Günay: Katliamın siyasi bildirisi iktidar ortağı tarafından grup toplantısında okundu

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde düzenlediği haftalık basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi. Günay şöyle konuştu: 

Değerli basın mensupları, bizleri takip eden çok kıymetli halkımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. İzmir il binamıza yapılan alçakça saldırıda katledilen Deniz Poyraz yoldaşımızın derin acısını yaşıyoruz. Halkımızla birlikte Deniz’in yasını tutuyoruz. Onu sevgi ve saygıyla anıyoruz tekrar.

Milyonlar Deniz için ayağa kalktı

O günden beri halkımız, dostlarımız, emek, barış ve demokrasi güçleri, sendikalar partimizi yalnız bırakmadı. Milyonlar Deniz için ayağa kalktı, büyük bir öfke ile saldırıyı ve katliamı lanetlediler. Deniz’in anısına, mücadelesine onun bize bıraktığı sorumluluklara sahip çıktı. Yaşadığı o tarifsiz ve derin acıya rağmen Deniz’in annesi dimdik ayakta, Deniz’in yoldaşları olarak bizler yaşadığımız acıyı her zamankinden daha kararlı bir şekilde mücadeleyi sahiplenme gerekçesi kabul ediyoruz. 

Bu sahiplenme katillere verilen en anlamlı yanıttır

Bu sahiplenme, bu kararlı tutum, kötülüğün karşısına dikilen bu onurlu duruş, katillere ve katliam ortaklarına verilen en anlamlı yanıttır. Bizi korkutmaya, sindirmeye çalışanlara; bu korkakça, canice cinayete boyun eğmemizi bekleyenlere karşı halkımızın da partimizin de dostlarımızın da, demokrasi, özgürlük ve barış isteyen herkesin tutumu nettir. 

Biz bu ülkenin sahibiyiz; katliamlarla, saldırılarla bizi bitirmek mümkün mü?

Biz bu ülkenin sahibiyiz, her karış toprağındayız, hayatın her alanındayız, bizi bitirmek mümkün mü? Katliamlarla, cezaevleriyle, kumpas yargılamalarıyla, kapatma davalarıyla bizi bitiremezsiniz, başaramayacaksınız. Eğer katliamla, ölümle başarılı olunsaydı, hak ve özgürlük talebi bastırılabilinseydi, Halepçe’yi bombalayan ve 5 bin insanı bir anda katleden Saddam başarılı olurdu, dünya insanlığının başına bela olan ve milyonlarca insanın hayatına sebep olan Hitler başarılı olurdu. Hiçbiri başaramadı sizler de başaramayacaksınız. 

Çünkü biz haklıyız, çünkü bu ülkede yaşayan 80 milyon insanın demokrasi, barış ve özgürlük istekleri var. Biz bu taleplerin savunucularıyız, biz hak olanı hakikat olanı savunuyoruz, evrensel değerlere sahip çıkıyoruz, bu halkın ve toplumun geleceği için mücadele ediyoruz. Buna karşı duran ve saldıran herkes kaybetmeye mahkumdur. 

Kaybetme korkusuyla saldırıyorlar: Başaramayacaklar

İşte bu hakikatten duydukları korku ile saldırıyorlar. Deniz’i katledenler bu çürümüş sistemi ayakta tutmaya, karanlık ilişkilerini gizlemeye, halkın sırtından yaşadıkları lüks ve şatafatı asalakça sürdürmeye çalışanlardır. 

Provokatörler, partimizi hedef gösterenler, yargı bu katliamın sorumlusudur

Biz ilk gün de söyledik, bugün de bir kez daha söylüyoruz. Katili tanıyoruz, katilleri tanıyoruz. Bu cinayetin arkasındaki güçleri biliyoruz. Bu saldırı ve katliam 7/24 parti binalarımızın önünde nöbet tutan emniyet güçlerinin gözü önünde gerçekleşti. Parti binalarımızın önünde kamp kuran, partimize girip çıkanları fişleyen, hedef gösteren emniyet güçleri ve onların işbirliği ile çadırlar kuran provokatörler bu katliamdan sorumludur. Bu katliamı gerçekleştiren sadece tetiği çeken katil değildir. Daha olayın ilk anında, “HDP binasında çatışma” haberleriyle olayı manipüle etmeye, daha sonra “Neden daha fazla HDP’li ölmedi, öldürülmedi” diyerek beklentisini gizlemeyen ve partimizi suçlama hadsizliğinde bulunan gazeteci görünümlü tetikçiler ve gazete diye geçinen paçavralar bu olayın sorumlusudur. Sabah akşam partimizi hedef gösteren iktidar partisi, onunla çıkar ortaklığı yapanlar bu saldırının sorumlusudur. Tıpkı Tahir Elçi ve Hrant Dink cinayetlerinde olduğu gibi iktidarın hedef göstermesi sonucu en demokratik hakkımızı yargılama konusu yapan ve bunun üzerinden de partimizi “kriminalize eden”, halkımıza saldıranları ve katliam yapanları ise aklayan yargı bu cinayetin sorumlusudur.

Katliam mekanizması: Hedef göster, medyada linç et, yargıla ve lümpen katilleri harekete geçir!

Biz biliyoruz ki bu ülkede muhaliflere, düşmanlaştırılan kesimlere karşı kurulmuş çok basit ama ahlaksız bir cinayet mekanizması işliyor. İktidar hedef gösteriyor, özel savaş aparatı olan yandaş basın bunu köpürtüyor, yargı harekete geçip yargılıyor, talimatı alan lümpen katiller harekete geçerek cinayeti işliyor. Hrant Dink, Tahir Elçi ve yüzlerce cinayet bu şekilde işlendi. 

Partimize saldıranları koruyan ve kollayan İçişleri Bakanlığı sorumludur

O yüzden diyoruz ki, rantlarının HDP’nin susturulmasından geçtiğini düşünen, kirli düzenin sürdürülmesi için partimizi hedef alan çevreler bu cinayetin sorumlusudur. Bugüne kadar partimize yapılan bütün saldırılarda, saldırganları koruyan, onlara yol veren Genel Merkezimize yapılan taşlı saldırı örneğinde olduğu gibi saldırganları güvenli bir şekilde uzaklaştırıp gözaltına bile alma ihtiyacı görmeyen, katliam yapan IŞİD görevlilerine eşlik eden kolluğun bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı bu cinayetin sorumlusudur.

Kobanî Kumpas Davası, işlenen cinayet ve kapatma davası aynı planın parçalarıdır

Hiç kimse saldırıyı kişisel bir öfke sonucu işlenmiş bir cinayet gibi göstermesin. Bunu yapanlar bu cinayetin ortaklarıdır. Biz biliyoruz, bu cinayet iktidar bloğunun, iktidar yandaşı basının, iktidarın güdümündeki yargının, onun denetiminde hareket eden kurum ve kuruluşların ortak yapımıdır. İzmir’de il binamıza yapılan saldırı, Deniz yoldaşımızın katledilmesi, siyasetçilerimizin Kobanî Kumpas davasıyla yargılanması ve partimize açılan kapatma davası, aynı saldırı konseptinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı akıl tarafından tertiplenmiş ve hayata geçirilmiştir. Aynı karanlık ilişkilerin ürünüdür. 

Katliamın siyasi bildirisi iktidar ortağı tarafından grup toplantısında okundu

Cinayet detayları partimiz karşısında kurulan çadırlarda konuşulmuştur. Bunu saklama gereği bile duymuyorlar. İktidarın küçük ortağı cinayetten hemen sonra ortaya çıkan tepki üzerine önce “bizimle alakası yok” dediği cinayeti üzerinden saatler geçmeden Meclis'teki grup toplantısında üstlendi. Katil, kendisine verilen akılla cinayeti “kişisel bir tepki” gibi göstermeye çalışırken, biz cinayetin siyasi bildirisini “Deniz Poyraz’ı terörist” olarak gösteren ve katliama onay veren MHP’nin grup toplantısında dinledik. Bu HDP’ye oy veren milyonlarca insanı “terörist” gören ve aynı mesajla tehdit eden akıldır. 

İntikam ve rövanş davasıdır

Bu akıl şimdi de katliamla, cezaevleriyle, tutuklamalarla başaramadığı nihai hedefini gerçekleştirmek için partimiz hakkında kapatma davası açtı. AKP-MHP genel merkezlerinde hazırlanan ve içerdiği saçmalıklar, absürtlükler nedeniyle AYM tarafından iade edilen iddianame bir iki göstermelik değişiklikten sonra sanki yeni deliller bulunmuş gibi kabul edildi. İddianame oy birliği ile reddedilmişti, ama aynı iddianame yine oy birliği ile kabul edildi. Bu da davanın siyasi kumpas davası olduğunu gösteriyor. Üstelik de AKP’nin iktidarı kaybettiği 7 Haziran seçimlerinin yıl dönümünde! Bu tarih rastlantı değil. Zaten İktidarın başındaki 7 Haziran yenilgisini hiç unutmadığını itiraf etti. İşte bu yüzden bu saldırılar intikam saldırısıdır diyoruz, bir rövanş ve öç alma konseptidir. 

Baştan sona hiçbir hukuki değeri olmayan iddianamede art arda sıralanan absürtlükler saymakla bitmez... HDP kurucu üyesi değilken kurucu üye olarak tanımlanan vekillerimiz mi dersiniz, Mardin’de devam eden üyelerimizin yargılandığı kumpas dosyalarında geçen 2008’den bu yana ulaşılmayan gizli tanıklar mı dersiniz, isim karışıklıkları mı dersiniz, Meclis'e gelmeyen fezlekeler mi dersiniz; özetle kullanılan tüm anayasal haklar iddianamenin konusu haline getirilmiştir. 

Kapatma iddianamesi partimize karşı hazırlanmış siyasi bildiridir

Bunun gibi onlarca yüzlerce suçlama ile bu çöp metin hazırlanmış. Bu metin o yüzden bir hukuk metni değil, HDP’ye karşı hazırlanmış bir siyasi bildiridir. Bu metne karşı biz de en güçlü siyasi bildiriyi hazırlayacağız. Biz kendimizi değil, demokrasiyi, hukuku, adaleti, barışı, temel insan hakları değerlerini savunacağız. Çünkü saldırı altında olan esasen değerlerdir. Haliyle HDP’ye yaklaşım, bu ülkenin geleceğine yaklaşımdır. Bu dava HDP’yi değil Türkiye’yi, Türkiye’deki insani bütün değerleri kapatma davasıdır. Partimizi kapatmaya teşne olanlar, anayasadan beklenti içinde olanlar, anayasayı bir kez daha tümüyle rafa kaldırmaya çalışıyorlar. Peki, Anayasasız bir devlet nasıl bir devlettir? Bir iktidar kendi en üst kurumu olan ülkenin anayasasına ve onun kararlarına uymuyorsa o iktidarın adı nedir? Böylesi bir ülkede vatandaşların hukukunu kim koruyacak? Siyaset bunları sormalıdır, Meclis'e bu konuda sorularını sormaya devam etmelidir.  

Kürt sorunuyla yüzleşmek yerine aynı ezberleri tekrarlayarak yüzsüzleştiler

Mafyaya, çeteye yol vermek için HDP’yi kapatmaya çalışıyorlar. Çünkü pudra şekeri ticareti için daha çok gemi ve deniz yollarına ihtiyaç duyuyorlar. Her şeyi ranta çeviren bu çürümüş ve göbekten bağlı oldukları sistemi sürdürme dertleri var. O yüzden HDP’yi kapatmaya çalışıyorlar. HDP’ye kurulan kumpas ve intikam davası; aynı zamanda Kürt sorununda gelinen çıkmazın da sonucudur. Kürt sorunu ile yüzleşmek yerine aynı ezberleri tekrarlayarak yüzsüzleşenlerin vardığı nokta işte bugün komplo, katliamlara başvurmaktır, çete-mafyadan medet ummaktır. 

6 milyon seçmenin evi HDP Genel Merkezi'dir

HDP’yi kapatamayacaklar, 6 milyon insanın siyasi temsiline ve onun siyaset yapma hakkına engel olamayacaklar. Türkiye’nin dört bir yanında bulunan 6 milyondan fazla seçmenin evi HDP Genel Merkezi'dir. 8 Mart’ta Newroz’da bu halk iradesine en güçlü şekilde sahip çıktı bundan sonra da sahip çıkmaya devam edecek. Şimdiye kadar bu halkın partisini defalarca kapattınız, her türlü engeli çıkardınız ama bu halk demokratik siyasette ısrar etti, mücadelesini büyüterek yoluna devam etti. Dün direndik bugün de direnmeye devam ediyoruz. 

Bu halk size siyaseten hiç unutamayacağınız bir ders verecek

Biz halkımızın iradesini doğru temsil etmek için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz. HDP’nin kapatılmasıyla partisi kapatılan insanların kendilerine bu kötülüğü yapanlara oy vereceğini düşünenler bu halkı hiç tanımıyor. Bu halk onlara yakında siyaseten hiç unutamayacakları öyle bir ders verecek ki, 90’lı yılların karanlık aktörleri gibi silinip gidecekler. 

Sıkıyönetim Mahkemelerini aratmayan Kobanî Davasında düşünce ve ifade özgürlüğü yargılanıyor

Aynı saldırgan ve tasfiyeci akıl Kobanî Kumpas Davasında da devrede. Kobanê davası da tek bir merkezden ve tek bir amaçla yazıldı. Bu kumpas iddianamesi iktidarın kirli ittifaklarını, devletin kasalarını boşaltmalarını, hak ve hukuk gaspını gizlemek, ülkeyi daha fazla karanlığa sürüklemek amacıyla yazıldı ve yürürlüğe konuldu. İki haftadır, Sıkıyönetim Mahkemelerini anımsatır şekilde Sincan’da Kumpas davası görülüyor. İddialar malum, arkadaşlarımız en ağır suçlarla itham ediliyor. Peki salonda ne oluyor?

Arkadaşlarımıza “HDP’ye ne zaman üye oldun, HDP’nin MYK toplantısına katıldın mı, twitleri hangi amaçla attın ya da paylaştın” gibi akla ziyan sorular yöneltiliyor. Yani Kobanî Kumpas Davasında düşünce ve ifade yargılanması yapılıyor. Burada da bizim siyaset tarzımız hedefleniyor, çözüm önerilerimiz engellenmeye çalışılıyor. Mahkeme heyeti bu davada taraf olduğunu, iktidarın talimatlarını yerine getirdiğini göstermekten geri durmuyor. 

FETÖ yargısının aklı Kobanî Kumpas Davasında devrede

Kobanî Kumpas Davasının görüldüğü Sincan’da yaşananları, hukuk adına yaşanan garabeti gidip orada canlı canlı görmek gerekiyor. Baştan aşağıya çamur bir iddianame söz konusu, yargılanan arkadaşlarımız ve avukatlarımız, bu hukuksuzluğu, bu vicdansızlık ve insanlık dışı siyasal anlayışı yerle yeksan ediyorlar. Bu iktidar her alanı kirlettiği gibi yargı alanını da kendi güdümünde hareket eden memurlara dönüştürdü. Ancak FETÖ’nün savcıları ve yargıçları gibi hareket eden bugünün muktedirlerine de hatırlatmak isteriz ki, ayaklar altına aldığınız adalet olgusu bir gün sizden hesap soracak. Ne siz ne de talimatlarını yerine getirdiğiniz AKP-MHP iktidarının yetkilileri bu hesaptan kaçamayacak.  

Arkadaşlarımız faşizmi yargılıyor, demokrasi tarihine geçecek bir duruş sergiliyor 

Arkadaşlarımız günlerdir Sincan’da demokrasi tarihine örnek olarak geçecek bir duruş sergiliyorlar. Her biri bu ucuz suçlamalara karşı kendilerini değil Türkiye halklarının ortak geleceğini savunuyorlar. Faşizmi yargılıyorlar. Bu dava IŞİD’in hezimetinden duyulan öfkenin eseridir, 7 Haziran’ın intikamıdır. AKP-MHP’nin 7 Haziran yaraları o kadar büyük ki, ne yapsalar nafile. Biz daha nice 7 Haziranlar ve 31 Martlar yaşatacağız. Bu nedenle biz tüm muhalefet diyoruz ki bu dalga HDP ile sınırlı değildir. Demokrasi mi otoriterlik mi ikilemidir bu dalga. Ne olursa olsun şu tespit tarihe not düşsün; HDP’ye açılan davalar AKP’nin ismini tarihten silecek HDP fikriyatının ülkenin her yerinde kök salmasını sağlayacaktır.

Bu çürüme hali ve saldırılar Öcalan’a yönelik tecritten bağımsız değil

Değerli basın emekçileri, Türkiye'de bir diğer can yakıcı gündem ise tecrittir. Toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir misyona sahip olan Sayın Öcalan'a yönelik geliştirilen tecrit sistemiyle ülkede yaşanan kaosun, mafyalaşmanın, çürümenin ve savaşın egemen kılınması birbirinden bağımsız değildir. İmralı’daki sistemin bir yönetim tekniği olduğunu sürekli dillendiriyoruz. İmralı’daki uygulama her zaman başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarına ve demokrasi güçlerine karşı yaklaşımın işaret fişeği olmuştur. İmralı’da çözüm havası estiğinde bunun sonuçları tüm Türkiye’ye yansımıştır.

İmralı’da siyasal iktidarın savaş çanları çaldığı süreçlerde ise Türkiye kaosa sürüklenmiştir. Sayın Öcalan’ın susturulmaya çalışıldığı süreç ile Türkiye halkları, demokratik ve muhalif güçler de katliamlarla, cezaevlerine atılarak ve daha birçok hukuksuz uygulamalarla susturulmak istenmiştir. İmralı’nın sustuğu süreç mafyanın ve çetelerin konuştuğu süreç olmuştur. Tecrit, ülkeyi ve toplumu savaş sarmalının içine sürüklemiş, savaş rantını sürdürmek isteyen mafya-çete odakları daha çok palazlanmıştır.

Çözüm ve demokratikleşme ısrarı iktidarın siyasi menfaatlerine kurban edildi

Sayın Öcalan ise Kürt halkının ve Türkiye halklarının çıkarına olan her yaklaşım karşısında demokrasi, barış ve müzakere seçeneğinde ısrar etmiştir. Ancak Sayın Öcalan'ın büyük bir demokratik irade ve kararlılık koyarak geliştirdiği çözüm demokratikleşme perspektifi sürekli iktidarın siyasi menfaatlerine kurban edilmek istendi. Hukuk-dışı bir mekan olan İmralı Adasında bugün savaş ve barış, demokrasi ve otoriterlik, teklik ve çokluk iradeleri çarpışmaktadır. Bu çarpışma tarihidir ve sonuçları da tarihi olacaktır. Tecrit ve adaletsizlik politikalarından etkilenmeyen tek bir insan kalmadı artık. Tecrit içeride ve dışarıda hepimize dayatılıyor. 

Emine Şenyaşar’ın talebine ne kadar kayıtsız kalınacak?

Adalet mücadelesinde Urfa Adliyesi önünde her gün nöbet tutan Şenyaşar ailesine dayatılan adaletsizliktedir tecrit. Ancak iktidar acılı ailenin talebine kulak vermektense her gün yeni zulümlerle karşılarına dikiliyor. Defalarca gözaltına alındılar ama mücadele etmekten bir gün bile geri durmadılar. Bakın iki gün önce Emine Şenyaşar adliye merdivenlerinde rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Bir annenin haklı talebine karşı daha ne kadar kayıtsız kalacaksınız?

Cezaevlerinde direnenlerin talebi milyonların talebidir, gereğini yerine getirin

Cezaevlerinde sürdürülen ve  bugün 210’uncu gününe giren açlık grevi eylemlerindedir tecrit. Defalarca söyledik, siyasi tutsakların talepleri insan haklarından ve adaletten yana olan milyonların haklı talepleridir. Ancak AKP-MHP iktidarı tecritte ısrar etmeye devam ediyor. İktidar bir an önce bu haklı taleplerin gereklerini yerine getirmeli, Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış mutlak tecride ve hapishanelerdeki baskılara bir an önce son vermelidir. 

Ve biliyoruz ki çeteleriyle, mafyalarıyla ve savaş baronlarıyla Türkiye’ye çöken, bizleri nefessiz bırakan AKP-MHP iktidarına karşı demokrasi güçlerinin birleşmekten ve ortak hareket etmekten başka şansı yoktur. Bu talan ve tecrit düzenine ancak ortak mücadele ile son verebiliriz.

Ya ku Denîz kuşt dijminahiya Kurdan e

Endamên çapemeniyê, hevalên hêja; hefteyek berê hevala me ya Denîz hate qetilkirin. Em hîna jî şîna hevala xwe ya Denîz digirin. Dilê me diêşe, lê kerb û kîna me, hêrs û baweriya me zêde dibe. Êşa me jî hêrsa me jî hêja teze ye. Em dizanin; li Îzmîrê di şexsê Denîz Poyrazê de kujeran xwest jiyanê bifetisînin, wan xwest têkoşîn û berxwedana gelê Kurd bifetisînin. Ji ber ku ew xwe li ser dijminahiya Kurdan ava dikin.   

Kurdan dikujin, dîl digirin û ji helîkopteran diavêjin

Kurd û nûnerên kurdan her tim bi van êrîşan re rû bi rû man. Sed sal e êrîş jî didomin, berxwedan jî. Îro dijminahiya wan a li hemberî Kurdan tu sînoran nas nake. Li nava Îzmîrê qetilkirina jineke Kurd, zext û zora ku îro li ser partiya me tê meşandin, polîtîkayeke yekpare ya dewletê ye. Bi awayekî sîstematîk ji 7’ê Hezîranê heta îro ev polîtîka tê meşandin. Hebûna xwe li ser tunekirina Kurdan ava kirine. Kurdan dikujin, digirin, ji helîkopteran diavêjin. Dijminahiya wan tu sînoran nas nake.   

Denîz Şehîda demokrasiyê ye, çîroka wê çîroka Kurdan e

Gelê me, dostên kurdan, sazî û dezgehên xwedî feraset û wijdan, em tenê nehiştin. Xwedî li bîranîna Denîzê derketin. Denîz şehîda demokrasiyê ye. Çîroka Denîzê, çîroka Kurdan e. Çîroka berxwedanê û çîroka zilma serdestan… Malbata Denîzê wek çiyayekî li ser piyan e. Ev sekna birûmet, bersiva herî xurt e li kujer û nijadperestan. Hêzên qirêj ên ku dixwazin me tune bikin bila ji vê dilsoziyê bitirsin. Em baş dizanin ku piştgiriya me, têkoşîna me dê dawiya wan bîne.  Xeyala Denîzê dê nîvco nemîne. Denîzek çû, hezar Denîz dê bên.

24 Haziran 2021