Günay: Gerçek reform bu çürümüş, yozlaşmış sisteminizin gidişidir

Parti Sözcümüz Ebru Günay, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Parti Sözcümüz Ebru Günay, haftalık basın toplantısından gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay, yaptığı açıklamada şunları söyledi: 

Değerli basın emekçileri, ekranları başında bizleri takip eden çok değerli halkımız, sizleri mücadelemizin coşkusuyla saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Coşkuluyuz, moralliyiz, güçlüyüz. Önceki gün dünyanın her köşesinde kadınlar olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla Şili’den Arjantin’e, Lübnan’dan Rojava’ya, Amerika’dan Polonya’ya kadar dünyanın her yerinde alanlardaydık, yaşamımızı kuşatan erkek iktidarlara yine kadın düşmanı politikalara baş eğmediğimizi bir kez daha alanlarda meydanlarda, sokaklarda haykırarak gösterdik. Bu vesileyle buradan erkek-devlet şiddetine karşı mücadele eden, sesini yükselten ve baş eğmeyen kadınları bir kez daha selamlıyorum.

Van il binamızı basıp “biz geldik” notu bırakanlara soruyoruz: Siz kimsiniz hırsız mısınız, eşkiya mısınız, haydut musunuz?

Bugün güne tekrar operasyonlar ve AKP’nin düşman hukukunu uyguladığı gözaltılarla başladık. Sabah saatlerinde yine onlarca gözaltı yapıldı, özellikle Ankara’da gözaltılar oldu. Ama daha önemlisi dün gece saatlerinde Van İl Binamız korsanca, hırsızvari bir yöntemle hiçbir yöneticimize bilgi dahi verilmeden, kapıları kırılarak içeri girip aramalar gerçekleştirildi. Haddini bilmeyen güvenlik görevlileri şöyle bir not bırakarak binamızdan çıktılar. Yönetici arkadaşlarımızın parti binamıza giderken anahtarların değiştirilmesini fark etmeleri üzerine binada şöyle bir not bırakarak gitmişler. “O selamün aleyküm biz geldik.” Ben de buradan soruyorum siz kimsiniz, hırsız mısınız, haydut musunuz, eşkiya mısınız. Nesiniz? Bunu yapanlar hırsızdır, hayduttur, eşkiyadır. Hiçbir hukuk devletine sığmayacak bu yöntemi asla kabul etmiyoruz, derhal Adalet ve İçişleri Bakanını bu konuda göreve çağırıyoruz. Bunu yapanlardan hırsızlardan, eşkiyalardan hesap sormalarını bekliyoruz. Buradan bir kez daha şunu hatırlatalım. Hiç bir baskı hiçbir tehdit, gözaltı bizleri yıldırmayacaktır. Bizleri mücadelemizden tek bir adım dahi geri attıramayacaktır. Bizler her yerde başı dimdik mücadele eden bu hırsızlıklara, haydutlara, korsanlıklara boyun eğmeyen buna karşı mücadele eden bu ülkenin vatandaşlarıyız. Böyle olmaya devam edeceğiz, kimse bizi bundan asla vazgeçiremez. 

Ortaya çıkan tablo tüm çıplaklığıyla rejim krizinin ta kendisidir 

2015 sonrası Kürtlere, demokrasi güçlerine, ezilenlere, yoksullara karşı kurulan savaş ve şer ittifakının asla reform yapamayacağı, dertlerinin sadece ekonomik odaklı “dolar” olduğunu söylemiştik. Van İl Binamıza yapılan baskın da bunu bir kez daha doğruladı. Bu iktidarda, toplum için adaletin yaralarını saracak, haksızlıkların önünü alacak bir zihniyet ve iradenin olamayacağını söylemiştik. Maalesef yine haklı çıktık. Erdoğan’ın “reform” söylemi AKP-MHP iktidarının faşizmi kurumsallaştırma sürecinde araçsallaştırdığı siyasi, hukuki ve idari kurumların ne denli deforme edildiğinin ve rayından çıkarıldığının itirafıdır. Kurumsal çöküşün geldiği nokta reform adı altında yeniden palyatif taktik hamlelerle aşılmaya çalışılsa da ortaya çıkan tablo tüm çıplaklığıyla rejim krizinin ta kendisidir. 

Yönetmeni MHP olan, sonu hüsranla biten kötü bir dizi izliyoruz 

Reform söylemi, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sürdürülebilirliğini de yeniden tartışmaya açmıştır. 3 sene önce uygulamaya konulan bu sistemin ‘istikrar bozucu’ karakterinin, kurumsal çöküşte en önemli etken olduğu belirginleşmiştir. Anayasa mahkemesi ile ilgili tartışma bunun en uç noktasına işaret etmektedir. Yaptıkları gün gibi ortada. Yönetmeni MHP olan geçmişin kötü bir kopyası olan ve sonu hüsranla biten kötü bir dizi izliyoruz! 

Reform söyleminden sonra yaşananlara bakın!  

Reform sözünü dolaşıma soktukları günden beri yaşananlara bir bakın. Cumartesi annelerine açılan davaya, HDP’liler olmak üzere, demokratik kamuoyuna dönük her gün yüzlerce kişiye baskın yapılmasına, cadı avı misali insanların gözaltına alınmasına bakın! Daha dün Antalya Milletvekilimiz Kemal Bülbül'e, bir mahkeme tarafından siyasi dokunmazlık hakkı ayaklar altına alınarak 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Yargının siyasallaşmasının somut örneği olarak bu kararda demokratik siyaset yapma hakkına yönelik işlenen ağır suça bakın! Yolsuzluktan ibaret yönetim biçimi olan kayyım rejimine bakın. Sabah akşam millet-hak-hukuk diyen bir partinin içinde, farklı tek bir söz söyleyenlerin başına gelenlere bakın; bakanların, yüksek istişare üyelerinin istifa etmek için sadece sosyal medyada zar zor yer bulmalarına bakın! 

Miadı dolmuş yalanları kimse yutmaz 

Türkiye’yi çetelerin ve mafyanın insafına bırakan iktidara bakın! İktidarın küçük ortağı tüm ipleri eline almış görünüyor. Yüzde 6’lara kadar düşmüş bir parti tüm ülkeyi tehditle, şantajla yönetmeye çalışıyor. Bunun için de elinde 90’ların savaş suçluları, Susurluk artıkları ile şimdinin paramiliter güçlerinden başka bir şey yok. Toplumun hakikatleri ile sarayın yalanları asla yan yana gelemez. Bunları aynı paranteze alan anlayış, toplumun boğazında eli, lokmasında gözü olan anlayıştır, toplumu tasfiye etmek için mafyadan medet uman anlayıştır. Bu miadı dolmuş yalanları kimse yutmaz. Halkımızın bu iktidardan bir beklentisi yok, tek beklentisi kendi öz-gücü, dönüşüm talebi ve bu uğurda verdiği mücadeledir. Sahte vaatlere, reform tartışmalarına karnımız tok. 

Gerçek reform bu çürümüş, yozlaşmış sisteminizin gidişidir  

Ali Cengiz oyunlarını çok gördük ve onları tarihin çöplüğüne gönderdik. Bu krizi aşmanın yegane yolu bu iktidardan kurtulmak ve halkın demokratik yönetimini sağlamaktır. Gerçek reform bu çürümüş, yozlaşmış sisteminizin gidişidir. Türkiye’nin reforma değil radikal değişime ihtiyacı var. Bu değişimin tek yolu da toplumsal mücadeledir. AKP-MHP çamurun içine saplanmış bir araç gibi patinaj yapmaya mahkumdur. Dertleri kendileriyle beraber tüm ülkeyi çamura saplamaktır. Geçtiğimiz hafta açık bir şekilde gördük ki ülkede yönetim zafiyeti var. Demokratikleşme diyerek yola çıkan AKP iktidarı küçük ortağına mahkûm olmuş, mafya ve çetelere teslim olmuştur. 

Erdoğan değil ülkeyi partisini bile yönetemiyor  

Tek tek herkesi bu ülkenin tamamını otoriter yöntemlerle yönetme saplantısına kapılan Erdoğan bırakın ülkeyi, kendi partisini bile yönetemiyor. 40 yıllık yol arkadaşını, siyasi ömrünü uzatmak için harcayan Erdoğan geçen gün yine çıkmış Kürt sorununu gasp ve yolsuzluk memurları olan kayyım ile çözdüğünü anlatmaya çalışıyor. Pes doğrusu… Bari bunu her gün gözaltına alınan, şehirleri yerle bir edilen, işkenceye uğrayan, helikopterden atılan, kimliği yasaklanan Kürtlere söylemeyin. Doğrudur çözülen bir şey var ama çözülen Kürt sorunu değil sizin iktidarınızdır. Geçmişte sizi uyarmıştık, bu sorunu çözmezseniz, çözülürsünüz dedik, bizi dinlemediniz. Daha önce AKP’ye oy veren, ama artık gerçeği görmeye başlayan duyarlı vicdanlı insanlara buradan bir kez daha sesleniyorum. Bu partinin bu ülkeye vereceği bir şey kaldı mı? Bu partinin emekçilere, kadınlara, gençlere ve Kürtlere vereceği bir şey kaldı mı? 

Kürt halkına yönelik uygulamalar bütün ülkeyi nefessiz bırakmıştır  

Eğer bu ülkede gerçekten değişim ve reformdan bahsedilecekse birkaç hatırlatmada bulunmak istiyoruz: Öncelikle bugün ülkenin en temel ihtiyaçlarının başında hukuk devletini inşa edecek bir süreç gelmelidir. Demokratik Anayasa başta olmak üzere hukuk alanında radikal değişimlere acil gereksinim var. Bu ihtiyaç sadece son 18 yıllık AKP iktidarında değil, aynı zamanda bir bütün olarak ülkenin kuruluşundan bugüne görmezden gelinmiş, ötelenmiş ve bugün bir enkaza dönüşmüş bir sistemin ortaya çıkardığı durumdur. Hukukun ayaklar altına alınarak devletin bekasına kurban edilmesinin tarihi aynı zamanda devletin Kürt halkının temel demokratik haklarına yaklaşımının da tarihidir. Ülkenin kuruluşundan bugüne Kürt halkına yönelik hayata geçirilen uygulamalar daha sonra bir bütün olarak bütün ülkeyi nefessiz bırakmıştır. Kürt halkına yönelik sistematik ve çok boyutlu şiddet siyaseti istisna halinin sürekliliğini sağlayan bir mekanizma haline dönüşmüş durumda. 

İmralı’da uygulanan tecrit istisna olmaktan çıktı, tüm Türkiye’ye uygulanıyor 

Ülkede hukukun ayaklar altına alınmasının en temel göstergesi Kürt halkına yönelik düşmanca uygulamalardır. Kürt halkı bu ülkedeki adaletin gerçek bir aynası gibidir. Kürtlere yaklaşım, ülkede demokratik yaşama yaklaşımın da kendisidir. Bugün Sayın Öcalan üzerinde İmralı’da uygulanan mutlak tecrit halinin istisna hali olmaktan çıkıp tüm Türkiye’ye uygulandığını hep birlikte görüyoruz. Bu nedenle söz konusu istisna haliyle mücadele ederken ilk yapılması gereken İmralı tecridinin önkoşulsuz ortadan kaldırılmasıdır. Tecridin olduğu yerde hukuk reformundan bahsetmek insan aklıyla dalga geçmektedir. Türkiye’de hukuk ve demokrasi meselesinin Kürt meselesi ve çözüm sürecinin dinamikleriyle olan ilişkisi herkes tarafından biliniyor.  

İktidardan 18 yılın hesabını mutlaka soracağız 

Esas olarak tecrit ve siyasi tutsaklar odaklı yeni bir eylem ve mücadele programı üzerinden bugün Türkiye gündemini yapay bir şekilde işgal eden reform tartışmalarına karşı muhalefetimizi güçlü bir şekilde ortaya koymalıyız. Ülke günübirlik değişen bir siyaset anlayışıyla yönetilemez. O yüzden biz HDP olarak bu iktidarı yollamakta ve yerine demokratik ve özgür cumhuriyeti inşa etmekte kararlıyız. Halkın gücü karşısında hiçbir faşist gücün, hiçbir çeteci zihniyetin ayakta duramayacağını çok iyi biliyoruz. AKP iktidarından 18 yılın hesabını da mutlaka soracağız. Biz halkımızla birlikte bu hesabı mutlaka soracağız. Demokratik Mücadele Eylem Programını bu yüzden başlattık. Emekçilerin, ezilenlerin, gençlerin, kadınların isyanını sokaklara taşıracağız. Halkın sabrı taşmıştır, bu iktidarı mutlaka değiştirecektir. Hukuk ve demokrasi mücadelemizi yönetime mutlaka taşıyacağız. Radikal değişim, radikal demokrasi anlayışımızla gelecek. 

Çözülme döneminizde HDP düşmanlığı da sizi kurtaramayacak 

Tüm yollar yine partimize, önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’a, Kürt sorununa çıkıyor. Hem Bahçeli hem Erdoğan planlarını yine bizim üzerimize inşa etmeye, toplumu yanıltarak kışkırtmaya, faşizmin klasik kodlarını tekrar etmeye devam ediyor. Ancak biz biliyoruz ki bu çözülme döneminde sizi HDP düşmanlığınız kurtaramayacak. Kürt düşmanlığınız sizin iktidarınızı, koltuklarınızı kurtarmaya yetmeyecek. Ayrıca toplum artık sizin koltuk davanızın ülkenin beka sorunu olmadığını görüyor.  Buradan halkımıza sesleniyoruz, tarihimiz çetelere karşı mücadele örnekleriyle dolu. Gücümüz ise birliğimizden, omuz omuza mücadelemizden geliyor. Omuz omuza mücadele ederek çetelere karşı durmaya çağırıyoruz halkımızı. 

Sorumsuzca kararlar nedeniyle salgın ciddi bir dalgaya dönüştü  

Bu yönetim krizinin etkilerinden birini ne yazık ki toplum en fazla pandemi sürecinde yaşadı. Salgın, alınan sorumsuzca kararlar nedeniyle bugün itibariyle ciddi bir dalga haline gelmiştir. İstanbul başta olmak üzere birçok ilimizde hastanelerde ve özellikle yoğun bakım servislerinde yer kalmadı. Pandemi uygulamaları cezaevlerinde de insanlık dışı şartlar yarattı. Cezaevindeki her mahpusun yaşamı devletin garantisinde olması gerekirken, iktidar bu konuda hiçbir şey yapmayarak mahpusları adeta ölümle yüz yüze bıraktı. Son açıklanan tedbirlerde de yüzlerce, binlerce işçinin çalıştığı işyerlerine yönelik maalesef bir düzenleme yok. Kamu emekçileri salgın yokmuş gibi çalıştırılmaya devam ettirilecek. Düzenlemede işyerlerini kapatmak zorunda kalanlara maddi destek sağlanmadığı gibi işsizler ordusuna katılacak yeni yüz binlerce insanımız için ise bir destek düşünülmemiş. 

Açıklanan yeni vaka sayıları da güvenilir değil 

Düzenlemenin hazırlık sürecinde bir kez daha yerel yönetimler, sendikalar, TTB, sivil toplum örgütleri, iktidar partileri dışındaki siyasi partiler devre dışı bırakılmıştır. Hastaneler ve yoğun bakım üniteleri tamamen dolu iken sağlık alanındaki personel açığının güvenceli kadrolu istihdamı ile kapatılmasına yönelik hiç bir planlama yapılmamıştır. Açıklanan rakamlara göre Türkiye, 28,351 günlük vaka sayısı ile dünya genelinde en yüksek vaka sayısı bildiren ülkeler listesinde 24’üncü sıradan 3’üncü sıraya yükseldi ki bu sayılar da hale güvenilir rakamlar değil. Nüfusa oranla gösterildiğinde günlük vaka sayısında Türkiye dünya birincisi neredeyse. Yani normalleşme ve başarı söylemleri Bakan tarafından yalanlanmış oldu. 

Ulusal çıkar diye gerçekleri saklayıp halk sağlığını tehlikeye attınız 

Bildiğiniz gibi 1 Ekim’de Bakan Koca vaka sayılarının gizlenmesini, hem vatandaşlara hem dünya sağlık örgütüne yanlış bilgi verilmesini "ulusal çıkarları" korumak için yapıldığını açıklamıştı. “Ulusal çıkar" diyerek gerçeği sakladınız, halk sağlığını tehlikeye attınız, gerçekleri kararttınız, ekonomiyi kurtarmak adına toplumda sahte bir "iyi durumdayız" rahatlığı yarattınız. En başından hedef gösterdiğiniz ancak gerçekleri söyleyen Tabipler Birliği terörist değil, siz doğru konuşmamışsınız demek ki. Derhal Tabipler Birliğinden özür dilenmeli ve Covid vakalarını aylardır düşük gösterip, salgının kontrolden çıkmasına, vatandaşlarımızın ölümüne sebep olan Sağlık Bakanın bir an önce hesap vermeli bu topluma. 

Yandaşlar palazlandırılırken emekçinin payına acı reçeteler düşüyor 

Ekonomik kriz derinleşip, bu krizde büyük sermaye, AKP yandaşları palazlandırılırken, işçi ve emekçilerin payına ise açlık sınırında yaşamak ve acı reçeteler düşüyor. AKP-MHP iktidarı, pandemi karşısında işçilerin sağlığı için bir gün dahi fabrikaları kapatmazken, işçiler haklarını aradığında ise hemen hiç utanmadan, ikiyüzlüce pandemi gerekçesiyle işçilerin yürüyüşlerine izin vermiyor. Aylardır hakları için direnen Somalı, Ermenekli maden işçilerinin yürüyüşüne asker polis barikatıyla, coplarla, biber gazı ve TOMA’larla yanıt veriyor. Yine Gebze’de en temel hakları olan sendikaya üye oldukları için işten atılan işçilerin yürüyüşü polis şiddetiyle engellendi ve işçiler dövülerek, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınıyor. 

Kolluk iktidardan aldığı güçle cinayet işlemeyi, şiddet uygulamayı hak olarak görüyor  

Milyonlarca işçi ve emekçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum eden bu iktidar, hakkını arayanları ise polis ve asker şiddetiyle, saldırısıyla susturmaya çalışıyor. Haklarını arayan işçileri polis ve asker barikatlarıyla engelleyen iktidar, çaresizliğe mahkum ettiği, kapısına kilit vurduğu küçük esnafı da yine polisin şiddetine maruz bırakıyor. Cezasızlık politikasıyla sokaklarda her istediğini yapan polislerin, İzmir’in Konak ilçesi Kadifekale semtinde 13 Kasım’da feci şekilde dövdüğü 25 yaşındaki esnaf Mehmet Şerif Coşkun, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Bu yaşananlar fevri davranışlar değildir, her sivili öldürdüğünde cezasız kalan kolluk kuvvetleri, iktidardan aldıkları güçle cinayet işlemeye, en küçük bir itirazda dahi insanlara her türlü şiddeti uygulamayı kendilerine hak görüyorlar.  

HDP emekçilerin direnişinin bir parçasıdır 

Biz HDP olarak işçilerin ve emekçilerin direnişlerinin bir parçasıyız ve hem sokakta hem parlamentoda bu mücadeleyi işçi ve emekçilerle birlikte sürdüreceğiz. Açlığa mahkum ettiğiniz, haklarını gasp ettiğiniz milyonlarca işçinin direnişiyle gideceksiniz. Uyguladığınız her türlü faşist yöntem sizi bundan kurtaramayacaktır. Bunu buradan iktidara hatırlatalım. 

Kesên ku Şengal terikandin, cardin dixwazin bikevin Şengalê 

Wek hûn jî dizanin, di van rojên dawî de, li Şengalê alozî zêde bûye. Derdora Şengalê bi leşkerên Iraqê û peşmergeyên KDP’ê hatiye dorpêçkirin û dixwazin îradeya gelê Şingalê û Êzidiyan bişikînin. Dixwazin Êzidiyan careke din dorpêç bikin. Lê em baş dizanin, dorpêçkirina Şengalê dorpêçkirina Rojava ye. Dorpêçkirina Rojava dorpêçkirina Başûr e, dorpêçkirina Hewlêr, Silêmanîyê ye. 5 sal berê dema ku DAIŞ’ê êrişî Şengalê kir, ew hêzên ku îro bajar yanê Şengalê dorpêç kirine ji bajar derketin û gel bi tenê hiştin. Ew kesên ku Şengal terikandin, niha cardin dixwazin bikevin Şengalê.  

Aloziya li Şengalê wê zirareke mezin bide destkeftiyên Kurdan 

Hêzên ku Şengal terikandin, rê li ber komkujiya DAIŞ’ê vekirin. Li şûna ku ew hêz bên darizandin û mehkûmkirin, niha dîsa dixwazin îradeya gelê Şengalê bişikînin. Gelê Şengalê vê rûreşiyê qebûl nake. Ne tenê gelê Şengalê, hemû gelê Kurdistanê vê rûreşiyê û dagirkeriyê qebûl nake. Em vê baş dizanin. Wextê DAIŞ’ê bi ser Şengalê de girt, gel hat koçberkirin, bi hezaran kes hatin qetilkirin. Lê îradeya gelê Êzidî, ruhê Êzdîxanê cardin rabû ser xwe û Şengal ji destê DAIŞ’ê rizgar kir. Şengal ji bo têkiliyên navxweyî yên Kurdan gelek giring e. Şengal destkeftiya Kurdan û Êzidiyan e. Alozî, şer û pevçûneke li Şengalê, wê zirareke mezin bide destkeftiyên Kurdan. Wê xisareke mezin bide têkiliyên navxweyî, xebatên yekîtiya neteweyî ya Kurdan. Divê hêzên Kurd dilê dijminên xwe xweş nekin û nebin sebeba aloziyên kûrtir. Peymana Şengalê ya di navbera PDK û Iraqê de hatiye îmzekirin, îradeya gelê Şengalê û Êzidiyan nas nake. Ev Peyman ne bi dilê Êzidiyan e. Wek HDP, em banga diyalogê li hemû aliyên Kurd dikin. Ne şerê navxweyî, ne jî dagirkirina Şengalê. Divê hemû Kurd, li hemberî dagirkirina Şengalê dengê xwe bilind bikin û hemû hêzên Kurd vê rûreşiyê qebûl nekin û li Şengalê xwedî derkevin. 

Divê desthilat rojek berî rojekê tecrîdê bi dawî bike  

Girtiyên siyasî li hember tecrîda domdar a li ser Birêz Ocalan îro dest bi greva birçîbûnê kirin. Girtiyên siyasî bi vê çalakiya xwe dixwazin balê bikişînin ser tecrîdê û ser binpêkirina mafên girtiyan. Wan ragihand ku heta tecrîd bê şikandin ew ê çalakiya xwe bidomînin. Me gelek caran got; Li Îmraliyê sûcekî navneteweyî tê kirin û hemû saziyên berpirsyar jî li hemberî vî sûcî bêdeng in. Ev yek zelal e ku tecrîda li ser Îmraliyê rejîmeke serbixwe ye û îşkenceyeke sîstematîk e. Her wiha di serdema pandemiyê de hemû girtiyên siyasî di rewşeke gelek xedar de li ber xwe didin. Rewşa tenduristiya girtiyên nexweş li girtîgehan her ku diçe dikeve asteke xerabtir. Û hikûmet tedbîran nastîne û girtiyan bi mirinê re rû bi rû dihêle. Niha jî girtiyan dest bi greva birçîbûnê kir. Divê desthilat peywirên xwe bîne cih û rojek berî rojekê tecrîdê bi dawî bike, mafên girtiyên siyasî qebûl bike. 

Pirs: We ji bo Şengalê bangewaziya hin derdoran kir gelo bangewaziya we ji bo PKK’ê jî heye? 

Bangewaziya me ji bo hemû hêzên Kurdan e. Ne tenê ji bo aliyekî ye. Divê hemû Kurd bibin yek û dilê dijmênin xwe xweş nekin. Desthilatdar dixwazin yekîtiya Kurdan xirab bikin. Divê em wan şa nekin. 

27 Kasım 2020