Günay: Çözüm tartışmaları ciddiyetle, geçmişten ders çıkarılarak ve yaşananları inkar etmeden yürütülmelidir

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde haftalık basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde haftalık basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Son günlerde öne çıkan muhataplık ve çözüm tartışmalarına değinen, öğrencilerin barınma sorunlarını değerlendiren Günay, şöyle konuştu:  

Değerli basın emekçileri, ekranları başında bizleri izleyen sevgili halkımız hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 

Türkiye bu gidişatı kaldıramaz, çözüm tercih değil zorunluluktur

Türkiye çok kritik ve önemli bir dönemeçten geçiyor. Türkiye bugünkü koşulları kaldırmıyor, iktidar aklının tercih ettiği bu çözümsüzlük ülkeyi uçuruma sürüklüyor. Türkiye daha fazla bu koşulları kaldıramaz, şartlar ve koşullar değişimi dayatıyor. Toplumsal sorunlarda çözüm artık bir tercih olmaktan çıkmış ve bir zorunluluğa dönüşmüştür. Muhalefet kanadının son dönemlerde başlattığı Kürt sorununda çözüm ve muhataplık tartışmalarını önemli buluyoruz. 

Deklarasyonumuz Türkiye’ye nefes aldıracak

Tam da bu yüzden 27 Eylül’de Türkiye’nin geleceğine ışık tutacak bir tutum belgesi açıklıyoruz. 27 Eylül, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından çok önemli bir başlangıç olacaktır. Deklarasyonumuz nefes almakta zorlanan topluma nefes aldıracak, tıkanmış ve sorunlara çözüm bulmaktan uzak siyaset kurumuna yeni bir politik perspektif sunacaktır. Aylardır sahadayız, her kesimden insanla bir araya geldik. Sahadan çıkardığımız sonuçları, elde ettiğimiz verileri kurullarımızda tartıştık ve günlerdir süren yoğun tartışmaları tutum belgesine yansıttık. 

Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez

Son dönemlerde yaşanan tartışmalardan da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin en büyük ve en temel sorunu Kürt sorunudur. Toplumsal ve siyasal gelişmeler bu gerçekliği her gün daha fazla açığa çıkarıyor. Kürt sorunu temelde Türkiye’nin demokrasi sorunudur. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, Türkiye demokratikleşmeden de Kürt sorunu çözülmez. Bu konuda bizim bakış açımız da rotamız da nettir. 

Kürt halkının talepleri nettir, muhataplar bellidir

Kürt sorunu ve muhataplık meselesi üzerinden Türkiye’yi tekrar çözümsüzlüğe mahkûm edecek negatif yaklaşımlar görüyoruz. Buradan şunu net bir şekilde vurgulamak isterim. Kürt halkının talepleri nettir, sorunun muhatapları bellidir, çözüm yolu açıktır.

Çözüm tartışmaları ciddiyetle, geçmişten ders çıkarılarak ve yaşananları inkar etmeden yürütülmelidir

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tartışmayı başlatmış olmasını muhalefetin çözüm konusunda inisiyatif alma istemini kıymetli buluyoruz. Türkiye bu tartışmayı geçmişte yaşananları inkar etmeden, yaşadıklarından dersler çıkararak, siyasi bir ciddiyet ve olgunlukla yürütmelidir. 

Öcalan defalarca Meclis'in rolüne ve sorumluluğuna işaret etmiştir

Demokratik ve barışçıl bir çözümün yeri de elbette Meclis'tir. Bu gerçeklik çözüm sürecinde Sayın Öcalan tarafından defalarca dile getirilmiştir. Yasalar çıkarılmalı ve süreç Meclis’in şahitliğinde güvence altına alınmalı, atılacak tüm adımlar yasalaşmalı demiştir. Öcalan için Meclis sadece sürecin güvence altına alınmasının değil, barış sürecinin kalıcı hale getirilmesinin de adresiydi. Ayrıca sadece AKP’nin de değil başta CHP olmak üzere Meclis'te bulunan tüm partilerin sürece dahil edilmesi gerektiğini aynı şekilde çokça ifade etmişti. Bunlar hafızalardaki yerlerini hala koruyor. 

HDP muhataptır, sorunu çözme iradesi ve kararlılığı tamdır

Şunun açık ve net olarak bilinmesi gerekir. HDP Türkiye’nin tüm sorunları gibi Kürt sorununu da çözmeyi önüne bir görev olarak koymuş bir Türkiye partisidir. HDP’nin Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt sorununu demokratik temelde çözmek için kararlılığı ve iradesi vardır, tüm sorunlarda olduğu gibi bu kadim sorunda da elbette muhataptır. Demokratik müzakere partisi olarak Kürt sorunun çözümünü demokratik bir Türkiye için elzem görüyoruz, bu yüzden bugün de yarın da çözüm çabası içinde olmaya devam edeceğiz.

Sorun çok boyutludur ve çözüm konusunda Öcalan’ın rolünü görmezden gelme imkanı yoktur

Ancak bu sorunun çok boyutlu, çok katmanlı ve karmaşık bir sorun olduğunu Türkiye’nin son kırk yılına şahit olmuş herkes bilir. Türkiye sınırlarını çoktan aşmış, bölgesel olmaktan da çıkmış uluslararası bir sorunun tüm taraflarıyla müzakere edilerek çözülmesi gerekir. “İmkan versinler bu sorunu bir haftada çözerim” diyen Sayın Öcalan gerçekliğini de görmezden gelme imkanı yoktur. Muhataplık tartışmaları bu yüzden kapanmıştır. 

Konuşulması gereken onurlu barışın nasıl sağlanacağıdır

Konuşulması gereken demokratik bir Türkiye’nin nasıl inşa edileceği, onurlu bir barışın nasıl sağlanacağıdır. Bu açıdan parti olarak üzerimize düşen yapıcı sorumluluğu almaya her zaman hazırız. Değer biçtiğimiz ve fazlasıyla önemsediğimiz son günlerdeki çözüm ve muhataplık tartışmalarının yeni bir döneme kapı aralamasını umuyoruz. Bu konuda umutluyuz ve Türkiye’nin geleceği için zaten çözümden başka bir şans da yoktur.

Kumpas Davasıyla kapatmaya zemin hazırlamaya çalışıyorlar 

Değerli basın emekçileri, elbette Türkiye yeniden çözümü tartışırken iktidar bütün gücüyle halkımıza ve bizlere çözümsüzlük dayatıyor. HDP’yle siyasi arenada baş edemeyenler kumpas siyasetine devam ediyor. Her türlü kirli hamleyle, kayyımla, tutuklamayla zorbalıkla partimizi egale etmeye çalışıyorlar. Bu sefer kendilerine bağladıkları yargı ile partiyi kapatmanın zemin hazırlığına başladılar. Hakikat yerine yalanlarla, somut delil yerine iftiralarla, tahkikat yerine saray ortaklığından gelen emirlerle Türkiye tarihine büyük harflerle utanç olarak yazılacak, adına yargılama değil kumpas diyebileceğimiz bir süreç başlattılar. Geçen hafta devam eden ve 18 Ekim’e ertelenen Kobanî Kumpas Davasında hakikat yok, adalet yok, hak yok, hukuk yok, kanun yok, yasa yok. Ne var? Bol bol yalan var, adaletsizlik var, çözümsüzlük var, inkarcı devlet aklı var. Yargıçlarda tarafsızlık ve bağımsızlığın esamesi yok; ama saraydan alınan sıra sıra talimatlar var. Bizler Kobanî Kumpas Davasını takip ederken yargıçların cübbesinde düğme olduğunu bizzat kendi gözlerimizle gördük.

Kürt sorununu mahkeme salonlarına havale eden, hukuka uzak, saray yakın bir yargılama

Davanın ilk duruşmasından son görülen duruşmaya kadar yaşanan her şey talimatlı yargının halini çıplak bir şekilde gözler önüne serdi. Duruşma salonunun kolluk ile doldurulması, savunma ayağını oluşturan avukatların ve gazetecilerin içeri alınmaması, yargılanan arkadaşlarımıza söz hakkı verilmemesi, yine son duruşmada keyfi olarak gazetecilerin içeri alınmaması sadece sergilenen oyunun küçük birkaç örneğidir. Kısaca bu yargılama hukuktan uzak, saraya yakın bir yargılama. Siyasetin, ülke yönetiminin, yargının ne hale getirildiğini tüm çıplaklığıyla göz önüne getiren bir yargılama. 

Son duruşmada Sevgili Sabahat Tuncel’in ifade ettiği gibi “Kürt sorunun mahkeme salonlarına” havale eden bir yargılama, yine sevgili Sebahat’in dediği gibi “Kürtlerin adaletsizliğe” muhatap edildiği bir yargılama. 

Çözülen Kürt sorunu değil sizin iktidarınızdır

“Kürt sorunu yoktur, bu sorunu çözdük” diyenler Kürt siyasetine ve halkına tutuklama, tasfiye, operasyon, mahkeme salonları dışında ne vaat ediyor? Kürt sorununu mahkeme salonlarında kumpas davalarıyla mı çözdünüz? Kürt sorununu halk iradesini kayyımlarla gasp ederek, 6 milyon insanın oy verdiği partiyi kapatmaya çalışarak mı çözdünüz?  Bu sorunu çözdük diyen Erdoğan’a hatırlatalım: Çözülen Kürt sorunu değil, çözülen sizin iktidarınızdır, kumpas davalarınız, tasfiye planlarınızdır.  

Bizler HDP olarak yargının önüne iliklenen düğmeyi söküp atacağımızın sözünü veriyoruz. En başta söylediğimizi daha vurgulu daha yüksek sesle bir daha söylüyoruz. HDP’yi ancak halk yargılar. Ama er ya da geç tüm yalan, dolan, yolsuzluk, katliam ve usulsüzlükleriniz başta olmak üzere topluma karşı işlenen suçların hesabını bu halk soracak, yargı önünde bizler soracağız, demokratik siyasetle bizler soracağız. 

Öğrencilerin ciddi barınma sorunları var

Değerli basın emekçileri halkımızın yaşadığı sorunlar, çektiği sıkıntılar maalesef bitmiyor. Yakından takip ettiğiniz üzere pandemi sonrası yüz yüze eğitimin başladığı bugünlerde öğrenciler ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya. Yurt imkanları kısıtlı, özel yurt fiyatları el yakıyor, öğrencilere verilen devlet desteği fahiş kiralar karşısında komik bir meblağ olmaktan ileriye gidemiyor. Ülkede önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencisi sayısı 8 milyon 700 bin civarında. Buna karşılık KYK’ye ait toplam 552 yurdun öğrenci kapasitesi ise 84 bin 363. Pandemi sürecini yönetemeyenler, sosyal devlet olma iddiasında da öğrencileri barındırma noktasında sınıfta kaldı. 

Kaynaklar tarikatlara, özel üniversitelere ayrılıyor

Peki öğrenciler barınacak yer bulamazken iktidar ne yapıyor?  

●Ticarethane mantığıyla her köşe başına en basit ihtiyaçlarını bile karşılayamayacağı öğrencilerin doldurulduğu özel üniversitelerin açılmasına önayak oldu.

●Tarikat yurtlarına aktarılmak üzere 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi ayırdı. 

●Dışişleri Bakanlığı verilerine göre New York’ta yaklaşık 2.5 milyar TL’ye mal olan Türkevi binasını yaptırdı. 

●Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabının reklamı, New York'un ana cadde ve sokakları ile Times Meydanı'ndaki bazı led ekranlarda ve seyyar kamyonlarda yapıldı.

En ucuz yurt 800 TL, burs ise 650 TL

Türkiye’de Kredi Yurtlar Kurumu'nun yurtlarına yerleşebilmek için bile torpil gerekiyor. Ev kiralarının zaten yanına yaklaşılmıyor. En ucuz özel yurt ise 800 liradan başlıyor. Öğrencilere destek ödenekleri olan Kredi Yurt Kurumu'nun kredisi ve bursu sadece 650 lira. Bu öğrencilerin nasıl geçinmesi bekleniyor? Asgari ücretle geçinen bir hanenin çocuğunun üniversiteye gidip barınmasını, yemesini, içmesini, insani koşullarda bir üniversite hayatını neyle karşılaması bekleniyor? 

Çocuklarımıza ve halkımıza dayatılan bu geleceksizliği kabul etmiyoruz

Yurt sorununun bir de kadın boyutu var tabii. Birçok genç kadının eğitim hayatı iktidarın yarattığı yurt çıkmazı sebebiyle tehlikede. İktidar her adımında kadınları yavaş yavaş sosyal hayattan, eğitimden, ekonomik özgürlükten uzaklaştırmaya çalışıyor.  

Çözüm önerilerimiz

Barınamayan öğrenciler diyor ki, “Bize yalnızca parklar ve banklar kaldı.”  Bu harami düzeni, halkımıza ve çocuklarımıza reva görülen geleceksizliği kabul etmiyoruz. Barınma hakkı için mücadele eden öğrencilere dönük gözaltı saldırılarına son verilmeli. Barınamadığı için parklarda protesto halinde olan gençlerle görüşülmeli, barınma sorunu yaşayan öğrenciler için acil bir çözüm bulunmalı. Yurt yerleştirme süreçlerinde ayrımcılık, kayırmacılık ve torpil vakaları bir an önce önlenmeli. Yurt imkanı sağlanmayan öğrencilere “kira destek bursu” verilmeli. Ev kiraları denetlenmeli, fahiş fiyatlı kira istenmesinin önüne geçilmelidir. Öğrencilere verilen KYK bursu ve kredisi arttırılmalı, bu ekonomik kriz sürecinde zengin şirketlerin ve yandaşların vergileri değil, KYK borçları sıfırlanmalı.

Barınma hakkı için direnen öğrencilerin yanındayız

Gençlerin taşıdığı, iktidarı tehdit eden potansiyeli görüyoruz. İktidar da görüyor. Bu nedenle en temel hak mücadelesine dahi tahammülleri yok. Ama biz gençlerin hayatını mahvetmelerine izin vermeyeceğiz! Barınamıyoruz diyen ve mücadele eden bütün öğrencilerin yanındayız. Partimizin kapılarının bütün öğrencilere açık olduğunu da yeniden hatırlatmak istiyorum.

Yên ku çareseriyê dixwazin divê ewil meseleya ziman çareser bikin

Endamên çapemeniyê, hûn bi xêr hatin daxuyaniya me. Wek hûn jî dibînin dîsa behsa pirsgirêka Kurdan dikin û dîsa ev mijar di rojevê de ye. Baş e ku behsa vê meseleyê dikin. Wextê samîmî û wêrek bin, em dikarin hem pirsgirêka Kurdan hem jî hemû pirsgirêkên din çareser bikin. Lê beriya her tiştî samîmiyet, cidiyet û wêrekî lazim e.

Hem zimanê Kurdî qedexe bikin, hem ji ber ku Kurdî tê axaftin herin dawetên Kurdan sabote bikin, hunermendan binçav bikin, hem di TRT Kurdî de propaganda bikin hem jî li Meclisê zimanê Kurdî qedexe bikin û wî wek zimanekî nenas pênase bikin… Ev nabe û ev ne rast e. Em vê durûtiyê, vê bêcidiyetiyê û vê neheqiyê qebûn nakin. 

Hevalên hêja, dibistan vebûn û bi milyonan zarokên Kurd dîsa di pergaleke asîmîlasyonê û tunekirinê de dest bi perwerdeyê kirin. Eger hûn jidil bin, kerem bikin, werin pêşî zagonan biguherînin û rê li ber perwerdehiya bi zimanê dayikê vekin. Wa ji we re rêya herî kin ji bo demokrasî û heqparêziyê. Bi derewan, hûn nikarin kesî bixapînin. Kî jidil be bila ji vir gavekê ji bo zimanê Kurdî  biavêje.

Bêyî azadkirina Kurdî, meseleya Kurdî nayê niqaşkirin

Bêyî azadkirina zimanê Kurdî, hûn nikarin bi qasî misqalekê jî bi pêş bikevin. Û ranebin ji me re nebêjin Kurdî serbest e filan. Di parlamentoya vî welatî de Kurdî wek X û zimanê nenas tê nîşandan. Li dawetan stranên Kurdî dibin hinceta vepirsînan. Li dibistanan karmendên dewletê wek leşkeran li ser serê zarokan in. 

Bi hezaran êrişên din hene li ser zimanê Kurdî. Em jî hûn jî baş dizanin ku parçeyê herî mezin ê pirsgirêka Kurdan, astengî û qedexeyên li ser zimanê Kurdî ye. Eger hûn samîmî û cidî bin, kerem bikin werin em qedexeya li ser Kurdî rakin. 

24 Eylül 2021