Günay: Tezkereye hayır denmesi kıymetliydi, savaşla muhalefetin teslim alınmasına itiraz edildi

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde haftalık basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde haftalık basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Tezkere ve sonrasında yürüyen tartışmalar ve tecrit sorunlarına da değinen Günay şunları söyledi:

Bildiğiniz gibi yarın Cumhuriyetin 99’uncu kuruluş yıl dönümü. Ne yazık ki tekçi anlayış ve bu anlayış üzerinden şekillenen inkâr ve imha siyaseti Cumhuriyet için de büyük bir tehlike haline gelmiştir. 

Kayyımlarla yönetilen bir ülkede rejimin adı Cumhuriyet değil faşizmdir

Halk iradesinin tanınmadığı, belediyelere, üniversitelere, kurumlara kayyım atandığı, halkın vekillerinin cezaevlerine doldurulduğu, muhalefetin zapturapt altına alındığı, gazetecilerin, aydınların şiddet ve zorla sindirilmeye çalışıldığı rejimin adı Cumhuriyet değil, faşizmdir. 

Cumhuriyet ya demokratikleşecek ya da ucube ve faşizan sistemlere evrilecek

Bugün, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri ucube sistem rejim değişikliğinin en somut göstergesidir. Biz HDP olarak bütün kimliklerin ve farklılıkların özgürce, bir arada, eşit ve ortak bir şekilde yaşadıkları demokratik bir Cumhuriyet kurmayı amaçlıyoruz. Cumhuriyet demokratikleşmezse, 100’üncü yılında Cumhuriyet'ten geriye bir şey kalmaz. Bu tarihi tespiti ve uyarıyı ilgili bütün taraflara yaparak, geçmişte yaptıkları hatalardan ders çıkarmalarını umuyoruz. Ya Cumhuriyet demokratikleşecek ve güçlenerek varlığını sürdürecek ya da tekleşerek başka ucube ve faşizan sistemlere evrilecek. Cumhuriyeti yaşatmayı amaçlayan herkesin bugün yaşananlardan dersler çıkarmasını umut ediyoruz. 

Kobanî’de açığa çıkan halkların zaferini selamlıyoruz

Değerli arkadaşlar, iki gün sonra 1 Kasım Dünya Kobanî ile Dayanışma Günü ve 2 Kasım Dünya Rojava ile Dayanışma Günü'nü karşılayacağız. Kobanî başta olmak üzere Kuzey Doğu Suriye halklarının IŞİD barbarlığına karşı kazandığı zaferi bir kez daha selamlıyoruz. IŞİD’e karşı kazanılan zafer sadece Kürt halkının, bölge halklarının zaferi değil, insanlığın bu barbarlığa karşı kazandığı bir zaferdir. IŞİD eliyle palazlandırılan bu saldırganlık ve barbarlık Kürtleri hedef alsa da esas olarak insanlık değerlerini, onurunu hedef aldı. İnsanlığın görüp görebileceği en vahşi yöntemleri 21’inci yüzyılda uyguladı.

Bu vesileyle IŞİD zihniyetini sürdürmeye yönelik yürütülen politikaları, IŞİD’e verilen açık desteği, bugün aynı şekilde yürütülen düşmanlığı da unutmuş değiliz. IŞİD dün başaramadı, onun yarım bıraktığı işi tamamlamaya heves edenler de başaramayacak. IŞİD ile hayal ortaklığı kuranların, düşünce birliği sağlayanların, eylem ittifakında olanların akıbeti de IŞİD’in akıbetinden farklı olmayacak. 

IŞİD ile sınır ticareti Kürtlere düşmanlık

Tam da böylesi bir dönemde geçmişten hiç ders almayan AKP-MHP iktidarı Kuzey Doğu Suriye halklarını yeniden hedef almaya, Kürtlere karşı düşmanlık politikalarını derinleştirmeye başladı. Gün geçtikçe güç kaybeden, toplumsal desteğini yitiren iktidar yeni savaş oyunlarıyla ömrünü uzatmaya çalışıyor. Yıllarca IŞİD ile sınır komşuluğu yapmaktan bir kez bile rahatsız olmayan, hatta IŞİD ile sınır ticareti yapan, kapıları açan, TIR’lar dolusu silah gönderen iktidar Kürtler söz konusu olunca her gün tehditlerde bulunuyor. 

Bu tezkere iktidarın son tezkeresi olacak

26 Ekim’de Meclis Genel Kurulu'nda Suriye’de ve Irak’ta askeri operasyonların 2 yıl daha uzatılmasını öngören tezkere AKP-MHP çoğunluğunun oyları ve İYİ Parti’nin de desteğiyle ne yazık ki kabul edildi. Suriye-Irak Tezkeresi, AKP-MHP savaş koalisyonunun son tezkeresi olacak. Bu tezkereye evet oyu verenler kendilerini siyasi ve hukuki açıdan büyük bir sorumluluk altına sokarken, 83 milyonluk Türkiye’yi de daha büyük tehlikelerle ve travmalarla karşı karşıya bırakacak.

Çetelerin desteği ile gerçekleştirilen savaş suçlarını unutmadık

Geçen yıl kabul edilen tezkerenin hemen sonrasında İdlip’te tek bir hava bombardımanı sonucunda 34 askerin cenazesinin memleketlerine nasıl gönderildiği ve buna karşı AKP-MHP savaş blokunun İdlip’teki saldırı karşısında nasıl çaresiz kaldığını hepimiz hatırlıyoruz. Kürt köylerinin bombalanarak kadın, çocuk demeden sivillerin katledilmesini unutmadık. Demografyanın değiştirilmesinden, bölge halkının mülklerinin yağmalanmasına kadar sayısız savaş suçunun çetelerin desteğiyle sistematik biçimde yürütüldüğünü de unutmadık.

Savaş politikaları Suriye’de istikrarı, Türkiye’de demokratik ilkeleri tehdit ediyor

İdlip’ten, Serêkaniyê’ye kadar AKP-MHP Savaş Koalisyonunun köktenci çetelerle birlikte yürüttükleri işgal operasyonları, Suriye’deki siyasi çözüm arayışlarını baltalarken, bölgesel istikrarı tehlikeye atıyor, bölge halklarına kan, gözyaşı dayatıyor. Milyonlarca insanın yeniden mültecileştirilmesi ve bunun da kirli politikalara alet edilmesi tehlikesini doğuruyor. Bu savaş iklimi Türkiye’de de demokratik ilkeleri, normalleşme süreçlerini baltalıyor. Saray'ın baskıcı müdahaleleri altında ülkenin çoğulcu gerçekliğini erozyona uğratarak, halklar arası düşmanlığı körüklüyor.

Sadece son 5 yılda savaş politikaları ülkeyi uçuruma sürükledi

Bütün bu nedenlerle tarihsel sorumluluğumuz, çözüm ve barışa duyduğumuz inançtan dolayı bir kez daha savaş politikalarına hayır dedik. Biliyoruz ki bu savaş Türkiye halklarının savaşı değil, mesele Türkiye’nin güvenliği, istikrarı, geleceği, bekası değil. Eğer öyle olsaydı sadece son 5 yılda AKP’nin büyük acılara, derin yıkımlara neden olan savaş politikaları ve operasyonları ülkeye istikrar getirirdi. Ama bugün Türkiye 2015 öncesine göre daha büyük bir yıkım, derin bir yoksulluk, daha tehlikeli bir kamplaşma ile karşı karşıyadır. İşte bu AKP’nin ülkeye dayattığı savaş politikalarının sonucudur. Bu nedenle başından beri dedik ki mesele AKP’nin savaşla, kaosla, düşmanlık ve kutuplaştırma politikalarıyla ömrünü uzatma oyunudur. Ülkeyi yoksulluğa, krizlere, çöküşe sürükleyen iktidarın, kaybettikçe bu halkın evlatlarının canı ve yaşamı üzerinden ömrünü uzatma çabasıdır. Meclis'e sunulan tezkerenin esası da, içeriği de budur. Bu nedenle hem Türkiye halklarını bu oyun karşısında uyardık hem de demokratik kesimlere ve muhalefete iktidarın bu kirli politikalarına alet olmamaları konusunda çağrıda bulunduk. 

AKP’nin oyununun farkında olup tezkereye evet demek hazin bir sonuç

Kimi muhalif partilerin bütün bu tespitlerimizi paylaştıktan ve sergilenen oyuna dikkat çektikten sonra tezkereye evet oyu vermiş olmaları kendileri açısından hazin bir sonuç, bir ibret vesikasıdır. Ne tarih ne Türkiye halkları bu siyasi riyakârlığı asla unutmayacak. 

Muhalefet savaşla kendisinin teslim alınmasına itiraz etti

Türkiye İşçi Partili ile Saadet Partili vekillerinin yanı sıra Cumhuriyet Halk Partisi grubunun kendi öncelikleri ve hassasiyetleri çerçevesinde bu tezkereye hayır oyu kullanmalarını önemli, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından çok kıymetli buluyoruz. İtiraz edilen, karşı çıkılan sadece AKP’nin savaş politikaları değil, savaşla muhalefeti teslim alma anlayışıdır. 

Kendi ikballeri uğruna ülkenin ikbalini ateşe atanları halkımız görüyor

Aklı ve vicdanı olan hiç kimse, Türkiye’nin bugünkü koşulları açısından bu oyuna ortak olmaz, olamazdı. Kendisini bu oyunun bir parçası haline getirenler de iktidarla aynı akıbeti yaşamaktan kurtulamayacaktır. AKP-MHP koalisyonuna müdahil olan vekiller evet oyu verirken ülke çıkarları için değil, Saray'ın militarist ve şovenist çıkarlarına ortak olmak için evet dediler. Kendi ikballeri uğruna ülkenin ikbalini ve geleceğini hiçe saydılar. Halkımız bütün bu olup biteni görüyor. Bu dönemde alınan tüm taktiksel ve stratejik kararların toplum nezdindeki karşılığı sandığa da yansıyacak halkımız onlara gereken cevabı verecektir.

Geleceğini savaş ve gözyaşında görenler ile barışta görenler arasında keskin bir mücadele var

26 Ekim önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye’de geleceğini savaşta, ölümde, kan ve gözyaşında gören ile buna itiraz ederek, barış, birlikte yaşam anlayışını savunanlar arasında keskin bir mücadele yaşanıyor. Bizim yerimiz bellidir, biz dün de bugün de bundan sonra da barışı savunmaya devam edeceğiz. Savaşla sorunların çözülmediğini 40 yıllık deneyim hepimize gösterdi. Bunu görmek için derin siyasi birikime de gerek yok. Bugün yaşadıklarımız bile sonuç çıkarmak için kafidir. Saray rejiminin ve bu rejimle ikbal peşinde koşanların kişisel ihtirasları ve düşmanlıkları yüzünden Türkiye dış politikasının tepetaklak olduğu bir dönemde AKP-MHP savaş koalisyonu tezkere oylamasını geçirmiş olsa da, derin bir yara aldı.

Savaşa destek AKP’yi topluma karşı işlediği suçlar konusunda cesaretlendiriyor

İktidarın savaş politikalarına koşulsuz ve şartsız destek vermek, onu Türkiye halklarına karşı korkunç suçlar işlemesi konusunda cesaretlendiriyor. Bunu Haziran 2015 seçimlerinden sonra yaşanan sayısız katliamda gördük. O dönemden bu yana AKP-MHP savaş ekonomisi ve yarattıkları ucube Saray rejimi, ülkemizde muhalefet dahil her şeyin yeniden dizayn edilmesini hedeflemektedir. 

Tezkereye hayır demek topluma umut verdi

TBMM’de muhalefetin tutumu, tüm farklılıklarıyla birlikte, sonuçtan bağımsız olarak AKP-MHP savaş koalisyonuna karşı önemli bir cevap olmuştur, topluma umut vermiştir. Önümüzdeki dönem ezber bozan, klasik reflekslerden kaçınan ve iktidarın tuzaklarına düşmeyen bir muhalefet bloğunun kurulması konusunda HDP olarak sorumluluk almaya hazırız. “Muhalefet bloğunu” derken tek çatı altında toplanan bir siyasi oluşumdan değil, farklı muhalif kesimlerin bu ucube rejime karşı asgari müştereklerde hareket etmesini kast ediyoruz. Bu aynı zamanda yüzüncü yılında Cumhuriyeti demokratikleştirme sorumluluğunu da hepimizin omuzlarına yüklemektedir. 

Binlerce Kürt siyasetçi anadilinde eğitim talep ettikleri, çözüm istedikleri için rehin tutuluyor

AKP-MHP ittifakının Kürtlere düşmanca yaklaştığı artık bir sır değil. Binlerce Kürt siyasetçi tutuklu. Nedeni Kürt sorununun çözümünü istemeleridir. Nedeni anadilinde eğitim talep etmeleri; nedeni yerel demokrasinin güçlenmesini istemeleridir. İktidarın çarpıttığı, kimi şovenist çevrelerin iddia ettiği gibi Türkiye’de bölücülük yapmak için değil aksine yerel demokrasi içinde Türkiye’nin tam demokratikleşmesinin ve birliğinin pekişmesini istiyorlar.

Volta attı diye Öcalan’a ceza vermek Türkiye gerçeğinin İmralı’da uygulanmasıdır

Türkiye’deki adaletsizliğini en somut şeklini İmralı’da 23 yıldır tecrit koşullarında tutulan Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik uygulamalarda net bir şekilde görüyoruz. İmralı’da sürekli olarak sudan gerekçelerle avukat ve aile görüş yasağı veriliyor. Bu şekilde korsanca engellenen avukat ve aile görüşmelerinin engellenmesine kılıf bulunuyor. Sayın Öcalan’a spor salonunda volta atmış diye aile ve avukatlarıyla görüş yasağı cezası verilmiş. Dünyada herkes de biliyor ki, zindandaki hükümlülerin en vazgeçilmez etkinliği volta atmaktır. Sayın Öcalan’a volta attı diye ceza verilmesi mevcut Türkiye gerçeğinin İmralı’da uygulanmasıdır. Biliyorsunuz ki İmralı’da uygulanan hukuksuzluk ve zulüm başta Kürtlere olmak üzere tüm Türkiye’ye uygulanmaktadır.

6 yıldır Öcalan'a uygulanan ağır tecrit insanlık suçudur

Birkaç istisna hariç 6 yıldır İmralı adasında avukat görüşmeleri gerçekleştirilmiyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok. 5 Nisan 2015’ten bu yana da birkaç görüşme dışında aile görüşmeleri de gerçekleşmiyor. Öyle ki, aileleri yakınlarının sağlığını bile öğrenemiyor. Bu başlı başına bir insanlık suçudur. Bunun karşısında sessiz kalmak, bunu normal görmek kabul edilemez. Unutulmamalı ki İmralı’da uygulananlar Türkiye’nin nasıl yönetildiğinin somut bir göstergesidir. 

Hapishanelerin tümü işkence alanına dönüştürülmüştür

Volta atmak diye bir suç olabilir mi? Volta atarken konuşuluyor diye bir suç olabilir mi? Şu anda hapishanelerin tümü işkence alanı haline dönmüştür. Dışarı çıkması yani tahliye edilmesi gerekenler bile serbest bırakılmıyor. Türkiye’ye demokrasi getirme iddiasında olan herkes ilk önce bu uygulamalara dur diyebilmelidir.

İktidarın ezberini bozduk, öfke nöbetlerine kapıldılar

HDP olarak yürüttüğümüz doğru siyaset, iktidarın ezberini bozuyor, kurdukları oyunları bertaraf ediyor. Öfke nöbetlerine kapılıyorlar. Bu yüzden sabah akşam partimize saldırıyorlar. Bunlar artık iyice şirazeden çıktılar. İktidarın küçük ortağı çıkmış tekrar sağa sola talimat yağdırıyor. Partimizin kapatılması için talimat üzerine talimat veriyor. Önce Saray bu talimata biat etti. Saray’da iddianame hazırlandı, yargı harekete geçti ve kapatma davası açıldı. Şimdi o davayı görecek Anayasa Mahkemesi'ni her gün hedef alıyorlar. 

SADAT’ı paralel ordu, TÜGVA’yı paralel devlet yaptınız, AYM’yi de kapatmak istiyorsunuz: Buna faşizm demeyelim de ne diyelim?

Küçük ortak bir kez daha “Anayasa Mahkemesi'nin kapısına kilit vurula” diye buyurdu! Anladık Anayasa'yı rafa kaldırdınız, katıksız bir faşizan zihniyete sahipsiniz, demokrasinin, hak ve hukukun kırıntısına bile tahammülünüz yok. Bütün kurumları iktidarınızın arpalığına dönüştürdünüz. SADAT’ı paralel orduya, TÜGVA’yı paralel devlete dönüştürdünüz. Zaten hükmü kalmamış AYM ve diğer kurumların da kapısına kilit vurmak istiyorsunuz. Biz bu yaptıklarınıza faşizm deyince de zorunuza gidiyor. Peki faşizm demeyelim de ne diyelim? Aslında bizim bir şey dememize gerek kalmadı, kurdukları rejimin katıksız bir faşizm olduğunu her sözlerinde itiraf ediyorlar. 

Bütün dünya onların IŞİD’e verdiği desteği konuşurken onlar Türkiye’de herkesi terörist ilan ediyor

Bu zihniyet önüne geleni, kendisi gibi düşünmeyeni, Saray'a biat etmeyeni, ülkenin yangın yerine sürüklenmesine gönlü razı olmayanları, çürümeye karşı çıkanları, açız diye isyan edenleri ihanetle, teröristlikle suçluyor. Kavala'ya "Sorosçu", Demirtaş’a, partimize, milyonlarca insana “terörist” diyecek kadar hadsizleştiler. Öğrencisi, çiftçisi, emekçisi, esnafı, kadını, genci, yazarı, gazetecisi, bunların gözünde terörist! Üstelik bütün dünya bunların IŞİD’e verdiği desteği konuşuyorken, bu destek yüzünden gri listeye alınmışlarken. 

Saray'ın kadısı mı oldunuz ne hadle yargıya talimat veriyorsunuz?

Ey hak hukuk bilmez, ülkeyi orman kanunlarıyla yönetmek isteyen hukuk düşmanları siz kim oluyorsunuz da insanları terörist olmakla suçluyorsunuz? Bütün ülkeyi teröristlikle suçlarken haddinizi bileceksiniz. Saray'ın kadısı mı oldunuz, şeyhülislamlığa mı soyundunuz? 

Hukuk cambazlığınız da hukuk cellatlığınız da sizi kurtarmaya yetmeyecek

Siz ne hakla ve hadle yargıya talimat veriyorsunuz? Sonra da hukuk hatırlatanlarla da gerginlik yaratıp bundan nemalanmaya çalışıyorsunuz. Geçti o dönemler. Hukuk cambazlığınız da, hukuk cellatlığınız da sizi kurtarmaya yetmeyecek. Savaş tamtamlarınız da sizi kurtaramayacak. Gidicisiniz ve gidici olduğunuzu bildiğiniz için de her gün daha fazla şirazeden çıkıyorsunuz, her gün daha büyük bir öfke nöbetine kapılıyorsunuz. 

Küçük ortaklarını ikna etmek için neredeyse kendini inkar edeceksin

Küçük ortaktan talimat alan Erdoğan, kendi savaş oyunlarına destek vermeyenleri de bizim üzerimizden hedef alıyor. Sayın Erdoğan bizim siyasi anlayışımızda tehdit, şantaj, savaşla ve açlıkla halkı terbiye etme yok. O sizin siyasi anlayışınız. Bizi kendinizle asla karıştırmayın. Bu yüzden bütün imkanlarınıza rağmen siyaseten bizimle baş edemiyorsunuz. Talimatla siyasi ilişki arıyorsanız, kendi ortaklarınızla aranızdaki ilişkiye bakacaksınız. Bizim kendi ittifaklarımız dışında kimse ile bir ortaklığımız da yok aramızda sizinki gibi düzeysiz bir ilişki de yok. Bakın biz söylemiyoruz; bu ülkede 0.1 oranında oy alan gizli ortaklarınız çıkıp “Erdoğan bizim çizgimize geldi, Türkiye’yi biz yönetiyoruz” diyor. Bahçeli’nin bir dediğini iki etmeyen sensin. Onların gönlünü hoş etmek için dün ak dediğine bugün kara diyorsun. Neredeyse kendini inkar edeceksin. Bütün Türkiye’ye vesayet dayatırken, koltuğunu korumak için Perinçek’in, Bahçeli’nin vesayetine girdin. Ne diyelim Allah hepinizi ıslah etsin. 

Bütçenin halkın bütçesi olması için mücadeleye devam 

Bütçe görüşmeleri Plan Bütçe Komisyonu'nda başladı. Saray’ın yandaşa ve savaşa kaynak aktaran bütçesine karşı hazırladığımız halkın bütçesini detaylarıyla paylaştık. Bütçenin, halkın bütçesi, kadınların, gençlerin bütçesi olması için çaba gösteriyoruz. Halkın, gençlerin, emekçilerin bütçesini savunmaya devam edeceğiz. Bu süreci sizinle paylaşmaya devam edeceğiz. 

Roja Piştgiriya Kobanî û Rojava li hemû gelê me pîroz be

Wek hûn jî dizanin 1'ê Mijdarê wek Roja Kobaniyê tê qebûl kirin. Li dijî êrişên dagirkeriyê yên navneteweyî wek roja rûmetê ye ev roj. Dinya jî wisa qebûl dike û piştgirî dide. Di serî de li Rojava, piştre li seranserî cîhanê nûnerên partiyên siyasî, rewşenbîr, oldar, hunermend, odêyên sîvil derdikevin qada û daxuyaniyan didin. Em jî, ji niha ve piroz dikin. Roja Kobaniyê û roja Rojava ya Cîhanê li her kesî pîroz be. Kobanî nîşan da ku berxwedan, parastina gel û nirxan hê jî li ser piya ye. Rojava nîşan da ku rêveberiyeke demokratîk mimkun e. Dinyayê dît ku civak ji destildaran mezintir e. Îro hê jî êrişên hovane li ser gelê Rojava devam dikin. Qirkirin û tunekirina gelê Rojava tê xwestin! Rojava li hemberî van êrişan li ber xwe dide.  Şoreşa Rojava diyariyek e ji bo gelên Sûriyeyê û Rojhilata Navîn. Gelên Rojava hêvî û berxwedan li axa xwe çandin. Em hêvî dikin ku dê bi nirxên gerdûnî û azad şîn bibe. 

Nedayina cinazeyan sûc e, bila Hikûmeta Kurdistanê nebe parçeyekî vî sûcî

Her wiha ez dixwazim li ser mijareke din jî bisekinim. Ev mijareke hessas e. Wek tê zanîn ev çend sal e li Tirkiyeyê wek polîtîkayeke taybet, kesên ku di şer de jiyana xwe ji dest didin, cinazeyên wan nadin malbatên wan. Ev sûc e, sûcekî mirovahiyê ye. Niha ev polîtîka, li Başûr jî ji aliyê Hikûmeta Herêma Kurdistanê ve jî pêk tê. Li Başûr ev 22 roj in dayik li deriyê Sêmalkayê çalakî dikin, cinazeyên zarokên xwe dixwazin. Hikûmet bila destûr bide dayikan, bila derî veke û dev ji van kirinan berde. Daxwaze me jî ew e ku bersivê bidin dayikan.

Dîsa li Başûr êrişên Tirkiyê yên li ser deverên herêmê didomin. Gelek sivîlan di bombebaran û êrişan de jiyana xwe ji dest dan. Îdiayên pir cidî di çapemeniya Başûr û medyaya cîhanî de cih girtin. Tê îdiakirin ku di êrişan de çekên kîmyewî tên bikarinîn. Bi dehan gundiyên li herêmê rakirin nexweşxaneyê. 109 rewşenbîran name ji saziyên navneteweyî re şandin. Ev îdia pir giring in. Divê Hikûmeta Herêma Kurdistanê û saziyên navneteweyî lêkolînê bikin. Bikaranîna van çekan sûcê mirovahiyê ye û nayê qebûlkirin.

28 Ekim 2021