Günay: Kuzey Suriye’ye her saldırı DAİŞ barbarlığını yeniden canlandırma anlamına gelecektir

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay şöyle konuştu:

Az önce haber bültenlerinde bir haber geçti. Eski başbakanlardan Mesut Yılmaz tedavi gördüğü hastanede vefat etmiş. Kendisine rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine buradan başsağlığı dileklerimizi iletmek istiyoruz. Bu sabah Diyarbakır’da tekrardan Kürt Kadın Hareketi TJA’ya yönelik bir siyasi soykırım operasyonu gerçekleşti. TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan gözaltına alındı. Buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Her türlü baskı, gözaltı, zor ve zulüm Kürt Kadın Hareketi’ni asla yıldırmadı. Yaptığınız her gözaltı her soykırım operasyonu kadın mücadelemizi, azmimizi bir kez daha artırdı. Gözaltılar ne Ayşe Gökkan’ı yıldırdı, ne de Kürt kadınlarını yıldıracak. Buradan derhal Ayşe Gökkan’ın serbest bırakılması çağrısını yapıyor ve bu gözaltı kararını kınadığımızı belirtmek istiyorum. 

Demokratik Cumhuriyet mücadelesini vermeye devam ediyoruz 

Dün Türkiye Cumhuriyet’in kuruluşunun 97’inci yıl dönümü kutlandı. Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerine, şekillenişine, Türkiye’de kazandığı forma ilişkin partimizin görüşleri biliniyor. Biz esasen Cumhuriyet projesinin yarım kaldığını, tekçi zihniyetle akamete uğradığını savunduk yıllarca. Bu vesileyle yıllardır Cumhuriyetin Demokratikleştirilmesi çağrısı yaptık, Demokratik Cumhuriyet projesini geliştirdik ve mücadelesini vermeye devam ediyoruz. 

Tekçi zihniyet en büyük zararı Cumhuriyet’e veriyor 

Umuyoruz ki, bugün ülkenin getirildiği koşullar düşünüldüğünde ne söylemek istediğimiz daha iyi anlaşılmıştır. Tekçi zihniyet despotik yönetimlere zemin sunarken toplumun hak ve taleplerini bastırmakla kalmıyor aynı zamanda en büyük zararı yine Cumhuriyetin kendisine veriyor. Yıllar yılı Cumhuriyeti korumak adına bir amentü gibi tekçiliği, anti demokratik yöntemleri savunanlar bile bugün Cumhuriyetin tehlikede olduğunu dile getirmeye başladı. Cumhuriyet rejimini, halk egemenliğini savunanların, nihayet demokrasi ihtiyacını hissetmiş olmalarını geç de olsa önemli bir kazanım olarak görüyoruz. Sadece Cumhuriyet değil toplumsal değerlerin tamamı tehdit altındadır ve bunun nedeni dayatılan anti-demokratik, tekçi yaklaşımlardır. 

Demokratik Cumhuriyet çıkış yolu ve çözüm modelidir 

Partimizin Demokratik Cumhuriyet tezi ve yaklaşımı halklarımızın karşı karşıya olduğu tehdit ve tehlikelere karşı tek çıkış yolu ve çözüm modelidir. Bu vesileyle bir kez daha Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesi demokrasi mücadelesini yükseltmeye, Cumhuriyeti Demokrasi ile buluşturma arayışlarına güç vermeye çağırıyoruz. 

IŞİD vahşetine karşı mücadelede hayatını kaybeden devrimcileri saygıyla anıyoruz 

Ayrıca biliyorsunuz iki gün sonra tüm dünya, 1 Kasım Dünya Kobanî Günü’nü kutlayacak. 1 Kasım Dünya Kobanî Günü vesilesiyle IŞİD vahşetine karşı verilen tarihsel önemi büyük mücadelede Kobanî’den Minbic’e, Serêkaniyê’den Hesekê’ye, Reqa’dan Şeddadê’ye kadar büyük bir direniş ile Kürt, Arap, Türkmen, Süryani ve Ermeni halklarından hayatlarını feda eden on binlerce devrimciyi saygıyla anıyorum. Tarihçiler Ortadoğu tarihini yazdıklarında Kobanî direnişi öncesi ve sonrası diye ikiye ayıracaklardır. 

Kobanî dünya demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ortak değeridir 

Saldığı korku ve vahşet ile Şengal’de Êzidîlere soykırım yapan, tarihin görmüş olduğu en vahşi ve tehlikeli çete örgütü IŞİD 15 Eylül 2014’te Kobanî’yi kuşatma altına aldı. Birkaç saat içinde Musul gibi kentleri düşüren, oradan edindiği tanklarla, bir orduyu donatacak kadar ağır silahla Kobanî’ye yönelen IŞİD, tarihin en büyük direnişlerinden birine çarptı. Kobanî ve Rojava halkı kendi topraklarını ve insanlığın değerlerini korumak için inançla, kararlılıkla, moral ve güçle direndi, IŞİD’e teslim olmadı. Kobanî direnişi IŞİD barbarlığının yenilgiye uğratıldığı tarihin adıdır. 133 gün süren destansı direnişle Kobanî, ezilen, ötekileştirilen bu uğurda özgürlük mücadelesi veren halklara umut ışığı oldu, sembolleşti. 6’ncı yılında destansı direnişin verildiği Kobanî sadece Ortadoğu’nun değil dünya demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ortak değeri oldu. 

IŞİD’i yenilgiye uğratan kadın özgürlük paradigmasıdır 

Kobanî direnişi ve sonrasında gelişen devrim her şeyden önce bir kadın devrimidir. Kobanî de IŞİD’e karşı direnen ve yenilgiye uğratan paradigma kadın özgürlük paradigmasıdır. Kobanî direnişine ruh veren temel öncü güç kadın mücadelesidir. Kadınların kararlı ve direngen duruşu IŞİD zihniyetini yerle bir etmiştir ve devrimin tohumlarını atmıştır. Bu devrim bugün dünya kadın hareketine olduğu gibi Türkiye'de de toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlüğü için mücadele eden bütün kadınlara, bizlere ilham vermeye devam ediyor. 

Rojava devrimiyle birlikte yaşam modeli yaratıldı 

Rojava devrimi halklar ve inançlar devrimidir. Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşayan Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Keldani, Arami, Türkmen, Ermeni ve Çeçen halkları; etnisite, din, mezhep, düşünce ayrımı olmaksızın toplumsal, siyasal ve askeri örgütlenmelerin içerisinde yer alıyor. Sistemin halklar ve inançlar arasında yaratmak istediği çelişkilere, çatışmaya ve boğazlaşmaya karşı ortak yaşam inşa edilmiştir ve birlikte yaşam modeli yaratılmıştır. 

Fransa’daki vahşi cinayetler, IŞİD zihniyetini görmezden gelmenin felaket olduğunu göstermektedir 

Eğer “düştü düşüyor” diyenlerin arzu ettiği üzere Kobanî düşmüş olsaydı, bugün IŞİD Irak’ın ve Suriye’nin neredeyse tamamında saltanatını sürüyor olacaktı. O karanlık zihniyet ve ideoloji aynı zamanda Ortadoğu başta olmak üzere bütün dünyayı daha da yaşanmaz hale getirecekti. Nihayetinde bu zihniyetle mücadele edilmediğinde nasıl bir tehdit ve tehlikenin yaşanacağına ilişkin son zamanlarda çok acı gelişmeler ortaya çıkmaya başladı. Dolayısıyla IŞİD zihniyetinin halen tamamıyla ortadan kalkmadığının farkındayız, hala insanlığı tehdit eden vahşet yöntemleriyle özgürlük isteyen herkese saldıran konumunu sürdürmektedir. Fransa’da yaşanan vahşi cinayetler, IŞİD zihniyetini görmezden gelmenin felaket olduğunu göstermektedir. IŞİD zihniyeti aynı zamanda inançların ve halkların bir arada yaşama iklimini zehirlemekte en büyük zararı Müslümanlara vermektedir. 

IŞİD zihniyetine karşı dünyanın her yerinde direnmeye ihtiyaç vardır 

Bu karanlık zihniyetin, Avrupa’nın merkezinde kafa kesiyor olması bu tehdidin büyüklüğüne işaret etmektedir. Bu katliamlar Kobanî direnişinin ve mücadelesinin ne kadar tarihi, insanî ve gerekli olduğu tekrar ortaya koymuştur. Bu vesileyle bir kez daha 1 Kasım Dünya Kobanî gününü ve onun mücadele azmini daha fazla yükseltmeye, dünyanın her yerinde bu zihniyete karşı direnmeye ihtiyaç vardır. Dünya halkları da bu hissiyatı ve hassasiyeti gösterdiği için 1 Kasım Dünya Kobanî ile Dayanışma Günü kapsamında 5 kıtada en az 30 ülkede ve 92 kentte eylemler organize edildi, Suriye'nin kuzeyindeki kentlerinde IŞİD’e karşı direnen Kobanî halkına destek mesajları verildi. Daha o tarihte bugün ki tehditlere işaret edildi. 

Partimize “Kobanî soruşturmaları” gerekçesiyle başlatılan operasyonlar ile IŞİD’in eşzamanlı Avrupa’da harekete geçmesi tesadüf değildir 

Kobanî ruhu ve dayanışma çağrısı en güçlü karşılığı Türkiye ve Kürdistan’da buldu. Türkiye’de yaşayan Kürtler ve demokratlar da, IŞİD kuşatmasına karşı Kobanî halkının yanında oldu ve orada yaşanacak katliamların durdurulması için sesini yükseltti. Bu vicdani ve ahlaki duruşa karşı AKP iktidarı ve tarikatları IŞİD’in intikamını alırcasına kör bir şiddetle cevap verdi. Daha o tarihlerde bu ittifaka tanıklık etmiştik. Bütün dünya halkları Kobanî halkına destek verirken sadece Türkiye’de, destek amacıyla sokaklara çıkan insanlar katledildi. 6 yıl sonra partimize yönelik “Kobanî soruşturmaları” gerekçesiyle başlatılan operasyonlar AKP-MHP ittifakının IŞİD zihniyetini yeniden raftan indirilmesinden başka bir şey değildir. Kobanî gerekçesiyle partimize yönelik başlatılan operasyonlarla Avrupa’da IŞİD hücrelerinin eş zamanlı olarak harekete geçmesi tesadüfi değildir. Bu vesileyle bir kez daha 1 Kasım Dünya Kobanî ile Dayanışma Günü'nü bütün dünya halklarına kutluyoruz. Bu direniş iradesi er ya da geç daha özgür, ortak ve eşit bir dünya yaratacağımızın yolunu göstermiştir ve bu umudu büyüterek yolumuza devam edeceğiz. 

BM raporu Serêkaniyê’deki hak ihallerini ortaya koydu 

Geçtiğimiz yıl 9 Ekim tarihinde Barış Pınarı Hareketi adı altında Rojava’ya karşı savaş başlatılmış ve Rojava’ya bağlı Serêkaniyê işgal edilmişti. Kısa süre önce Birleşmiş Milletler (BM) hazırladığı raporda Serêkaniyê’de TSK’nin hakim olduğu bölgelerde Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından uygulanan sistematik yağma ve özel mülke zorla el koymanın yanı sıra keyfi şekilde sivilleri özgürlüklerinden mahrum bırakma gibi hak ihlallerini bir kez daha doğrulamıştır. Aynı raporda, kentte başta Kürtler olmak üzere sivillere yönelik tehdit, baskı ve işkence uygulandığı belirtilmiş, kent sakinlerinin bu uygulamalar nedeniyle göç etmek zorunda kaldıkları, gözaltına alınan ve tutuklananların Türk yetkilileri tarafından sorgulandığı ve işkenceye maruz kaldığı bilgisine de yer verilmiştir. 

Kuzey Suriye’ye her saldırı DAİŞ barbarlığını yeniden canlandırma anlamına gelecektir 

İşgalin sonuçları bu iken, AKP-MHP ittifakı, Kuzey Suriye halklarının bin bir emek ve mücadele ile yaratmış olduğu Rojava devrimini boğmaya yönelik saldırgan politikasına devam etmektedir. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan AKP’nin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada bunun sinyalini vermiş, DAİŞ’in yarım bıraktığı işi bitirme iddiasını güçlendirmiştir. Önemle vurgulamak gerekir ki; Kuzey Suriye’ye yapılacak her saldırı aynı zamanda dünyanın başına bela olmuş ve büyük bir mücadele ile yenilgiye uğratılmış DAİŞ barbarlığını yeniden canlandırma anlamına gelecektir. Şu an TSK denetiminde bulunan Efrîn’de El Kaide bayraklarının, geçtiğimiz yıl işgal edilen Serêkaniyê’de DAİŞ bayraklarının Fransa’yı protesto adı altında açılması bu örgütlerin yeniden palazlandığını açıkça göstermektedir. 

Savaş politikaları hepimizi daha fazla yoksullaştırıyor 

Açlığın ve sefaletin derinleştiği bu günlerde savaş politikaları hepimizi daha da yoksullaştırmakta, geleceğimizi çalmaktadır. Türk lirasının sürekli değer kaybettiği, işsizlik ve yoksulluğun tavan yaptığı, siyasal ve toplumsal krizlerin derinleştiği böylesi bir süreçte tek çözüm olarak daha önce de denenen ve “beka” denilerek girişilen savaşların yol açtığı tek şey yıkımdır. AKP-MHP ittifakı içine düştükleri krizden savaş politikalarıyla çıkmaya çalışmaktadır. Bu saldırgan tutum iktidar krizinin ve koltuk bekasının bir sonucudur. Diriltilmeye çalışılan DAİŞ zihniyetinin dünyada yaptıkları ortadayken bu saldırgan söylem ve tutuma karşı durmak ve dayanışma içinde olmak demokratik kamuoyunun sorumluluğudur. 

Bakan Koca’nın İstanbul açıklaması iktidarın kontrolününü kaybettiğinin itirafıdır 

Dünya insanlığına yönelik bir diğer tehdit ise Koronavirüs salgınıdır. Korona salgını yeniden tırmanışa geçti ve ikinci dalgayı yaşıyor. Türkiye’deki durum daha vahim. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bilim Kurulu Toplantısı'nın ardından açıklama yapıyor ve diyor ki: “İstanbul'da son bir haftada yüzde 62 oranında vaka artışı var. Vatandaş ev ziyaretlerine gitmesin, kalabalık yerlerde bulunmasın, mecbur olmadıkça dışarı çıkmasın. İstanbul'da durumu kontrol altına alamazsak salgın baş edilebilir olmaktan çıkacaktır. Çözüme en çok ihtiyaç duyduğumuz konu toplu ulaşımdır.” Bu açıklama iktidarın kontrolü kaybettiğinin itirafıdır. Üstelik aylar öncesinde bu uyarıyı yaptığı için TTB’yi neredeyse ülke düşmanı ilan ettiler. Şimdi de askıya ekmek asan iktidarın küçük ortağı hekimleri hedef gösterdi, TTB’ye yönelik kampanya başlattı. Erdoğan da bu kampanyaya katılmaktan geri durmadı. 

Askınızdaki ekmeğe muhtaç olmakla “aç karınla keyif çayı” içmek dışında öneriniz nedir?  

2020 verilerine göre İstanbul'da 1 milyon 300 bini sigortasız olmak üzere 5 milyon 780 bin çalışan kişi var. Bunların yüzde 67’si hizmet sektöründe. Yani 6 milyon insan her sabah uyanıyor, sokağa çıkıyor, metrobüse, metroya, dolmuşa, otobüse binerek işine gidiyor. İşsizler ise her gün evden iş bulma umuduyla sokağa çıkarak tüm bu yolları kullanıyor. Siz bu insanlara ne öneriyorsunuz? Çalışmamayı, işe gitmemeyi mi? Sizin askınızdaki ekmeğe muhtaç olmakla “aç karınla keyif çayı” içmek dışında öneriniz nedir? Bu ekonomik krizin ortasında eve ekmek götürme fırsatı olanlar korona ve açlık arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılıyorsa, bu tamamen süreci yönetemeyenlerin suçudur. 

Sağlık çalışanları günahlarınızın bedelini ödemek zorunda değil 

Bu toplum her defasında virüsün yayılmasını vatandaşın “dikkatsizliğine” bağlamaya çalışmanızdan bıktı. Salgınla mücadele gibi bir derdiniz olsaydı TTB’nin uyarılarına kulak verirdiniz, sendikaları salgınla mücadeleye dahil ederdiniz. Şimdi kalkmışlar, pandemi sürecinde sağlık emekçilerinin istifa etmesini yasaklıyorlar, izinleri iptal ediyorlar. Yani salgının yükünü ölerek çeken sağlık emekçilerine yüklüyorlar. Sağlık çalışanları sizin günahlarınızın bedelini ödemek zorunda değil. Onlar bu virüsle mücadelede hayatlarını kaybederken hiçbir sağlık çalışanını dinlemediniz, üstelik onları hedef haline getirdiniz. Aslında ödüllendirilmeleri gereken sağlık çalışanları şiddete uğruyor, ek ödemeleri ya yapılmıyor ya eksik yapılıyor, Covid-19 meslek hastalığı olsun talepleri kabul edilmiyor, hastalandıklarında maaşlarından kesinti yapılıyor ve süregelen tüm sorunları maalesef iktidar tarafından görmezden geliniyor. Sağlık emekçileri üzerine düşeni fazlasıyla yaptı, hala da yapıyor. Asıl Bakanlık üzerine düşeni yapıp, yurttaşları, hekimleri, ve sağlık emekçilerini korumalıdır. 

Pandemiyi cezaevlerinde bir işkenceye dönüştürmüş durumdalar 

Salgın aynı zamanda cezaevlerini tehdit ediyor. En son Elazığ cezaevinde 12 tutsak Koronaya yakalandı. Salgın, cezaevlerindeki kötü koşulları ağırlaştırabilmek için bir bahaneye dönüştürülüyor. Ayda bir yapılması gereken açık görüşler 8 aydır yapılmıyor. Haftada bir yapılması gereken ve mahpusa virüs bulaştırma imkanının olmadığı koşullarda yapılan kapalı görüşler ise yalnızca ayda iki kez yapılabiliyor. Avukat görüşleri gizlilik ilkesini ayaklar altına alacak şekilde, dinlenebilir ortamlarda gerçekleştiriliyor. Yeni tutuklanan ya da herhangi bir nedenle hastaneye götürülen kişilerin cezaevlerine döndüklerinde karantina amacıyla kaldıkları yerler son derece sağlıksız. Tam bir keyfiyet söz konusu. Tüm bunlardan anlıyoruz ki iktidarın ve Adalet Bakanı’nın mahpusları korumak gibi bir derdi yok. Aksine pandemiyi bir işkenceye dönüştürmüş durumdalar. Buradan soruyoruz, Pandemiden kaynaklı cezaevlerinde daha da ağırlaşan kötü koşulları değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Açık görüşlerin hangi koşullarda ne zaman başlayacağına dair bir planınız var mı? Bizler ve mahpus yakınları ve bizler bir an önce bu konuda bir açıklama bekliyoruz. 

İktidar sözcüleri eve ekmek götüremeyen milyonlarla dalga geçiyor 

İktidar zihniyeti ve yönetim anlayışı topluma karşı en büyük tehdide dönüşmüş durumda. Yürüttükleri savaş politikası nedeniyle her geçen gün yoksulluğu arttırırken, iktidarın sözcüleri evine ekmek götüremeyen milyonlarca insanımızla dalga geçmeyi de ihmal etmiyor. Açlık sınırında yaşayan insanlarımıza kuru ekmeği askıda gösterip, bir de utanmadan bu yarattıkları yoksulluk üzerinden kampanya yürütüyorlar. Hakları için direnen işçileri polis ve asker barikatlarıyla engelleyip, biber gazıyla, copla müdahale ediyorlar, gözaltına alıyorlar. 

Doğa talanına karşı mücadeleye ve hesap sormaya devam edeceğiz 

Milyonlarca yoksulu öyle bir hale getirdiniz ki, bırakın keyif çayı içmeyi insanlar kuru ekmeğin yanına su dahi keyifle içemiyor. Bu durumda bile yandaşların çıkarları için ülkenin her karış toprağını talan etmeyi de ihmal etmiyorlar. Hemen hemen her yerde doğaya karşı talanı sürdüren bu iktidar, Ordu’nun Ünye ilçesinin köylerinde de maden sahipleri için polis ve askerlerle halka saldırıyor. Yaşam alanlarını maden sahiplerine karşı savunmaya çalışan köylüler, asker ve polislerin biber gazlı, coplu ve kalkanlı saldırısına maruz kaldı. Baygınlık geçiren köylülerin yanı sıra 20’yi aşkın köylü de gözaltına alındı. AKP-MHP iktidarı, ekoloji düşmanıdır. Dağlarımızı, derelerimizi, meralarımızı yandaşları için talan ediyor. Bu talana ve yıkıma karşı, mücadele etmeye, derelerin kardeşliğini birleştirerek bu iktidardan hesap soracağız. Kaz Dağları'nda yürütülen mücadelenin de Ordu Ünye’de yürütülen mücadelenin de yanındayız ve bunun için parti olarak yapmamız gereken ne varsa yapmaya devam etmeye, orada direnen insanlarımızın sesi olmaya devam edeceğiz. Orada direnen insanlarımızın sesi de olmaya devam edeceğiz. 

 1’ê Mijdarê Roja Kobanî li hemû Kurdan, dostên Kurdan û gelên cîhanê piroz be! 

Îro salvegera helbestvanê nemir Arjen Arî ye. Ez wî bi rêzdarî bi bir tînim. Hûn jî dizanin sibê na dusibe 1’ê Mijdarê Roja Kobanî ya Cîhanê ye. Ji niha ve ew roja dîrokî li Kurdan û li dostên Kurdan pîroz be. Kobanî li hemberî tarîtiya DAIŞ’ê, ronahî û serfiraziya têkoşîna Kurdan û dostên Kurdan bû. Em dikarin bibêjin Roja Kobaniyê hem roja yekîtiya Kurdan bû û hem jî di şexsê Kurdan de roja yekîtiya enternasyonel bû. Gelê me û têkoşerên enternasyonel li hemberî DAIŞ’ê û piştevanên DAIŞ’ê îradeyeke mezin nîşan da û ev roj diyarî hemû mirovahiyê kir. Ew berxwedan îro jî hîn berdewam dike. 

Ji her demê zêdetir pewistiya me bi wê yekîtiyê heye 

Bi saya berxwedana Kobaniyê, DAIŞ û piştevanên wê têk çûn. Bi saya têkoşerên jin, li vê axê, li Rojhilata Navîn tovên azadî, aşitî û aramiyê şîn bûn, mizgîniya pêşerojeke ronî derket meydanê. Ji ber vê yekê, pêwist e em ji doh zêdetir xwedî li vê şoreşa gelan, şoreşa jinan, şoreşa ciwanan û şoreşa hemû mirovahiyê derkevin. Niha jî em dibînin ku ew karê ku DAIŞ’ê nikarî pêk bîne, hikûmeta AKP û MHP’ê dixwaze pêk bîne. Em bang li hemû raya giştî dikin û dibêjin ku destûrê nedin Rojava bibe hedefa êrişên nû. Hem li Rojava, hem li Başûr, hem jî li Bakur ji her demê zêdetir pewistiya me bi wê yekîtiyê heye. Yekîtiya Kurdan hem ji bo Kurdan û hem jî ji bo Rojhilata Navîn pêwîst e. Em jî wek HDP, piştgiriyê didin vê îradeya yekîtiya Kurdan. Û ji bo wê jî çi pêwîst be û çi bi bikeve ser milê me û ji destê me bê, em ê wê bikin.  

Bi hevgirtinê em dikarin destkeftiyên xwe biparêzin 

Bi baweriya me Kurd li her derê dikarin bi yekîtiya xwe, rê li ber êrişan bigirin. Bi hevgirtinê dikarin destkeftiyên xwe biparêzin. Yekîtiya Kurdan, hevgirtina Kurdan, diyaloga di nava Kurdan de bersiveke mezin e ji bo rejîmên faşîst. Rejimên faşîst dixwazin Kurdan ji hev cuda bikin, belav bikin û wisa Kurdan îdare bikin. Lê Kurd êdî ne Kurdên berê ne. Dixwazin ku Kurd têkevin qirika hevdu, lê divê Kurd rê nedin vê polîtîkayên qirêj. Li Başûr jî vê siyaseta qirêj dimeşînin. Divê hêzên Kurdan li hemberî vê polîtîkayê hişyar bin. Divê destkeftiyên Kurdan yên ku bi ked û têkoşîneke mezin hatine bidestxistin, bên parastin. Ev jî bi yekîtî û hevgirtinê dibe.  

30 Ekim 2020