Günay: Kürt meselesinde çözümsüzlük ve Öcalan’a yönelik tecrit düzeyi tehlikeli bir aşamaya ulaşmıştır

Parti Sözcümüz Ebru Günay Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Parti Sözcümüz Ebru Günay Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen katı tecridin yol açtığı sorunlarına değinen ve ilgili çevrelerin bu konudaki “gayri ciddi” yaklaşımlarını eleştiren Günay, şunları söyledi: 

Değerli basın emekçileri, sizler aracılığı bizleri takip eden değerli halkımız hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 

Türkiye’nin siyasal, toplumsal, ekonomik sorunları ağırlaşıyor

Herkesin, hepimizin bildiği ve çok yakından takip ettiği gibi maalesef ki Türkiye’nin siyasal, toplumsal, ekonomik sorunları her geçen gün daha da ağırlaşıyor. Bu iktidar zihniyeti sorun üretiyor, mutlak iktidarını sürdürmek için ülkeyi ateşe atıyor, uçuruma sürüklüyor ve bu tabloyu bir kader gibi dayatmaya, halklarımızı bu sorunlarla yaşamaya mahkûm etmeye çalışıyor. 

Türkiye’de demokrasi, hukuk, insan hak ve özgürlükleri büyük bir saldırı altında. Sendikaların, ilgili çevrelerin, meslek örgütlerinin ve bizlerin yıllardır işaret ettiği hakikat artık uluslararası kurumlar tarafından da raporlanıyor.

Uluslararası kurumların da işaret ettiği gibi açlık, yoksulluk ve işsizlik başat sorun haline geldi

En son dünya bankası, IMF gibi kuruluşların raporunda da açık bir şekilde ortaya konulduğu üzere açlık, yoksulluk, işsizlik toplum için başat ve can yakıcı bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Halklarımız yoksullaşırken, milyonlarca insan işsiz, aç ve açıkta kalırken, bir avuç iktidar yandaşı, servetlerine servet katıyor, haksız kazanç elde ediyor. Ülkenin zenginlikleri aile şirketi mantığı ile iktidar ve yandaşlarına peşkeş çekiliyor. Yandaşa saraylar saltanatlar, yoksullaşan halka da patates, soğan çuvalları dağıtılıyor. Pandemi koşullarında toplumumuz, ölüm ile açlık arasındaki ikileme sürükleniyor.

Çocuklarımız ölüyor, insanlarımız yaşamını yitiriyor

Hepsinden önemlisi de, içeride dışarıda topluma savaş dayatılıyor; çocuklarımız ölüyor. İnsanlarımız hayatını kaybediyor. İktidar bu tabloyu normalleştirmek için Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatıyor, savaştan besleniyor. 40 yıldır sorunu büyüten sınır ötesi operasyonlar yeni bir şeymiş gibi, çözümmüş gibi pazarlanıyor tekrardan. Kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen herkese bir etiket gibi yapıştırdığı “terör” kavramıyla ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bunun için Kürt sorununun sürmesini, sürdürülmesini, insanların hayatını kaybetmesini, cenazeler üzerinden siyaset yapmayı bir iktidar bekası olarak görüyor. Yine bunun ilk adımı olarak tecridi bir rejim olarak bütün ülkeye dayatıyorlar. 

Uyarılarımız dikkate alınmadı, kötülük sıradanlaşmaya başladı

Biz başından beri Kürt sorununda dayatılan çözümsüzlüğün ve tecridin Türkiye halklarına verdiği zarar konusunda uyarılarda bulunduk, dilimiz döndüğünce bunu anlatmaya çalıştık. Demokrasinin, hak ve özgürlüklerin olmadığı bir ülkede ekmeğin de, huzurun da mümkün olmayacağına işaret ettik. Evet arkadaşlar; ne yazık ki bu uyarılarımız yeterince dikkate alınmadı; her şeyi sıradanlaştıran, olağan karşılayan son derece gayri ciddi, lakayt bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. 

Kötülüklerin kaynağını kurutmak hepimizin görevi

Yaşanan bu vahim tablo karşısında, demokratik cumhuriyet seçeneğinde buluşmak isteyenlerin elinde tek bir ölçü var: Hukuk herkes için ve herkese adalet! İktidarın ürettiği bu kötülüklerin kaynağını kurutmak demokrasi güçlerinin ve hepimizin görevidir. 

İktidar Kürt sorununun çözümsüzlüğünü günahlarını örtmenin aracı olarak görüyor

Her meseleyi ve gelişmeyi kendisini ayakta tutmanın ve ömrünü uzatmanın aracı haline getiren bu iktidar oyunlarını hep birlikte bozmak zorundayız. Mevcut rejim, bütün günahlarını en fazla Kürt sorununun çözümsüzlüğü üzerinden örtbas edeceğini düşünüyor ve buna inanıyor. Biz bu tablo karşısında her ilgili çevrenin, mevcut gidişattan rahatsız olan her kesimin ciddiyetle, meselelerin birbiriyle ilişkisini doğru bir şekilde ele alması gerektiğini düşünüyoruz. Demokratik muhalif her güç ve her çevre, Kürt halkının demokratik iradesine savaş açan ve bu savaş siyasetiyle herkesi adeta kurşun asker misali arkasına dizmeye çalışan bu anlayışa dur demeye davet ediyoruz. 

Tarihsel sorunlarını çözmeyen Türkiye, topluma yaşam şansı tanımayan Türkiye olacaktır

İkinci yüzyılına girerken, tarihsel sorunlarını çözememiş Türkiye, demokratik Türkiye değil, tekçi rejimin topluma yaşam şansı tanımadığı Türkiye olacaktır. Tek adam siyasetine mahkum olmuş Türkiye, her kaynağı, zenginliği sermaye düzenine peşkeş çekilmiş, bağımlı bir Türkiye’dir. 

Kürt sorunu çözülmeden bu ülke uluslararası sömürü düzenine daha fazla bağımlı olmaktan kurtulamaz

Cumhuriyet, Kürt meselesini çözmeden dün olduğu gibi bugün de gelecekte de uluslararası bu sömürü düzenine daha fazla bağımlı olmaktan kurtulamayacaktır. Kürt meselesinin demokratik çözümünü politik programına almayan partilerin, bırakalım bağımsızlıkçı olmasını, küresel emperyalizmin taşeronluğundan başka oynayacak rolleri maalesef yoktur.

Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve onun üzerinden ortaya çıkan milliyetçi savaş siyaseti, doğa talanı, kadın katliamları, işsizlik, yoksulluk ve toplumsal değerlerimizin çürümesi gibi sonuçların en temel nedenlerinden biridir. 

Kürt meselesi, çözülmedikçe dış güçlere bağımlılığı artıran bir Türkiye meselesidir

Kürt meselesi dış güçlerin karıştırdığı bir sorun değil, kendi içinde çözüm iradesi oluşturulmadıkça dış güçlere bağımlılığı artıran bir Türkiye meselesidir. Özetle bu toprakların yerleşik halklarından olan Kürtlerin demokrasi ve özgürlük talepleri, yine bu toprakların halklarının demokratik iradesiyle en sağlıklı çözümünü bulacaktır; buna inancımız tamdır. Partimizin varlık gerekçelerinden birisi de budur. Aklıselim ve Türkiye halklarının çıkarını düşünen her siyaset, bu gerçekçi zeminde ortaklaşmak zorundadır. 

Kürt meselesi partiler üstüdür ve dar çıkarlara kurban edilemez

Bu yönüyle Kürt meselesi, partiler üstü bir meseledir ve partilerin dar ve güncel oy çıkarlarına kurban edilmeyecek kadar hayatidir. Kürt meselesini çözememiş bir Türkiye nefes alamaz bir Türkiye’dir. 

Öcalan Kürt sorunun demokratik çözümü konusunda en makul önerileri olan politik aktördür

Yıllardır Kürt meselesini, Türkiye’yi zayıflatacak değil güçlendirecek bir Demokratik Cumhuriyet perspektifiyle ele alan Sayın Öcalan, ülkeyi her geçen gün daha fazla dışa bağımlı hale getiren bu iktidar tarafından mutlak tecrit altında tutulmaktadır. Oysa ki Öcalan, özellikle çözüm süreci de gösterdi ki Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda en reel ve en makul önerileri olan politik bir aktördür. 

Öcalan diktatörlük önünde engel olmasaydı Erdoğan tarafından bu katı tecride alınır mıydı?

Son yıllarda yaratılmak istenen algının aksine Sayın Öcalan, AKP’nin ve yaratılmak istenen tekçi sistemin kötülük düzeyi ve diktatörlük hedefi konusunda en erken uyarıları yapan ve bunun karşı politikasını oluşturan aktördür. Yoksa Erdoğan’ın iki dudağı arasında yönetilen bir ülkede tüm zamanların en katı, en hukuksuz en ahlaksız bir tecrit sisteminin içine alınır mıydı? 

Buradan açıkça belirtiyoruz: Öcalan, ortaya koyduğu demokratik çözüm perspektifiyle sadece iktidarın değil bütün inkarcı, şoven ve katı milliyetçi anlayışların hedefindedir. 

Öcalan düşmanlığı konusunda AKP ile aynılaşanların milliyetçi handikapları

İktidara bu kadar kötülük yükleyenlerin İmralı ve Sayın Öcalan ile ilgili tutumlarda Erdoğan ve AKP siyasetiyle aynılaşmaları milliyetçi handikaplarının trajedisidir. Bize anti-emperyalizm konusunda akıl vermeye çalışanların, İmralı rejiminin bir emperyalizm projesi olduğu ve bu ülkenin başına örülen çorap olduğunu görmemeleri, siyasi öngörüsüzlüklerinden değil olsa olsa milliyetçilik zehriyle zehirlenmiş olmalarından kaynaklanıyor. 

Bu ülkeye en büyük kötülüğü yapanlar… 

Kürt meselesinin doğrudan temel muhataplarından birisi olan Öcalan’ı bu meselenin demokratik çözümünden ayrı ele alan ve düşman hukukunu savunanlar, bu ülkeye en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. 

Öcalan Demokratik Cumhuriyet ve çözüm konusunda temel aktördür

Öcalan, sadece hukuki hakları tesis edilmesi gereken bir mahpus değil Kürt meselesinin demokratik çözümünde ve dolayısıyla Demokratik Cumhuriyet inşasında dikkate alınması gereken temel politik aktörlerdendir.

Kürt sorununda çözümsüzlük ve Öcalan üzerindeki tecrit tehlikeli bir hal almıştır

Kürt meselesinin içine sürüklendiği çözümsüzlük düzeyi ve buna bağlı olarak Öcalan üzerindeki tecrit ve işkence sisteminin boyutları, sadece kabul edilemez değil tehlikeli bir hal almıştır artık. Oy uğruna AKP ve MHP’nin Kürt karşıtı soykırım siyasetine onay verenler bilmelidir ki, Kürtlerin demokratik kazanımlarının tasfiyesiyle sadece demokratik Kürt siyaseti kaybetmeyecektir. Kürt halkı ve Öcalan üzerindeki tasfiye, kayyım ve tecrit politikası; demokratik Kürt direnişini kırarsa, bütün ülke tek adam rejiminin sorunsuz at koşturduğu bir alana dönüşecektir. 

Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle, Türkiye demokrasi mücadelesinin kaderi ortak

Tarih, Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Türkiye halklarının demokrasi mücadelesini hiçbir zaman birbirine bu kadar mecbur bırakmadı ve kaderlerini bu kadar ortaklaştırmadı. Dolayısıyla bugün İmralı tecrit ve işkence sistemi karşısında demokratik tepki göstermek ortak demokratik geleceğimize sahip çıkmak demektir. İmralı’da hukukun tesis edilmesinin mücadelesini vermek, ülkenin hukuk rayına tekrar sokulmasının da mücadelesi olacaktır. 

Kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı telefon görüşmesinin, sadece hayatına dair haberlerin çıkması üzerine yaptırılmasının tehlikelerine işaret eden Öcalan’ın çağrısı da Kürt halkının yanı sıra Türkiye halklarına ve demokrasi güçlerinedir. 

Sayın Öcalan’ın mesajı çok nettir: yaptırılan telefon görüşmesi korsan bir görüşmedir. Tıpkı son çözüm sürecinin inkar edilmesinde ve gerçeklerin ters yüz edildiği Kobanî davasında görüldüğü gibi bu korsanlık oyununa her gelindiğinde hukuk zemininden çıkılacak ve bir komplo, bir darbe zeminine girilecektir. 

İmralı’dan başlayarak bütün topluma faşizmi dayatan bir iktidarla karşı karşıyayız

Bir korsan rejim olarak inşa edilen İmralı’da bugün bu korsanlığın derinleştiğini ve Ada’nın bir hukuk-politik kırım mekânı haline getirildiğini görüyoruz. Hukuk zaten İmralı adasında egemen siyasetin bir aracıydı, gelinen aşamada ise gizleme, örtme gereği bile duyulmadan politik bir infaz rejiminin en hoyratça yöntemlerle geliştirildiğini görüyoruz. Sadece İmralı’da değil, bütün topluma kendisini açık faşizm olarak dayatan bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız.

İktidar, Kürt halkının örgütlü mücadelesini tasfiye etmeden kendisini kalıcılaştıramayacağının son derece farkında ve tüm hamlelerini buna göre yapıyor. Sayın Öcalan ve Kürt halkı üzerinden yürütülen politikalar çok tehlikelidir ve iktidarı uyarıyoruz. Öcalan, gerek kendisinin ve gerekse Kürt meselesinin hukuk dışı ve iktidarın politik çıkarlarının öncelendiği bir düzlemde tutulmasının tehlikelerine işaret ediyor.

Öcalan herkesi ciddiyete davet ediyor

Aslında Öcalan her kesimi ciddiyete davet ediyor. Böylesi bir tarihsel soruna bu kadar basit ve güncel çıkarlar temelinde yaklaşmanın herkese kaybettireceğinin ısrarla altını çiziyor ki, gelişmeler de her seferinde bu uyarıları doğruluyor. 

İmralı adası, iktidarın komplocu ve darbeci politikasının merkezi olmuştur

Gelinen aşamada İmralı’da hukuk, insanlık değerleri ve demokratik normlar bütünüyle askıya alınmış ve İmralı adası, iktidarın komplocu ve darbeci politikasının merkezi olmuştur. İmralı ada hapishanesi, bu komplocu ve darbeci rejimden kurtarılmadıkça ne Kürt sorunu çözülecek ne de Türkiye demokrasisi komplolar ve darbeler rejiminden kurtulacaktır. Asgari demokratik standartlarda buluşan ve AKP/MHP ortaklığının karşısında olan her siyasal yapı ya da güç, her türden değeri kendi çıkarları için iğdiş eden bu iktidar karşısında İmralı rejimine daha ilkeli yaklaşmak zorundadır. Bu kadar şaibeli bir iktidarın İmralı’da yarattığı şaibelere teşne olan kimi çevrelerin, güncel siyasetin pragmatist sularında yüzmektense Öcalan üzerindeki hukuksuzlukların ortadan kaldırılmasına dair asgari demokratik tavırları bile faşizmin geriletilmesinde önemli katkılar sunacaktır. 

Ezberleri bozarak meselelere yeni bir gözle bakmaya ihtiyacımız var

Bu kötülük ittifakı karşısında ezberleri terk etmeye, meselelere yeni bir gözle bakma sorumluluğumuz var. AKP/MHP iktidarının coğrafyanın bütününe dayattığı savaş politikası karşısında Öcalan’ın yıllarca büyük emekle örmeye çalıştığı toplumsal barış mücadelesinin, faşizme karşı mücadeleyle; Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün yoksulluk, ekolojik tahribatlar ve kadın katliamlarıyla ilişkisini daha güçlü kuran, bunun ortak programını ve pratik birlikteliğini daha fazla büyüten bir yaklaşıma ihtiyacımız var. 

Sıradan yaklaşımları ve ciddiyetsizliği kabul etmiyoruz

Biz HDP olarak İmralı tecridine başta olmak üzere dayatılan hiçbir sıradan yaklaşımı, ciddiyetsizliği asla kabul etmiyoruz. Muhalefetin görevi sorunlara alışmak, normal karşılamak değil, çözmektir. Biz, topluma açlık ve sefalet, kendilerine saraylar saltanatlar reva gören yaklaşımı, buna örtü yaptıkları savaş siyasetlerine alışmayacağız. Bize dayatılan bütün toplumsal sorunları aşmaya ve çözmeye gücümüz var. 

Üçüncü yol direnişini önüne koyan toplumsal mücadelede buluşma çağrısı yapıyoruz

İlgili herkesi de bu ciddiyetle meselelere yaklaşmaya; tüm demokrasi güçlerini ve yurttaşları her türden tekçiliği, milliyetçiliği ve eşitsizliği reddeden bir üçüncü yol direnişi ve inşasını önüne koyan bir toplumsal siyasal mücadelede buluşmaya çağırıyoruz. Kürt halkı ve vicdan sahibi Türkiye demokrasi güçleri bu düşmanca politikayı ve tecridi kabul etmiyor ve etmediğini her koşulda gösterecektir.  

1 Mayıs’ta alanlardayız, 1 Mayıs kutlu olsun

Açıklamayı yaptığımız saatlerde partimizin de aralarında bulunduğu emek ve demokrasi güçleri Taksim Kazancı yokuşunda  1 Mayıs anması gerçekleştiriyorlar. Yarın emek ve demokrasi güçlerinin temsilcileri ile bizler de Taksim Meydanı'nda 1 Mayıs etkinliklerine katılacağız. Bugün aynı zamanda bütün il ve ilçe örgütlerimizde 1 Mayıs etkinlikleri yapılıyor. Buradan tüm emekçilerin, işçilerin 1 Mayıs’ını kutluyorum. 

Akşener’e cevap: 20 milyon insan politikalarımızı destekliyor ayrıca bir aferine ihtiyacımız yok

SORU: Akşener’e, 1915 olaylarına ilişkin HDP’nin kullandığı soykırım ifadeleri ve buna karşı sessiz kaldığı soruldu. Akşener bunun üzerinde, “HDP’nin söylediğine bu ülkede Kürtler de dahil olmak üzere bu ülkede bir vatandaş  aferin ne kadar iyi yapmışsınız derse ben adımı değiştiririm” dedi. Ayrıca HDP’yi bu konuda Türkiye’nin dışında yer almakla itham etti ve “Türkiye’nin dışında yer almak demek bu milletin geleceğine ilişkin söz sahibi olmaktan vazgeçmek demektir, lanet olsun bunları diyenlere” ifadelerini bu konuya ilişkin yorumlarınızı almak istiyorum. 

HDP TBMM’nin üçüncü büyük partisi ve 6 milyon almış bir parti. 6 milyon insan bizim parti politikalarımıza, programımıza, tüzüğümüze ve yürüttüğümüz siyasete evet diyerek oy vermiştir. Dolayısıyla HDP’nin ayrıca bir aferin almaya ihtiyacı yok. Zaten halkımız arkamızda ve 6 milyon insan, aileleriyle beraber 20 milyon insan HDP büyük bir parti. Halkımız HDP’nin yanındadır,  HDP politikalarını destekliyor. Bize dayatılan hiçbir tekçi, iktidar yanlısı söylemi asla kabul etmiyoruz. Bizler bu ülkede bu toprakların halklarının değerleri neyi söylüyorsa, halkımız bize neyi söylememiz gerektiğini ifade ediyorsa onu söylüyoruz. Fazlası değil. 

İnsanların yaşam tarzlarına müdahaleyi asla kabul etmiyoruz

SORU: Tam kapanma başlıyor, 17 günlük. Tartışmalar da var. Tartışmalardan biri bu kapanmanın ekonomik zemininin olmadığı, insanların yeteri kadar destek alamadığı yönünde. Bir de satışının yasaklanmasına ilişkin yaşam tarzına müdahale edildiği yönünde eleştiriler var. Bu konulara ilişkin yorumunuz nedir? 

Pandeminin başında beri iktidarın pandemi ile mücadele etmediğini hepimiz biliyoruz. Aslında bu ülkeyi yönetemediklerini, yönetememe krizleri pandemi ile gün yüzüne çıktı. Kapanma yarın başlayacak ve insanlar açlıkla, yoksullukla, güvencesiz bir şekilde evlerine kapatılacaklar. Milyonlar açlıkla ve ölümle yüz yüzeler. Milyonlar ölümle yüz yüzeler. Ölüm ile açlık arasında bir tercihe zorlanıyorlar. Ölümün ve hastalığın bu kadar gündemde olduğu bir meselede başka işlerle uğraşmak başka konular üzerinden yaklaşmak aslında gündem saptırmasıdır. Aynı zamanda iktidar bu tür kriz durumlarında insanların ve toplumun yaşam tarzlarına müdahale ettiğini gösteriyor ve bu bizim açımızdan kabul edilebilir bir durum değildir. Asıl çözülmesi gereken insanların açlık, yoksulluk ve ölüm sınırındaki hayat koşullarının düzeltilmesi ve kapanmadın da tam güvenceli hale dönüştürülmesidir. Yandaşa değil, işçiye, emekçiye güvenceli kapanmanın sağlanması koşullarının yaratılmasıdır. 

29 Nisan 2021