Filiz Kerestecioğlu: Yalanlarla savaşa sürüklemek kimyasal silahlar kadar korkunç

Grup Başkanvekilimiz Filiz Kerestecioğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Geçtiğimiz hafta Sayın Selahattin Demirtaş’ın duruşmasını sizler de izlediniz, izlediniz mi bilmiyorum. Çünkü izleyicilerin ulaşması zor yerlerde yapılıyor. Basının büyük bir çoğunluğu maalesef böylesi tarihi davalarda dahi yalnızca izleyici pozisyonunda bulunabiliyor. Yazıcı, yayınlayıcı bir pozisyon olamıyor.

Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor

Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor. Çünkü bu davada esas olarak “demokratik siyaset yargılanıyor.” Demirtaş’ın şahsında demokratik siyasete inananlar yargılanıyor. Çözümün diyalogla, müzakere ile sağlanacağına olan inanç yargılanıyor. 

Gençlerin demokratik siyasete olan inancı yok ediliyor

Bunu bu ülkenin insanları görüyor. Demirtaş özellikle gençlerin gözlerinin içine baka baka “artık siz ölmeyin, öleceksek biz ölelim” diyebilen bir liderdir. Gençler de hala Demirtaş’ın gözlerine bakıyorlar. Onun sözüne kulak veriyorlar. Kimse gençlerin siyasete olan inancını yok etmeyi düşünmesin. Çünkü gençlerin demokratik siyasete katılımı hepimiz için en iyi olandır. Artık bu yaşlanmış siyaset, yaşlanmış zihinler gençlere yol açmalı. Bu nedenle de Demirtaş’ı serbest bırakın. Figen Yüksekdağ’ı serbest bırakın, Burcu Çelik’i, Ferhat Encu’yu ve tüm tutuklu seçilmişleri serbest bırakın.

Demirtaş’ın cezaevinde olmasına neden olanlar cezaevinde

Demirtaş’ın bugün cezaevinde olmasına neden olanların neredeyse tamamı darbeci oldukları iddiasıyla cezaevindeler. Bunu bir söz olarak söylüyoruz. Bakın; emniyet tutanaklarını tutan polisler FETÖ örgütü üyesi olmalarından dolayı cezaevindeler, dinleme kararlarını alan hakimler, dinleyen polisler cezaevindeler. Fezlekeleri hazırlayan savcılar cezaevindeler. Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin’i yıkan dönemin komutanları cezaevindeler. 6-8 Ekim olaylarında olayların büyümesine sebep olan mülki amirler, emniyet yetkilileri cezaevindeler. Tüm bu kişiler cezaevinde ama bunların kumpasları nedeniyle Demirtaş 1,5 yıldır özgürlüğünden mahrum. 

Demek ki başka bir kumpas daha var 

Bu söylediklerimiz gerçekten ağır. Bu insanlar cezaevindeyse Selahatitn Demirtaş, bizim arkadaşlarımız niye cezaevinde. Demek ki başka bir kumpas daha var. 

HSK Meclis Darbe Komisyonuna görüş bildiriyor bu darbeciler siyasi kumpaslar yapıyor diye. AKP’liler her gün çıkıp “darbeciler kumpaslar kurdular” diyorlar. Peki herkese kumpas kuran bu kişilerin iddiaları nedeniyle neden Demirtaş tutuklu. 

Bunlar AKP’ye kumpas kurdu da HDP’ye kurmadı mı? 

Bunlar AKP’ye kumpas kuruyor ama HDP’ye kumpas kurmuş olmuyor. Bunlar herkes hakkında sahte belgeler hazırladı da HDP’liler hakkında hazırlamadı mı? Bunlar Meclis’i bombaladı, Kızılay’da insanları taradılar da Sur’da, Cizre’de insanlara bir şey yapmamışlar.  

AKP’ye gelince kumpas HDP’ye gelince delil 

Bunlar yüzlerce HDP il-ilçe binasına saldırıyı organize etmediler mi? Nedendir bu ortaklığınız? HDP’nin varlığı ve bu ülkede gelişebilecek bir demokrasi, bizi engellemelerine sebep oluyor. Çünkü bu ülkede tıpkı bahar gibi demokrasi de filizlenecek. 

Davutoğlu, Fidan, Ala; gidin tanıklık yapın 

Demirtaş duruşmada Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan, Yalçın Akdoğan, Efkan Ala’nın da tanık olarak dinlenmesini istedi ama mahkeme heyeti bu talebi reddetti. Mahkeme heyeti reddetmiş olsa da bu kişiler mahkemeye başvurmalı ve tanık olmayı talep etmeliler. Demirtaş olayları tüm samimiyetiyle anlattı. Sizler de gidin ve tanıklık yapın. O dönemi anlatın. Eğer bundan kaçarsanız tarih sizi yargılayacaktır.

Duymayan dinlemeyen siyasetçiler

Uçaklarda başka partilerden milletvekilleriyle birlikte yolculuk yapıyoruz ve iki kez aynı olayı yaşadım. Ceylanpınar’da iki polisin evinde uyurken öldürülmesi olayıyla ilgili. Çözüm Sürecini bitirdiği iddia edilen olay! İki ayrı yolculukta iki ayrı vekil aynı olayı örnek vererek ‘bakın işte bu yapıldı ve sesiniz çıkmadı’ dediler! Oysa sesimizin çıktığını sağır sultan duydu onlar duymuyor! Sabırla anlatıyorum; bakın böyle böyle oldu. Bu davada yargılanan kalmadı. Parmak izleri, karanlık şeyler var. Meclis’te de anlattık. “Bilmiyoruz” diyorlar. “Davada herkes beraat etti” deyince de “bilmiyoruz” diyorlar. 

Bir cevap daha da anlamlıydı, “dinlemiyoruz Filiz hanım birbirimizi dinlemiyoruz!” İşte siyasetin getirildiği nokta bu! Duymayan dinlemeyen siyasetçiler, algıyla yönetildiği iddia edilen yurttaşlar! Ve olaylardan bihaber iktidar vekilleri. Bu gerçekten acıklı.

Veli Saçılık diyor ki Demirtaş’ın duruşmada anlattıklarını televizyon basın verse AKP’nin oyu %20’lere düşer; doğrudur, gerçekler duyulursa sonuç bu olacaktır. Ve işte bu yüzden Demirtaş tutukludur. Bu olmadığı halde HDP’den vazgeçmiyor insanlar. Bu yüzden OHAL uzatılmaktadır. Bu yüzden OHAL şartlarında seçim yapılmak istenmektedir. Tıpkı bugün yıl dönümünü yaşadığımız şaibeli 16 Nisan referandumu gibi!

Utanmadan OHAL’in uzatılması için önerge verecekler

Hiç utanmadan, sıkılmadan yine bu hafta OHAL’in uzatılması için önerge verecekler! Çünkü OHAL’siz kıpırdayamaz, yaşayamaz hale geldiler. 

Bir ülkenin gerçek ana muhalefet partisinin lideri siyasetçiler hapisteyken, OHAL sürerken bir ülkede asla demokrasi yoktur. Baskıcı, otokratik siyasetçiler bu yalana hep başvurur. Halkın elinden bütün demokratik kanalları alır, baştan aşağı şaibeli bir seçim yaparak demokratmış gibi bir imaj verir. 

En kurnazcası işkence rejimi kurup adını da demokrasi koymaktır

Neden açıkça diktatörüm diye ortaya çıkmazlar? Çünkü uluslararası maliyeti fazladır açıkça diktatör bir rejim, askeri bir diktatörlük kurmanın. Diktatörlük kurarlarsa ABD de, Rusya da, Avrupa da bu ülkeyle yaptıkları silah anlaşmalarını meşru gösteremezler. En kurnazcası ülkede baskı, zapturapt, işkence rejimi kurup adını da demokrasi koymaktır. 

Çocuk istismarıyla OHAL’in ne ilgisi var?

Bu ne güzel demokrasidir! Öyle güzel demokrasidir ki mesela bu hafta çocuk istismarı suçlarına ilişkin bir kanun tasarısı Meclis Komisyonlarında tartışılacak. Eskişehir’deyse kadın avukatlar bir masa açıp kamuoyunu bu tasarı hakkında bilgilendirmek istiyorlar. Vali masayı açmalarına izin vermiyor. Gerekçe ne OHAL! Siz OHAL’i darbecilere karşı ilan etmediniz mi? Çocuk istismarıyla OHAL’in ne ilgisi var. Ama her şeyle OHAL’in alakası var. İstemedikleri hiçbir sözün söylenmesine tahammülleri yok. 

Bu tasarı tek bir çocuğu dahi istismara karşı korumaz 

Kısaca tasarıya bakarsak, hükümet yine kendi üzerine düşen hiçbir sorumluluğu almamış. Yalnızca kamuoyunun öfkesini dindirsin diye cezaları artırmış, hadım getirmiş. Fakat bu tasarı tek bir çocuğu dahi istismara karşı koruyacak bir yasa değil. Kamuoyunun yüreği soğusun diye yasa çıkarılmaz.

18 yılı 40 yıla, müebbete çevirmekle hiçbir şey halledemezsiniz

Ülkemizde zaten şahıslara verilen cezalar her zaman yüksektir. Asıl devlet ve devlet görevlilerinin işlediği suçlara doğru dürüst ceza verilmez! Genel ilke böyle. İşte bu nedenle 18 yılı 40 yıla, müebbete çevirmekle hiçbir şey halledemezsiniz! Zaten bir insan “18 yıl yatacakmışım tamam şimdi o zaman cinsel saldırıda bulunayım, yok 40 yıl yatacakmışım o zaman cinsel saldırıda bulunmayayım” diye suç işlemez. İstikrarlı bir politikanız yoksa cezalar hiçbir şeyi önlemez. Hep suç ve suçlu üzerinden yürütülen politikalarla bunu sağlayamazsınız. Nato kafa nato mermer diye bir şey var. Yıllardır anlatıyoruz, anlamamakta ısrar ediyorlar ya da işlerine gelmiyor. Çünkü aslında dini esasları hayata geçirmek istiyorlar. 

12 yaş üstü çocukla cinsel ilişkiye girmeyi normalleştiren bir yaklaşım

Yapılan 12 yaş altı, 12 yaş üstü ayrımı da çok tehlikelidir. 12 yaşa bir buluğ çağı olarak bakıyorlar. 12 yaş üstü çocukla cinsel ilişkiye girmeyi normalleştiren bir yaklaşım bu. 12 ve 15 yaş kademelendirmesinin ceza uygulamalarında sıkça karşılaşıldığı üzere 12-15 yaş çocuklarda rıza aranması gibi bir uygulamaya sebebiyet verebileceği gerekçesiyle kadınlardan ciddi itirazlar yükseldi, fakat görüyoruz ki yine bu itirazlar dinlenmedi. 

Başka bir boyut; akranlar açısından ayrı bir düzenleme getirilmediğinden 14 yaşındaki iki çocuk yani akran olarak cinsel ilişkide bulunursa fail sayılan çocuk –ki genelde erkek çocuk olarak kabul ediliyor-, 40 yıla kadar hapisle yargılanacak. Eğer cebir tehdit olduğu öne sürülürse örneğin diğer çocuğun ailesi tarafından böyle bir iddia olursa çocuk müebbetle yargılanacak.

Oysa, halihazırdaki yasal durum da devam ettiği için 16 yaşındaki öğrencisine cinsel saldırıda bulunan bir öğretmen ya da evlenme yasağı olmayan akrabalardan veya babanın arkadaşının soruşturulması için şikayet gerekecek ve ceza yalnızca 2 – 5 yıl arasında olacak. Aynı şekilde suç, çocuğun babası tarafından 16 yaşını doldurmuş çocuğa karşı işlenirse ceza 10 – 15 yıl olacak.  Dolayısıyla 15 yaşını doldurmuş çocuklar için koruma hala zayıf olmayı sürdürüyor. Diğer yandan akranıyla cinsel ilişkiye girmiş çocuk 40 yılla, hatta müebbetle yargılanabiliyor.

Çocukların her bakımdan korunması, genç hukuku, akran hukuku diye bir hukukun oluşturulması gerekiyor. Cezalardaki bu orantısızlık, AYM’nin tasarıyı iptal etmesine de neden olabilir. Tabii AYM gerçek bir Anayasa Mahkemesi gibi davranabilirse! 

Cinsel istismar cinselliğin sadece araç olarak kullanıldığı bir şiddet suçudur

Diğer yandan tamamen popülist bir ceza olan hadım yasalaşıyor. Cinsel istismar, cinsel saiklerle işlenen bir suçtan çok, cinselliğin sadece araç olarak kullanıldığı bir şiddet suçudur. Şimdi siz hormonları azaltarak, saldırganın zihnini de tedavi ettiğinizi mi sanıyorsunuz! Kişiye kastrasyon uygulayınca cinsel organıyla olmayabilir; ama bir cisim yoluyla da tecavüz etmesini nasıl engelleyeceksiniz!

Siyasi amaçlar her şeyin üstünde

Bu çözümsüz yasa teklifleri de gösteriyor ki çocuklara bu ülkede değer verilmiyor. Siyasi amaçlar her şeyin üstünde bu ülkede. Çocuklar 2 Haziran’da sınava girecekler. 13-14 yaşında iyi bir eğitim alma umuduyla çocuklar kendilerini bildi bileli liselere geçiş sınavına hazırlanıyorlar. Açık uçlu soru sorulacak, sorular zor olacak diye açıklama yapılıyor. Yetmiyor, nitelikli okul diye, ne demekse, MEB sınavla öğrenci alacak okulların listesini açıklıyor.

Nitelikli okulların yarısından fazlası İmam Hatip 

Bu listeye göre 1 milyon 200 bin öğrencinin sadece yüzde 10’u, yani 126 bin 536 öğrenci, Bakan Yılmaz’ın nitelikli olarak tarif ettiği 1.367 okula yerleşecek. Bu okullara bakıyoruz yarısından fazlası İmam Hatip ve Meslek liseleri. Sınav ile öğrenci alacak Fen Lisesi sayısı 309, öğrenci kontenjanı 35.500; Sosyal Bilimler Lisesi sayısı 89, kontenjanı 9.450; Anadolu Lisesi sayısı 222, kontenjanı 35.530, İmam Hatip Lisesi sayısı 298, kontenjanı 19.170. Nitelikli okullar listesinde 32 tane ilin bir tane bile Anadolu lisesi yok. Bu çok vahim. Üniversiteye öğrenci yerleştirme başarısı her daim en üstlerde olan örneğin Çağrıbey Anadolu Lisesi, Gebze Anadolu Lisesi, İzmir Buca Anadolu Lisesi gibi pek çok lise nitelikli okullar listesinde yok…

Milli Eğitimin stratejisi ortada: 2018 yılı bütçesinde Fen Lisesi İnşaatları için 40 milyon TL, İmam Hatip Lisesi İnşaatları için ise 550 milyon TL harcanmış.  

Sormak lazım İsmet Yılmaz’a tabi bu listeyi kendi hazırladıysa, Saray’dan hazırlanıp önüne konulmadıysa, neden 81 ilde de en az bir imam hatip lisesi nitelikli okullar arasında yer alırken 31 ilde tek bir Anadolu lisesi bile listede yer almamaktadır?

İmam Hatip liselerinden yetişmiş bir nesil istiyorlar 

Kısacası AKP ve MEB, imam hatip liselerinden ve meslek liselerinden yetişmiş bir gençlik yaratmak istiyor. Çünkü istiyorlar ki, yoksulların çocuğu okumakla uğraşmasın, meslek edinsin, işçi olsun. Çünkü istiyorlar ki, her türlü sömürüye, tacize, tecavüze, zorbalığa, iş cinayetine “kader” diyen nesiller yetişsin.

Bizler buna izin vermeyeceğiz. Bilimsel, laik, demokratik, anadilinde, kamusal eğitimi savunmaya devam edeceğiz.

Bir de deizm tartışması var. MEB İmam Hatip Lisesi öğrencileri hakkında bir çalıştay düzenliyor, burada öğrenciler arasında deistliğin yani herhangi bir dine bağlı olmadan, bir dine inanmaksızın yalnızca Tanrı veya Allah inancının arttığı tartışılıyor. Nedeni ise İmam Hatip ders kitaplarındaki çelişkiler, baskıcı ve sorgulamaya açık olmayan eğitim sistemi… TRT ise bunu haber yapıyor. Ne cesaret gerçekten, kutluyorum bu arada TRT’yi de!

Bahçeli Grup toplantısında buna tepki gösteriyor, AKP Genel Başkanı Erdoğan ise partisinin grup toplantısı sonunda Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ı yanına çağırarak tüm parti grubunun, misafirlerinin ve ekranı başındaki milyonların gözü önünde azarlıyor. –Bu arada zaten azar işiten işitene; ekonomiden sorumlu olanları Allah kurtarsın. Bin kere spekülatif deseler de azardan kurtulamıyorlar. Bir de benzin fiyatının artmasının dolar artışıyla bir ilgisi yok! Haymanalı çiftçinin Ziraat Bankası önünde sütlerini yere dökmesinin de bir ilgisi yok! Demirören’e 700 milyon dolar kredi verilmesinin de bir etkisi yok! Bunların hepsi spekülasyon! Hani yeterince anlamamış olabilirsiniz diye desteklemek anlamında ifade edelim; sihirli kelime spekülatif!

Bir inanç biçimine “sapık”, “batıl” diyemezsiniz

Deizme dönersek; bu olaydan bir gün sonra MEB Bakanı İsmet Yılmaz canlı yayınlanan bir TV programına çıkarak adeta özür dilercesine "Devlet Bahçeli'nin bu konudaki "Densiz bir uydurmadır" sözleri bizim de görüşümüzdür" ifadesini kullanıyor. Sonra da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş sahneye çıkarak, gençlerde deizm ve ateizmin yaygınlaştığı iddialarına ilişkin, "Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık, batıl bir anlayışa asla prim vermez. Milletimize, gençlerimize kimse iftira atmasın" dedi. 

Tüm bu yaşananlar neresinden tutarsak elimizde kalıyor. Hepsi nefret suçu. Anayasanın 24’üncü maddesinde açıkça belirtildiği üzere bu ülkede “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” Yine Anayasanın 136’ncı maddesinde belirtildiği üzere “Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Bunlar bizim anayasamızda yazıyor. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, kabul edersiniz etmezsiniz ama bir inanç biçimine “sapık”, “batıl” diyemezsiniz. Diyanet İşleri Başkanlığı açıkça nefret suçu işlemiştir. 

Artık sizin dininiz hoşgörüsüz bir saray dini

Duyuyor musunuz Sayın Diyanet İşleri Başkanı siz ne insanlara, ne inançlara eşit mesafede duran, saygı duyan birisi değilsiniz. Artık sizin dininiz hoşgörüsüz bir “saray dini”! Böyle bir dinin de Müslümanlar ya da kim olursa olsun inananlar arasında kabul göreceğini sanmıyorum! Ayrıca hatırlatmak isteriz ki maaşınızı her vatandaşın ödediği vergiyle alıyorsunuz. Saray size elden vermiyor sanırız!

Bir bakan milyonların gözü önünde küçük düşürüldü 

Bu olay aynı zamanda MHP’nin bir sözü ile AKP’li de olsa, 20 milyon öğrenciden sorumlu bir bakan da olsa milyonların gözü önünde nasıl küçük düşürüldüğünü de göstermiştir maalesef. 

Kindar olan ise sadece sizsiniz Sayın Erdoğan!

Ama burada asıl gerçeklik, gençlerden dindar ve kindar bir nesil yaratamamış olmalarıdır. Gençliğin deizme yönelmesinin sebebi de sizsiniz. Kindar olan ise sadece sizsiniz Sayın Erdoğan!

“Diploma yoksa yönetici olamazsınız” demiyoruz, “yalan söylemeyin” diyoruz

Bu arada, AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk yine Erdoğan’ın diplomasını gündeme getirdi. Dedi ki; “Siyaset diploma ile yapılmaz. Büyük mücadeleleri hiç adı duyulmayan diploması yok ama yüreği samimiyeti olan diplomasız yiğitler taşır.” Fakat kendisi meseleyi yanlış anlamış. Biz diploma yoksa temsil makamında olamazsınız demiyoruz! Diplomasız olabilirsiniz biz size yalan söylemeyin diyoruz! Yalan söylemeyin! Herkes için kural olan sizin için ayrıcalık olamaz diyoruz!

Eminiz ki bir gün bu makamlarda işçi temsilcileri de oturacak ya da umuyorum ki bu tür makamlara hiç gerek kalmayacak. O işçiler bulundukları yerlerde onurlarıyla oturacaklar ve hiç kimseye de yalan söyleme ihtiyacı hissetmeyecekler…

Kirli pazarlık sonucu kimyasal incelemeden hemen önce Suriye bombalandı 

Ülkeler arasında ciddi pazarlıklar var. Bu ülkeler arası pazarlıkların en kirlilerinden birisine Cuma gecesi tanık olduk. ABD, İngiltere ve Fransa, kimyasal silah kullandığı iddiasıyla Suriye Yönetimine ait bazı yerleri bombaladı. Üstelik, tüm ülkeler tarafından yetkilendirilen Kimyasal Silahları Engelleme Örgütünün Cumartesi günü bölgede kimyasal silaha ilişkin inceleme yapmasından hemen önce…

İngiltere’de May, Fransa’da Macron, ABD’de Trump kendi ülkelerinde hakimiyet kurma savaşı verirken iç siyasette güç kazanmak için mi yaptılar bu saldırıyı tartışmalı. Ayrıca Afganistan’ı ve Irak’ı da mahveden aynı koalisyon değil miydi? Tarihin tekerrürünü yaşıyoruz yine.

Savaşta önce gerçekler ölür

İngiltere'de Emekli Tümgeneral Jonathan Shaw, İngiliz Hükümetinin propaganda kanalı Sky News'ta katıldığı programda "Esad'ın tam zafer kazanırken kimyasal saldırı yapmasının amacını" sorgulayınca program sunucusu aniden telaşla bağlantıyı kesti...

Savaşta önce gerçekler ölür. Hatırlarsanız Irak’ın işgalinde de kimyasal silah olduğu gerekçesi kullanılmıştı. Saddam Halepçe’de kimyasal silahla binlerce Kürdü öldürdüğünde ses çıkarmayan dünya, Irak’ın elinde kimyasal silah kalmadığı bir dönemde işgali meşrulaştırmak için bu bahaneyi kullanmıştı. İngiltere’de bu işgali eleştiren Chilcot Raporu’nun yayımlanması üzerine, Tony Blair 2016 Temmuz’unda televizyon ekranlarından gerçeği itiraf etmek ve İngiliz halkından özür dilemek zorunda kaldı.

Yalanlarla savaşa sürüklemek kimyasal silahlar kadar korkunç 

İşte kimyasal silahlar kadar korkunç o kadar vahşi bir şey varsa da yalanlarla insanları savaşlara sürüklemektir. Öyle sapkın bir hal almış ki; lider demeye dilim varmayan bu kişilerden turuncu saçlı olanı çıkıyor “en akıllı, en zeki füzeyi yolluyoruz” diyerek insan-canlı öldüren füzesini övüyor! Saraylısı çıkıyor sürekli verdiği ölüm sayılarını alkışlatıyor!

“Katil ABD Ortadoğu’dan defol”dan Batının saldırısına alkış tutmaya 

Camilerden “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol” sloganlarıyla çıkan bir geleneğe mensup kişiler, Batının Müslüman bir ülkeye saldırısına alkış tutuyorlar. Hükümet kurmayları saldırıyı yetersiz buluyor. Adı “insani yardım” olan bir vakıf, insanlık felaketi olan bombalamaları savunuyor. Tüm bu açıklamaları da hemen Miraç Kandilinin ertesi günü yapıyorlar ne kadar vahimdir ki...

Kapıyı gösterme zamanı; hepsi aynı batağın içinde

Irak İşgali için dilenen özürlerin benzerini ileride Suriye için de duyabiliriz. Tabii ki ne Saddam ne de Esad makbul insanlar olduğu ya da tıpkı Saddam’ın Kürtlere yaptığı gibi, Esad da kimyasal kullanmayacağı için değil ancak dünyada şu andaki çoğu lider ve iktidarlarının açık veya kapalı tezgahlarıyla onlardan bir farkı olmadığı için bu liderler dünyanın tüm halkları için tehlike! İşte bunların topuna birden kapıyı gösterme zamanı yaklaşıyor artık! Çünkü hepsi aynı batağın içindeler.

Düşman kim Sayın Berat Albayrak?

Dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak bir konuşma yaptı. “Sizden ricam, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı mücadelesini yapmak” diyerek, “Mehmetçiğimiz cephede, Afrin’de savaşıyor. Şimdi bir Kurtuluş Savaşı’ndayız, yüzyıl sonra Mehmetçiğimiz cephede. Teşkilatlarımız da 2019’da bir seçim savaşına hazırlanıyor. 2019’daki bu seçim savaşına Başkomutanımızın liderliğinde hazır mıyız? Allah gazamızı mübarek eylesin” buyurdu kendisi. 

Düşman kim Sayın Berat Albayrak? Kime karşı Kurtuluş Savaşı verecek bu insanlar? Hangi işgal kuvvetleri var bu ülkede? 

Bu ülkenin bir kurtuluş mücadelesi başladı; sizlerden kurtuluş mücadelesi

Biz hiçbir şekilde savaşla, kanla beslenenlerden değiliz. Kimin bundan beslendiğini de halkımız çok iyi görüyor aslında. Ama bakın şöyle diyebiliriz isterseniz; evet bu ülkenin bir kurtuluş mücadelesi başladı. İşte o sizlerden kurtuluş mücadelesidir. 

Tıpkı Diyarbakır Ticaret Odasında olduğu gibi, tıpkı barış dediği için cezalandırılmak istenen hekimlerin Tabip Odası seçimlerinde olduğu gibi! 

Keyifli ve huzurlu günler için büyük bir kurtuluş mücadelesi başlamış ve sürecektir hiç merak etmeyin...

Halkımız öfke yerine, gözünün içine gülerek bakan insanları özlüyor

Haysiyetli bir politikayı, haysiyetli insanların yönetimini özlüyor ve istiyor halkımız! Öfke yerine, gözünün içine gülerek bakan insanları özlüyor. O günler de çok yakındır hiç merak etmeyin…

Soru: 16 Nisan Referandumunun yıl dönümü. Bir değerlendirme yapar mısınız? 16 Nisan öncesinde vaad edilenlerle bugün yaşananlar örtüşüyor mu?

 Spekülasyon, 2.30’dan 4.12ye çıktı dolar ama spekülasyon. 16 Nisan referandumu öncesinde huzur, refah dendi, ülkenin daha iyi yönetileceğini söyledi. Ama spekülasyon. Ama gençler kindar değiller. Kindar olan kendisi. Buradan iyi bir şey çıkmayacak. O zaman söylenenlerin hiçbiri olmadı, kimsenin içine sinmedi. OHAL’den vazgeçmemelerinin de sebebi bu. Aynı şaibe olursa bir seçim kazanamayacaklarının farkındalar. Biz demokratik bir seçimin yapılacağı sisteme götürecek her adımı bütün demokrasi güçleriyle atmalıyız. Onlar dış güçlerin eseri diyecek ama her şey iç güçlerin eseri, hiç düşman aramasınlar. 

Soru: Macron’un Türkiye ile Rusya’yı birbirinden ayırdık yönünde bir açıklaması var, nasıl değerlendirirsiniz? 

Macron’a da ihtiyaç yok. Bizde öyle bir dış politika var ki ne ABD ne Rusya diyoruz, hem ABD hem Rusya da diyebiliyoruz. Kafayı bir o tarafa bir bu tarafa dönüyoruz. Ülkeyi batağa sürükleyecek ilkesiz bir dış politika. Bugün Rusya ile arasına bir adım koysa ertesi gün 3 adım yaklaşabilir. İlkeli bir politika yok çünkü. 

Soru: Baydemir fezlekesi gelecek mi? Hakaretle ilgili iktidar milletvekillerinin de çok fezlekesi var. Ne diyeceksiniz?

Biz bunun şahikasını Ahmet Yıldırım da gördük. “Padişah bozuntusu” sözünden vekilliği düşürüldü. Kendisi bu kadar hakaret eden, insanları aşağılayan bir lider en fazla hakaret davası açtıran, vekillerin bile vekilliklerinin düşürüldüğü bir dönem. Yargı siyasetin elinde. Başka zaman baktığınızda AİHM’e uluslararası sözleşmelere, Anayasaya baktığımızda bunların tamamen çöpe atılması lazım. Biz ne kadar dava açtık. Hiçbir zaman bize yapılanlar hakaret olmuyor, onlar “ifade özgürlüğü”, muhalif olan birisi söz sarf edince “hakaret” oluyor. Siyaset elindeki yargı silkinmedikçe aynı girdap devam edecek. Bunu değiştirecek olan da yargıdan bir şey beklemek değil siyasetin gücüdür. Osman beyin vekilliği düşmeyecek diyemem. Keşke öyle olsa. 

16 Nisan 2018