Günay: Demokrasi güçlerinin iktidarın kirli savaş oyunlarına ses çıkarması tarihsel bir sorumluluktur

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İktidarın içeride ve dışarıdaki Kürt politikası, ekonomik kriz ve iktidarın bu konudaki söylemlerini değerlendiren Günay şunları söyledi:

Kürtler dünyanın neresindeyse orası Erdoğan’ın hedefidir 

AKP-MHP iktidarı kendi krizini ve çöküşünü aşmak veya gizlemek için, sınırlarının ötesinde krizler üreterek, sürekli saldırılarla, istikrarsızlık ve toplumsal sorun yaratıyor. Sonra da bunu bir beka ve güvenlik sorunu olarak isimlendirip, toplumu kandırmaya çalışmaktadır. AKP Başkanı Erdoğan, Suriye’ye operasyon yapılacağını açıkladı. Peki hedef neresi? Tabii ki hedef Rojava. Bu dünya üzerinde Kürtlerin yaşadığı neresi varsa Erdoğan’ın hedefi de orasıdır. Hedef IŞİD saldırılarına karşı bütün dünyanın gözleri önünde mücadele ederek kazanım elde eden ve IŞİD’i yenilgiye uğratan Kürtler.

İktidar uluslararası meydanı boş buldu, yeniden Kürt kazanımlarına saldırıyor

Bu savaşın birçok boyutu var ama Erdoğan ve savaş kurmayları hem dışarıda hem de içerideki fırsatları, savaş yoluyla iktidarlarının lehine çevirmek istiyorlar. Rusya, Ukrayna’daki savaşla meşgul, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmesini veto etme tehdidiyle de ABD ile pazarlık imkanı doğmuş oldu, yani iktidar uluslararası meydanı boş buldu ve yönünü yine Kürtlere ve kazanımlarına çevirdi.

AKP savaşla seçime girmek ve tahtını sağlamlaştırmak istiyor

İçeride ve dışarıda yürüttüğü Kürt düşmanı siyaset ile de seçime gitmek istiyor. Böylece milliyetçi dalgayı ve küçük ortağını arkasına alarak tahtını sağlamlaştırmak istiyor. O da sonunun geldiğinin farkında ve buradan Kürtleri boğarak kurtulmayı hedefliyor. Suriye’de Rojava’ya yönelen savaş, Kürt halkına acıdan başka bir şey getirmeyeceği gibi, Türkiye halklarına da yoksulluk olarak geri dönecek. Savaşın ekonomik maliyeti, zaten yoksullukla, ekonomik krizle boğuşan Türkiye hakları için krizin derinleşmesine ve doğrudan halkın gündelik hayatının üzerindeki etkisinin katmerlenmesine sebep olacak. İktidar, ekonomik krizin yaralarını da savaştan kazanacağı milliyetçilik bandajıyla örtemeyecek.

Barış olmadan demokrasi de özgürlük de olmaz: Barışın yolu İmralı’dan geçer

Biz, bu topraklar üzerinde yaşayan halkların en acil ihtiyaçlarından birinin barış olduğunu biliyoruz. Barış olmadan demokrasi de olmaz, özgürlük de olmaz. Bu topraklara barışın gelebilmesinin tek yolu ise İmralı kapılarının açılarak Sayın Öcalan’ın kurucu barış rolünü tekrar oynamasından geçiyor. Tüm dünyanın şahitlik ettiği gibi biliyoruz ki, İmralı’nı kapısı ne zaman aralansa bu coğrafyada yaşayan tüm halklar için barış ve özgürlük imkanları artıyor, halkların birlikte yaşama umutları yeniden yeşeriyor. 

BM saldırılara sessiz kalmamalı 

Savaş ve tecrit politikalarının sonucu olarak Şengal ve Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik gelişen saldırılar, köylerinden edilmiş on binlerce mültecinin kaldığı Mahmur’un sürekli tehdit edilmesi, hava saldırılarının hedefi olması aslında Kürt karşıtı ve Kürtlerin özgür iradesine yönelik tahammülsüzlüğün en açık, en somut bir göstergesidir. Sivillerin yaşamını yitirdiği bu saldırılar olduğunda, Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlar da sessiz kalmamalı.

Demokrasi güçlerinin iktidarın kirli savaş oyunlarına ses çıkarması tarihsel bir sorumluluktur

Kürt halkına karşı geliştirilen savaş konseptinin iktidarın koltuğunu sağlamlaştırma çabasından başka bir şey olmadığı biliyoruz. Bu çaba, içeride partimize dönük Kobanî Kumpas Davası, kapatma davası, sayısız gözaltı ve tutuklamayla yargı ve kolluk eliyle yapılırken, yönünü Rojava’ya dönen bir saldırı planı, Kürtleri soykırıma uğratma, varlıklarını ortadan kaldırma, yok etme planıdır. Bu plan sadece Kürt halkına değil, bu topraklarda yaşayan tüm halkların geleceğine yönelmiştir. Türkiye’de yaşayan tüm demokrasi güçleri, yazarlar, aydınlar sanatçılar, demokratik kitle örgütleri iktidarın bu kirli oyununa karşı ses çıkarmalı, bu, coğrafyamızda yaşayan tüm halklara karşı tarihsel sorumluluğumuzdur.

AKP’nin tutarsız dış politikası uluslararası alanda alay konusu oluyor

AKP Hükümeti’nin, dış politikayı pazarlıktan ibaret sayan yaklaşımının canlı tanığıyız. Ancak bu son NATO üyeliği tartışmalarından görülebileceği üzere Saray rejiminin fırsatçılığı ve tutarsız yaklaşımları uluslararası kamuoyunda alay konusu oldu. Finlandiya Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan hakkında sarf ettiği sözler Erdoğan’ın dış politikadaki güvenilmezliğini yeterince ortaya koydu. 

Dünyaya çağrı: Kürt kazanımlarını pazarlık konusu yapmayın 

Rusya’nın Doğu Avrupa’yı tehdit etmesi nedeniyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusu yapması, bölgenin daha da militarist bir siyasi iklime gireceğini göstermektedir.  Erdoğan, Ukrayna Savaşı’nda olduğu gibi, bu NATO üyelik başvurularını da kendince “Allah'ın bir lütfu” gibi görmektedir. Saray rejimi, bu iki ülkeden üyelik başvurularının veto edilmemesi karşılığında Suriye Demokratik Güçleri’ne verdikleri desteği kesmelerini ve “terörist” ilan etmelerini istemiştir. Bu talepler yetmezmiş gibi Kürt asıllı İsveç vatandaşı bir parlamenterin bile Türkiye’ye “iadesi” istendi. Hayatının hiçbir döneminde Türkiye’de ikamet etmemiş, Türkiye vatandaşlığı bulunmamış ve hakkında bilinen hiçbir yargısal hüküm bulunmamış bir İsveç vatandaşı yani bir milletvekili, sırf Kürt olması ve AKP’yi eleştiriyor olması nedeniyle “terörist” muamelesi görüyor. Yayıncı ve yazar Sayın Ragıp Zarakolu gibi Türkiye yayıncılığına önemli katkılar sağlamış bir aydın hakkında açılan davaların tamamı fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında yani suç teşkil etmeyen konuşmalardan ibarettir. Cezaevlerinde haksız ve hukuksuz şekilde tutulan yüzlerce aydın gibi, Ragıp Zarakolu da AKP’nin cezaevlerindeki siyasi esir gibi alıkonulmak istenmektedir. İsveç’in  yargı sisteminde ve siyasi etik normlarında insan hakları adına en ufak bir kırıntı bile kalmış olsa Saray rejiminin bu hukuk dışı talepleri anında reddedilmeliydi. NATO’yu, ABD’yi, İsveç’i, Finlandiya’yı ve diğer ilgili devletlerin yaklaşımlarını yakından takip ediyoruz ve takip etmeye devam edeceğiz. Afrin’den Şengal’e kadar Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımları Saray rejiminin ırkçı politikaları karşısında pazarlık konusu haline getirmemeye çağırıyoruz. İsveç ile Finlandiya’nın “güvenliği” için Kürtlerin güvenlik hakkı pazarlık konusu yapılmamalıdır. 

Kürt halkının kendisini yönetmesi neden bu kadar zorunuza gidiyor? 

Daha iki gün önce Erdoğan Rojava Kürtlerini tehdit etti ve oraya bir işgal saldırısı başlatacağını duyurdu. Peki Rojava’dan ne istiyorsunuz? Dünya hegemonyasında ulus devletlerin baskıcı karakterinden farklı olarak demokratik özerk yönetim olarak var olmak, varlığını korumaktan başka ne yapmış Rojava? Oradaki Kürtlerin kendini tüm baskılara ve dayatmalara karşı korumak ve kendi kendini yönetme gücünü tüm baskı, saldırı ve ambargolara karşı sürdürmek neden bu kadar iktidarın zoruna gidiyor? Bakın daha önce işgal edilen bölgelerde her gün insanlık dışı vahşet uygulamaları devam etmektedir. O bölgelerdeki zenginlikler çeteler tarafından tüketildiğinden artık çeteler insanları kaçırıyor, onları alıp satarak insanlık suçu işlemeye başladılar. 

İşyerlerinde gereken önlemlerin alınmaması iş cinayetlerinin yolunu açıyor 

İktidar savaşa endeksli bir siyaset yürütürken öte yandan Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunları her gün daha  da derinleşiyor.  En can alıcı sorun alanlarının başında da Türkiye'de iş kazaları ve iş cinayetleri gelmektedir. Denetimin olmaması, işverenlerin hiçbir yaptırıma maruz kalmaması ve işyerlerinde gereken önlemlerin alınmaması iş cinayetlerinin yolunu açmaktadır. Bahar ayları ile birlikte havanın ısınması, sezonun başlaması, güvencesiz çalışmanın en yoğun olduğu inşaatlarda ve tarım alanlarında, alınmayan önlemlerden ötürü ne yazık ki iş cinayetlerinde artışlar devam ediyor. Özellikle Kürt illerinde, tarım ve hayvancılığa yeterli düzeyde desteğin sağlanamaması, bölgede yaşanan çatışma ve daha birçok nedenden ötürü toprağını ekip biçemeyen yurttaşlar, batı illerine mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmak zorunda bırakılmaktadır. 

Yasal düzenlemenin olmaması mevsimlik tarım işçilerini birçok sorunla baş başa bırakıyor 

Bilindiği üzere Nisan ayı ile mevsimlik tarım emekçilerinin zorlu, çileli yolculukları başlamaktadır. Her yıl onlarca yurttaşımız bu yolculukta alınmayan önlemlerden ötürü trafik kazalarında hayatını kaybetmekte, yüzlerce yurttaşımız yaralanmaktadır. Yine mevsimlik tarım işçilerine yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin olmaması da mevsimlik tarım işçilerini birçok sorunla baş başa bırakmaktadır. Irkçı saldırılar, ulaşım, beslenme, barınma, eğitim ve sağlık alanlarında yaşadıkları sorunların yanı sıra, meslek hastalıkları, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlerle de örgütsüz ve sömürüye açık şekilde çalıştırılmak zorunda bırakıyorlar. Bu sömürü düzeninden en büyük payı ne yazık ki kadınlar ve çocuklar alıyor. Geçtiğimiz hafta çalışmak için ailesiyle birlikte Şanlıurfa Viranşehir'den Manisa’ya giden 14 yaşındaki Murat Koyuncu isimli çocuk, römork kapağının açılması sonucu düştü ve traktör tekerleğinin altında kalarak hayatını kaybetti. 

İnsan onuruna yakışır çalışma koşulları için mücadelemizi büyüteceğiz 

İş cinayetlerini, “bu işin fıtratında, kaderinde var” diyerek değersizleştiren, hayatını kaybeden her emekçiye “adet” “sayı” zihniyetiyle yaklaşanlar iş cinayetlerinin önüne geçemez. Bizler iş cinayetinde hayatını kaybeden her emekçi canımızın acısını en derinden hissediyoruz. İş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş tüm işçilerimizi saygı ve rahmetle anıyor, HDP olarak işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alındığı, iş cinayetlerinin yaşanmadığı ve insan onuruna yakışır çalışma koşulları için mücadelemizi daha da büyüteceğiz. 

AKP Türkiye’yi batırma planını adım adım işlemektedir 

Ekonomi gündemine ilişkin artık söylenecek tek şey var. Türkiye’yi el birliği ile batırdılar. 21 Aralık 2021 akşamından bu yana Türkiye halklarına kocaman kuyruklu bir yalan söylendi. Tam 6 ay geçti. Geldiğimiz aşamada Dolar 12 TL’den 16,30 TL’ye yükseldi. 1 milyon yeni icra davası açıldı. Türkiye’nin borcunun faizi 1 Trilyon 272 Milyar TL arttı. Bu rakam Türkiye’nin bir yıllık bütçesine neredeyse denk bir rakam. Enflasyon 5 katına çıktı. İşsiz sayısı 8 milyonun üzerine çıktı. Açlık sınırı 6 bin 465 TL, yoksulluk sınırı 19 bin 406 TL’ye yükseldi. Sadece dövizin 6 aylık yüzde 30’un üzerinde artmasıyla Türkiye’nin borcuna 2 trilyon eklendi. CDS risk primi 700’ün üzerine çıktı. Türkiye borçlarını ödeyememe durumu ile karşı karşıya geldi. 

Kirliliklerini gizlemek için yürüttükleri savaşlar iktidarı kurtaramayacaktır 

Bu korkunç rakamların açıklanabilecek tek bir yanı var. Planlı, programlı, düzenli bir şekilde işleyen Türkiye’yi batırma projesiyle karşı karşıyayız. AKP, Türkiye’yi batırma planını adım adım işletmektedir. Aksi halde 6 ayda, bile isteye bir ülke bu hale getirilemez. Türkiye’nin batışında zirveyi gören ve zenginleşenler AKP’lilerdir. Geride kalanları düşünecek hiçbir politikaları yok, ajandalarında yolsuzluk var, gasp var, hırsızlık var. Sözde karşı oldukları faizden kendilerini ve bir avuç yandaşı zengin etme planları var. Ama unuttukları bir şey var ki Türkiye halkları tüm gerçekleri görüyor ve yapılan bu haksızlara, hukuksuzluklara talan düzenine karşı elbette ki bir cevabı olacaktır. Gereken cevabı sandıkta AKP iktidarının yüzüne çarpacaktır. Kirliliklerini gizlemek için yürüttükleri savaşlar bile AKP iktidarını kurtaramayacaktır. 

HDP olarak beyaz mitingde olacağız 

Pandemi sürecinde en büyük zorlukları yaşayanların başında sağlık emekçileri geliyor. Sağlık emekçileri yaşadıkları sorunlara dikkat çekmek için SES, TBB, TDB, DEV SAĞLIK İŞ, gibi birçok sendika ve kuruluşun öncülüğünde 29 Mayıs Pazar günü Ankara’da sağlık emekçileri “Emek Bizim, Söz Bizim, Sağlık Hepimizin” diyerek düzenleyecekleri beyaz mitinge sağlığımızı korumak için sağlık emekçileri ile miting alanında buluşalım. HDP olarak beyaz miting de olacağız ve herkesi de buradan davet ediyoruz. 

Li Tirkiyeyê pergala wan têk çûye 

Serokê AKP’ê Erdogan çend roj berê got ku ew ê li Sûriyeyê operasyonên leşkerî pêk bînin. Em dizanin armanca van operasyonan dagirkirina Rojava ye. Dîsa çavên xwe berdane destkeftiyên Kurdan. Dijminahiya li hemberî Kurdan û destkeftiyên Kurdan bi her awayî dimeşînin. AKP di nav şer û pevçûnên herêmê de difikire ku fersendek ketiye destê wan û loma dixwazin Rojava dagir bikin. Îstîkrara herêmê ji holê rakin. Ji bo wê jî her tim Kurdan tehdîd dikin. Li Tirkiyeyê pergala wan têk çûye. Sîstema wan gelên Tirkiyeyê ber bi têkçûnê ve biriye. Rewşa aborî, civakî û siyasî li ber çavan e. Bi her awayî gelên Tirkiyeyê îro ji ber pergala wan di nav zor û zehmetiyan de ye. Ji bo ku rewşa têkçûyî ya Tirkiyeyê veşêrin, çavên xwe berdane dijminahiya Kurdan. 

Dijminatiya bi sedsalan îro ji aliyê AKP-MHP’ê ve tê berdewamkirin 

Ev operasyonên dagirkeriyê li ser dijminatiya Kurdan pêk tê. Dijminatiya ku di 2015’an de gihîştibû asteke din, îro bi van operasyonan dixwazin wê dijminatiyê kûrtir bikin. Ji ber ku desthilata AKP-MHP’ê naxwaze Kurd li Rojava bibin xwedî statu, naxwaze Kurd li welatê xwe azad bijîn. Dijminatiya bi sedsalan îro ji aliyê AKP-MHP’ê ve tê berdewamkirin. Ji ber vê zihniyetê heta niha hemû çavkaniyên Tirkiyeyê ji bo şer hatin xelaskirin. Rewşa aborî ya Tirkiyeyê pir xerab e lê ew dîsa di vê nêrînê de israr dikin. Ji ber vê zihniyetê îro gelên Tirkiyeyê bi gelek zehmetiyan re rûbirû mane. Dixwazin vê yekê careke din bi dagirkirina Rojava bidomînin. 

Muxalefeta Tirkiyeyê divê êdî li dijî polîtîkayên AKP-MHP’ê bi awayekî berbiçav bertek nîşan bide 

Îro ji Ukraynayê bigire heta Rojhilata Navîn, li her derê gelek pevçûn û şer hene. Di nav vî şerî de ew jî dixwazin Rojava dagir bikin. Me berê jî gotibû lê em niha careke din dubare bikin: Bi van operasyonan şerê li Rojhilata Navîn dê gelek berbelav bibe û aştî û aramiya herêmê dê tune bibe. Pirsgirêkên îro dê hîn jî zêdetir û kûrtir bibin û bandora wê dê li ser aştî û aramiya Tirkiyeyê jî bibe. Helwesta me, siyaseta me ya derbarê dagirkeriyê û şer de diyar e. Em li her aliyê cîhanê aştiyê diparêzin. Em li dijî şer in û em ê dagirkeriya Rojava qebûl nekin. Lewma di serî de gelên Tirkiyeyê û hemû gelên cîhanê divê li dijî vî şerê qirêj rabin ser piyan. Binihêrin doh Neteweyên Yekbûyî jî diyar kir, pêdiviya Sûriyeyê bi tu operasyonên leşkerî tuneye, pêdiviya Sûriyeyê bi çareseriya siyasî û alîkariyên mirovî heye. Em careke din bangî muxalefeta Tirkiyeyê jî dikin. Muxalefeta Tirkiyeyê divê êdî li dijî polîtîkayên AKP-MHP’ê bi awayekî berbiçav bertek nîşan bide. Ji ber ku pêdiviya me hemûyan bi demokrasiyê heye. Em li vir hikûmetê jî muxalefetê jî şiyar dikin. Operasyonên leşkerî, dagirkirin, ne tenê Rojava, lê wê aştî û aramiya Tirkiyeyê jî bixe nav xetereyê. Ji bo siberoja Tirkiyeyê divê her kes li hemberî vî şerî derkeve.

26 Mayıs 2022