Günay’dan Erdoğan’a cevap: Kürtleri ümmetten saymıyor musunuz, Kürt çocukları çocuk değil mi?

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Günay şunları söyledi:

Toplantılarımızda savaş, tecrit ve seçimleri tartışıp planlamalar çıkardık

Bildiğiniz üzere iki gündür güncel gelişmeleri değerlendirmek üzere Parti Meclisi toplantımızı gerçekleştirdik. Önce Kadın Meclisimiz, ardından PM toplantımızı yaptık, bugün de Merkez Yürütme Kurulu toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Başta Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar, tecrit konusu ve yaklaşan seçimler olmak üzere pek çok konuyu kapsamlı bir şekilde parti organlarımız değerlendirdi. Yeni döneme ilişkin planlar yapıldı, önümüze koyduğumuz görevler oldu. MYK bu konuya ilişkin toplantısını sürdürüyor. 

Rojava'ya yönelik saldırılar iktidarın savaştan beslenme siyasetinin bir parçasıdır

Değerli basın emekçileri, AKP-MHP ittifakı, özellikle 2015 yılından bu yana derinleştirdiği savaş siyasetini, savaş ve çatışma konseptini her seçim arifesinde tırmandırıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Rojava halklarına karşı hazırlıkları yapılan kara saldırısı, iktidarın savaştan beslenmeye yönelik siyasetinin bir parçasıdır.

Kuzey ve Doğu Suriye yönelik saldırı Kürtlerin varlığına ve kazanımlarına yöneliktir

Bu savaş elbette iktidarın yıllardır sürdürdüğü ve artık gizlemeye gerek duymadığı Kürt düşmanlığı politikasının da ürünüdür. Kürtlerin varlığına, haklarına ve kazanımlarına dönük bir savaştır. Bu savaş Kuzey ve Doğu Suriye halklarının on yılı aşkındır dişiyle, tırnağıyla, büyük insani kayıplar ve ağır bedellerle inşa ettiği devrimi, halkların bir arada eşit ve özgür yaşamını temel alan yeni yaşamı yok ederek, buraları tekrar savaş cenderesine alıp kirli işbirlikleri yaptığı insanlık düşmanı çetelere teslim etmek istediği bir savaştır. Buralar, çetelerin elinde olsaydı iktidarın bir derdi olmayacak, aksine bu çetelerle her türlü kirli işbirliği yürütülecekti. Mesele Kürtler olunca iktidarın yok etme ve emperyal politikaları depreşiyor.

İktidar savaş uçaklarıyla, tanklarla, ağır silahlarla seçim kampanyasının startını verdi

Bu savaşın bir diğer önemli yüzü de şudur; bu savaş Kürtler şahsında tüm topluma açılan, tüm toplumu teslim almaya dönük büyük bir savaşa dönüşmüştür. İktidar, bu savaşı iç siyaseti dizayn ederek seçimleri kazanma ve iktidarını korumaya dönük bir strateji olarak yürütmektedir. Bir kez daha iktidar seçim kampanyasının startını savaş uçaklarıyla, ölüm ve yıkımla vermiştir. Dolayısıyla bugün iktidarın savaş politikalarına destek veren, her seferinde savaş ve ölüm siyasetinin arkasına dizilen tüm kesimler iktidarın seçim kampanyasına da destek verdiğini bir kez daha hatırlatıyoruz.

AKP oy kaybettiğinde, zora girdiğinde savaşa sarılıyor, Kürtlere saldırıyor

Çünkü savaş sadece ölüm, acı, yoksulluk, ekonomik kaynakların heba edilmesi değil, toplumun, demokratik muhalefetin sözünün kesilmesi, siyaset alanının daraltılmasıdır.  İktidarın yaptığı bu haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzluk ve talanın üzerinin örtülüp, bunların konuşulmasının engellenip ölüm ve korku siyasetinin hâkim kılınmasıdır. Kürtlerin kazanımları yok edilsin diye ülke halklarının kazanımlarının, ülke kaynaklarının savaşa yatırılarak yok edilmesidir. AKP iktidarı, yolsuzlukları, talanları daha görünür olduğunda, oy kaybetmeye başladığında, zor durumda kaldığında savaşa sarılıyor. Sorunlardan, toplumsal taleplerden kaçıp çözümsüzlükte ısrar bu iktidarın karakterinin yanı sıra kazanmak için izlediği yol olmuştur. İşte AKP iktidarının içi bomboş iddialara sarılıp Kürtlere karşı tekrar tırmandırdığı savaşın özü budur. 

Zîlan Katliamı, 6-7 Eylül, Sivas, Maraş, Çorum, Roboskî Katliamları hangi şefkat ve merhametin konusudur?

Şimdi bu saldırıyı haklı çıkarmak için, Taksim saldırısını aydınlatmak yerine üzerini karartarak bütün soru işaretlerine rağmen gerekçe yapıyorlar. AKP genel başkanı, pazartesi günü yaptığı konuşmada yine Kürt halkına bir yandan saldırı tehditleri savururken öte yandan “Türkiye tarihinde sadece adalet, şefkat, merhamet, birlikte yaşama tecrübesi” olduğunu öne sürdü. Oysa kendisi bile daha önce Dersim Katliamı için acılı, kanlı facia, katliam diyerek özür dilemişti. Yine İstiklal Mahkemeleri, Menderes’in idamı gibi onlarca kanlı olayda devlet eliyle zulüm yapıldığını ifade etmişti. 

Bu şefkat, merhamet güzellemesi yaparak üstünlük iddiasında olanlara biz de buradan bir kez daha soralım. İstiklal Mahkemeleri'nde merhametle mi onca insan idam edildi, Dersim’de yıllarca hazırlığı yapılıp tertiplenen katliam bir şefkat katliamı mıydı? Zîlan Katliamı, 6-7 Eylül pogromu, Newala Qesaba, on binlerce faili meçhul, Sivas, Maraş, Çorum, Roboskî Katliamları hangi şefkat ve merhametin konusudur?

İşgal edilen yerlerde insanlar katlediliyor, çeteler cirit atıyor

Çıkıp  “Sınır ötesi harekâtlar yürüttüğümüz yerlerde kimsenin kökenine, inancına, mezhebine, meşrebine göre ayrımcılık yapmayız. Hiçbir yere öldürmek, yıkmak, yok etmek için gitmedik, gitmeyiz” diyebiliyorlar. Utanmadan ve sıkılmadan. Bu aynı zamanda bir ikrardır, savunma ruh halidir. Çünkü işgal edilen her yerde Kürt, Arap, Ermeni, Süryani insanlar katlediliyor. ÖSO, IŞİD, El Kaide çetelerinin cinayet, gasp ve yağma görüntülerini bütün dünya canlı yayınlarda izliyor. Efrîn’de çeteleriniz etnik temizlik ve birçok insanlık suçu işledi ve işlemeye devam ediyor. 

Alın size uluslararası raporlarla işgal bilançosu

İşgal edilen bölgeler, çeteler arası iç çatışma, gasp, taciz, tecavüz, ve işkence merkezleri haline geldi. Bakın dünya bu yalana ne diyor? Birleşmiş Milletler Suriye Araştırma Komisyonu Başkanı  20 Eylül 2020’de şu açıklamayı yaptı; "Türkiye ve Türkiye’ye bağlı güçler ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bölgeleri hedeflemektedir. ‘Efrîn, Rasulayn (Serêkaniyê) ve çevresinde Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SMO) rehin alma, zalimce muamele, işkence ve tecavüz gibi savaş suçu kategorisine giren suçlar işlemişler…” diyor ve devamında bir sürü şeyi sıralıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) Mart 2021 raporuna göre, Efrîn’de 604 sivil öldürüldü, 7 bin 243 kişi kaçırıldı, 300 bin kişi göç etti, 314 bin 400 zeytin ağacı söküldü, 28 eski yapı tahrip edildi ve 14 kutsal mekan yıkıldı. Detaylara boğmak istemiyorum ama buna benzer onlarca rapor var. İşte bu tablo iktidarın eseri ve bu suç tablosunu daha da kabartmak istiyorlar.

Kürtleri ümmetten saymıyor musunuz, Kürt çocukları çocuk değil mi?

Daha geçen gün Erdoğan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantısında konuştu. Orada maşallah ağzından bal damladı, “Afrika'dan Asya'ya bütün bu coğrafyalarda dünyanın neresinde bir zulüm varsa, çatışma varsa, açlıktan ve susuzluktan ölen masum varsa, vebali hepimizin üzerinedir. Yemen'de, Somali'de, Afganistan'da, Arakan'da adeta bir deri bir kemik kalmış çocuklar kadar Ukrayna'daki çatışmaların mağdur ettiği sabiler de bizim evlatlarımızdır” dedi. Ne kadar güzel değil mi? Peki sayın Erdoğan Efrîn’e, Girê Spî’ye, Şengal’e yaptığınız saldırılarda hayatını kaybeden Kürt çocukları niye sizin düşmanınız oluyor? 

Kürtleri ümmetten saymıyor musunuz? Kürt çocukları çocuk değil mi? Doğrudan sizin saldırılarınızla hayatını kaybeden, toprağını terk edenler, kadınlar ve çocuklar Kürt olunca zalimlik, kötülük aklınıza gelmiyor mu? Bu sözler iktidarın mazlumlara karşı dostluğunu değil, tek kelime ile Kürtlere karşı düşmanlığının itirafı ve göstergesidir. 

Barışı tesis etme siyaseti bizim temel mücadele gerekçemizdir

Biz HDP olarak, bu ülkenin demokratik kamuoyuna, ezilen, sömürülen tüm halkımıza bir kez daha sesleniyoruz; AKP-MHP ittifakının sürdüğü ve seçim arifesinde tırmandırdığı bu savaş ve ölüm siyasetine asla teslim olmayacağız. Savaş karşıtı, toplumsal barışı tesis etme siyaseti bizim temel mücadelemizdir. AKP-MHP iktidarının başlattığı, diğerlerinin ortak olduğu bu ölüm siyasetine karşı engel olmaya, halkımızla birlikte ölüme karşı yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Girdiğimiz seçim sürecinde de aday belirlemede, seçim stratejimize kadar her adımda bu ilke ile hareket edeceğiz. 

Öcalan’ın CPT ile görüşmediğine ilişkin bilgi, tecridin geldiği vahim boyutu gösteriyor

Değerli Basın Emekçileri ölüm, yıkım, yoksulluk ve savaş siyasetinin tecrit politikalarından kaynaklandığını her fırsatta dile getirdik ve getirmeye de devam ediyoruz. Her geçen gün derinleşerek devam eden İmralı’daki mutlak tecrit politikaları kabul edilemezdir. Son olarak Asrın Hukuk Bürosu avukatları yaptıkları açıklamada, hukuk dışı yönelim ve politik kararlar nedeniyle 20 aydır Sayın Öcalan'dan haber alamadıklarını, CPT’nin Eylül 2022 tarihinde İmralı'ya yaptığı ziyarette Sayın Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığı duyumuna sahip olduklarını açıklamışlardır. Bu tablo İmralı adasındaki tecrit rejiminin ulaştığı vahim boyutu göstermektedir.

CPT bu suça ortak olmamalı, acilen elindeki bilgileri kamuoyu ile paylaşmalıdır

Bu durum İmralı’da mutlak tecridin neden olduğu hukuksuzluğun yarattığı kaygıları ve endişeleri derinleştirmiştir. Buradan CPT’ye bir kez daha çağrıda bulunarak son ziyaretlerinin detaylarını kamuoyu ile paylaşarak iktidarın işkence ve tecrit suçlarına ortak olmamaya davet ediyoruz. Sayın Öcalan’a yönelik mutlak tecrit politikaları iktidarın çözümsüzlükte ısrarının açık göstergesidir. İktidar böylece tecrit politikaları ile hukuk, adalet, insan hakları ve ekonomik alanda yaşanan kriz ortamından nemalanarak savaş siyasetinde ısrar etmeye devam ediyor.

Tecrit, iktidarın siyasi kimliğine dönüştü, kamuoyu buna karşı sessiz kalmamalı

Tecrit AKP iktidarının siyasi kimliği ve yönetme biçimine dönüşmüştür. Tecrit politikalarına yönelik her itiraz tek adam rejimine, savaş politikalarına itirazdır. Bu nedenle biz buradan demokratik siyasetin ve çözümün adresinin Sayın Öcalan olduğunu yineleyerek, tüm demokratik kamuoyunu İmralı Adası’ndaki hukuksuzluğun ve tecridin son bulması için itiraz etmeye davet ediyoruz. 

Adalet bakanının başvurulara derhal yanıt vermesini bekliyoruz

Dün DBP Eş Genel Başkanı Salihe Aydeniz, 3 vekil arkadaşımız ve ayrıca önceki dönem eş başkanlarımızdan Selahattin Demirtaş Sayın Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı'na başvuru yaptı. Adalet Bakanlığı’na çağrımız; bu başvurulara derhal cevap vermesidir. Hukuk sisteminin güvence altına aldığı aile ve avukat görüşmelerinin de bir an önce gerçekleşmesi sağlanmalıdır. 

Kadınlara yönelik gözaltılar 

Değerli basın emekçileri, partimize, Kürtlere, temel hak ve özgürlüklerine karşı her alanda saldırı sistematik bir şekilde sürüyor. AKP iktidarı her fırsatta demokratik muhalefete ve kadınlara yönelik saldırılarını tırmandırıyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve sonrasında kadınlara yönelik şiddet ve saldırılar devam ediyor. Salı günü 14 kentte 50 TJA’lı kadın arkadaşımız hakkında gözaltı kararı verildi. Gözaltına alınan kadın arkadaşlarımız yıllardır bu ülkede kadın özgürlük mücadelesinin öncüleri, demokratik siyasetin ve demokratik örgütlenmenin birer parçasıdır. 

Gözaltına alınan kadın arkadaşlarımız karanlıktan, şiddetten, baskıdan, erkek rejimden çıkaracak bu ülkenin en onurlu mücadelesi içerisinde oldukları için, erkek egemenliğine karşı özgürlükçü bir toplumu inşa etmeye çalıştıkları için, kadınları eve hapsetmek isteyen zihniyeti reddettikleri için kadınlara yönelik her türden ayrımcılığın, suçun ve şiddetin karşısında durdukları için hedef alındı.

Kadınlardan korkun, saraylarınıza ve saltanatlarınıza kadınlar son verecek 

Buradan uyaralım, işlediğiniz suçları kadın mücadelesine öncülük eden kadınları suçlayarak örtemezsiniz. Ayrımcılık, nefret, şiddet ve savaşla koltuklarınızı sağlama alamazsınız! Baskı ve zorla suçlarınızı örtemezsiniz! Ne yaparsanız yapın kadın mücadelesinden korkmaya devam edeceksiniz. Kadınlar mücadeleden vazgeçmeyecek, sizin iktidarınıza saraylarınıza saltanatlarınıza kadınlar son verecek. Çünkü Jin Jiyan Azadî artık dünyanın her yerinde yankılanıyor ve hayat buluyor. Bu itirazın sesi yükseliyor. İktidara diyoruz ki Jin Jiyan Azadî sloganından korkmaya devam edin ve arkadaşlarımızı bir an önce serbest bırakın. 

Avukatlar bu sabah gözaltına alınan kadın arkadaşlarımızı ziyaret ettiler. Yine AKP klasiği ile karşı karşıyayız. Arkadaşlarımız Ankara’ya getirilirken işkenceye, ters kelepçeye maruz kaldıklarını saatlerce otobüslerde bekletildiklerini anlattılar. Bizler bu konuya ilişkin suç duyurusunda bulunacağız. Ama unutmasınlar hiçbir baskı ve saldırı ne bizleri ne de kadın arkadaşlarımızı kadın mücadelesinden asla vazgeçiremeyecektir. 

Birêz çapemeniya hêja, ev 2 roj in Meclisa Partiya me civîna xwe li dar dixe. Bi taybetî derbarê polîtîkayên şer, tecrîd û hilbijartinan de nirxandinên kûr û giring hatin kirin. Îro jî MYK’ya me dê piştî van nirxandinan plansaziya dema pêşiya me bike. 

Dema ku Kurd dibin mijar AKP êrişên hovane dike

Hûn jî dizanin desthilatdariya AKP'ê di her qadê de li hemberî destkeftiyên Kurdan neyartiyeke hovane dimeşîne. Herî dawî êrişên li ser Rojava, Bakurê Suriyeyê jî dîsa neyartiya AKP'ê ya li hemberî Kurdan nîşan da. AKP kengî dikeve tengasiyê, kengî dixwaze rojevê biguhirîne, kengê dixwaze desthilatdariya xwe xurt bike dest bi êrişan dike. Cardin êrişek dest pê kir, ji ber ku dixwaze di van şert û mercan de desthilatiya xwe serwer bike. Em lîstikên AKP’ê dizanin. AKP li her derê xwe wekî aştîxwaz nîşan dide lê dema ku Kurd dibin mijar AKP êrişên hovane dimeşîne. AKP cardin kampanyaya xwe ya hilbijartinê bi balefirên şer bi kuştin, bi hilweşindanê da destpêkirin. Yên ku piştgirî didin polîtikayên şer yên AKP'ê, di heman demê de şirîkê kampanyaya hilbijartinê ya AKP’ê ne. 

CPT divê agahiyên di destê xwe de parve bike nebe şirîkê polîtîkayên AKP’ê

Polîtîkayên şer bingeha xwe ji tecrîdê digire. Parêzerên Ocalan daxuyanî dan û şik û gumanên raya giştî zêde bûn. Di daxuyaniyê de gotin ku birêz Ocalan derneketiye hevdîtina CPT’yê. Vê yekê şik û guman zêde kir. Em cardin bang li CPT’yê dikin; divê demildest agahiyên hevdîtina xwe ya dawî ya Îmraliyê bi raya giştî re parve bikin. Divê nebin şirîkê AKP'ê. Divê nebin şirîkê polîtîkayên şer û tecrîdê. 

Bersiv bidin serlêdanan, demildest deriyê Îmraliyê vekin

Hevseroka Giştî ya DBP’ê Saliha Aydenîz, Hevserokê me yê Berê Selahattin Demirtaş û parlamenterê me cardin serlêdan kirin. Em bangewazî li Wezareta Dadê dikin, bersiv bidin van serlêdanan û zagonên xwe bi kar binîn. Demildest malbat û parêzeran bişînin girava Îmraliyê. Ev tecrîd ji bo îktîdarê bûye nasname û riyeke sereke. Têkoşîna li hemberî tecrîdê têkoşîna li hemberî faşizmê ye. Lewma em cardin bangî raya giştî dikin ku li hemberî van polîtîkayan bertekên xwe bînin ziman. 

Em ê partiya xwe li qadan biparêzin

PIRS: We parêznameya xwe ya dawî ragihand Dadgeha Makezagonê. Pêvajoyeke çawa li pêşiya we heye. Dê ev pêvajo çawa berdewam bike?

Ev pêvajo berdewam dike. Ji îro ewil heya niha me li her derê got, em ê partiya xwe li qadan biparêzin. Em ê parastina xwe di nav gelê xwe de di nav jinan û ciwanan de di nav civakê de mezin bikin. Fikriyata me li qadên Tirkiye û Kurdistanê mezin bûye. Ji ber vê jî li her qadê di nav gelê xwe de bi dost û hogirên xwe em ê partiya xwe biparêzin. 

Bu savaş AKP’nin iktidarını kurtarma ve iktidarın beka savaşıdır

SORU: Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar devam ederken muhalefet toplantılar düzenliyor ve en son anayasa taslağını açıkladı. Muhalefetin taslağını ve tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

AKP iktidarı bir savaş siyaseti yürütüyor, kendi iktidarını, faşizmini savaş politikalarıyla kurumsallaştırıyor. AKP iktidarının her savaş ve saldırı konseptine karşı itirazları yükseltmek önemli eşiklerden biridir. Aksi AKP’nin savaş politikalarına destek vermek, AKP’nin arkasında dizilmektir. Biz savaşın Türkiye halklarına, bütün Orta Doğu halklarına kaybettirdiğinin farkındayız. AKP’nin yürüttüğü her savaş AKP’nin iktidar savaşıdır, kendi bekasını koruma savaşıdır. Vicdanlı insanları, Türkiye demokrasisini ve kamuoyunu, kadınları ve gençleri savaş politikalarına itiraz etmeye davet ediyoruz. 

1 Aralık 2022