
Grup Başkanvekilimiz Filiz Kerestecioğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında 2016 yılının bir değerlendirmesini yaptı. Basın toplantısının ardından basın emekçilerinin yeni yılını kutlayarak onlara çikolata ikram eden Kerestecioğlu'nun konuşmasının metni şöyle:
2016 yılını geride bırakıyoruz. Maalesef geride bıraktığımız bu yıl tüm dünyada savaşların yılı oldu. Nazım Hikmet Akşam Gezintisi şiirinde Vietnam’a gönderilen ve kardeşlerini katletmeye yüzleri kızaran dört bin beş yüz Memet’ten bahseder. Bizler de ülkemizin adının El Kaide’yle, haberlerde adı radikal diye, cihadist diye geçen, hiçbir insani duygusu kalmamış gibi yaşayan örgütlerle anılmasından öfkeyle utanıyoruz! Yönetenlerin, kadınlara karşı, çocuklara karşı, sinemaya, müziğe, sanata, dostluğa, neredeyse insana ait her şeye karşı öfkesinden utanıyoruz…
Fakat siyasetçiler 2016 yılında maalesef umumi bir utanç dahi duymadı. Tek bir, evet tek bir siyasetçi istifa etmedi 2016’da.
2016 yılının son günlerini Meclis, Anayasa teklifi adı altında gündeme adeta zorla sokulan “başkanlık teklifi” için harcıyor. 2017 yılına girmeden, adına Başkanlık Sistemi demenin dahi mümkün olmadığı Erdoğan tipi bir mutlaki sistemi, yani tüm yetkinin tek bir kişinin elinde toplandığı bir sistemi hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bırakınız Anayasayı halkın müzakeresinden kaçırmayı, Komisyonda vekillerden kaçırıyorlar. Dün sabaha karşı 4:30’da değişikliğin 11. maddesi kabul edildi. Herkes “emrin geldiği büyük yer”e karşı en güzel performansını sergilemek, görevini yerine getirmek istiyor.
Oysa belirttiğimiz gibi Türkiye’de hemen hiç kimsenin gündeminde Anayasa yok bugün. Nasıl olsun Toplu taşıma kullanmak ve hatta sokağa çıkmanın bile bir güvenlik tehdidi gibi algılanabildiği bugünlerde, herkes yaşadığı bu şiddet ortamıyla baş etmeye çalışıyor.
5 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır mitingimize yapılan saldırıdan bugüne patlamalar durmadı. Ülkenin farklı yerlerindeki saldırılarda 363’ü sivil 460 kişi can verirken, 2 binden fazla insan da yaralandı. Ve işte bu yüzden insanlar, aslında öncelikle yaşam hakkı korunsun, hayatı tehdit altında olmasın istiyor. Barış istiyor, huzur istiyor.
2016’da neler oldu arkadaşlar? Hepimizin üzerine adeta kabus gibi çöken bir yılda neler yaşandı? Hatırlayalım hep beraber 2017’ye merhaba derken:
2016’da Askeri Darbe Atlatıldı, Sivil Dikta Derinleşti
2016 yılı; AKP iktidarının söylediği gibi “Darbe dönemleri bitmiştir” sözünün boşa çıktığı ve 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı ve darbe girişimi püskürtülse de, OHAL rejimiyle 7 Haziran seçimleri sonrası ortaya konan kaos ve savaş politikalarıyla başlayan Saray/AKP darbesinin, sivil bir diktaya evrildiği bir yıl oldu.
15 Temmuz’u yaratan, 7 Haziran 2015’teki halk iradesinin Saray tarafından kabul edilmemesiydi. 15 Temmuz, sivil siyasetin önüne iki yol çizdi. İlki; uzlaşarak, ortaklaşarak demokrasi, barış ve özgürlükleri geliştirmek; ikincisi, askeri darbeyi yaratan 7 Haziran 2015’ten sonra süregelen Saray darbesinin, sivil bir diktaya dönüşmesiydi. Saray ve AKP tarafından ikinci yol tercih edildi.
Erdoğan, darbeyi ve darbenin başarısızlığını, Allah’ın kendisi için bir lütfu olarak gördü. Bir yanı ile toplum için demokrasinin ve özgürlüklerin geliştirilmesi için bir olanak yaratan bu süreç, diğer taraftan da Erdoğan’ın kişisel hırslarının, Başkanlık sevdasının bir imkânını teşkil ediyordu. Erdoğan kendisi için olanı tercih etti.
2016 yılı 12 Eylül Anayasası’na rahmet okutacak şekilde dikta Anayasası’nın adeta temsili bir tiyatro ile geçirilmeye çalışılıyor olduğu bir yıl oldu. Bu tiyatro görünen o ki 2017’de de devam edecek. 2016 yılında yeni anayasa başlığının esas belirleyicisi; Tayyip Erdoğan’ın “Başkanlık” sevdası oldu. Buradan soruyoruz başkanlık, sultanlık dışında hanginizin Türkiye toplumunun beklentilerini içeren "yeni", demokratik bir talebi var?
7 Haziran sonrası hızla mevcut cunta anayasasını bile uygulamadan kaldıran, orduya koruma kalkanları yaparak darbe zeminini geliştiren, bütün denetleyici kurumları devre dışı bırakan Saray rejimi, toplumu, Kürtleri, Alevileri demokratik, muhalif kitle örgütlerini ve hatta kendi milletvekillerini bile dışlayarak tek kişiye anayasa yapmaya kalkışmaktadır.
Yapılan anayasa değişikliği toplumla yapılmış bir sözleşme değil, toplumdan arındırılmış bir sözleşmedir. Bu anayasa değildir, bu gizli bir anlaşmadır.
2016 yılı boyunca barış, sevgi ve refah duyguları etrafında halkı toplayamayanlar kan ve şiddeti arttırarak halkı korku duygusu etrafında bir araya getirerek yeni bir otoriter rejim inşa etmeye çalışmaktadır.
2016 yılı partimizin yok edilmeye çalışıldığı bir yıl oldu!
Bu anayasa yapılırken bütün toplumsal kesimlerin katkısı konulması beklenirken tam tersine bütün toplumsal muhalefetin ezilmeye çalışıldığı bir yıl oldu 2016 yılı.
Savaşın ve çatışmaların başladığı Temmuz 2015’ten bugüne kadar Partimize, Partimiz tabanına ve bileşenlerine yönelik gerçekleşen siyasi soykırım operasyonları neticesinde toplam 8 bin 685 kişi gözaltına alındı. 2016 yılında, eş başkanlarımız ve on milletvekilimiz, siyaseten de, ahlaken de hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir süreç sonunda cezaevlerine konuldular.
Bir önceki yıl olan 2015, savunduğu değerlerle Türkiye siyasetine damgasını vuran HDP ile anılacak bir yıldı. 2016'da iktidar bir daha 2015 benzeri bir durum yaşanmasın diye her türlü hukuksuzluğu gerçekleştirdi.
2016 yılı başarılı siyasetçilerin cezalandırıldığı, başarısız siyasetçilerin devletin en üst kademeleriyle mükafatlandırıldığı bir yıl oldu. Başarılı siyasetçilerin savunduğu demokrasi, adalet ve barışın yok edildiği, başarısız siyasetçilerin kendi istikballeri için savaşı, adaletsizliği ve diktatörlüğü derinleştirdiği bir yıl oldu.
Bu baskılarla Demokratik Siyaseti tasfiye etmeye çalışanlar 2016 yılını savaş yılına çevirdiler. 2016’nın sadece son 5 ayında 4438 gözaltı ve 1251 tutuklama gerçekleşti. Temmuz 2015'ten bu yana 32 HDP il eş başkanı, 62 HDP ilçe eş başkanı tutuklandı. Yine Eş Genel Başkanlarımızla birlikte 12 milletvekilimiz, 3 MYK, 4 PM üyemiz, 750'yi aşkın il ve ilçe yöneticimiz tutuklandı. Başkanvekilleri dâhil 70 belediye eş başkanı tutuklanıp, 50 belediyeye ise kayyum atandı. Daha dün Partimizin Hukuktan sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk da tutuklandı. Aysel Tuğluk, tutuklu siyasetçilerimizin, parti üyelerimizin, aydınların, hukuki desteğe ihtiyaç duyanların davalarını takip ediyordu. Savunma hakkını adeta demokrasinin bir defosu olarak gören hükümet, bu önemli yükü üstlenmiş bir siyasetçiyi, bir avukatı sırf siyasi faaliyetleri nedeniyle tutuklamış oldu. OHAL’i Devlete ilan ettiğini söyleyen AKP ve Saray, siyasi soykırım operasyonları ile OHAL’i partimize yönelik bir tasfiye aracına dönüştürdü.
Parlamentoda bulunan diğer 3 parti, bu duruma sessiz. Ancak bu sessizlik en çok da onları etkileyecektir. Demokratik Siyasetin tasfiyesine ses çıkarmayanlar, kendi siyasetlerinin değersizleştirilmesi hakkında söz söyleyemezler.
2016 yılı yargının ayaklar atına alındığı bir yıl oldu
Son altı ay içerisinde aralarında Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin de olduğu 3456 hakim ve savcı görevden uzaklaştırılmış olup, 632 yargı mensubu da tutuklanmıştır. AKP iktidarının cemaatle ortaklaşarak kendi eliyle yerleştirdiği savcı ve hakimler bu kez “terörist” oldular. 2016 yılı Bu ülkede Yargıya güvenin %30’lara kadar azaldığının bizzat Yargıtay başkanı tarafından söylendiği bir yıl oldu.
2016 cezaevlerinin dolup taştığı bir yıl oldu!
Aslında bugün cezaevlerinin koşullarının iyileştirilmesi tartışması yerine cezaevleri ‘nasıl ortadan kaldırmalı' tartışmasını yürütmemiz gerekirdi. Oysa 30 bin kişinin sonradan tahliye olmasıyla cezaevlerinde şu anda tutuklu-hükümlü sayısı 197 bin 297 olmuştur.
2016 yılı emek düşmanı bir yıldı!
Savaş ekonomisinin bütçeye yükü artarken devlet bir yandan da Hazine garantili uluslararası projelere halkın parasını akıtıyor. Bugün resmi verilere göre işsizlik oranı %11,3'e çıkarken, geniş̧ tanımlı işsizlik %19'u buluyor. Yalnızca Kasım ayında 1.073 şirket kapandı. Emeğin karşısında ne kadar yasa varsa AKP tek tek geçirdi. Özel İstihdam Büroları Yasası kabul edildi. 2016'da ne işçi katliamları hız kesti ne de işçilerin üzerindeki vergi yükü. Bu sene “fıtrat” denerek yine en az 2000 işçi iş cinayetlerinde öldürüldü. Taşeron işçiler elbette ki “yine” kadro alamadı. Onun yerine seçim öncesi verdikleri taşerona kadro sözünü unutan Çalışma Bakanı'ndan "devlete kapak atmaya çalışanlar" gibi onur zedeleyici sözler duydular.
-Önümüzde Soma katliamı gibi yakın bir örnek var iken Meclis maden işverenlerine teşvik düzenlemesi yaptı ve Şirvan faciası oldu;
- Emekçinin kanını emen taşeron sistemi var iken Meclis Kiralık İşçi yasasını çıkardı ve emek sömürüsünü, güvencesiz çalışmayı büyüttü;
- Açlık sınırının altında olan asgari ücretin SGK payını devlete yani kamuya yükleyecek düzenlemeyi meclis yaptı ve zenginin zenginliği katmerlendi;
- Kadını güçlendireceğiz diyerek yarı zamanlı çalışma yasası çıkardı Meclis ama kadın istihdamını azaltarak emeği çaldı, çalışan kadının emeğini ise daha derin sömürdü"
2016'da işçilere tek kalan 300 TL'lik asgari ücret artışı oldu ancak onun %40'ı kamu tarafından, yani yine işçilerin vergilerinden finanse edildi. Kalan %60 dar zamlarla geri alındı. Hasılı, işçiye yine bir şey kalmadı. 2016 yılını da açlık sınırının altında bir asgari ücretle geçirdik.
2016 yılı eğitime, eğitim emekçilerine ve akademisyenlere darbenin yılı oldu!
Binlerce kamu çalışanının, 30 binden fazla eğitim ve bilim emekçisinin darbe bahanesiyle haklarında hiçbir idari ve adli soruşturma yürütülmeden, sorumluluk ya da suçları somut deliller ile ortaya konulmadan gece yarısı kararnameleri ile ihraç edildiği, binlercesi açığa alındığı, bir milyondan fazla öğrencinin 2016-2017 eğitim öğretim yılına öğretmensiz başladığı bir yıl oldu.
2016 yılı vicdanın kuruduğu bir yıl oldu!
Günlerce devlet şiddetiyle öldürülmüş Taybet Ana’nın cenazesi sokakta bekletildi. Cizre’de öldürülen 10 yaşındaki Cemile’nin cenazesini gömemediği için annesi günlerce buzlayarak evinde sakladı. Başlamış olan çatışmalı sürecin tüm yakıcılığını 2016’nın Ocak ayında vahşet bodrumları ile hepimiz derinden hissettik. Cizre dışında sokağa çıkma yasağı Nusaybin, Sur, Şırnak, Yüksekova gibi yerlerde de şehirlerin tarihsel belleklerini yok edecek şekilde genişleyerek sürdü. Şırnak’ta 14 Mart’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağı 16 Kasım’da son bularak (6 ay) dünyada eşine rastlanmayacak kadar uzun bir yasak ile tarihe geçtik. Ayrıca yasak kalktığı zaman şehrin büyük oranda yıkılmış olduğunu görmüş olduk.
Tüm bunların iç sıkıntısıyla, gerçeklerden biraz uzaklaşıp biraz Televizyon izleyelim istedik, Ayşe öğretmenle karşılaştık, tekrar ülkemize dair umutlarımız yeşerdi. 2016 yılına onlarca eğitim öğretim çağındaki çocuğun sokağa çıkma yasaklarında yaşamını yitirdiği buna karşılık Ayşe öğretmenin bireysel bir itiraz üzerinden bir televizyon programında dile getirdiği insanlık çağrısı ile girdik. Fakat Ayşe öğretmenin bu kadar öfke ve kin şehrinin ortasına kurduğu tertemiz adasını yıkıp viran etmeye kalktılar, hakkında soruşturma açıldı, görevinden uzaklaştırıldı. barışı yazmayın dendiği bir zamanda Esra Mungan hocamız barış için imza verdi, Aslı Erdoğan kalemini barış için kullandı. Bu ülkede binden fazla akademisyen tüm baskılara rağmen “Bu suça ortak olmayacağız” diyerek hükümetin politikalarına karşı durdular ve barışı talep ettiler.
2016 yılı eğitim hakkını savunan, çocuklar ölmesin diyen, barış için iktidarı göreve çağıran öğretmenlerin, akademisyenlerin linç edilmeye çalışıldığı bir yıl oldu.
Cebinde biraz parası kalanlar belki başka bir dünyanın ümididir bizi kurtaracak olan diyerek sinemaya gittiler. Oscar ödülünü Kilisede yıllar süren çocuk tacizini ve bunu ortaya çıkaran gazetecinin hikayesini anlatan Spotlight filmi kazandı. Ayakta alkışladık… Çocukların bir daha kılına zarar gelmemeliydi, tüm bunlar geride kalmıştı…
Derken Karaman’da canımız öyle yandı ki; üstelik en çok canımızı yakan istismara uğrayan çocukları koruyacak ne bir sosyal sistemin ne de bir siyasi iradenin olmayışıydı. Üstelik bunu ortaya çıkaracak “kahraman” gazetecimiz de çoktu ama hangi cesur büyük gazeteydi ki bunu basacaktı! Özgür basından çıkan haberler ise sansüre uğradı.
Bir kereden bir şey olmaz diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanları gördük. Eğer siyasiler, çocuklarını da feda etmek uğruna kendini koruma refleksiyle hareket ediyorlarsa; o yönetim, en derin yozlaşmanın içindedir.
Üstelik bugün yalnızca Spotlight filmini izlerken canımız yanmıyor; hangi sinemaya gitsek ya sansür ya otosansürle karşılaşıyoruz. Barış istedikleri için bugün haklarında soruşturma açılan oyuncuların, sinema yazarlarının memleketi olduk.
2016 yılı kadınlara saldırının daha da arttığı, LGBTİ bireylerin nefes alamaz duruma getirildiği bir yıl oldu!
OHAL gerekçesiyle 375 dernek hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatıldı. Bunların içerisinde Van Kadın Derneği, KJA, Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, Muş Kadın Derneği, Selis Kadın Derneği gibi yıllardır kadın-erkek eşitliği ve özellikle kadına yönelik şiddet üzerinde çalışan kadın dernekleri vardı.
Belki de Türkiye tarihinde ilk defa şiddet gören kadınlar için faaliyet yürüten sığınma merkezi biri devlet eliyle kapatıldı. Van’da Belediye’ye atanan kayyum devlet desteği olmadan yıllardır çalışmalarına devam eden kadın sığınma evini kapattı.
Hukuksuzca ihraç edilen görevini yeniden dönmek için Kasım ayından bugüne kadar her gün Kızılay’ın göbeğinde tek kişilik eylemiyle bizlere pes etmememiz gerektiği gösteren Nuriye Gülmen CNN’de tüm dünyada 2016’nın önde gelen sekiz kadınından biri olarak listeye girdi!
Ekonomik krizin de OHAL’in de faturası kadınlara kesildi. 2016 yılında her 5 kadından biri işsiz kaldı. İşsizlik rakamları arttı, ancak işsiz kalanlar her üç kişiden ikisi kadınlar oldu. İş yerlerinde işten çıkarılanlar önce kadınlar oldu.
Bu yıl da onlarca kadın katledildi. Ancak 2016 yılında bu şiddet, kamusal alana, gündelik yaşama ve en sıradan durumlara kadar yayıldı. Kadınlara ve kadın bedenine saldırıların “şort giydiği” gerekçesiyle otobüste Ayşegül Terzi’ye yönelik gerçekleşti. Parkta spor yapan hamile bir kadına saldırı oldu. Kadınlara parkta, otobüste saldırıların artmasında; yükselen militarizmle birlikte her gün televizyonlarda nefret söylemi ve cinsiyetçi, ayrımcı ifadeleri dilinden bırakmayan; Adam Madam Gibi Ölmek diyen bu ülkenin iktidardaki partisinin sözlerinin etkisi oldukça büyük!
ÇGD’nin verilerine göre Türkiye’de tutuklu ve hükümlü 144 gazeteci bulunmaktadır.
Gözaltında tutulan gazetecilerin verilerinin tutulmasında ise zorluk yaşanmaktadır. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ)’nin verilerine göre dünya çapındaki hapisteki gazetecilerin 3’te biri Türkiye’de bulunmaktadır.
Yayın yasakları
RTÜK'ün internet sitesinden edinilen bilgiye göre 2016'da 50'den fazla kez yayın yasağı uygulanmıştır. Cinsel taciz skandalıyla hatırladığımız Ensar Vakfı haberlerine getirilen yayın yasağı, Aladağ'da 11 öğrencinin hayatını kaybettiği tarikat yurdu yangınıyla ilgili yayın yasağı, Antep'te kına gecesine yönelik canlı bomba saldırısına ilişkin yayın yasağı, Fırat Kalkanı Operasyonu konusundaki yayın yasakları akla gelenlerdir. Yayın yasaklarındaki tek kıstas, 'zor durumlarda hükümetin elini rahatlatmak' olmuştur. Sadece yayın kuruluşları ve gazeteciler değil sosyal medya kullanıcıları da aynı baskıyla karşı karşıyadır. Son dönemde sosyal medya paylaşımları nedeniyle 10000 kişi soruşturulmuştur.
İnternete erişimin engellenmesi – yavaşlatılması
Bu yönteme 2016’da sıkça başvurulmuştur. HDP’li siyasilere yönelik hukuksuz gözaltı operasyonunun olduğu 4 Kasım günü, IŞİD’in Türk askerlerini yakarak öldürdüğüne ilişkin videonun yayınlandığı gün internete erişim neredeyse tamamen engellenmiştir.
Bu sabaha ise gazeteci Ahmet Şık’ın gözaltı haberiyle uyandık. Ahmet Şık, Fettullah Gülen Cemaatini deşifre eden “Dokunan Yanar” kitabı nedeniyle Cemaatin savcıları tarafından tutuklanmıştı. Yani Ahmet Şık, Darbe girişimi başarılı olsaydı da içeride olacaktı, şimdi de içeride. Bu ülkede artık herkes her gün son haberini yazıyor olabilir. Ahmet Şık gibi yarın sizin de bir haberinizin ardından gözaltına alınmayacağınızın garantisi var mı? Ülkeyi Anadolu Ajansı ve troller yönetiyor artık. Eskiden Zaman Gazetesi nasıl Ahmet Şık’ın dosyasının tüm detaylarına sahipse, bugün de Anadolu Ajansı, daha kimse gözaltı gerekçesini bilmezken dosyaya dair her detayı biliyor. Peki “Dokunan Yanar” diyen Ahmet Şık, yıldı ve dokunmayı bıraktı mı; Hayır! Yine gerçekleri yazmaya ve sorumluları ifşa etmeye devam etti.
İşte bugün, partimiz mensupları da, gazeteciler de, akademisyenler de, gençler de, kadınlar da, hep bütün bu gerçekleri ifşa ettikleri için susturulmak isteniyor. Ama dün de susmadılar, bugün de susmayacaklar. 2016, anlattığımız gibi bir yıldı; ancak, toplantı gösteri hakkının, yaşam hakkının, demokratik özgürlüklerin nüvesinden söz edemediğimiz bu yılda bile insanlar baskılara karşı seslerini yükselttiler.
KHK ile hukuksuz biçimde açığa alınan akademisyen Nuriye Gülmen defalarca gözaltına alınmasına rağmen “İşimi istiyorum” diyerek günlerce direndi. "İhraçlarınıza, Açığa Almalarınıza, Baskılarınıza Teslim Olmayacağız!” diyen KESK üyesi kamu emekçileri İstanbul’dan binlerin katıldığı “Emekçi Yürüyüşü”nü başlattılar. 25 Kasım ve 8 Martda feministler, kadınlar erkek devlete OHAL’de de “Bu Hal”de de direndiler. Cizre’de evleri, tüm varlıkları, çocukları, canları yok edilen kadınlar mahallelerinde yaşamı canlı tutmak için birbirleriyle dayanıştılar. İstanbul’dan Ankara’dan kadınlar sokağa çıkma yasakları kaldırıldığında, seslerini duymak, aynı dam altında acıyı paylaşıp birlikte sağaltmak için abluka altındaki şehirlere otobüsler kaldırdılar. Partimizin tüm eşbaşkanlarının, yöneticilerinin tutuklandığı il ve ilçelerde dahi onların boşluğunu aratmamak için üyelerimiz hemen yerlerini doldurdular. Örneğin İstanbul il örgütümüzün eşbaşkanları ve yöneticileri halen hukuksuz biçimde gözaltında ama üyelerimiz dur durak bilmeden çalışıyorlar. Parlamentonun ilga edilmeye çalışıldığı bugünlerde, Parlamentonun fiilen kapatılmaması için başta Partimiz vekilleri olmak üzere Meclis’te mücadele ediyoruz. Bugün cezaevindeki eşbaşkanlarımız ve vekillerimiz soru önergeleri yazarak Meclis’e gönderiyorlar. Halkın verdiği yetkiye, irademize sahip çıkıyorlar.
Biz’ler bütün Türkiye halkları olarak; sadece askeri değil, sivil diktanın da, başarıya ulaşamayacağını bir kez daha vurguluyor, 2017’nin kendi çıkarları için bütün ülkeyi ateşe atan bu zihniyetin yenilgisi olacağını güçlü şekilde ifade ediyoruz.
Türkiye’deki bütün halklar bu ateşi söndürecek; kuruyan, topraklar, yeniden gürül gürül akan derelerle yaşam bulacak ve ülkemiz, halklarımız mutlu, umutlu günlere yeniden uyanacak!
Bunca baskıya rağmen yılmamak büyük bir gücün ve haklılığın göstergesidir. Aslında çok haksız ve güçsüz oldukları için her yasayı, her teklifi telaşla geçirmeye çalışanlara karşı haklı olmanın, meşru olmanın direncini yaşıyoruz biz.
2016 karanlık bir tüneldi ama tünelin sonu görünüyor ve orada ışık var: BİZ’ler varız, HDP var, bu ülkede bu gidişe dur diyecek milyonlar var. Hepinize barış, demokrasi ve umut dolu bir yıl dilerim. Ve unutmayın; 2017’de MUTLAKA KAZANACAĞIZ!
Filiz Kerestecioğlu
Halkların Demokratik Partisi
Grup Başkanvekili
29 Aralık 2016