Günay: Diyalog ve müzakerenin şartı tecridin kaldırılması ve diyalog kanallarının açılmasıdır

Parti Sözcümüz Ebru Günay, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Parti Sözcümüz Ebru Günay, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay şöyle konuştu:

Bildiğiniz gibi dün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'ydü. Dünya Engelliler Günü'nü dayanışma ve mücadele günü olarak görüyor ve böyle anlamlandırıyoruz. Bu ülkeyi yöneten ve hayatın her alanında çıkardığı engellerle yaşamı yaşanmaz kılan iktidarın Engelliler Günü'ne ilişkin dün yine samimiyetsiz açıklamalarına tanık olduk. Engelliler süslü laflar, samimiyetsiz açıklamalar değil icraat bekliyor. Asıl engel olan bu anlayışa karşı mücadelemiz sürüyor. Engelli yurttaşlarımızın talepleri taleplerimizdir; engelsiz, eşit bir yaşam için omuz omuza mücadeleyi büyüteceğiz. Engelsiz bir yaşam için mücadelemizi büyüteceğiz, engelsiz ve özgür bir ülke yaratacağımızdan hiç şüphemiz yok. 

Özgür Ülke’ye yapılan saldırıyı bir kez daha lanetliyoruz 

Yine dün tarihimizin acı yıldönümlerinden biriydi. 3 Aralık 1994 tarihinde Özgür Ülke Gazetesi'nin İstanbul’daki merkez binası ile İstanbul ve Ankara’daki bürolarının bombalanmasının üzerinden 26 yıl geçti. Dönemin başbakanının imzası ile MGK toplantısında alınan karar sonucu yapılan saldırıyı bir kez daha lanetliyoruz. Özgür Basına, özgür düşünceye, hakikate yönelen bu saldırının faillerini, katledilen gazetecilerin katillerini gayet iyi tanıyoruz. 26 yıldır bu katliamın sorumluları korunmaya, kollanmaya çalışılsa da halkın vicdanında mahkum edildiler gerçek adalet ve yargı önünde de yargılanmaktan kurtulamayacaklar. Ertesi gün “Bu ateş sizi de yakar” manşetiyle çıkan Özgür Ülkenin ateşi değişim ve demokrasi isteyen herkes için özgürlük meşalesidir. Özgür basın şehitlerini bir kez daha rahmetle, minnetle yad ediyorum. Özgür basın çalışanlarına da teşekkürü bir borç bilirim. 

Tek taraflı dayatma ile asgari ücret belirlenemez 

Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını bugün gerçekleştiriyor. Milyonlarca emekçiyi yakından ilgilendiren bu sürecin demokratik, katılımcı olmasını istiyoruz. Asgari Ücret Tespit Komisyonu yapacağı birkaç toplantıdan sonra milyonlarca çalışanın bir yıl boyunca alacağı ücreti belirleyecek. İktidarın tek taraflı “yaptım oldu” dayatması ile asgari ücret belirlenemez. Biz Asgari Ücret Komisyonu'nun daha fazla işçi ve emekçi temsilcisinin katılımıyla genişletilmesini istiyoruz. İktidar katılımcılığa karşı; çünkü yoksulları, emekçileri ilgilendiren bu görüşmeler sonucunda her zamanki gibi cüzi bir artış ve bir yıl boyunca sefalet ücreti uygulamak istiyor.

Asgari ücret yoksullara görülen yaşam standardıdır 

Savaşa, saraya ve yandaşlara kıyak yapan, bu ülkenin kaynaklarını bu kesimlere peşkeş çeken, yandaş sermayeye vergi affı getiren iktidar, sıra işçilere emekçilere gelince “zor günlerden geçen ülkemizde herkes fedakarlık yapmalı”, “müminin görevi yoklukta sabretmektir” hamasetine başlıyor. Bu iktidara göre her ne hikmetse kemer sıkması, fedakarlık yapması gerekenler hep alın teriyle geçinenler, pazar torbasını dolduramayanlar oluyor. Asgari ücret bu ülkede yoksullara, geniş halk kesimlerine reva görülen yaşam standardıdır ve ne yazık ki o da sefalettir, açlık ve yoksulluktur. Asgari ücret 2020 yılı için brüt 2 bin 943 lira, net 2 bin 324 lira 70 kuruş olarak belirlenmişti. 

Asgari ücret net 4000 TL olmalıdır 

Bu sefalet ücreti temel ihtiyaçları bile karşılamaktan uzaktır. Açlık sınırının 2500 TL ve yoksulluk sınırının 8.200 TL civarında olduğu bir dönemde insanca yaşayacak bir ücret almak temel bir haktır.  Dün BM’nin yaptığı bir toplantıda salgın nedeniyle 156 ülkeye ve 9 uluslararası kuruluşa destek verdiğini açıkladı Erdoğan. Başka ülkelere destek vermeye çalışacaklarını da bu toplantıda dile getirdi. Elbette uluslararası dayanışma önemli ama kendi ülkende işçiler, emekçiler açlıkla mücadele ederken onları görmezden gelerek böyle bir dayanışmada bulunulmamalı. Bu destekler kendi ülke vatandaşlarının yaşam standartları yükseltildikten sonra yapılmalı. HDP olarak asgari ücretin vergi ve kesintilerden muaf tutularak 4000 TL’nin altında olamayacağını, bunun altında verilecek her tür ücretin işçileri, emekçileri ekonomik krizin, enflasyonun ve çöküşün altında bırakacağını söylüyoruz. Çünkü; 2020 yılı Ocak Ayı ile Aralık ayı arasındaki alım gücü farkı yüzde 40’ı aşkın bir seviyededir. 

İşçiler AKP’nin dayatmasını kabul etmiyor 

Emek dünyası, işçi sınıfı AKP’nin bu sefalet dayatmasını kabul etmiyor. Türkiye’nin her tarafında emekçiler, işçiler ayaktadır. Tazminatlarını almak için yürüyüş başlatan madenciler ayaktadır, tazminatsız olarak işten atılan ve ücretsiz izine çıkarılan işçiler yürüyor. Birleşik Metal İş üyesi işçileri eylemlerini sürdürüyor. Sendika üyesi oldukları gerekçesiyle işten atılan Manisa Termokar işçilerinin fabrika önündeki eylemleri ve bekleyişleri sürüyor. Ödenmeyen maaşları ve tazminatları için mücadeleye başlayan Bimeks işçileri de eylemlerine devam ediyor. DİSK Emekliler Sendikası (Emekli-Sen) hakkında kapatılma davası açılması üzerine sendika birçok ilde protesto eylemler düzenliyor. Pandemi sürecinde mağdur edilen esnaflar Kadıköy’de seslerini yükseltiyor. 

İtirazını yükselten bütün emekçileri selamlıyoruz, yanlarındayız 

Hak mücadelesi veren, hak mücadelesi ile demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ayrılmaz bir bütün olduğuna inanan ve bunun için yollarda olan, yürüyen, haykıran, sesini ve itirazını yükselten bütün emekçileri selamlıyoruz. Hepsinin yanındayız, hepsiyle omuz omuzayız, talepleri taleplerimizdir. Emeğin özgürleşmesi mücadelemizin başarıya ulaşmasının koşullarından biridir. 

HDP asgari ücret 4000 TL olsun talebiyle eylemler yapacak 

Bu vesileyle bir kez daha asgari ücretin uluslararası standartlara, insanca yaşamaya uygun bir şekilde, işçilerin ailelerini de dikkate alarak ve toplu pazarlık yoluyla belirlenmesi için partimiz kampanya başlattı. Bugünden itibaren Emek Komisyonumuzun öncülüğünde bütün il ve ilçe örgütlerimiz Asgari Ücret 4000 TL olmalı talebiyle eylem ve etkinlikler düzenleyecek. Emekçilerin, ezilenlerin, yoksullarla birlikte bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. 

Son 10 günde bine yakın yönetici, üye ve seçmenimiz gözaltına alındı 

Halkı yoksulluğa mahkum eden bu iktidar Kürt halkına yönelik kesintisiz saldırılarını sürdürüyor. Bir kez daha iktidarın heybesinden Kürtlere gözaltı, tutuklama ve cezaevi çıktı. Sadece son on günde 1000’e yakın yöneticimiz, üyemiz, seçmenimiz gözaltına alındı. Saldırıların bir konsept dahilinde ve yukarıdan talimatlarla yapıldığını İçişleri Bakanlığı itiraf etti. İçişleri Bakanlığı'nın “başsavcılıklarla koordineli 42 ilde planlı operasyonlar düzenlendi. Operasyonlarda 641 şahıs gözaltına alındı’’ açıklaması operasyonlarının nasıl organize edildiğinin kanıtıdır. Hukuki bir kararla değil, siyasi kararlarla koordine edilen savcıların talimatıyla bu saldırılar gerçekleşiyor. 

Operasyonlarla Kürt halkının siyasetle bağı koparılmak isteniyor 

Gözaltı operasyonların büyük birçoğunun gerekçesi DTK toplantılarıdır. Legal, demokratik siyaset yürüten DTK’ye defalarca baskın yapıldı, delegeleri gözaltına alındı, cezalar yağdırıldı. Tüm bunlar Kürt halkının siyasetle bağını koparmaya yönelik operasyonlardır. DTK 800 STK’nın katılımıyla bölgenin en büyük sivil toplum örgütlemesidir, meşru ve demokratik bir yapılanmadır. DTK, başta Kürt sorunu olmak üzere bölgede yaşanan ekonomik, siyasal, kültürel, ekolojik ve toplumsal sorunların demokratik ve barışçıl çözümüne zemin hazırlamak için kurulmuştur. 

DTK Kürt sorunun demokratik çözümünün muhatap adreslerinden biridir 

Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü sağlamaya yönelik zemin hazırlayan toplumsal bir mekanizmadır. Ülkede yaşayan tüm halkların ve değişik inanç gruplarının temsilcilerini kucaklıyor. DTK, siyasal, kültürel, ekonomik vs. tüm sorunları toplumla tartışarak çözüm üretmeyi ve böylece demokrasiyi kurumlaştırmayı programına almış olan sivil toplum örgütlerinin, üst bir çatı örgütüdür. Tüm farklılıkları bağrında toplayan, aralarındaki sorunları çözmeye çalışan, bir sivil meclistir. Kürt sorununun demokratik çözümünün muhatap adreslerinden biridir. 

DTK’nin hedef alınması çözümsüzlükte ısrardır 

DTK’nin hedef alınması çözümsüzlük politikalarında ısrardır, iktidarın örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıdır. Sivil siyaseti tasfiye etmeye yönelik vesayetçi zihniyetin yansımasıdır. Bugün DTK’yi kriminalize eden hükümet yakın zamanlarda DTK ile onlarca kez görüşme yapmıştır. Dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek imzasıyla 19 Ocak 2012 tarihinde, yeni Anayasa için oluşturulan Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına görüşlerini sunması için davetiye göndermiştir. İktidar konjonktüre, siyasi çıkarlarına göre DTK’yi, Kürt halkının demokratik kurumlarını kriminalize edemez. DTK çözümün muhatabıdır ve hiçbir güç onu illegal bir kurummuş gibi göstermez. 

Özcan Erbaş’ın katliamı diğer pek çok sivil katliamın devamıdır 

Kürt halkına yönelik düşmanca siyaset her alanda sürüyor. 30 Kasım günü, köylerine piknik yapıp palamut toplamak için giden 4 gençten biri olan 16 yaşındaki Özcan Erbaş, kolluğun açtığı ateş sonucu katledildi. Bu katliam Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz, Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Roboski ve Kemal Kurkut gibi pek çok sivil katliamın devamıdır. Bu katliamlara karşı uygulanan cezasızlık politikası yeni katliamların önünü açmıştır. 

Hakkari Valiliği'nin açıklamasının her cümlesinde bir aymazlık ve pişkinlik var 

Özcan Erbaş’ın katledilmesi Hakkari Valiliği tarafından yapılan açıklama ile meşrulaştırılmaya çalışıldı. Açıklamanın her kelimesi, her cümlesinde bir aymazlık ve pişkinlik var. Bu açıklamaların aynısını pek çok katliamdan sonra duyduk. Bu katliamı biz lanetliyoruz, bu katliamlara karşı sessiz kalmayacağız ve bu katliamlara alışmayacağız. Katliamları gerçekleştiren kolluktan, onları korumak için üstün uğraşlar gösteren savcı ve hakimlere kadar tüm sorumlular, er ya da geç hukuk önünde bunun hesabını verecek.

İçeride ve dışarıda saldırılara cevabımız meşru mücadeleyi yükseltmek olacaktır 

Aynı saldırı politikası cezaevlerine yönelik de katmerlenerek sürüyor. 27 Kasım’da cezaevlerinde bulunan siyasi tutsaklar; Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit ve cezaevlerinde artarak devam eden hak ihlallerine karşı süreli ve dönüşümlü olarak açlık grevi eylemlerine başladılar. Bu talepleri gözetmesi gereken iktidar ise saldırılarla yeni ihlallerle tutsaklara karşılık veriyor. Önceki dönem Eş Genel Başkanımız, milletvekillerimiz, belediye eşbaşkanlarımız ve yüzlerce siyasi tutsağın bulunduğu Kandıra 1 No'lu Kapalı Cezaevinde, onlarca personelle arama adı altında bir nevi operasyon yapılıyor. Bu sırada Pandemi kuralları hiçe sayılarak saatlerce koğuşlarda kalınıyor; birçok özel eşyaya, el yazısı notlara ve mahkeme savunma notlarına da Cezaevi idaresi tarafından el konuluyor. İçeride dışarıda nerede olursa olsun bütün bu saldırılara ve hak ihlallerine yönelik cevabımız direniş, demokratik ve meşru mücadeleyi yükseltmek olacak. 

Kürt sorununu çözmeyenler yozlaşacak, parçalanacak ve yıkılıp gidecek 

Bütün bu saldırıların asıl amacı, ülkeyi bu çatışma ve savaş atmosferine mahkum ederek, zulme dayanan iktidarı sürdürmektir. AKP-MHP yönetimi Türkiye’yi krizler girdabında çözümsüzlük siyasetiyle yönetmeye devam ediyor. Askıya alınan Anayasa, şiddet aracına dönüştürülen hukuk ile kriz yaratarak büyümeyi, büyüdükçe de yeni krizlerle ayakta kalmayı amaçlıyorlar. Kürt sorunu bu ülkenin hakikatidir ve hiçbir manipülasyonla, yalanla, hileyle örtülemez, ertelenemez, görünmez kılınamaz. Çözülmüş gibi gösterilemez. Kürt sorunu bir hakikat olarak orta yerde duruyor. Bu sorun ülkenin aynı zamanda ekmek sorunudur, alın teri sorunudur, ortak yaşam sorunudur, demokratik değerlerle yaşama sorunudur. Öldürdük, yaktık, yıktık denilerek aşabilecek bir sorun değildir. Hep söyledik: Bu sorunu çözmeyenler yozlaşacak, parçalanacak ve yıkılıp gidecek. İktidarın yaşadığı çoklu kriz tam da bu kaçınılmaz sona işaret ediyor. AKP’nin iktidarda kalmak uğruna Kürtlere saldırması AKP iktidarının da sonunu getirecektir. Sorunu şiddetle çözerim diyen iktidarların hangisi ayakta durabildi? 

Kürt sorunu sakız değildir, kafanıza göre hüküm belirleyemezsiniz, haddinizi bilin 

Son beş yıldır ülkenin geldiği durum ortadadır.   Bugün gelinen noktada “Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığı” iktidar siyasetinin ortak aklı olmuş durumda. Oysa biz sizi dün uyardık bugün de sözümüzü sakınmayacağız. Siz bu soruna sahici, ciddiyetle ve ağırlığına göre yaklaşmadıkça o sizi layıkıyla tarihin çöplüğüne atar. “Kürt sorununu çözdük” diyenlere diyoruz ki, Kürt sorunu sakız değildir, öyle kafanıza göre hüküm belirleyemezsiniz, haddinizi bilin. Kürtlerin siyasi iradelerine ket vurmaya devam etmekle, inkârı sürdürmekle, dillerini sürekli yasaklamakla, belediyelerini gasp etmekle, kimliklerini yok saymakla, özgürlüklerine düşmanlıkla Kürt sorununu çözdüğünüzü mü sanıyorsunuz? 

Öcalan’a disiplin cezası vermek darbe mekaniğinin işlediğinin göstergesidir 

On yıllarca tecrit politikasını derinleştirip daha sonra Kürt sorununu bitirdiğinizi mi söylüyorsunuz?  Bu vesile ile belirtmek isteriz ki bugün ülkedeki sosyal-siyasal-hukuksal tüm tecridin kaynağı da İmralı’da uygulanan insanlık ve hukuk dışı tecrittir. İmralı’da uygulanan tecrit artık ülkenin tamamında uygulanmaktadır. Krizler içinde debelenen ve her açıdan siyaseti tüketmiş, yalan siyaseti ile ayakta kalmaya çalışan bu çürümüşlük; çatışarak değil barışarak, sağduyu ile ortadan kalkar. 11 yıl önce yazılan bir ‘Yol Haritası’nı bahane ederek Sayın Öcalan’a disiplin cezası vermek, darbe mekaniğinin aslında içeride işlediğinin göstergesidir. Çözüm sürecinin yol haritasına yasak getirenler, mafya ve kirli yapılara ön açıyor. Bu mu sizin yolunuz? 

Çözümün adresi de öncüsü de biziz, faşist saldırılara rağmen ortak yaşamı kuracağız 

20 yıldır bütün imkânsızlıklara rağmen, barış için, çözüm için, diyalog için kapıları aralamaya çalışan Öcalan ve onun çözüm iradesi var. 2,5 yıl İmralı'da kendisiyle görüştünüz. Ondan önce 2 yıl Oslo'da dolaylı görüşmeler yaptınız. Bu sorunu bir haftada çözerim diyen bir lidere tecrit uygulamak sorunu daha da büyütmekten başka bir anlama gelmez.  Çözümün adresi de öncüsü de biziz, çözüm bu iktidara rağmen bu faşist saldırılara rağmen bu topraklarda mutlaka egemen olacak, barış içinde ve ortak bir yaşamı mutlaka kuracağız. Biz hakikatleri dillendirmeye devam edeceğiz. Mücadele geleneğimizde boyun eğme yok. Onlar vurdukça, saldırdıkça büyüyeceğiz. 

Diyalog ve müzakerenin şartı tecridin kaldırılması ve diyalog kanallarını açılmasıdır 

Ülkenin kurtuluşu Dolmabahçe Mutabakatı'na dönmekten geçiyor. Demokratik siyasette ısrar eden Öcalan’a kulak vermekten geçiyor. Öcalan konuştukça ölümler duruyor, tecrit oldukça silahlar konuşuyor. HDP olarak demokratik siyasetin geliştirilmesini talep eden, evrensel hukuk içinde formüle edilen çözüm önerimizi sunmaya devam ediyoruz. Demokratik uzlaşı özgür bir siyaset ve evrensel hukuk çözümün ana sütunlarıdır. Diyalog ve müzakere bu sütunların harcıdır. Bundan dolayı açıkça diyoruz ki: Bizim için onurlu barış ve demokratik siyaset tarzı esastır. Bunun şartı da Sayın Öcalan’a uygulanan ve hiçbir hukuki ve ahlaki temeli olmayan tecridin kaldırılması ve diyalog kanallarının açılmasıdır. 

Dixwin û dixwin. Têr nabin. Helbet em ê li dijî vê têbikoşin 

Hevalên hêja, gelê me yê birûmet; Hevdîtinên budceyê dê êdî di lijneya giştî de dewam bikin. Di pêvajoya komîsyonê de wek HDP me berbirsyariya xwe bi her awayî bi cih anî û muxalefeta herî xurt partiya me pêk anî. Budceya 2021ê dîsa budceya qesrê bû, budceya şer bû, budceya kom û komikan bû, budceya alîgir û hevkaran bû. Me di komîsyonê de jî got û em ê di lijneya giştî de jî bibêjin; em budceya ji bo gel dixwazin. Gelê me ne mecbûrî feqîriyê ye. Ev xizanî ne qedera me ye. Hikumetê gel muhtacî pariyek nan kiriye lê belê ew bi xwe li qesr û qonaxên xwe dewlemendiya xwe zêdetir dikin. Dixwin û dixwin. Têr nabin. Helbet em ê li dijî vê têbikoşin. 

Dewlemendiyên vî welatî pêşkêşî alîgirên xwe dikin 

Budceya gel, ji bo şer xerc dike, pereyan dide alîgirên xwe û pişta xwe bi wan rast dike. Tenê armanca wan ev e ku desthilatdariye xwe li ser piyan bihêlin. Ji bo wê jî hemû dewlemendiyên vî welatî pêşkêşî alîgirên xwe dikin. Em dibînin ew, naveroka budceyê ji gel vedişêrin. Bi dizî û li gor berjewendiyên xwe budceyê saz dikin û dîsa însanan di nava xizaniyê de dihêlin. Em dibêjin; bacên ku ji gel hatine stendin bila ji bo xizmeta gel bên bikaranîn. Budce ya gelan e lê hûn ji gel didizin. Herwiha fona betaliyê ji hela desthilatdaran ve tê talankirin. Ew fon bi keda karkeran hatiye topkirin û pewîst e ji bo karkeran bê bikaranîn. Lê mixabin wan çavbirçiyan, ev fon jî ji bo parastina dewlemendan talan kirin. 

Di vê pandemiyê de pêdiviya gel bi polîtîkayên piştgiriyê heye

Hevalên hêja; di vê pandemiyê de pêdiviya gel bi polîtîkayên piştgiriyê heye. Lê desthilat ji ber pandemiyê dikanan digire û ji budceyê qet piştgirî nade esnafan. Esnaf nikarin karê xwe bikin, dikanên xwe girtine. Gelek însan ji karên xwe hatin derxistin, gelek kargeh hatine girtin. Bi milyonan mamoste li benda tayînkirinê ne. Bi milyonan ciwan bêkar in û derfetên kar ji bo wan nayên sazkirin. Teqawid di nava tengasiyê de ne. Rewşa aboriya jinan ji berê xerabtir bûye. Bi giştî mexduriyeke pir mezin heye û desthilat tenê ji bo berjewendiya xwe dixebite. 

Pêşniyaznameya ji bo derziya aşiyê ya Almanan hat redkirin 

Derheqê budceyê de hemû pêşniyaznameyên me hatin redkirin. Careke din hat ispatkirin ku ji bo karker û kedkaran, ji bo jinan, ji bo ciwanan, ji bo cotkaran, ji bo zarokan, ji bo tu kesî polîtîkayên wan tunene. Me di komîsyonê de pêşniyaz kir ku bila derziya aşiyê ya Almanan a bi navê Pfizer belaş bibe lê bi rayên AKP û MHPê, ev pêşniyaznameya me jî hat redkirin. Belê ew çi dibêjin; ew dibêjin bila zengîn derziya Pfizer bi kar bînin û feqîr jî derziya Çînê bi kar bînin. Di temamê cîhanê de, derzîya Çîn herî zêde ji aliyê Tirkiyeyê ve hatiye sîparîşkirin. Feqîran dixin bin xeterê lê dewlemendan ji hemû rîskan diparêzin.

Em wek HDP budceya gel diparêzin 

Em wek doh îro û sibê jî budceya gel diparêzin. Em dibêjin bila hemû dewlemendî û çavkaniyên vî welatî ji bo aramiya gelan bê bikaranîn. Polîtîkayên şer gelê me xizan dike, budceya şer hemû gelan feqîr û mehrûm dike. Em wek HDP budceya gel diparêzin, ne ya şer û pevçûnê.

Pirs: Di van demên dawiyê de li ser şaredariyên CHP'ê jî operasyon dest pê kiriye û endamên wê tên desteserkirin. Herî dawî li Şaredariya Şîşliyê qewimî. Hûn van operasyonan çawa dinirxînin? Helwesta we çi ye? Bêdengiya CHP'ê çawa dinirxînin?

Salek berê dema ku li şaredariyên Mêrdîn, Amed û Wanê qayim hatin tayînkirin me wê çaxê jî got, ev êriş belê îro li ser partiya me ye, ev êriş îro li ser gelê Kurd e, lê belê ev êriş sibê dê li ser tevahiya Tirkiyeyê belav bibe. Sibê dê li ser hemû aliyên demokratîk pêk bê. Ji ber vê yekê jî pêwîst e em bi hev re eniyeke demokratîk ava bikin. Gotineke Kurdan heye dibêjin em Kurd em şîv bin hûn jî paşîv in. Em êrişên desthilatê bi tu awayî qebûl nakin. Her kes xwedî mafên demokratîk e, xwedî mafên hiqûqî ye. Li gor rêbaz û şêwazên makezagonî her kes dikare karên xwe bimeşîne. Di wê hêlê de sekna me diyar e.  

Heta hefteyekê Zîrveya Yekîtiya Ewropayê dê bicive. Û dosyeya Tirkiyê jî dê li ser maseya wan be. Hûn ji Yekîtiya Ewropayê li benda helwesteke çawa ne?  

Em ê bi hev re bişopînin bê ka dê ji zîrveyê çi derkeve. Ne şaş bim berê careke din hatibû rojevê û wê çaxê rûniştin hatibû taloqkirin. Em li bendê ne ku Yekîtiya Ewropayê faşîstbûna Tirkîyeyê bibîne û li gor wê tevbigere. 

Çend roj in HUDA-PAR li ser çareseriya pirsgirêka gelê Kurd gotinên ji berê cudatir bi kar tîne. Di tora civakî de jî gelekî deng veda. Dibêjin bila zimanê Kurdî bibe zimanê fermî yê duyemîn û perwerdeya bi zimanê Kurdî ji aliyê desthilatê ve bê naskirin. Hûn vê guherînê çawa dibînin, piştgirî didin vê helwestê yan na?

Her kes li gor nêrînên xwe li ser çareserkirina pirsgirêka Kurdan hinek tiştan dibêje. Lê kirinên wan; samîmiyeta wan û cidiyeta wan diyar dike. Em ê jî di pêşerojê de kiryarên wan bişopînin.

4 Aralık 2020