Günay: İktidar içeride toplumun demokratik değerleriyle, dışarda ise Rojava’daki halkların kazanımlarıyla savaş halinde

Parti Sözcümüz Ebru Günay'ın Yeni Özgür Politika'ya verdiği röportaj:

Kürt sorununun çözümü vaatleriyle iktidara gelen AKP, en büyük darbeyi Kürt halkına gerçekleştirdi. Türkiye'yi büyük bir kaosun içine sürükleyen hükümet, 7 Haziran 2016 seçimlerinin kaybetmeyi hazmedemedi. Yenilginin ardından Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan, tehditler savurmuş ve peş peşe bombalar patlatılmıştı. İlk olarak, Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) Amed'de düzenlediği 5 Haziran mitinginde bombalar patlatılmış, sonra Kobanê'deki çocuklara oyuncak götürmek için birçok kentten yola çıkan 33 Düş Yolcusu, Suruç'ta IŞİD'in bombalı saldırısı ile katledilmişti ve ardından barış için yine birçok kentten Ankara'ya giden Emek ve Demokrasi Güçleri'ne yönelik bombalı saldırı düzenlenmiş 102 yurttaş katledilmişti. Ancak bununla yetinmeyen Türk devleti, 4 Kasım 2016 yılından seçilmiş Kürt siyasetçilere yönelik siyasi soykırım operasyonu yaptı. Gece yarısı operasyonu ile yapılan baskınlarla seçilmiş siyasetçiler evlerinden alınmıştı. 

Şimdilerde devam eden duruşmalarda Kobanê bahane edilerek yargılanan siyasetçiler ise bu davayı "HDP'ye kumpas davası" olarak nitelendiriyor. 

AKP-MHP bloğunun HDP’yi kapatma çabalarını, Türk Devleti’nin Rojava’ya saldırı hazırlığını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecridi HDP Sözcüsü Ebru Günay ile konuştuk. İyi okumalar...

HDP’nin kapatılması tartışmaları sürüyor. Anayasa Mahkemesi son olarak partinizin hukuk komisyonunun savunma için istediği ek süre talebini kabul etti. Bu sürecin ardından sözlü savunma istenecek ve süreç Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinin kararı ile sonuçlanacak. Kapatma tartışmalarından bu yana halk ile bir aradasınız, halk kapatma tartışmalarını nasıl yorumluyor?

Partimizin kapatılma tartışmalarını, HDP’nin büyümesi, güçlenmesi ve HDP fikriyatının toplumda maya tutmasıyla doğrudan etkilidir. Çünkü HDP Türkiye’nin bütün kesimlerini kendi bünyesinde barındıran ve bunun temsiliyetini yürüten bir parti. Partimizin kapatılma tartışmaları ilk olarak Newroz öncesi başlamıştı. O dönemde iade edilen bir iddianame ve sonrasında tekrardan hazırlanan ve kabul edilen bir iddianame süreci oldu. Kapatılma davası süreci sonrası Newroz alanlarında verilen halkın cevabı çok açıktı. Halk, HDP’nin yanında olduğunu ve HDP fikriyatının nasıl maya tuttuğunu bize çok açık gösterdi. Newroz sürecinden sonra “HDP’liyiz Her Yerdeyiz” şiarıyla alanlarda halk buluşmaları, ziyaretler, mitingler, şölenler gerçekleştirdik. O süreçte de şunu bir kez daha gördük ki, HDP’nin bir binadan ibaret olmadığını, Türkiye’nin dört bir tarafında HDP için atan yüreklerin, HDP için nefes alan insanların olduğunu fark ettik. Milyonların evi, çalışma alanları, bulundukları yer, yürekleri aynı zamanda HDP binalarını temsil ediyor. HDP Genel Merkezi Ankara’da olabilir ama HDP o milyonların evinde, iş yerinde, yüreğinde çalışmalarını ve faaliyetlerini yürütmeye devam ediyor. 

AKP-MHP iktidarının HDP’yi kapatmak istemesinin nedeni nedir?

Mevcut rejim tekçi, farklılıkları ötekileştiren, kadınları, gençleri yok sayan ve bir azınlık iktidarı. Rant ve çıkar ilişkileri üzerinden kurulu bir zümreyi ifade ediyor. Öte taraftan buna karşın milyonları temsil eden, bütün yok sayılanların, ötekileştirilenlerin sesi, vücut bulduğu hali ifade eden bir HDP gerçeği var. HDP ruhu, fikriyatı, stratejik akıl mevcut iktidara kaybettirecek. Hal böyle olunca mevcut iktidar HDP’nin varlığını kendisine bir tehdit olarak görüyor ve HDP’yi kapatma yoluna giriyor.

12 yıl aradan sonra Türkiye siyasetinde tekrardan parti kapatma tartışmaları gündeme geldi. Bu tartışma son olarak Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile yapılmıştı. Kürt legal siyasi hareketi Halkın Emek Partisi ile başladı ve o günden bugüne 7 parti kapatıldı 2’si ise kendisini fesi etmek durumunda kaldı. HDP’nin olası kapatılması diğer kapatılmalardan farkı nedir?

Geçmişten günümüze parti kapatmaları elbette ki oldu ama HDP’nin bugün kapatılması Türkiye’nin geleceğine bir saldırı riski oluşturuyor. HDP, Türkiye toplumunu, demokrasisini bütün kesimlerin ittifakını, demokratik birleşik bir siyaset cephesini ifade eden bir parti. Dolayısıyla HDP’nin kapatılması ya da HDP’ye dönük saldırılar Türkiye demokrasisi ve ülkenin geleceğine yönelik saldırıları ifade ediyor.

Son günlerde HDP’nin kapatılması ve hemen sonrasında erken seçime gidileceği tartışmaları var. İktidar bu fikir ile HDP’yi hazırlıksız yakalayarak seçimlerde güç kazanacağı düşüncesinde. HDP kapatıldığı taktirde olası bir seçime ne kadar hazırlıklıdır?

HDP’nin hedefleri, ülkenin geleceği için hayal ettikleri seçimden çok öte bir şey. Çünkü bugün Türkiye demokrasisi tehlike altında. Türkiye demokrasisi seçimle izah edecek bir durumu ifade etmiyor. Bizim mücadele hattımız, hedeflerimiz seçim endeksli bir çalışma değildir. Her koşulda HDP Türkiye’nin demokratikleşmesi için çalışan ve faaliyet yürüten bir yerde ve uzun soluklu bir demokrasi yürüyüşü geleneğinden geliyor. İddiamız bu uzun soluklu demokrasi yürüyüşünü bu topraklarda toplumsal barış inşa edilinceye dek yürütmektir. İçinde bulunduğumuz durum seçim tartışmalarını aşan Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren bir süreci ifade ediyor. HDP’nin hazırlığı var ise o da Türkiye’nin geleceğine dönük bir hazırlıktır. 

Yine son günlerde çok tartışılan başka bir başlık olan iktidarın el değiştirmesi ve rejim değişikliği… Cumhuriyetin 100’üncü yüzyılına girerken “İkinci Yüzyıl” hazırlıkları mevcut. Siz bu tartışmanın neresindesiniz ve nasıl bir yüzyıl? 

Cumhuriyetin kuruluş felsefesi Türkiye’nin bütün renklerini, farklılıklarını gören ve bu konuda ortak bir hatta, ortak bir potada buluşturan gerçeği vardı. Kuruluş itibariyle söylüyorum. Tarihsel süreç içerisinde bunun nasıl evrildiğini, Kürtlerin nasıl yok sayıldığını, ilk kurucu Meclis'te Kürt temsiliyetinin daha sonra nasıl inkara, yok sayılmaya evrildiğini sürecini hepimiz biliyoruz. Geldiğimiz aşamaya baktığımızda aslında Türkiye’nin ihtiyacı olan bir Demokratik Cumhuriyet gerçeği. Türkiye’nin demokratikleşmesini, Cumhuriyetin demokratikleşmesinden bağımsız ele alamayız. Demokratik bir Cumhuriyetin gelişmesi Cumhuriyeti savunan herkesin sorumluluğu. 

Bugün AKP’nin küçük ortağı olan MHP ile yaratmış olduğu sistemin adı faşizmdir, Cumhuriyet değil. Küçük ortağının sistematik bir şekilde Türkiye’nin muhaliflerini, aydınlarını, gazetecilerini, yazarlarını, Cumhuriyetin asli kurucuları olan Anayasayı, Anayasa Mahkemesi’ni tehdit ettiği bir rejim gerçeği ortada var. Bu rejim mevcut haliyle, uygulamalarıyla asla Cumhuriyetle bağdaşmayan, tamamıyla Cumhuriyetin karşısında bir yerde, faşizm konumunda yer alıyor. Bu nedenle HDP’nin ifade ettiği Demokratik Cumhuriyet vurgusu önem kazanıyor.  

Bugünkü Türkiye’nin mevcut ekonomik, toplumsal, siyasal kriz koşulları 1990’lı yıllara benzerlik taşıyor sanki. O dönemde toplumun her açıdan refaha ulaşması için bir umutla gidilen seçimlerde DYP-SHP koalisyonu iktidara geldi. Fakat çözümsüzlük daha da derinleşti ve bu çözümsüzlük Sivas Katliamı’nı, Kürdistan’da faili meçhul cinayetleri, ekonomik krizi derinleştirdi. Bugün toplum yeni dönem için muhalefet açısından kaygılı. Siz bu kaygılar konusunda neler söylersiniz?

Mevcut iktidar yaptıklarıyla, uygulama biçimleriyle 90’ladan daha kötü bir uygulama içerisindedir. 90’larda devler yaptıklarını gizliyordu ama şimdi ise gizlemiyor. Aksine korku ve sindirme politikası yaratmak üzerinden daha açık ve aleni bir şekilde Türkiye halklarına baskı uyguluyor. Dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı olan kişi “Kadın da olsa çocuk da gereken yapılacaktır” diye talimat vermiş bir zihniyetten bahsediyoruz. Dönüp baktığımızda bu iktidarın yaptıkları bazı açılımları aslında kendi bekasını devam ettirmek için yaptığını “yapıyormuş” gibi yaptığını gördük. Kendi yaptığını çoğu şeyi de aynı şekilde inkâr eden bir yerde durdu. Hatırlarsanız Dolmabahçe Mutabakatı’nın hemen ardından mutabakatı inkâr etti ve hâlâ inkâr da etmeye devam ediyor. Yine bu iktidar döneminde Roboskî, Suruç, Ankara gibi katliamlar yapıldı ve kâğıt üzerinde yargılamalar yapıldı/yapılıyor.  

Bu bir kaygı, muhtemelen toplumun büyük bir kesiminde bu kaygı mevcut. Ama gözardı edilen bir nokta; Türkiye siyasetinde HDP gibi güçlü bir aktörün olması. Bütün tavrını, politikasını Türkiye halklarından, kadınlarından, gençlerinden, bu ülkenin yok sayılanlarından yana kullanan bir stratejik akıl var. HDP yürüttüğü siyasetle Türkiye toplumunda bir nefes alanı yaratan bir yerden kendi pozisyonunu belirledi ve bunu daha da devam ettirecek. HDP yakın zamanda yayınladığı deklarasyonla bile Türkiye toplumuna nasıl nefes olduğunu, umut yarattığını net bir şekilde gösterdi. Bu dönemin önceki süreçlerden farkı ve özelliği buradan geliyor, HDP gibi güçlü bir aktörün Türkiye siyasetinde aktif rol alması. 

Muhalefetin HDP ile fotoğraf vermekten kaçınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyaset cesaret işidir, riskler alarak yol almayla olur. HDP ile fotoğraf verilmiyor fakat Türkiye toplumunda tabanda güçlü bir birliktelik var. Ve Türkiye toplumu HDP ile fotoğraf vermekten çekinmiyor. Toplumsal gerçeklik, mücadeleci ruh ve bu iktidarın gerçeğini görenler HDP ile fotoğraf vermekten çekinmiyor. Bizim için esas olan tabanın ne söylediği, HDP fikriyatının nasıl karşılık bulduğudur. 

Dünya Kobanê Günü kutlanırken Rojava’ya Türkiye’den doğru bir saldırı planı mevcut. Son olarak Meclis'e gelen tezkere AKP-MHP ve İyi Parti’nin oylarıyla kabul edildi. İktidar Rojava’ya saldırı planı ile ne hedefliyor?

Bu iktidar savaştan besleniyor bu sebeple her sıkıştığında bir savaş gündemi yaratmaya çalışıyor. Tezkereler üzerinden kendisini var eden ve kendi bekasını savaşta gören bir iktidar gerçeği var. Hem içerde hem de dışarda sistematik bir savaş halinde. İçerde toplumla, toplumun demokratik değerleriyle; dışarda ise özellikle Rojava’daki halkların kazanımlarına, enternasyonel dayanışmayla bir savaş halinde. Türkiye toplumu çok ciddi bir yoksulluk içerisinde ve iktidar savaş çığırtkanlığı yapmakta. Toplum da CHP de bunu gördüğü için ilk defa bir tezkereye tezkereye “hayır” dedi. Çünkü onlar da iktidarın savaş politikalarıyla kendi yaptıklarını gizlemeye çalıştığının fakında.   

Rojava dünya için umut oldu

Tezkerenin iki yıl uzatılması ne anlama geliyor?

Geçmiş tezkerelerden farklı olarak 2 yıl olarak Meclis'e gelmesinin sebebi iktidarın gelecekte nerede olacağını kestirememesinden kaynaklıdır. Çünkü toplumda zayıfladığını ve güç kaybettiğinin farkında. Bu sebeple kendisi için iki yılını daha garanti altına almaya çalışmayı hedefledi. Bir anlamıyla kendi yol arkadaşlarına da bir güvenmeme hali söz konusu.

Rojava dünya konjonktüründe bir umut oldu. IŞİD, karanlık, yok sayma ve bir anti-toplum cepheyi ifade ediyor. Kobanê’de ve Kuzeydoğu Suriye’de gelişen enternasyonel dayanışma orada vücut bulan demokratik ulusu ifade ediyor. Dolayısıyla ikisi arasındaki savaş kuşkusuz dünyanın her yerinde hissediliyordur. Kuzey Suriye halklarının kazanması ve bunun yarattığı umut bütün dünyada hissedildi. En yoğun enternasyonel dayanışmanın yaşandığı, örneklerinin oluştuğu insanların çok büyük ilgi duyduğu son dönemlerin en büyük örneklerinden birini ifade ediyor. Ulus-devlet mantığı hiçbir zaman halkların yanında durmaz. Ulus-devlet mantığı halkları yok etmek ve kendi belirlediği standartlar üzerinden yaşamasını sağlamayı hedefliyor. Bugün Rojava’ya olası bir saldırıda belirleyici olan ulus-devlet çıkarları olsa bile Rojava’daki enternasyonel dayanışma, direniş hattı ve halkların bir aradalığı daha çok belirleyici olacaktır. Hatırlarsanız Kobanê’de çok uzun süre uluslararası güçler IŞİD’in ilerlemesine seyirci kaldı. Ama dünyadaki enternasyonel destek ve dayanışma, Kobane’deki direniş hattı IŞİD’e karşı uluslararası güçleri direnişin yanında yer almak zorunda bıraktı. Dolayısıyla bu süreçten sonrasını da belirleyecek olan enternasyonel dayanışma, enternasyonel direniş, halkların bir aradalığıdır. 

Öcalan toplumsal barışın temsilcisidir

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde süren tecride gelmek istiyorum. Ailesi ve avukatlarıyla aylardır hatta yıllardır görüştürülmeyen Öcalan’a 2018 yılında volta attığı gerekçesiyle disiplin cezası verildi. İktidarın tecrit politikasını ve uluslararası hukuk kamuoyunun sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Öcalan 22 yıllık bir süredir tecrit altında. Dönüp baktığımızda bu iktidarın da 20 yılı. İmralı Adası’ndaki mevcut bütün tecrit politikalarının temel aktörlerinden biri bu iktidardır. İktidar İmralı Adası’nda bir tecrit rejimi inşa etti ve o inşa ettiği rejim ile bütün Türkiye’yi yönetiyor. Tekçi felsefesini de savaş yanlısı politikalarını da İmralı Adası üzerinden kuruyor. Sayın Öcalan ve İmralı Adası demokrasi ve en önemlisi bir toplumsal barışı temsil eden bir yerde duruyor. Sayın Öcalan’ın barıştan, demokrasiden yana tavrı çok belirleyici. Bu anlamıyla iktidar savaş politikalarından beslendiği ana kaynak İmralı’daki tecrit sistemi.

Adada hayata geçirdiği bütün uygulamaları şu an Türkiye’deki diğer cezaevlerinde ve toplumu yönetme biçiminde de uyguluyor. Uluslararası güçlerin buradaki konumu kuşkusuz eleştiri konusu, sonuçta CPT’nin son ziyaretinde adaya gitmemesi, o koşulları incelememesi çok kabul edilebilir bir durum değil. Şunu da unutmamak gerekiyor: İmralı tecrit sürecinde de iktidarın savaş politikalarında da belirleyici olacak olan Türkiye demokratik kamuoyudur. Barıştan yana tavır almak, savaş karşıtı bir mücadele yürütmek aynı zamanda tecrit karşıtı bir politikaya da karşı olmak ve bunun mücadelesini yürütmek gerekiyor. Esas olan bu hattı güçlendirmektir.   

Röportaj: Masis Heskif

7 Kasım 2021