yargılama yapılmadığı gibi çok açık siyaset yapma hakkı ihlal ediliyor.

Topluma karşı suç işleniyor

Bu davanın usulden de esastan da iler tutar yanı olmadığını ifade ediyorum. Ben görevimi yaptığım için yargılanamam. Bir savı benim sözlerimi kriminalize etmek gibi bir hakka sahip değildir. Ben aynı zamanda toplumun kolektif haklarını temsil eden bir bireyim. Topluma karşı bir suç işleniyor. Umuyorum ki bu yanlışlıktan dönülür.

17 Mayıs 2018