
Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuz adına Eş Genel Başkan Yardımcımız Ayşe Acar Başaran'ın, 4 Kasım Darbesinin 500. günü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklama:
Halk iradesine yapılan müdahaleden 500 gün sonra
4 Kasım Darbesi ve sonuçları
Halkın iradesi hiçe sayılarak, Anayasa başta olmak üzere hukuk çiğnenerek; 500 gün önce (04 Kasım 2016), partimizin Eş Genel Başkanları başta olmak üzere milletvekillerimiz, yapılan darbe ile tutuklanarak cezaevlerinde rehin alındılar.
07 Haziran 2015 seçimlerinden partimizin yüzde 13 oy oranıyla 80 milletvekili çıkarması ve AKP’nin tek başına iktidar olmasının önünün kapanması ile savaş konsepti yeniden devreye konulmuş; demokrasinin, özgürlüklerin ve hukukun askıya alındığı yeni bir sürece girilmiştir. Demokratik siyasetin tasfiyesi sürecinin başlatılması ile her türlü hukuksuzluk ve baskı rejimi devreye sokulmuştur. Bu bağlamda, partimize, halkın özgür iradesiyle seçilen belediye yöneticilerine ve muhalif her kesime yönelik siyasi operasyonlar da şiddet politikasıyla eşgüdümlü olarak Erdoğan ve AKP hükümeti tarafından uygulanmaya başlanmıştır.
Erdoğan’ın 28 Temmuz 2015 tarihli konuşmasında; “Parlamento, bence gerekli değerlendirmelerini yapmalı. Bunları dokunulmazlık zırhından arındırmak suretiyle de 'terör örgütüyle iş mi tutuyorsun Senin sırtını dayadığın yer terör örgütü mü? Bunun bedelini ödeyeceksin ve bunu ödetmeli. Yapılması gereken budur diye düşünüyorum” diyerek HDP’ye yönelik siyasi operasyonun talimatını vermiştir.
Temmuz 2015’ten itibaren yapılan siyasi operasyonlarda çoğunluğu HDP ve bileşeni partilerin yönetici ve üyeleri olmak üzere 10 binden fazla kişi gözaltına alınmış, 3 bine yakın kişi ise tutuklanmıştır. HDP’li milletvekilleri hakkında çok sayıda fezleke görülmemiş bir hızla düzenlenerek TBMM Başkanlığı’na gönderilmeye başlanmıştır.
Savaş konseptinin devreye sokulması
Siyasi operasyonlara paralel olarak HDP’nin yüksek oranlarda oy aldığı 11 il ve 45 ilçede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş, bu süreçte çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 322 sivil ve genel toplamda yaklaşık 2 bin kişi yaşamını yitirmiş, en az 500 bin kişi ise yerinden edilmiştir.
01 Kasım 2015 Milletvekili Genel Seçimlerine gidilirken HDP il ve ilçe örgütlerine, bunların eylem ve etkinliklerine yönelik planlı ve organize bir şekilde 200'ün üzerinde saldırı düzenlenmiş, HDP’nin Genel Merkezi başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçe binası yakılmış, tahrip edilmiş veya yıkılmıştır.
10 Ekim 2015’te Kürt illerindeki ablukaların son bulması amacıyla Ankara’da yapılan Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne yönelik IŞİD tarafından düzenlenen saldırıda 102 kişi katledilmiştir.
Tüm bu baskılara rağmen HDP, 1 Kasım seçimlerinde yüzde 10,7 oy alıp 59 milletvekilliği kazanmıştır. HDP’nin bu başarısının ardından HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması bir kez daha gündeme getirilmiştir. 20 Mayıs 2016 tarihinde TBMM’de yapılan oylamada, AKP ve MHP’nin uzlaştığı ve CHP milletvekillerinin büyük çoğunluğu aleyhte oy kullansa da yönetiminin desteklediği Anayasa değişikliği ile haklarında fezleke bulunan milletvekillerinin yargılanmalarının önü açılmıştır. Bu düzenlemenin temel hedefinin HDP’li milletvekilleri olduğu da, o günden sonra yaşanan gelişmeler ile açıkça ortaya çıkmıştır.
15 Temmuz 2016’da birçok şaibe ve soru işaretleri ile dolu bir darbe girişimi gerçekleşmiştir. Darbe girişiminin bastırılmasının ardından 20 Temmuz 2016’da Türkiye’nin tamamında Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmiştir. TBMM devre dışı bırakılarak tüm ülke OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yönetilmeye başlanmıştır. Demokratik mücadele yürüten muhalif tüm kesimler baskı altına alınmış, HDP ve bileşenlerine yönelik operasyonlar daha da yoğunlaştırılmıştır. Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) 102 belediyesinin 94’üne kayyum atanarak 75 belediye eş başkanı ve başkanvekili tutuklanmıştır.
Anayasa’nın ihlaliyle halk iradesine müdahale süreci
Türkiye tarihi boyunca, darbe kurumlarının yerleşmesi veya çoğunluk tarafından Anayasa'yı delmek için bir araç olarak kullanılan geçici maddeler, bu sefer de Anayasa ve İçtüzük tarafından sağlanan hak ve güvencelerin ortadan kaldırılması için kullanılmıştır. İktidar, CHP ve HDP'nin ilkesel ve kalıcı bir biçimde, uluslararası demokratik normlara uygun bir şekilde milletvekili dokunulmazlıkların yeniden düzenlenerek kaldırılması önerilerine kulaklarını tıkamış; geçici bir maddeyle, uluslararası sözleşmelere ve Anayasa’ya aykırı bir biçimde ve bir defaya mahsus olarak dokunulmazlıkların kaldırılmasını dayatmıştır. Anayasa'ya eklenen söz konusu madde, 20 Mayıs 2016 tarihinde TBMM’de yeterli oyu alarak yasalaşmıştır. Geçici madde uyarınca dokunulmazlıklar, 20 Mayıs 2016 tarihine dek TBMM Başkanlığı’na veya Adalet Bakanlığı’na savcılıklardan ulaşan fezlekelerle sınırlı olarak bir defaya mahsus olarak kaldırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla iç hukuk yolları tükendiği için, dokunulmazlıkları kaldırılan HDP'li milletvekilleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmuşlardır. Başvurular esas itibariyle 1 No’lu Protokol’ün 3. Maddesi’nde düzenlenen serbest seçim hakkı, sözleşmenin 10. Maddesi’nde düzenlenen ifade özgürlüğü ve 11. Maddesi’nde düzenlenen örgütlenme özgürlüğü ile beraber 18 maddenin ihlali üzerine kuruludur.
Yapılan usulsüz ve hukuksuz düzenleme ile 59 HDP milletvekilinin 55’i hakkında 510 fezlekeden soruşturma yürütülmeye başlanmıştır. CHP ile ilgili 145, AKP ile ilgili 46, MHP ile ilgili ise sadece 20 fezleke bulunmaktadır.
HDP milletvekilleri hakkında, 2007 yılından 2015 yılına kadar geçen sekiz yıllık süreçte 182 fezleke hazırlanmışken, 80 milletvekili ile Meclis’e girdiği 7 Haziran 2015 seçimleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Temmuz 2015’deki “dokunulmazlıklar kaldırılmalı” ve “bedelini ödemeliler” açıklamalarından sonraki 10 ay gibi kısa bir sürede 328 adet fezleke hazırlanarak bu sayı 510’a ulaşmıştır. Kısa bir zaman zarfında hazırlanan bu 328 fezlekenin 154 adedi, Anayasa değişiklik teklifinin Meclis’e sunulduğu 21 Nisan 2016 ile kabul edildiği 20 Mayıs 2016 tarihi arasındaki bir aylık dönemde hazırlanmıştır.
4 Kasım Darbesi ve yargılama süreçleri
Dokunulmazlıkları düzenleyen Anayasa değişikliğinden 5 ay sonra, 04 Kasım 2016 tarihinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile Grup Başkanvekili İdris Baluken, Ankara milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır milletvekilleri İmam Taşçıer, Nursel Aydoğan ve Ziya Pir, Hakkari milletvekilleri Abdullah Zeydan, Nihat Akdoğan ve Selma Irmak, Mardin milletvekili Gülser
Yıldırım, Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız, Ferhat Encü ve Leyla Birlik, Van milletvekili Tuğba Hezer hakkında Bingöl, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve Van illerindeki savcılıklarca gözaltı kararı verilmiştir.
Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve Mardin’de saat 00.45 ile 02.00 arasında yürütülen operasyon sonucunda aralarında HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahatin Demirtaş’ın da bulunduğu 12 milletvekili gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan Eş Genel Başkanlar ile milletvekilleri önceden hazırlanmış uçak, helikopter ve araçlar ile Bingöl, Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak Emniyet Müdürlüklerine götürülmüşlerdir.
Aynı gün çıkarıldıkları mahkemelerde HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile HDP Grup Başkanvekili ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, milletvekilleri Abdullah Zeydan, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik, Nihat Akdoğan, Nursel Aydoğan, Selma Irmak tutuklanırken; İmam Taşçıer, Ziya Pir, Sırrı Süreyya Önder denetimli serbestlik hükümleri uygulanarak serbest bırakılmıştır. Tutuklanan milletvekillerinin yine önceden hazırlanmış uçak, helikopter ve araçlar ile seçim çevrelerine ve ikamet adreslerine çok uzak olan Edirne, Kandıra ve Silivri Cezaevlerine aynı gün sevkleri gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’deki mevcut yargı sistemi içerisinde farklı savcılıkların aynı anda harekete geçirilmesi, farklı dosyalardan aynı anda operasyon yürütülmesi ve milletvekillerinin gayri hukuki şekilde gözaltına alınmalarını ve tutuklanmalarını öngören bir mekanizma yoktur. Sadece gözaltına alınma ve tutuklanmaların eşzamanlı yapılması bile operasyonun hukuki değil siyasi olduğunun yeterli bir kanıtıdır.
04 Kasım 2016’dan bu yana Eş Genel Başkanlar dahil olmak üzere 15 HDP milletvekili (Figen YÜKSEKDAĞ, Selahattin DEMİRTAŞ, Çağlar DEMİREL, İdris BALUKEN, Besime KONCA, Selma IRMAK, Gülser YILDIRIM, Burcu ÇELİK, Nursel AYDOĞAN, Abdullah ZEYDAN, Ferhat ENCÜ, Ayhan BİLGEN, Meral DANIŞ BEŞTAŞ, Leyla BİRLİK, Nihat AKDOĞAN) tutuklanmıştır. CHP Milletvekili Enis BERBEROĞLU da 14 Haziran 2017 tarihinde tutuklanmıştır.
Dokuzu HDP’li olmak üzere 10 milletvekili ise hala cezaevindedir (Figen YÜKSEKDAĞ, Selahattin DEMİRTAŞ, Çağlar DEMİREL, İdris BALUKEN, Selma IRMAK, Gülser YILDIRIM, Burcu ÇELİK, Abdullah ZEYDAN, Ferhat ENCÜ, Enis BERBEROĞLU).
Sadece tutuklu milletvekillerinin bu 500 gün içinde 395 duruşması yapılmıştır. Neredeyse her gün bir duruşma olmuştur. Bunların 185 tanesi Selahattin DEMİRTAŞ ve Figen YÜKSEKDAĞ’ın duruşmalarıdır. Sadece bu istatistik bile Anayasa’ya aykırı dokunulmazlık düzenlemesinin amacının HDP olduğunu kanıtlamıştır.
Bu süreçte 27 milletvekili, bir kısmı birden fazla olmak üzere, gözaltına alınmış ve serbest bırakılmışlardır. Dokunulmazlık düzenlemesi ile yasama sorumsuzluğunu da askıya alacak şekilde, Anayasa’ya aykırı olarak milletvekili yargılamalarına başlanmıştır. Yargılamalar sonucunda HDP Eş Genel Başkanı Figen YÜKSEKDAĞ’a siyaset yasağı getirilerek milletvekilliği ve Eş Genel Başkanlığı düşürülmüştür (21.02.2017).
Yine sırayla Diyarbakır Milletvekili Nursel AYDOĞAN (09.05.2017), Siirt Milletvekili Besime KONCA (03.10.2017), Şırnak Milletvekili Ferhat ENCÜ (06.02.2018), Muş Milletvekili ve Grup Başkanvekili Ahmet YILDIRIM (27.02.2018), Şanlıurfa Milletvekili İbrahim AYHAN’ın (27.02.2018) milletvekillikleri yürütülen siyasi davalarda verilen cezalar nedeniyle düşürülmüştür.
Van Milletvekili Tuğba HEZER (27.07.2017), Şırnak Milletvekili Faysal SARIYILDIZ (27.07.2017) ve Ağrı Milletvekili Leyla ZANA’nın (11.01.2018) milletvekillikleri ise, Meclis tarihinde emsali olmayan uygulamalar gerekçe gösterilerek düşürülmüştür.
Yine yapılan siyasi yargılamalar sürecinde yerel mahkemelerce; Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkanvekili İdris BALUKEN hakkında 16 yıl 8 ay, Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkanvekili Çağlar DEMİREL hakkında 7 yıl 6 ay, Hakkari Milletvekili Abdullah ZEYDAN hakkında 8 yıl 1 ay 15 gün, Hakkari Milletvekili Selma IRMAK hakkında 10 yıl, Muş Milletvekili Burcu ÇELİK hakkında ise 6 yıl hapis cezası verilmiştir.
İdris BALUKEN hakkında verilen karar Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi’nde istinaf aşamasında olup, Çağlar DEMİREL hakkında verilen karar ise Bölge Adliye Mahkemesince yapılan istinaf başvurusu reddedilerek, Yargıtay temyiz aşamasındadır. Abdullah ZEYDAN hakkında verilen ceza Bölge Adliye Mahkemesi’nce bozulmasına rağmen, yerel mahkemece yapılan yargılamada aynı ceza verilerek dava dosyası yeniden Bölge Adliye Mahkemesine gitmiştir. Selma IRMAKL hakkında verilen 10 yıllık cezanın 2,5 yıllık kısmı (propaganda iddiası) Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi’nce onaylanarak kesinleşmiştir. 7,5 yıllık hapis cezası ise Yargıtay’da temyiz aşamasındadır. Burcu ÇELİK hakkında verilen ceza ise, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bozulmuş olup, yargılaması İstinaf Mahkemesi’nde devam edecektir.
Tutuklandığı tarihte (28.12.2016) partimiz Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı olan Aysel Tuğluk hakkında ise; yargılandığı Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16 Mart 2018 tarihli karar duruşmasında 10 yıl hapis verilerek, tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
Yargılamalarda görülen usulsüzlükler ve hukuksuzluklar
Tüm bu süreçte, cezaevinde bulunun milletvekilleri ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvuru yapan uluslararası kurum ve kuruluşların bu talepleri reddedilmiştir. Yine duruşmaları izlemek isteyen uluslararası kurum temsilcilerine ve yabancı basın heyetlerine izin verilmemiştir. Duruşmalar küçük salonlarda yapılarak halkın ve sivil toplum örgütlerinin duruşmaları izlemesi engellenmiştir.
Yargılamalar “güvenlik” gerekçesiyle başka illere nakil olurken, “güvenliğin olmadığı illere” başka vekillerin dosyaları nakledilmiştir. Eş Genel Başkanlar Figen YÜKSEKDAĞ ve Selahattin DEMİRTAŞ’ın yargılamaları Diyarbakır “güvenli olmadığı” gerekçesiyle Ankara’ya nakledilirken, Hakkari Milletvekilleri Selma IRMAK, Abdullah ZEYDAN ve Nihat AKDOĞAN’ın dosyaları ise Hakkari’den Diyarbakır’a yine “güvenlik” gerekçesiyle nakledilmiştir.
Ankara Adliyesi’nde yapılması gereken Eş Genel Başkanlar Selahattin DEMİRTAŞ ve Figen YÜKSEKDAĞ’ın duruşmaları Sincan Cezaevi Kampüsü içinde yer alan ve darbecilerin yargılandığı salonlara alınmıştır. Halkın, basının ve bir bütün olarak bütün kamuoyunun ilgisinden çekinilerek,
adeta gizli yapılmak istenen duruşmalarda ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan “aleniyet” ve “adil yargılama” ilkeleri ihlal edilmiştir.
Yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer almayan kurallar milletvekili yargılamalarında siyasi talimatlar neticesinde uygulamaya konulmuştur. Yargılandıkları mahkemelerce tahliye edilen milletvekillerimiz, savcı ya da başsavcının itirazı üzerine yeniden tutuklanmışlardır. Diyarbakır Milletvekilimiz İdris BALUKEN, Siirt Milletvekilimiz Besime KONCA ve Şırnak Milletvekilimiz Ferhat ENCÜ, yargılandıkları mahkemelerin heyetlerince tahliye edilmelerine rağmen, savcıların itirazı üzerine hukuksuzca yeniden tutuklanmışlardır. Söz konusu bu hukuksuzluk bir başka hukuka aykırı düzenleme olan 696 Sayılı KHK ile yasal bir kılıfa büründürülmüştür.
AYM ve AİHM başvuruları
İç hukuk başvurularında, tutuklanan milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları ve milletvekilliği sıfatları devam ettiği vurgulanarak, TBMM'de devam eden yasama faaliyetlerine katılımlarının esas olduğunun altı çizilmiş, tutukluluklarının sona erdirilmesi, emsal kararlar gösterilerek Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) uyarınca görevli sulh ceza mahkemelerinden talep edilmiştir. Bu talebin reddedilmesiyle tutukluluk kararına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurular yapılmıştır.
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvuruda, isnat edilen suçlamaların ifade özgürlüğü kapsamında siyasi açıklamalardan ibaret olduğu ve bunların suç sayılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği; milletvekillerinin yasama faaliyetinden alıkonulmasının seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırdığı; tutuklanmaları için gerekli şartların sağlanmadığı ve yürütülen operasyonun HDP'yi sindirmeye yönelik siyasi bir saikle yapıldığı dile getirilmiştir.
Özetle, dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı AİHM’e yapılan başvurudaki gerekçelerle birlikte özgürlük ve güvenlik hakkının da ihlal edildiği ifade edilmiştir. Eş Genel Başkanlarla ilgili başvuru 17 Kasım 2016 günü yapılmasına karşın, Yüksek Mahkeme bir sene boyunca başvuruyu gündemine almamıştır. Bir yıl aradan sonra Anayasa Mahkemesi Mardin Milletvekili Gülser YILDIRIM’ın başvurusunu 16 Kasım 2017 tarihinde gündemine almış ve daha önce vermiş olduğu kararlarına açıkça aykırılık teşkil eden ve tamamen siyasi bir karara imza atarak, yapılan başvuruyu reddetmiştir.
Yine aynı şekilde Eş Genel Başkanımız Selahattin DEMİRTAŞ ve Kars Milletvekili Ayhan BİLGEN’nin başvurusunu 1 yıl 1 ay aradan sonra değerlendirmeye almış ve tıpkı Gülser YILDIRIM kararında olduğu gibi önceki içtihatlarını yok saymış ve Anayasa Mahkemesi tarihinde kara bir leke olarak değerlendirilecek hukuktan yoksun siyasi bir karara 21 Aralık 2017 tarihinde imza atmıştır. Görevi ve yetkisinde olmamasına ve yine yapılan başvurunun konusu farklı olmasına rağmen Yüksek Mahkeme adeta yerel mahkeme yerine geçerek suça konu olaylara ilişkin değerlendirmelerde bulunarak adeta yargılama yapmıştır.
Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurularda uzun süre karar çıkmaması üzerine bu kez tutukluluğa ilişkin, 20 Şubat 2017 günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurulmuştur. AİHM, tutukluluk başvurularını öncelikli inceleme yönünde karar almış ve hükümetin savunmasını istemiştir. Hükümet tıpkı Anayasa Mahkemesi’nin kararında yer alan gerekçeleri savunma olarak AİHM’e sunmuştur. Savunma ve cevap aşamaları süreci tamamlanmıştır ve mahkeme karar verme aşamasına gelmiştir.
AİHM, önündeki tutukluluk dosyalarına Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri (AKİHK) Nils Muiznieks, Birleşmiş Milletler’e üye ülkelerin parlamenterlerinden oluşan Parlamentolar Arası Birlik (IPU), sivil toplum kuruluşu ARTICLE 19 ile İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) yaptıkları üçüncü taraf olarak müdahillik taleplerini kabul etmiştir.
500 gündür koltuk ittifakı yapan AKP ve MHP’nin hiçbir milletvekili soruşturmaya dahi gitmemiştir. Yargı yürütmenin emrinde engizisyon mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, DGM’ler gibi çalıştırılarak adalet ile bağdaşmayacak kararlar vermiştir. Darbelerin eksik olmadığı Türkiye tarihinin hiçbir döneminde yargı iktidarın elinde bu kadar araçsallaştırılmamıştır. Türkiye yargısı ne yazık ki bugün yürütmenin sopası haline gelmiştir.
Tüm bu süreçte 9 milletvekilliğinin vekilliği düşürülmüştür. Hala cezaevinde 9 HDP’li ve 1 CHP’li olmak üzere 10 milletvekili bulunmaktadır. Bu 500 gün bize göstermiştir ki; Meclisin darbeye uğraması, Meclis’in yok sayılması halkımıza, bu topluma hiçbir fayda getirmemiştir.
Erdoğan’ın “bedelini ödeyecekler” diyerek başlattığı ve milletvekillerimizin tutuklandığı süreçte, bu ülke çok daha kötü bir ülke haline gelmiştir. Ekonomi kötüye gitmiş, kadına şiddet artmış, ekolojik yıkım devam etmiş, iş cinayetlerinde büyük artışlar yaşanmış, yüz binlerce insan haksız şekilde işlerinden atılmış, cezaevlerine tıkılmış ve toplum çok daha karanlık bir ülkede yaşamaya başlamıştır.
4 Kasım; tarihte 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin yanına yazılmıştır.
Ayşe Acar Başaran
HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı
20 Mart 2018