Günay: Çeteleşmenin panzehiri toplumsal örgütlenme, demokrasi ittifakıdır

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde haftalık basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Son dönemlerde ifşa olan mafya-siyaset ilişkileri, ekonomik kriz gibi konulara da değinen Günay, şunları söyledi:

Değerli basın emekçileri, bizleri takip eden değerli halkımız hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Basın toplantımıza hoş geldiniz. 

Çorum Katliamı devletin kontrolünde ve devlete bağlı paramiliter güçler tarafından gerçekleştirildi

Yarın yakın tarihimizin acı olaylarından biri olan Çorum Katliamı’nın yıldönümünü karşılayacağız. 29 Mayıs 1980'de Çorum´da Alevilere yönelik başlatılan ve 10 Temmuz 1980'e kadar devam eden saldırılarda 57 canımız katledildi, yüzlercesi yaralandı. Bu katliam da tıpkı Sivas, Maraş ve diğer pek çok katliam gibi devletin kontrolünde ve devletle iç içe geçmiş paramiliter güçler tarafından gerçekleştirildi. Katliamın sanıkları, planlayıcıları korunup kollandı, hiçbiri gerçek anlamda hala hesap vermedi. Çorum Katliamı’nı lanetliyor, yitirdiğimiz canların anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Bugün ortaya çıkan kirli ilişkiler bu tür katliamların nasıl planlandığını, nasıl gerçekleştirildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. 

Darbeler demokratik siyasetin tasfiyesine, çete ve mafyaların güçlenmesine neden oldu

Dün aynı zamanda 27 Mayıs Darbesi’nin de yıl dönümüydü. 61 yıl önce bir askeri darbeyle milletin iradesi yok sayıldı. Darbelerin toplumumuzda ve siyasi hayatımızda ne kadar büyük yaralar açtığını hepimiz biliyoruz. Türkiye’de gerçekleşen her darbe, toplumumuzu karanlığa sürükledi. Yoksulluğa, yolsuzluğa, hukuksuzluğa neden oldu. Demokratik siyasetin tasfiyesi, çetelerin, mafyaların güçlenmesini beraberinde getirdi. Sonrasında 12 Eylül ve 28 Şubat’ta tekrarlanan darbe zihniyeti ne yazık ki bugün de iş başındadır. 

Bugün de darbeciler iş başında, demokratik siyasete yönelik saldırılar sürüyor

2021 Türkiye’sinde de aynı tabloyu yaşıyoruz. Hukuk yok, demokratik siyasete yönelik saldırılar sürüyor, siyasetçiler tutuklu, seçilmiş belediyelere kayyımlar atanıyor, Türkiye tarihinin en büyük hukuksuzlukları yaşanıyor; hak arayan kadınlara, üniversite öğrencilerine gençlere işkence ediliyor, akademiye, sendikaya, sivil topluma yapılmayan baskı kalmadı. Çeteler ve mafyalar adeta iktidarın ortağı. Hatta iktidarın sahibi! Bu darbe değilse nedir? 

Bugün devam eden darbe iktidara yönelik değil, iktidar eliyle muhalefete ve topluma yöneliktir

Ağır tecrit altında bulunan Sayın Abdullah Öcalan, darbeler konusunda çok hayati bir uyarıda bulunmuştu. Demokratik çözümün sağlanamaması halinde darbe mekaniklerinin devam edeceği ve kaosun derinleşeceği uyarısında bulunmuştu. Bugün karşı karşıya kaldığımız, bir yanında devletin bir yanında çetelerin, mafyanın olduğu kaos ortamı tam da bu çözümsüzlüğün ürünüdür, bu darbe mekaniğinin kendisidir. Ama bu darbe mekaniği, iktidarın iddia ettiği gibi kendisine yönelik değil, bizzat iktidar eliyle topluma ve muhalefete karşı işletiliyor. 

Darbe ‘ayağınızı denk alın bu sizin daha iyi günleriniz’ demektir

Darbe yıldönümlerinde millet iradesi nutukları atan iktidar, toplumun iradesine karşı her an, her gün darbe yapıyor. Muhalefete “ayağınızı denk alın, bu daha iyi günleriniz” diye tehditler savuruyor. İşte darbe budur ve bu darbeci zihniyetten kurtulmanın tek yolu demokrasidir. 

Demokratik ve ortak mücadelenin gelişmesi bir talep ve ihtiyaç olmaktan çıkmış, bir zaruret haline gelmiştir. Aksi halde çete, mafya ve karanlık yapılar Türkiye’yi sarmaya devam edecek. Bugün ortaya çıkan itiraflarla bütün toplum bu gerçekliğe tanıklık ediyor. İçerisinde ordunun, Ergenekon'un, paramiliter yapıların olduğu bir ittifakın boğazına kadar suça bulaştığını zaten biliyorduk. 

Çetelere çıkarılan özel afla, mafyalaşma ve çeteleşme doruk noktasına ulaştı

Karanlık ve kirli ilişkiler artık üzeri örtülemeyecek hale gelmiştir. Mafyaya özel af çıkarılarak hırsızlar, katiller, çetelerin cezaevinden çıkmasıyla bu çeteleşme hali doruk noktasına ulaştı. Mesele Kürt Sorunu olunca düşmanlıkta birleşen, ancak devletin bölüşümü olunca beş benzemeze dönüşün çeteler ittifakının son günlerde ortaya döktükleri malum.

Bizler bu toplumun ezilenleri, Kürtleri, kadınları, Alevileri, ötekileştirilenleri olarak devletin her türlü saldırısına, pervasızlığına şahit olmuştuk. AKP-MHP ile birlikte bu saldırı tüm Türkiye’ye yayıldı. Tabiri yerindeyse her ev mağdur edildi ve ediliyor.

Kürt düşmanlığı sürdürülerek bu çürümüşlük gizlenmeye çalışılıyor

Geçmişin bir ezberi olarak Kürtlere yönelik tırmandırılan düşmanlıkla bu çürümüşlük gizlenmeye çalışılıyor. Bugün de bu kirli ilişkilerin aktörleri gerçek olmayan savaş başarılarıyla, vatan, millet, bayrak gibi sözlerle kendilerini aklamaya çalışıyor. Türkiye tarihinin en yüksek suç rakamlarına ulaşıldığı, uyuşturucu kullanımının ortaokullara indiği, kadın cinayetlerinin arttığı, nefret söyleminin normalleştiği bir dönemde bütün bu suçların sorumlularına sahip çıkılıyor. 

Ortaya çıkanlar çürümüşlüğün yüzde biri bile değil: Konu Soylu, Peker ve Ağar’ın ötesinde çeteleşen devletle ilgilidir

Son dönemlerde videolardaki ifşaatlarla ortaya dökülen kirli ilişkiler ve çürüme hali yaşanan gerçeğin yüzde biri bile değil. Buzdağının sadece görünen kısmıdır. Konu Peker, Soylu, Ağar isimlerinin çok ötesinde doğrudan çeteleşen devletle ilgilidir. Bu çeteleşmenin bir tarafı ihale oyunları, savaş makinelerinin üretimi ise diğer tarafı bürokrasideki bölüşüm savaşıdır. Yargıya ve emniyete kimin yakınının atanıp atanmadığı ile ilgilidir. Yüzlerce defa millilik söylemlerinin bir maske olduğunu ifade ettik, tekrarlamaktan geri durmayacağız.

Soylu’nun, Yıldırım’ın yalnız olmadığını biliyoruz: Ortada mafyalaşan siyaset, siyasileşen mafya gerçeği var

Videolar yayınlarken Osmanlı’da olduğu gibi tartışmaları perde arkasından izleyenlerin bu ittifakın parçası olduğunu biliyorduk. Erdoğan, mafyaya hamilik yapan küçük ortağı gibi önceki gün grup toplantısında kirli ilişkiler ağında bulunan isimlere sahip çıktı, “yalnız değiller” dedi. Erdoğan doğru söylüyor, bu kişilerin hiçbiri yalnız değil, hiçbiri tek başına bu kirli ilişkilere bulaşmadı. Hepiniz bu işin içindesiniz. Çünkü balık baştan kokuyor. Ortada mafya ile mafyanın suçladığı bir siyasi yapı yok. Tamamiyle mafyalaşmış bir siyaset, siyasileşmiş bir mafya ve çete gerçeği var. Biz bu mafyanın siyasi ayağını biliyoruz. Bu yapılara “mafyayla, çetelerle aranıza mesafe koyun” çağrısı yapmıyoruz. Çünkü ayrışamayacak kadar iç içe geçmiş durumdalar. 

Sözde babaların dönemi bittiğini söyleyenler mafya diliyle racon kesiyor, muhalefeti tehdit ediyor

İşte bu mafya düzeni hem kendi suçlarını örtbas etmek için hem de bu kirli ve çürümüş düzeni sürdürmek için muhalefete saldırıyor. “Sözde babaların racon kestiği Türkiye geride kaldı” diyenler muhalefet partilerini “bu daha sizin iyi günleriniz, daha neler olacak göreceksiniz” diyerek mafya diliyle tehdit ediyorlar. İşte bu mafyalaşan siyaset gerçeği ile ortak mücadele etmekten başka bir çare yok. Ya herkes bir gün sıranın kendisine gelmesini bekleyecek ya da ilkesel olarak sıra kendisine gelmese bile bu çürüme haline itiraz edecek. 

Çeteler ittifakının panzehiri toplumsal örgütlenmedir, halkın itirazını yükseltmesidir

Bizim açımızdan bu bir çeteler ittifakıdır, suçlular birliğidir. Bunun panzehiri ise tartışmasız bir şekilde toplumsal örgütlenmedir ve halkın itiraz sesinin yükselmesidir. 90’larda faili meçhullerin sorumlusu, JİTEM’in tetikçileri, köy yakma politikalarının sahipleri şu anda isimleri dolaşan odakların ya aynısıydı ya da ortakları idi. O dönem halkın örgütlü mücadelesi bu suçlular ittifakını nasıl alaşağı ettiyse bugün de bizler demokrasi ittifakı ile alaşağı edeceğiz ve yeneceğiz.

Toplumu çetelerden kurtaracağımız günler yakındır

Bugün de Türkiye bu çürüme halini daha fazla kaldıramaz. Toplumumuz bu kirlenmeye mahkum ve mecbur değil, hiçbirimiz bu yaşananlarının izleyicisi konumunda olmayacağız. Bugün bir kez daha ortaya çıkan çürümüşlük ve kirlenmişlik hali, partimizin yıllardır dile getirdiği tezlerinin ve siyasetinin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu nedenle halkımız ve toplumumuz aydınlık bir geleceğe ve demokratik bir ülkeye kavuşana kadar mücadelemizi kararlılıkla büyütmeye ve sürdürmeye devam edeceğiz. Bir virüs gibi yayılmış bu çürümenin panzehiri de, aşısı da demokrasi ittifakıdır. Bizi zayıflattığını düşünenler bilsinler ki toplumu bu çetelerden kurtaracağımız günler yakındır. Bunu yapmaya gücümüzün olduğunu ve kudretimizin yerinde olduğunu herkes bilsin.  

Çözüm Süreci başarıya ulaşsaydı toplum çeteleşmeyi değil demokrasiyi tartışacaktı

Bu mafya düzeninden rahatsız olan herkes, samimiyetle Türkiye’nin nasıl bu noktaya geldiğini sorgulamak zorundadır. Elbette bu çürüme halinin pek çok sebebi var, ancak en önemli nedenlerinden biri, Kürtlere yönelik yürütülen düşmanlıktır. Bakın önceki gün Erdoğan kendisi itiraf etti. Türkiye’nin büyük bir özlemle destek verdiği Çözüm Sürecine karşı iktidarın nasıl komplo kurduğunu, barışa nasıl suikast düzenlediklerini anlattı. Eğer Çözüm Süreci başarıya ulaşmış olsaydı, eğer iktidar bunu siyasi hesaplarına kurban etmeseydi bugün toplumumuz çeteleşmeyi değil, demokrasimizin geldiği aşamayı tartışıyor olacaktı. 

Tecridin sona ermesi için siyasi tutsaklar eylemde, demokratik kamuoyundan tepkiler yükseliyor

Bu çete düzeninin sürdürücü mekanizmalarından biri de tecrittir. Sayın Öcalan’ın avukatları, ailesi, açlık grevinde olan siyasi tutsaklar, demokratik kamuoyu ve uluslararası çevreler İmralı tecridinin sonlandırılması için sürekli çağrılar ve eylemler yapmaya devam ediyor. Bu talep aynı zamanda Türkiye’nin mevcut gidişattan çıkmasının çağrısı ve mücadelesidir. Sayın Öcalan’a yönelik tecrit ve hapishanelerdeki hak ihlallerini protesto etmek amacıyla siyasi tutsakların başlattıkları süresiz dönüşümlü açlık grevi eylemi 183. gününde.

768 hukukçu Sayın Öcalan ile avukat görüşmesinin yapılması için çağrıda bulundu. Hukuk devletinin gereği olarak İmralı Adası’nda bir an önce avukat görüşmeleri yapılmalıdır.

Sadece partimizin değil muhalif siyasetin tasfiye edilme çabaları da tecrit politikalarının bir parçası ve devamıdır. Tecride karşı mücadele yürütmek demokrasiye, hak ve özgürlüklere sahip çıkmaktır, yoksulluğa ve işsizliğe karşı huzur ve refahın hakim olmasının mücadelesini yürütmektir. 

Susurlukçular marinaya, AKP-MHP iktidarı ülkenin geleceğine çöküyor

Bu tablo ile gizlenmek istenen halkın yaşadığı derin yoksulluktur, talan edilen kaynaklardır. Susurlukçular marinaya çökerken AKP-MHP iktidarı hepimizin geleceğine çöküyor. Çökertme planını uygulamaya devam etmek için halkın değerlerine, cebine ve demokratik geleceğine çöküyor.

Ortaya çıkan yoksulluk ve sefalet oluyor maalesef. AKP-MHP iktidarı zam üstüne zam yaparak ayakta durmaya çalışıyor. Öz kaynak kalmamış, kasa tamtakır kuru bakır. Zamlarla halkın cebine göz dikmişler.

Lale devri yaşanıyor: Yoksulluk sınırı asgari ücreti aşmış durumda

Bakın yoksulluk sınırı değil, açlık sınırı asgari ücreti aşmış durumda. Yani bir asgari ücretli şu an aç yaşamaya mahkûm ediliyor ama mafya düzenini kuranlar marinalarda keyif çatıyor, Saray ve çevresi zevk-ü sefa peşinde. Adeta bir Lale devri yaşanıyor. Halk her sabah “Bugün karnım doyacak mı?” korkusuyla yaşarken, Saray “Acaba hangi pahalı Mercedesi makam aracı olarak alayım” derdine düşmüştür.

Gençler işsizlikten kıvranırken, gelecekten umudunu kesmişken Saray memurları “Acaba hangi devlet kurumundan bir maaş daha alabilirim” arayışını sürdürüyor. İşte bu yüzden bu düzen mafya düzenidir, hırsızlık düzenidir, talan düzenidir.

Halk sadaka değil destek istiyor, helalleşme değil hesaplaşma gününü bekliyor

Gelecekten umudunu kesen, iflas üstüne iflas yaşayan esnaf intihar ederken çıkıp utanmadan arlanmadan helalleşme isteyen bir zihniyet var karşımızda. Yine sanki çok maharetmiş gibi esnafa sadaka veriyorlar. Esnaf sadaka değil destek istiyor. Saraylarınızdan çıkmadığınız için tabi haberiniz yok ama esnaf helalleşme değil hesaplaşma gününü bekliyor. 

128 milyar dolara çöken iktidar işsizlik fonuna da çökmüş

Çökmedikleri yer yok. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarına çöken bu hırsız iktidar şimdi görüyoruz ki işsizlik fonuna da çökmüş. 2008-2013 yılları arasında parça parça 11.5 milyar TL yani günümüzde enflasyon üzerinden güncellersek 33.1 milyar, döviz kuru üzerinden güncellersek 58.6 milyar TL çekilmiş ama yerine konmamış. Ne için çekilmiş? Sözümona GAP projesi için. Hangi çeteye yedirdiler, kime peşkeş çektiler bu parayı belli değil. Kaç Mercedes daha alındı Saray’a ? Bunu da bilmiyoruz.

Kadınlar ekonomik şiddetin kıskacındadır

Emekçilerin alın terinden biriktirilen bu fon işte böyle kullanılıyor ama pandemide emekçiler için kullanılmadı. Bu yüzden diyoruz ki bu iktidar halk düşmanıdır, emekçi düşmanıdır ve kadın düşmanıdır. Kadın düşmanlığını siyasetin bir normu haline getiren AKP-MHP iktidarı kadınları ekonomik şiddetin kıskacında bırakmıştır. 

Kadınlar bu devranın böyle gitmesine izin vermeyecek

Türkiye’de en yoksul kesimin kadın olması tesadüf değildir. Kadın yoksulluğunun temel sebebi cinsiyet temelli ayrımcılıktır. Bugün yaşanan bu yoksulluğun sebebi iktidarın kadın düşmanı politikası ile ekonomik tercihleridir. Kadınlar yoksulluk ve açlıkla boğuşurken, güvencesiz ve son derece kötü koşullarda emek vererek hayatta kalmaya çalışırken tek adam rejimi yüz milyon dolarları operasyonlara harcamakta, ülke kaynaklarını çetelere peşkeş çekmektedir. Ancak kadınlar bu devranın böyle dönmesine izin vermeyecek.

Suriye hate hilweşandin Esad ji bo desthilatdariya xwe hilbijartinan pêktîne

Endamên birêz ên çapemeniyê; Piştî şerê deh salan ê li Sûriyeyê, du roj berê li Sûriyeyê hilbijartin pêk hat. Di nava deh salan de pirsgirêk û aloziyên gelek mezin çêbûn. Di encama şer û pevçûnan de bi hezaran kes jiyanên xwe ji dest dan û bi mîlyonan welatiyên Sûriyeyê koçber bûn, bi dehan bajar hatin tarûmarkirin. Hîn jî çete û DAIŞ li ser axa Efrînê ne û Efrînê dagir dikin. Nasnameya Kurdan hîn jî nehatiye naskirin.

Digel van pirsgirêkan Esad hilbijartinkek çêkir. Herêmên ku di bin kontrola rejîmê de ne, ji sisêyan yek ji erda  Sûriyeyê jî nînin. Û ev hilbijartin li vê herêma biçûk pêk hat û alîgirên Esad li ser sindoqan kom bûn. Û wek li Tirkîyeyê çêbû alîgiran di şûna gelek kesan de ray bi kar anîn.

Hilbijartinên ku li Suriyeyê hatin lidarxistin meşrû nîne

Esad ev hilbijartin ji bo desthilatdariya xwe pêk anî. Di hilbijartinê de îradeya hemû gelên Sûriyeyê nehatiye naskirin û lewma ev hilbijartin ne meşrû ye. Ev hilbijartin lîstikek e û jixwe rêveberiya Rojava jî nehişt li Rojava sindoq bên danîn. Berî her tiştî divê Rêveberiya Xweser bê naskirin û statuya Kurdan li Sûriyeyê bi awayekî qanûnî bê binavkirin. Divê ji bo kesên ku koçber bûne bi awayekî ewle vegerin welatê xwe xebatên siyasî berdewam bikin, divê hemû çete ji ser axa Rojava bên derxistin û pêşî li dagirkirina axa Rojava bê girtin.

28 Mayıs 2021